Mimaride eklektizm ... nam-ı diğer arakçılık
Soyadını isim olarak aslan
oğluma verdiğim en önemli Türk mimarı Emin Onat dahi “arakcılık”
suçlamalarından nasibini almıştır. Yazar, şair, mesela Reşat Nuri Güntekin
gibi eserlerinin tamamını, Macar halk öykülerinden kopya mı çekti “intihal”
masumane kılıfına uydururlar. Ama Onat, Anıtkabir’i yaparken Partenon’dan
esinlenmişse şak diye yaftalanır.
İçinde zevkle okuduğumuz ODTÜ Mimarlık Fakültesi binasının
Behruz ağabeyin (Çinici) özgün yapıtı olmayıp Japon Kenzo Tange’nin binasının
tıpkısının aynısı olduğunu az mı dinledik Enis Kortan hocadan. Fen Edebiyat
Fakültesi S Binası da çıplak tuğla masif kıvrımlı duvarlarıyla hakikaten Alvar
Aalto elinden çıkmış gibiydi. Enis Hoca yıllarca bize Behruz ağabeyi
anlattı durdu. Aldı mazlumun ahını sonra başına bir mimarın başına gelebilecek
“en koyan şey” geldi; 68 kuşağı ODTÜ Mimarlık öğrencileri olarak Cumhuriyet
dönemi sivil mimari yapıtlarına örnek olarak gözümüzü Enis Kortan hocamızın
“Tuzla’da bir ev”iyle açtık. İçimiz dışımız bu evle doldu. Serim Denel hoca
şahidimdir Sanat Tarihi dersinde, temel tasarım stüdyolarında hatta statikte
bile incik cıncık inceledik evi. Tüm hocadan mustarip öğrenciler gibi üstümüze bu
kadar fazla gelinince ve de Enis hocamız eklektik (araklama) Mimariye çok karşı
olduğundan (!) bu evin özgün tasarımının öykündüğü Frank Llyod Wright
yapılarını da bulduk. Daha sonra atölye şefliğini yaptığım yaşayan en büyük
Türk Mimar ve Şehir planlamacısı Behruz Çinici’nin, içinde okuduğumuz dönemin
başeseri Mimarlık Fakültesi Binası’nın Japon Mimar Kenzo Tange yapılarına
benzerliğini derslerinde ve kitaplarında sergileyen, hocalığı müthiş ama
uygulaması pek zayıf Enis hocanın da tek uygulaması Tuzla’da “öykünmenin karşı
konulamaz çekiciliğine” düşmüş olmasını yakalamış olmak da ayrı bir keyif
verirdi bize. Gel zaman git zaman… Notu kıt, ne yapsak dünyadan yapılmış örneğini
önümüze koyarak şevkimizi kıran, Enis hocamıza esas azizliği ”Doktorların
hataları toprak altında, Mimarların ki ise göz önüne kalır ve fakat birileri
onu düzeltir” yazılmamış yasası gereği evi sahipleri yaptı. 67’de yapılmış bu
villa hala duruyor ama ilk yapımıyla yakından uzaktan alakası yok. Kavisli
salon tavanı ve kuzey cephesine cephe gösterişi uğruna yapılmış güneş kırıcılar
(!) olmasa öğrenciliğimin kabusunu tanımayacaktım.
Sahipleri yıllar içinde gıdım gıdım orasını burasını
Petroçellivari kurcalayarak evi kendi beğenilerine göre şekillendirmişler.
Bu günün kopyala yapıştır 3D teknikleriyle eklektizm ivme kazanmıştır mutlaka. Ama esinlenip onu kağıda dökmek, Pompiduo Arts Center binasındaki dışa vurulmuş rengarenk tesisat kanallarını yolun altında kalan ODTÜ Makine Fakültesi Laboratuvar binası yuvarlak turuncuya boyanmış makaslı shed çatıları arasından çıplak kanallar halinde geçirdiğimizi bugün gibi hatırlıyorum…
Demem o ki; Esinlenme tamam da kopyacılık HAYIR:
Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.
YanıtlaSilKulakları çınlasın sınıfdaşım Erdal Akas, birlikte Masa Tenisi Federasyonu Yönetimini sürdürürken yakın dost olduğu sayın ve sevgili Danyal Çiper ustadan bize aforizmalar taşırdı. Biri Ünal'ın yazısına teğet gibi:
YanıtlaSilSn Çiper, tasarımlarını ''FL Wright'ınkilere benziyor'' diye eleştirenlere ''sizinkiler gibi hiçbib.ka benzemeyeceğine benimkiler hiç olmazsa adam gibi birininkilere benziyor’’ dermiş.
Benzer ‘’benzerlikler’’ mesleğimizde kaçınılmaz ve boldur. Kortan’dan söz edince beş kuruşluk bir ekleme de ben yapayım: Kortan’ın Yaubyan, Andonyadis ve Vaporciyan ile ortaklaşa tasarladıkları, yarışma birincisi Adapazarı Hükümet Konağı bazı kaynaklarda ‘’Corbu izleri taşır’’ diye kayıtlıysa da ‘’mis gibi Mies kokulu’’dur. Daha doğrusu idi. Gölcük depremine dayanmadı, göçtü. Enver Tokay’ın Ankara Kızılay Emek İş Hanında da o koku yok mu? O zamanlar öyleydi diyelim, yetsin. Mies Berlin’deki Galeri binasının açılışında (1969) binanın Küba’daki Bacardi Rom Şkt merkez binası için tasarladığının tıpkısı olduğu söylenince kendisi de ‘’naapalım beyler, her hafta başka bir üslûp yaratacak halim yok herhalde, bina binaya benzer, fazla kurcalamayın’’ demişti.
İlâve not: ODTÜ’de 72-83 arasının çalkantılı ortamında Kortan’la bir çok bakımdan ters düşmek kaçınılmaz olmuştu. (Örneğin Saracaoğlu Mahallesi’nin geleceği konusundaki görüşlerimizin farklılığını ODTÜ Mimarlık ‘78 mezunlarından hatırlayanlar olduğunu biliyorum). Dolayısıyla aramızda eski ve derin bir gerginlik yok değil. Kendimi bunun olumsuzluğundan kurtarmaya çalışsam da bazan olmuyor. Ünal’ın yazısı buna rağmen Kortan’ın da kulaklarını çınlatmama vesile oldu. Çınlamıştır umarım.
Sağol Ünal, iyi ki yazıyorsun. İyi de yazıyorsun. Devam lütfen.
OÜ
Stop Press!
YanıtlaSilAdamlarım araştırdı. Buldukları aşağıda:
‘’We were very young architects and we did not have enough books at the time. We found the details of the Seagram Building of Ludwig Mies van der Rohe in a magazine. We drew the details of this building (Sakarya Hükümet Konağı) by resembling those details.’’
(E. Kortan’la mülakat, 2019)
Nilay Özkan, Sakarya Government House and the Transformation of the City Center During the Second Half of the 20th Century. (Basılmamış) M. Arch Thesis, METU, 2020. S 86