Ülkelerin Mimarlık ile Temsili
Suha Özkan Hon. F AIA
Her ülkenin başka bir ülkede varlığını temsil eden elçilik yapıları hep tartışılan konu olmuşlardır. Özellikle ABD’nin Atina Büyükelçiliği Yapısını, Bauhaus kurucusu Walter Gropius’a (1961) yine aynı yıllarda Londra’dakini ünlü mimar Eero Saarinen’e (1961) tasarlatırken Ankara’ya standart bir banka yapısının yinelenmesine, biz “taze” mimarlık öğrencileri olarak çok içerlemiştik. ABD Dışişleri yapılarının tasarımlarını zamanın yıldız mimarlara emanet etmek geleneğini bırakmış olmalı ki, Ankara’daki yeni Büyükelçilik yapısını, elçilik yapılarında uzmanlaşmış bir mimarlık firmasına Ennead Mimarlar grubuna bırakmış. Yapı her türli simgesellik ve yaratıcılıktan uzak sıradan 1950lerin biraz modernist # art-deco bürokratik dışavurumu olan yapı ile yetinmişti. Genellikle de ülkelerin tutumu artık böyle görünüyor. Bakanlıklar mimarları kendi iş verme sistemleri içinde seçiyorlar.
Batı ülkeleri gittikleri ülkenin en üstün yeteneğine işlerini vermeyi amaçlarken, bir çok ülke, elçilik yapılarının bir tür ülke kültürünün temsilcisi olarak düşünmekteler. Bu tutum ister istemez tasarımcı mimarlara temsil edilen ülkenin, tarıhsel yada geleneksel simgelerinin kullanılmasına zorluyor. Örneğin Charles Correa New York’daki Birleşmiş Milletler Hindistan Daimi Temsilciliği yapısı ortamı gereği bir gökdelen olmasının yanında, onlarca Hint yapı kültürü öğesini New York’da bir “Hint Varoluşu” olarak yorumlamakla ünlendi.
Türkiye’ye geldiğimizde, Hindistan, Pakistan ve Hollanda şöhretine olan hayranlıkla elçilik yapılarının tasarımını güvendikleri Sedad Eldem’e teslim ettiler. Eldem, Hindistan ve Pakistan Elçiliklerinde ülkelerin yapı kültürlerine doğrudan değinmeler yaparken, Hollanda Elçiliği’nde kendi geliştirdiği tasarım dilini kullandı. Bu büyük konutlar için geliştirdiği Boğaziçi Konakları soyutlamasıydı.
Eldem’in tarihsel ortamda kamu yapıları için öncül bir tutum olarak kabul edilen başarısı, 1986da Aga Khan Mimarlık Ödülü’nü alan İstanbul, Zeyrek’deki Sosyal Sigortalar yapısı olarak ün ve kabul kazandı. Eldem’in orada geliştirip uyguladığı, bir yönetim yapısının kentsel ve tarihi bağlam içinde çağdaş bir oluşumla varolması bir bakıma, Türkiye’ye özgü Eldem’in armağanı bir mimarlık dili oldu. Kaynakları tarih olan, ama doğrudan yinelemeyip strüktür ve oranların soyutlamaları olarak, saygınlık kazandı ve kök saldı.
Emre Arolat Prag Büyükelçiliik yapısında Prag’da verilen arsanın kentsel bağlamına verilen kısıtlara uyum sağlayan yapısında Eldem’in İstanbul konaklarının strüktür ve yapı dilinden soyutlayıp özümlediği tasarım dili de artık yayınlarda çağdaş “Türk” aidiyeti olarak anılmaya başlandı. Han Tümertekin de, Moğolistan, Ulan Batur Büyükelçiliği İkametgah Binası’nda benzeri bir tasarım dilini hem de Ankara taşı (andezit) kullanarak uyguladı. Hem konut hem de temsil yapısı olan bu alçakgönüllü yapı, genelinde bir simgesel temsil ve işlevsel çözüm olarak görülmeli.
Tümertekin’in Strazburg’daki Türkiye Cumhuriyeti Misyon Binaları gerçek anlamda Cumhuriyet Türkiyesinin mimarlık dili ile temsilinin özgün ve duru bir örneği olarak Parc de l’Orangerie’nin karşısında, kanal kıyısındaki bir alanda yer almaktadır.
“Kompleks konsolosluk ofisleri, konsolosluk hizmet binası, konsolos rezidansı ile Avrupa Konseyi Daimi Temsilciliği binalarından oluşuyor ve 44.000 m2 yapılı alana sahip. Kanal kenarına sıralanan rezidans, konsolosluk ve temsilcilik yapıları bir kaide üzerinde yer alıyorlar. Böylece kanal ile aralarından geçen yolun üzerinden kanala ve parka bakıyorlar. Yapıların iç mekan organizasyonları bu bakışa göre düzenlenmiş durumdalar. Kaidede bir bütün olarak tasarlanmış yapılar yükselirken ayrışıp işlevlerinin gerektirdiği hacimler şeklinde alçaktan yükseğe sıralanıyorlar. Bu diziye doksan derece yaparak yerleşen konsolosluk hizmet binası iki katlı.
Yapıların kente bakan cepheleri Strasbourg’da yaygın kullanılmış olan “grès des Vosges” ile kaplı. Katedralde de kullanılmış olan bu kırmızı taştan oluşan cepheler yine şehrin tarihi dokusundaki boşluk-doluluk ritmine sahipler ve bugüne kadar kullanıldıkları boyutlardan çok daha büyük boyutlarda kullanılıyorlar. Günümüz teknolojileri sayesinde yapılabilen bu üretim son derece eski ve geleneksel bir malzeme olan grès des Vosges’a çağdaş bir yorum katıyor. Yapıların kompleksin içinde yaratılan bahçeye ve protokol girişine bakan cepheleri saydam. Cam cephenin arkasında turkuvaz İznik çinileri ile kaplı sirkülasyon ve servis kuleleri var. Her bir parçası elde yapılan çiniler büyük yüzeylere “artisanal” bir boyut ekleyerek bir Türk dokunuşu var.”
Tümertekin tasarım tutumunun özünde tutku ile bağlandığı “enazcılık” (minimalism) yatmaktadır. Nitekim alçakgönüllü bir tatil evi ile 2004 yılında Ağa Khan Mimarlık Ödülü almıştır. Bu yapıda ülke tarihi ya da coğrafyasına doğrudan hiçbir gönderme yapmadan, diplomatik yapılarda öne çıkan tarih ve gelenek simgeselliğini gözardı ederek, onun yerine çağdaş, duru ve onurlu Cumhuriyet Türkiyesi varlığını yeğleyen, yer aldığı, kanal kıyısı ve yeşil ile bütünleşen duru ve diri bir temsiliyet sunmaktadır. Bu sukünet yer yönden özlenen barış sunumu niteliğindedir.
Sevgili hocam, ağabeyim düşüncene ve ellerine sağlık. Saygı ve sevgilerimle. Hilmi Berk
YanıtlaSil