Sıkıldıkça çıkmayan candan / Ünal Özüak

 

 

Sıkıldıkça çıkmayan candan yazmak üzerine…

 


Onca dert arasında kendine sıkılmayı dert edene bir şey olmaz anlamına olsa gerek, hikmetinden sual etmediğim babaanneme ne zaman “canım sıkılıyor desem” sıkılan can çıkmaz gıcık nasihatini verirdi. Bu kıyağımı unutmayın …

Pandemi sıkıntısında yazarak sizin canınızı kurtaracağım birazdan. Sıkılırsanız yırttınız demektir. Rahmetli büyük solcu yazar, düşünür Uğur Mumcu özelinden giderek “Nasıl yazmalı” ondan bahsedeceğim. Amentüsü uykusuz gecelerden birinde kendiliğinden belirdi.; “Yazı ustası her yazıda dejavu yaşatarak vuslat keyfi verebilmelidir.” Uğur usta her okuyucusunu, onu ilk defa okuyormuş gibi karşılardı. Aptala anlatırmış gibi (idiot proof) ve fakat katiyen üstenci bir yaklaşımla aptal muamelesi yapmadan saygıyla yaklaşırdı okuruna. İşin garip tarafı ise  müdavim okuyucusu, nerdeyse ezberleyecek derecede çok iyi bildiği siyaset, komplo, yolsuzluk vb. konuların bambaşka bir varyasyonunu her gün ayrı zevkle okurdu. 

Çölaşan da bu beceri yoktur mesela. Tekdüzeliği yüzünden, en haklı olduğu en can alıcı yazılarında bile, bayar insanı. İçeriği kalabalık olmalı yazarın ki sıkılsın ve nehir gibi yazdıkları akıp gitsin. Hafiften herbekolog olmalı. Malum, her şeyden bir hayli yapan adama Rönesans adamı denir. Dönemin entelektüel insan modeli buydu. O dönemde insanından pek çok özelliği bünyesinde toplamış olması beklenirmiş; bilim adamı, ressam, yazar, heykeltıraş olması, bunların üstüne yunanca tercümeler yaparken bir yandan iyi kılıç kullanabilmesi, meclis üyesi olarak politika yapması gibi absürtlüğe varan bir mükemmel insan arayışı olarak özetlenebilir. Bknz. Leonardo da Vinci. Eskinin “giriş_ gelişme_ sonuç şablonu” modern zamanlarda iç içe geçti. Şimdi meramını baştan anlatacaksın ki okuyucu kopmasın. Öyle ki, başlığın okuyucu ya yazıda ne bulacağını söylesin. Akış içersin de okuyucunun geriye dönük soru sormasına meydan vermeyecek şekilde net olunmalı. Okuyucu duraksadı mı kopar. Örneğin basketbol maçı yazıyorsanız benim gibi okuyucuyu seyirci yapmalısınız.


Maçı görmeli yaşamalı ki neyi eleştirdiğinizi anlayabilirsin. Neden bahsediyor bu adam dedirtmeyeceksiniz katiyen. Kitap eleştiriyorsanız yazının bir yerinde mutlaka sinopsis’ini geçmelisiniz. Tabii başta söylediğim gibi “neden okumadın” demek ukalalığı yapmadan. Jean Paul Sartre’ın Bulantı’sı üzerine yazarken, bir yerlerde “varoluş özden önce gelir” tyser’ı yaparak, nereyi google’larsa konuyu bütünüyle kavrayabileceği anahtarı vermelisiniz okuyucuya. Mesajı odaklanacaksınız, konudan konu dağılmamak gerek…gibi gibi…Ben sıkıldım kaçıyorum… Arkası başka bir gün…Canınızı sıkabildiysem ne mutlu bana… Entübe olmadan bir gün daha sıyırdınız hayattan…

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuz okunduktan sonra yayınlanır. Yorumunuzun altına ad ve soyadınızı yazınız, Kimliği belirsiz yorumlar yayınlanmaz.

ÖNE ÇIKAN YAYIN

And They Died / Gün Gencer

  AND THEY DIED (THE ROAD TO GALLIPOLI) (ÇANAKKALE SAVAŞINA GİDEN YOL) A TRAGEDY IN THREE ACTS  (A Docu-drama with music written in memory o...