Odtü okuldur / Ünal Özüak

Odtü okuldur

*Metu est une école

 

Gençler, köprüden önceki son çıkışa geldiğimiz noktada rafa kaldırdığımız ‘Odtü 68 ruhunu’ devreye sokmanız gerek…

Hayatının öncel kesimlerinden örnekleme yaparak bugüne bir türlü gelemeyen ‘oldies’ anlatıcılarından olmak pahasına 68 ruhunun kerametini, hafızaları tazelemek adına, yaşayan şahiti olarak, günümüz devrimci ÖDTÜ’lüleri için yazmak büyük fırsatını kaçırmadım. Dilime pelesenk ettiğim ‘ODTÜ ekolü’ ne menem şeydir anlatayım. Öncelikle

Taylan Özgür’ün katledilmesi ardından Stadyuma DEVRİM yazısını bir gecede haybeye yazmadığımızı bilesiniz. Devrimciler ölür, devrimler sürer…mantığındaydık ve  50 yıl sonra 68'i anlamak noktasına ancak gelebildik. ODTÜ ekolünde devrimcilik ruhu uykuya yatar ama ölmez.. Son İ.Melih arazi saldırısında bir gecede tüm Ankara’yı “Odtü’yü yıkmak (G)üven (Ö)özveri (T)ecrübe ister” panolarıyla donatan, her mezuniyet töreninde birbirinden esprili aforizmatik pankartlarla trent topic olan gençler bu ruhun volkan gibi patlamaya hazır olduğunun göstergesidir.


özgür kafaların başkaldırısıdır 68 ..

Sartre’ın varoluşçuluğu, Camus’nün “Absürd' felsefesiyle, Nietzche’nin nihilizmi ile aydınlanmış genç tabu yıkıcı kafaların lidersiz bireysel patlamalarından oluşan, faşist, antidemokratik, bağnaz ne varsa yıkmayı erek edinmiş baş kaldırışıdır 68’de yaşananlar…22 Mart 1968 günü Paris’te Nanterre Üniversitesinde Daniel Cohn Bendit (kızıl Danny) önderliğinde bir grup öğrenci ABD’nin Vietnam savaşını protesto ederek 68 olaylarını başlattı. Bütün dünyada eşzamanlı üniversite işgalleri, eğitim boykotları hızla yayıldı. Bu olaylara 68 olayları, bu olaylar sırasında üniversitede bulunan ve devrimciler adı verilen kanatta yer alan öğrencilere de 68 kuşağı adı verildi. Dönem, bütün dünyada bir başkaldırı dönemiydi.. O dönemde her alanda yaşayan efsaneler, rol modeller vardı. Çoğu da efsane olmak için çok genç yaştaydı. Çoğu genç insanın kafasında daha iyi, daha eşitlikçi, daha özgür, daha barış dolu bir yaşama ulaşmak, kapitalizmin yıkıcı kâr ve büyüme güdüsünü dizginlemek, gelir dağılımını daha eşitlikçi kılabilmek için düzeni değiştirme düşüncesi vardı.

 



 




Beraber yürüdük biz bu yollarda…

Odtü’lüleri biz derslerle haşır neşir iken resmen provoke ettiler; Vietnam komiseri, CIA ajanı, büyükelçi  Komer'in Esenboğa havaalanında kovalayarak protesto edip 'yankie go home' çığlıkları atmış olmamıza rağmen ODTÜ’ye bayraklı Cadillac makam arabasıyla gelmesi Amerikan emperyalist küstahlığıydı. Orda biz emperyalist emelleri, Amerikan egosunu yaktık kül ettik. Tabii bizim o zaman ve her zaman ki gibi bagajımızda 'Zarrap günahları', ’Halk Bank’ın para dolu kutuları’ olmadığı için yel değirmenlerine vatansever saldırıya geçebildik. 'Eyy Amerika' filan gibi hariçten gazeller atmadan, tatlı su kabadayılığı yapmadan dersini verdik küstahların. Oysa ülkenin egemen işbirlikçileri ki biz onlara; ‘Amerikan Uşakları’ deriz…Ne bizi, ne Kurtuluş Savaşımızdan sonra ülkenin yapılanmasında Amerikan mandasına kesin hayır diyen Ata’mızı, ne de vatan şairimiz Nazım'ı dinlemeden anahtar teslimi verdiler ülkeyi ABD'ye.

 

Biz 6.filoyu denize dökerken onlar şükür namazı kılıyorlardı.

 

CIA Türkiye Bölge sorumlusu ve eşzamanlı MİT başkanı olan Fuat Doğu eliyle Fethullah Gülen namlı imam bozuntusuna ‘Kominizmle Mücadele Örgütü’ kurdurarak yeşil kuşak yarattılar. Amerikan işbirlikçileri 68'in soylu vatansever kuşağını topyekun katlederek veya kapitalist sistemin çarklarında eriterek imha ettiler. O günden bu güne Amerika, ekonomik ve siyasal yaşamını kendi denizaşırı global çıkarları için manipüle etti. Ülkede sosyal demokratların Amerikan aleyhtarı direncini kırmak için, laikliğin altını oyarak, radikal İslam’ı körükledi. Fetö olayı İran’da ki Humeyni'nin başı çektiği 'mollalar hareketinin’ tıpkısının  aynısıdır. Allah'tan taraflar iktidar ve çıkar kavgasına düştüler. Tasfiye edilme endişesinde ki Fetö militanı askerlerin ihtilal girişimi 15 Temmuz’da sağduyu refleksiyle akim kaldı da iç savaşın eşiğinden döndük. Arada it dalaşı yapar gibi olduğumuza bakmayın son 17 yıl iktidar Amerika’yla 'Ne istediniz de yapmadık' modunda kuzu kuzu yaşadı. Adamlar 11 askerimizin başına Süleymaniye’de çuval geçirip hapsederken gıkımızı çıkarmayıp  arada derede gaza gelip Rus uçağı bile düşürdüler. Sınırımızın Güneyinde Amerika PKK ve YPK bölücü terör örgütlerine özek kantonlar kurdurmayı fütursuzca yürütürken, Trump'a seçim kazandıran Avengelist tarikatın pastörü su katılmamış ajan provakatör Brunson krizine geldik köşeye sıkıştık. Kifayetsiz muhterisler eliyle yürüttüğümüz ‘Ver imamı al papazı’ şark cambazlığımız ters tepti. Köşe kapmaca sürüyor..

 

68 kuşağı faşist çizmeler altında kaldı

1960 darbesi aslında bir askeri darbe olmasına karşılık başka darbelerden farklı bir gelişmenin tohumlarını atmıştı. 1961 Anayasası, şimdiye kadar Türkiye’de yapılmış en ilerici en demokratik Anayasaydı. 61 Anayasası’nın getirdiği özgürlük havası genç kuşağın o zamana kadar yaşamadığı bir ortam yaratmıştı. 1968'de Fransa'da başlayan başkaldırıya eşlik ederek, daha fazla özgürlük, daha fazla barış istemiyle başkaldırdı gençlik. Ne var ki bizdeki yöneticiler bu başkaldırıya hiçbir zaman hoşgörüyle yaklaşmadılar. Bu başkaldırı, ‘devlete karşı isyan’ olarak tanımlandı ve askeri darbeyle durduruldu. Oysa ki 68 gençliğinin katiyen hükümeti ele geçirmek gibi bir siyasi talebi olmamıştı. Askerlerin 1961 Anayasasıyla getirdiği özgürlük havasını, 1971 Anayasa değişiklikleriyle yine askerler kaldırdı. İşkenceler, cezalar, yargılanmalarla geçti koskoca dönem. Ve idamlarla noktalandı. Türkiye, ne yazık ki bu kuşağın başkaldırısının eşitlik, özgürlük, barış amaçlı olduğunu anlamamakta ısrarla direndi. Bugün, aynı gereksinimler hala artarak devam ediyorsa o günlerin anlayışsızlığının bunda katkısı çok fazladır.

Başarabilsek farklı bir dünya olurdu

68 kuşağının başkaldırısı ne yazık ki yalnızca Avrupa’da sınırlı sonuçlar verdi. Eşitlik, barış, özgürlük, gelir dağılımını düzeltme idealleri dünya çapında açık sonuçlara ulaşamadı. Amerika mesela, bu başkaldırıyı görmezden geldi. 1960’larda Vietnam’da savaşan ve her şeyi yüzüne gözüne bulaştıran ve aslında 68 başkaldırısının belki de temel nedeni olan Amerika, aynı tavrını dünyanın her yerinde inatla sürdürdü. Son olarak petrol çıkarlarının peşinde saçma sapan bir Büyük Ortadoğu Projesi eşliğinde buralara şekil vermeye kalktı, her geçen gün daha da karışan bir bölge yarattı. Bugünün küreselleşmiş dünyası 68’lerin dünyasından bile daha az eşitlikçi, daha az özgür, daha az barışçı bir dünya. Üstelik tek tük çabaları bir kenara bırakırsak, dünyanın hiçbir yerinde daha eşitlikçi, daha barışçı, daha özgürlükçü bir dünya için 68 kuşağının ateşlediği kıvılcımı ateşlemeye mecali olan bir kuşak çıkmadı. Genç ODTÜ’lüler çok işiniz var; Experto credito/yaşayarak öğrenmişe inanın zor günler bekliyor eski ve güzel Türkiye’yi. Neyse ki, bugünü içine sindiremeyen, her an patlamaya hazır yanardağ gibidir 68 ruhu. Kor kıvamındaki lavında başkaldırı kabına sığamazlığı, haksızlık kabullenemezliği Fahrenheit451 derecededir. Her ODTÜ’lüde mevcut bu vatansever ruh ülkenin payandasıdır. Ülkeyi yukarı çekip çıkarma fırsatı sizlere de çok yakında yakında. Uyanık ve anık olun!...



2 yorum:


  1. Yazının Blog’a önceki yüklenişinde Blog yöneticilerinden Puna P Endem başka bir ortamda ‘’bu yazıda hepimizin ruhundan bir parça var’’ demişti. Haklı. 27 Mayıs’ı ergin (reşit) bir lise mezunu olarak, sonraki 6 yılı da üniversite öğrencisi kimliğiyle yaşadığım için kendi hesabıma yazıda ruhumdan ne büyüklükte bir parça bulduğumu irdelemek iyi olur diyorum. Bakalım:

    1967 yılının bir gününde ortalık daha epey sütlimanken heyheylenip gurbete çıktım. O yüzden bir kadillakcık yakmak büyük ikramiyesi kaçtı ama amorti olarak Kızıl Saçlı Dany’yle değilse de posbıyık Tarık Ali ve gülendam Venessa Redgrave’le tanıştırdı beni oynak felek. (Yazının aktörler kadrosunda ele avuca sığmaz Daniel var da Tarık’la Redgrave yok. Ekliyorum.) Kısmet işte, nereden nereye. 1968 Mart ayında Londra’da ikinci kuşak Saarinen’in tasarımı olan Amerikan elçiliği önünde sınıfdaşım canım rahmetli Günhan Danışman’la birlikte Tarık ve Venessa’nın ardında bağırıp çağırmaktayız. (Fotolar için https://www.magnumphotos.com/arts-culture/society-arts-culture/david-hurn-anti-vietnam-war-protest-london/) Kalabalığı hırpalamakla görevli bir atlı polis kardeşimiz insafa gelip ‘‘gidin lan, kucağınızda daha altı bağlı oğullarınızla ne işiniz var bu kıyametin içinde’’ diye kaldırdığı copu kafalarımıza indirmedi ya, biz de ayıp olmasın diye eve gittik. Gerçekten de oğlanların altını değiştirme zamanıydı. (Kayda geçsin: Günhan’ın Saruhan benim oğlumdan tam tamına –ya da sadece diyelim- on gün önce doğmuştu.)

    Altmışların sonunda salt TR’de ve Avrupa’da değil, ABD’nde de Vietnam karşıtı gösteriler vardı. Muhammed Ali hatırlardadır. Onun da ötesinde 4 Mart 1970 günü Ohio eyaletinin Kent Üniversitesinde ulusal muhafızlar 13 saniyede 67 kurşun sıkıp gösteri yapan dört öğrenciyi oracıkta katlettiler. Dokuz yaralıdan biri ömür boyu kötürüm kaldı.

    Döndükten sonra on oniki yıl okulumuzda ve ülkede her gün, her gün çook can ve kan yitirildi. (O Mahur Beste’yi Attila İlhan ve ben boşuna yazmadık elbet. Benim yazdığım Blog’da)
    ODTÜ’nde yetmişli yılların kimi üst kademe yönetimleri neyse ne ama onların arkasından gelen Somer, Tan ve ruh hastası yüzbaşı Nevres’in işkencelerinden kurtulamadan da Evrensel bir sürpriz oluşumla gökten başımıza Doğramacı ve Gönlübol düştüler. O zevat ‘’Restorasyon ve de Mimarlık ve Çevre Bilimleri de ne lan, kapatın o bölümleri’’ deyince biz de cevaben ‘’siz sayınlar başka yerde diktatör rektör olamazsınız ama biz başka yerde de iş bilir, kılıç kuşanır, silahşör oluruz’’ dedik.
    İşte o gün bugündür başka yerlerdeyiz. Bakıyorum da masal tekerlemesi gibi az gitmişiz uz gitmişiz altmış yaz bir o kadar güz gitmişiz ama ölçen bilir kaç arpa boyu yol gitmişiz.
    Ömrümüzün son deminde durum bu durumdur. Mevsiminde şimdi herkes Datça ve veya Bodrumdur. Arz-ı hâlim budur.

    Ünal’a ve Blog Yöneticilerine bunları paylaşma fırsatı verdikleri için teşekkürle.








    YanıtlaSil
  2. Ünal , 68 i günümüze taşıyan bir yazı çok ta güzel olmuş . Olayların içinde yaşamış biri olarak çok beğendim . Okanın ilaveside olayların dünyanın başka yörelerinde nasıl yankılandığını hatırladım . Bugünkü iletişim teknolojisi olsa acaba 68 olayları dünyada düzeni değiştirecek etkiyi yaratırmıydı yani aslında bugün başka bir dünya olurmuydu merak ederim hep

    YanıtlaSil

Yorumunuz okunduktan sonra yayınlanır. Yorumunuzun altına ad ve soyadınızı yazınız, Kimliği belirsiz yorumlar yayınlanmaz.

ÖNE ÇIKAN YAYIN

And They Died / Gün Gencer

  AND THEY DIED (THE ROAD TO GALLIPOLI) (ÇANAKKALE SAVAŞINA GİDEN YOL) A TRAGEDY IN THREE ACTS  (A Docu-drama with music written in memory o...