Mimarlıkta / Ünal Özüak

 



Mimarlıkta tavuk & yumurta hesabında horozun rolü…

 
ODTÜ Mimarlık Fakültesi girişimiz itibarıyla tasarım ilkesi olarak kafamıza ilk soktukları; Biçim işlevi mi takip eder yoksa tam tersi mi ikircikli sorusuydu? Kavram kargaşası ile savrulduk durduk. Walter Gropius, Le Corbusier vb. yollarından gidip işlevci mi olmalıydık yoksa Gaudi gibi uçuk kaçık mı?
Şimdi her ikisi de rahmetli olan sevgili hocalarımızdan o sırada talebi olan Olcay Okçetin, namuslu ol binanın fonksiyonu neyse şekli onu ansıtsın ön kabulüne uyarak, ödev verilen  ‘piyanist evi tasarımı projesini” piyanoya benzer bir ev çizerek jüriye çıkarınca, lafını esirgememesi ile meşhur hocamız Dündar Elbruz “Kızım sana sünnetçi evi tasarla deseydiler ne çizecektin “diye ODTÜ Mimarlık tarihine geçen, bütün kuşakların kulağına küpe olan lafını patlatmış. Bu gibi tevatürler arasında kendi davranış biçimimizi el yordamıyla bulduk. Tavuk mu yumurtadan çıkar yoksa yumurta mı tavuktan çıkara pek takılmadan “işini yapıp karşıya geçen” horoz olduk. Oysa ki, Renato De Fusco’nun, ünlü çalışması “Kitle İletişim Aracı Olarak Mimarlık” meğerse 1967 de yazılmış ve biz onu ancak şimdi basılınca okuyoruz. “Mimarlık Göstergebilimi Üzerine Notlar” alt başlığını taşıyan kitap, “Biçimi Olmayan İşlev”, “İdeolojik Kriz İçindeki Mimarlık”, “Kitle İletişim Aracı Olarak Mimarlık”, “Kitle Kültüründe Eski ve Yeni”, “Yeni Bir Değerlendirme İçin Ölçütler” ve “Bir Mimarlık Göstergebilimine Doğru” başlıklı bölümlerden oluşuyor ve o zamanlar somut karşılığını bulamadığımız pek çok soruyu yanıtladığı gibi kent ve yapı planlamalarında bugün geldiğimiz noktayı yazarın çok önden gördüğünü anlatıyor.
Çevirmeni Fatma Erkman Akerson’un özetiyle şunları söylüyor kitap: “İkinci Dünya Savaşından sonra, İtalya’da köyden kente göçün hızlanmasıyla, kentlerin mimari düzeni alt üst olmuştu. Pek çok yeni yerleşim alanı açılmış, ama bu arada eski kent bölgeleriyle yeni kurulan bu yerleşim alanları arasında birçok uyuşmazlık ortaya çıkmıştı. Yeni binaların yapılması mutlaka gerekliydi, ama bu binalarla eski binalar arasında nasıl bir denge kurulacaktı? Eski binalar korunmalı mıydı? Nasıl korunmalıydı? Bu sorunları kim çözecekti? Bu konularda topluma duyarlık kazandırmak için ne yapılmalıydı? Bu kitap, bu sorunları sergiliyor ve bu sorunları çözmek için, önce mimarlığın nasıl bir sistem olduğu anlaşılmalı, diyor.
Mimarlığın anlamı nedir, anlamı yalnız işlevinden mi ibarettir, bu anlam geniş kitlelere nasıl aktarılır gibi konuları işlerken, İtalya örneğinden çıkıyor olsa da, Türkiye’nin büyük kentlerinin sorunlarına da ışık tutuyor.”Renato de Fusco’nun çalışması, göstergebilim üzerinden bir mimari okuma sunarken, aynı zamanda mimarlık düşüncesinin belirleyici dönüm noktalarından birini işaretliyor.” 


1 yorum:

  1. De Fusco’nun Türkçeleştirilmesi gerçekten çok gecikmiş. Kitap 1967’de yazıldığından bu yana mimarlık kuramı köprüsünün altından ohooo ne sular aktı.
    Bu bağlamda iki hususu vurgulamak yararlı olabilir:

    1) Koruma konusunda ODTÜ Mimarlık Fakültesi’nin dünya ölçeğinde önceliği var. Biliyorsunuz, ODTÜ Restorasyon Bölümü’nün kuruluşu 1965 yılındadır, (yani Fusco’dan falan önce) dünyadaki ilklerdendir.

    2) İlaveten, ODTÜ Mimarlık Fakültesi Suha Özkan, Selahattin Önür, Haluk Pamir, Vacit İmamoğlu , Mete Turan, daha sonra rahmetli Necdet Teymur ve diğerlerinin çalışmalarıyla anlambilim, göstergebilim, insan – çevre ilişkileri konularında da daha 1970’lerin başında Barthes, Eco, Broadbent, Jencks, C Alexander, Rapoport gibi isimlerle dalgaboyu ortaklığı sağlamıştı ve KTÜ’deki enerjik grupla da paslaşarak başı çekiyordu.

    Ne yazık ki her iki ‘’halı saha’’ da 1980 sonrasında YÖK eliyle tırpanlandı. ODTÜ Çevre ve Mimarlık Bilimleri Bölümü ile Restorasyon Bölümü kapatıldı. Yandı bitti kül oldu.

    Sağol Ünal.‘’Biz ne idik be abi’’ dememize ve Dündar Hoca’yı bir daha anmamıza vesile oldun. Yaşa.


    YanıtlaSil

Yorumunuz okunduktan sonra yayınlanır. Yorumunuzun altına ad ve soyadınızı yazınız, Kimliği belirsiz yorumlar yayınlanmaz.

ÖNE ÇIKAN YAYIN

And They Died / Gün Gencer

  AND THEY DIED (THE ROAD TO GALLIPOLI) (ÇANAKKALE SAVAŞINA GİDEN YOL) A TRAGEDY IN THREE ACTS  (A Docu-drama with music written in memory o...