14 Temmuz 2023 Cuma

Renzo Piano İstanbul Modern'de beklentileri karşılayamadı / Ünal Özüak


 


Renzo Piano İstanbul Modern’de beklentileri karşılayamadı!



Ayrıntılarına girmeden önce kapaktan söyleyeyim; Karaktersiz, içinde ne olduğunu yansıtmayan, silik, kişiliksiz bir yapı olmuş İstanbul Modern. Kendisinden büyük şeyler beklenen Renzo Piano böylesi bir ürünle, son dönem bütün yapılarına yansıyan su tutkusunun suyunu çıkarmış İstanbul Modern'de. 


Masal şöyle başlamış. Evvel zaman içinde pireler tellal iken kariyerinin başında iki genç mimar uluslararası yarışma kazanarak Paris’in göbeğinde , tasarlaması kadar kabul ettirilmesi zor, bir ilke imza atarak, bütün tabuları yıkarlar.1977'de Paris'in simgesi, yaşamının büyük parçası tarihi Hal Binaları'nı yıkıp yerine, Renzo Piano ve Richard Rogers'ın bir tür ‘gelişen mekânsal diyagram’ olarak tasarladıkları uçuk kaçık, estetik bir yaklaşımla teknolojiyi kullanarak klasik geçmişi reddeden, Mimaride namusluluk / Ekspresyonizm olarak betimlenen dışavurumcu mimarlığın baş eseri "Centre George Pompidou/Renzo&Piano binasında" tesisat ve havalandırma kanallarının rengarenk boyayarak açıktan örtü gibi müze serbest mekanının üstüne geçirerek Pompidou Kültür Merkezi'ni yaptılar. Entelektüel ortamda çok tartışıldı ama o gün bugün Paris'in simgelerinden biri bu bina. 


Yazının devamı için yazarının yukarıdaki adını tıklayınız 

8 Temmuz 2023 Cumartesi

Yazı Odasında Yolculuklar ya da Boşlukta hoşluk / Ünal Özüak



Yazı Odasında Yolculuklar’ ya da boşlukta hoşluk 



 

Sevdiğim bir dostum bu kitabı hediye edip "kendinden çok şeyler bulacak ve felsefesine de dalacaksın" deyince bir solukta okudum. Önce kitap arkasındaki sinopsisinden içeriğini okuyalım; ‘Bir yatak, bir yazı masası ve bir iskemleden başka bir şey bulunmayan, tek kapılı, tek pencereli bir oda. Yaşlı bir adam, bu odada belleğini yitirmiş olarak uyanır. Kim olduğunu, buraya nasıl geldiğini anımsamaz. Odaya gelen belli belirsiz kişiler, Bay Boş’a anımsayamadığı suçlar yöneltirler, kimliği ve geçmişine ilişkin örtük sözler ederler. Tavana gizlenmiş bir kamera durmadan fotoğrafını çeker, bir mikrofon odadaki her sesi kaydeder. Biri izlemektedir sanki. 


Günümüz Amerikan edebiyatının en yaratıcı yazarı Paul Auster’ın yeni romanı Yazı Odasında Yolculuklar, gizemli metinleri, bilmece kimlikleri, kahramanının gizli geçmişi ve belirsiz işkencecisiyle belki de yazarın en tuhaf romanı.





Yazının devamını okumak için yazarın üstteki adını tıklayınız



Fabrika ayarlarım neredesiniz özlüyorum sizi /Ünal Özüak


Fabrika ayarlarım neredesiniz özlüyorum sizi



Şimdi siz bana soracaksınız. Nereden çıktı bu fabrika ayarlarına dönmek diye? Bayram değil seyran değil eniştem beni neden öptü bile dersiniz belki ama orada yanılırsınız. Bu yazı Bayramda günün getirdiği çirkinliklerden sıyrılıp ‘nerde benim 68’li altın yıllarım’ öykünmesi yapmak için yazıldı. Fiziksel olarak fabrika ayarlarına dönmemiz artık olanaksız, ancak kafada ilk dolum ayarlarını gözden geçirmek mümkün. 




Yazının devamını okumak için yazarın üstteki adını tıklayınız

haydi yazıyor yazıyor / Okan Üstünkök

                                                 

         

 


 








haydi yazıyor yazıyor (*)

 

 

kişi var ya kişi

kişi  içinden geldiğince  yazmalı  içi eriyince yazmalı

üzülünce yazmalı sevinince  yazmalı sevince yazmalı

umut  kesilince  yazmalı

evler  basılınca  yazmalı

fidanlar asılınca yazmalı

kalın kalın yazmalı ince ince yazmalı

kokusu kız arkadaşının başını ağrıtan yasemince yazmalı

sadettinin bestesinde safiyenin sesinde sular menekşelenince yazmalı (**)



Şiirin devamını okumak için yazarının üstteki adını tıklayınız


19 Haziran 2023 Pazartesi

Kitaplarım / Sadık

 Sevgili Dostlar

Yıllardır direnir dururdum yazılarımı bastırmamak için. Evet haklıydım hâlâ da haklıyım. Kitap haline getirmek gerçekten hoş bir şey. Doğumhane kapısında beklemek gibi heyecan ve korkarak beklemek, ümit ve neşe ile sabır ve cesaretle bekledikten sonra kucağınıza bırakıyorlar. Makinaların o dehşet gürültüsü duruyor, olağan dışı sessizlik.
İlk Kitabım

    "İşte abi sizin kitabınız, bu!" diyorlar ve elinize bırakıyorlar sizin kitabınızı. Heyecanla yüzüne, gözüne ve de ağzına, burnuna, kulağına, bakıyorsunuz. Buna santimetrelik inceleme diyorlarmış, ben de doğumhane kapısında öğrendim. "Oğlan nur topu gibi, maşallah." deyip sizi baskı makinesinin yanında kutluyorlar hemen oracıkta. Ağzınızın açıklığı kulaktan kulağa, bu arada sırtınıza vurarak da kutlayanlar, yanağınızdan kesme alanlar da var. Etrafımdakilere bakıyorum, bir şeyler de söylemek lazım tabii. Orada çalışanlara kitaptan bir kaç söz söylüyorsunuz, çalışanlara teşekkürlerinizi belirtiyorsunuz. Yetmiyor elbette.

    "Neskafeler benden" diye bağırıyorsunuz. Onlar da bağrışıyorlar. Sonra neşe ile çay ocağına yollanıyorlar, etrafınızda olanlar birer ikişer ayrılıyorlar sonunda yavrunuzla baş başasınız. Elimdeki  bu ilk çocuğumu kucağımda iki yana sallıyorum. Bu ilk kitabım gözüme çok sevimli ve yakışıklı geliyor. İçinde hikâyelerim var, geçen yıl içinde yazdıklarım.

        "Kapak da fena değil, sen ne dersin? Biraz karamsar mı ne? Renkler iyice esmer düşmüş. Yok len o kadar da değil, diyorum ama içimdeki muhalif ses: Oğlum resmen kara bu kara! Sarı saçları olmasa Amerikalı zenci sütçüden diyeceğim."
        "Maksadını tutturmuş bu abicim. Geçen yıl dünyada ne iyi ve güzel gitti ki kapak da güler yüzlü olsun. Benim yazılarımda öyle, öyküler de savaşlarla başlayıp deprem ile sürüyor. Zavallı Öyküler. Resim Amerika da polis tarafından boğularak öldürülen zavallı bir adamın ölümünden sonra çıkan kargaşanın Okan (Üstünkök) hocam tarafından yapılmış ve de cuk oturmuş bir betimlemesiydi. Yiyip yiyip doymayanların yanında fakirlikten sokaklarda sürünen evsizlerin ülkesinden bir enstantane.(Anlık). 

    Bütün dünyada bir heves bir heves, biz de Ammerika Ammerika (Celal İnce gibi söyleyeceksiniz) olacağız diye bir özen bir imrenme. Bizde de yeni bir Amerika olacağız hevesi yayıldı ki sorma. Çevremiz değişti ki ne değişme, gökdelenlerden oluşan mahalleler ve siteler öyle yayıldı ki Anadolu'nun en ücra kazalarında bile boy gösteriyorlar. O kadar kalabalık bloklar var ki başlı başına bir muhtarlık olmalı. 

    Ne sokaklar eski sokak, ne evler eski ev ne de komşular alıştıklarımızdan. Avrupa'dan çok daha fazla Porsche, VOLVO ve BMW araçları (Mercedes'leri saymıyorum) yoksa eğer ben Midas olur eşek gibi anırırım.

    "Merhaba ben dört numara. Günaydınlar. Nasılsınız canım?" Asansördeyim, binen bir genç çifte selam vermek istemiştim.  Adam ve yanındaki kadın bön bön baktılar bana.

    "Siz hangi dairede oturuyorsunuz acaba?" Yine aynı bakış ve aynı tavır. "Biz misafiriz. 34 no ya gidiyoruz." 

    O da kim? Bizim blokta 34 numaralı daire var mı? 

    Oğlum sana ne el alemin misafiri, kapıda güvenlik var. Ama elli beş daireli yerde kim kimin evinde yaşıyor,  evli mi bekâr mı vs. Güvenlikteki adamlar da değişiyor arada bir, meselâ herkes birbirine yabancı, yaka kartıyla giriş yapıyorsunuz apartmanınıza sonunda.  İncirlik'e girer gibi. Nereden geldim buraya? ... Ha. Bahçede rastladığım sümüklü böcekten. Taşların üzerinde simli bir iz. Pırıl pırıl. O şuncağız bir yaratıkken kendinden bir iz bırakırken ben niye yapamayayım dedim ve yazıya başladım idi, şimdi de Kitap yayımlamağa başladım.

    "Ayın arka tarafında ne var biliyor musunuz? Yetmiş beş yıldır yaşıyorum orada ne olduğunu öğrenmeden bu dünyadan gitmem abi gitmem."

    "Sen uzat amca şu kollarını da giy şunu. Sakin, sakin"

Bu da ikinci kitap

    "Beni yine kim şikâyet etti lan?"



 

9 Haziran 2023 Cuma

GREV / Yücel Akyürek

 Bu öykü 2019 yılında Yeni İnsan Yayınevi tarafından yayınlanan “Yolboyu ‘50, ’60 ve ‘70’li Yıllar” isimli kitabımdan alıntıdır.

Bu işlerden tarihsel olarak da iyi anlayan bir arkadaşımın:Türkiye’nin ilk ve belki de tek beyaz yakalılar grevi nitelemesi ne kadar yerindedir bilmiyorum ama bu güne kadar kimse karşı çıkmadığına göre bütünüyle yanlış olmasa gerek. 


Devamı için...

6 Haziran 2023 Salı

1 Dardanel 3 Gordon / Okan Üstünkök


BU YAZI  OKAN HOCANIN 
Antik Çağlardan başlayıp bugünlere 
uzanan, zaman diliminde Çanakkale Boğazını anlatan zarif ve ince esprili bir yazısıdır.
Çanakkale Geçilmez ama
enine değil boyuna.

İyi okumalar.




Bu yazının Devamı için  Tıklayınız...









ÖNE ÇIKAN YAYIN

And They Died / Gün Gencer

  AND THEY DIED (THE ROAD TO GALLIPOLI) (ÇANAKKALE SAVAŞINA GİDEN YOL) A TRAGEDY IN THREE ACTS  (A Docu-drama with music written in memory o...