HİKÂYE-İ CENG-İ TUROVA
FACİA 3 PERDE
41 KISIM TEKMİLİ BİRDEN yazan
Gündoğdu GENCER
(Mete CANITEZ’in işbirliğiyle)
(1968 MAY Yayınevi Tiyatro Büyük Ödülü)
EŞHAS:
|
BİRİNCİ KISIM
ÖMER ALDI SAZI ELİNE, BAKALIM NE DEDİ
(SAHNE ÖNÜ)
ÖMER: Hikâyemiz
burda geçer, bendeniz Kör Ömer. Homer
derler, Homeros derler, adıma masallar düzerler.
Her ne hal ise, ağrıtmayım başınızı, kaldırmayın kaşınızı,
geçelim, anlatalım, oynayalım. Efendim
burda, bu topraklarda, ayaklarınızın öptüğü şu kutsal Anadolu elinde, yıllar,
yüzyıllar, binyıllar önce büyün batının baktıkça, düşündükçe iştahla
yutkunduğu, bildikçe imrendiği, gördükçe kıskandığı bir ülke vâridi. Batı dedikse Atlantiği, Natoyu ya da Atlantik
ötesini anlamayasınız. Biz fakirlerin
batısı n’ola? Batı Aka eli, doğu Turova
kenti bütün uygarlığıyla. İsadan 1090
yıl önce bu, boru değil. Akada, yâni
sizin anlayacağınız Yunandan öte nâmâlum.
Kolombun Amerikayı keşfine şöyle böyle 2500 yıl kala geçer destan-ı
İlyas n’aber? Hahaa görüyorum, bu tarih
kitaplarından fırlamış ihtiyarın eskimiş öyküsünden bizlere ne diyorsunuz ama,
durun bakalım, kazın ayağı hiç de öyle değil.
Otuz asırlık hikâye dediysek n’olmuş yâni? Kabahat bizde zaten, ne demeye söyledik bunca
zaman geçtiğini? Yazar olacak, rejisör
olacak herifler benim kullandığım isimleri değiştirip, kahramanlarımızın
giydiği elbiseler yerine koysalardı Dior kostümlerini, zor farkederdiniz aradan
3000 yıl geçtiğini ya neyse... Eeeev-vet ne diyorduk hımmm... Her çağda olduğu
gibi, Ömer fakirin yaşadığı İsadan önce 1090 yılında da insanlar kendilerine
tanrılar yarattılar. Ama- hani devler vardır eski masallarda, şişesinin
içinde duman gibi durur da, kapağını açınca şişenin, bir büyür, bir büyür ki
başedemezsiniz artık, dilediğince at oynatmaya başlar- işte tam öyle oldu
çağımın tanrıları da... Baba Zeüs, (ZEÜS
GİRER) göklerin ve dağ başında içkisini içip insanları birbirine katan
kaprisli tanrıların hâkimi sanmaya başladı kendisini. (ZEÜS
BAŞINI ‘ALLAH ALLAH’ DER GİBİSİNE SALLAR,
ÇIKAR) Ötekiler deseniz hepsi bir âlem. Öyle bir belâ kesildiler ki başına
Turovalıların, yalnız onların değil, Akalıların da... Poseydon, (POSEYDON GİRER) gemi yaptı Akalılara
sattı, mancınık yaptı Turovalılara sattı.
(POSEYDON KASILA KASILA GEÇER) Elinden geleni de ardına komadı savaşı
sürdürmek için. (POSEYDON ÇIKAR) Ares ve
kardeşi Hefaistos
(HEFAISTOS GİRER)
ortak çalışırlardı. Kafaları kızdı mı
öteye beriye felâketler yağdırır, yüklüce haraç almadan sâkinleşmezlerdi.
HEFAİSTOS: (ELBİSESİNİN ALTINDAN BİR SİLÂH
ÇIKARIR) İyileri var, satalım abi,
satalım,
satalım...
ÖMER: Kaça
satıyorsun bakayım?
HEFAİSTOS:
Sadece 199.98 abi, satalım abi, satalım... (SOKULUR)
ÖMER:
(KAFASI KIZAR, HEFAİSTOSU KOVALAR) Hasss-ta
eder adamı bu herif. İşte böyledir bu
namussuzlar... Ellibin adamın, ellibin yiğidin başını yediler buna benzer
dolaplarla. On yıl hepsi iyiden iyiye
zenginleşti bu aşağılık tanrıların.
Zaten olay da yine tanrıların çamur atmasıyla başlar. Bizim sosyetik tanrıçalar, kırdıkları
cevizler yetmiyormuş gibi, tutturdular en güzel hangimiziz diye. Bir kupa koydular ortaya, resmiyete
bindirdiler işi, vardılar baba Zeüsün yüce katına...
İKİNCİ KISIM
ZEÜS İKİ ARADA BİR DEREDE KALIYOR
(TANRILAR KATI)
TERSİTES: Ey gökler hâkimi, tanrılar
tanrısı Zeüs, topraklarımızı, bizleri gözden uzak tutmaya başladın. Bir iş yaptığın yok göklerde... Yağmur
istiyoruz duymuyorsun bile... Çatlak çatlak oldu toprağımız...
Baba Zeüs yağmur istiyoruz... Yağmuuur... Yağmuuuuur...
ZEÜS: (ESNER) Ne var?
TERSİTES:
Yağmurlar... Açız baba Zeüs... Bir ekiyoruz, yarım alıyoruz, sonumuz
yakın. Yağmur baba Zeüs, yağmuuur...
ZEÜS: Ha, haaa, yağmur,
yağmur. Bir yağmur duası, beş on
kurban... (AFRODİT GİRER, GÖĞSÜNDEKİ
BANTTA ‘MUZ GÜZELİ’ YAZILIDIR. AZ SONRA
GİRECEK OLAN HERADA ‘AYVA GÜZELİ’, ATENADA DA ‘ELMA GÜZELİ’ YAZILI BANTLAR
VARDIR) Vaaay, gözümün nuru, cânım
efendim... (AFRODİT DUDAKLARINI UZATIR,
ZEÜS TAM
ÖPECEKKEN DIŞARDAN HERANIN SESİ DUYULUR)
HERA: (ÇAÇARON) Zeüüüs!
TERSİTES: Baba Zeüüüs... (KARARIR)
AFRODİT:
(HERA VE ATENA GİRERKEN) Ey sözleri kanun, kanunları gayri kâbil-i temyiz
ulu Zeüs, seç en güzelimizi...
HERA: Aksini
iddia eden oldu mu? Hadi şekerim seç te
kurtulayım şu sıkıntıdan.
ÖMER:
Zeüs eski kulağı kesiklerdendi, vaziyetin vehametini anladı, yaş tahtaya
basmadı. En güzeli nasıl
seçebilirdi? Hera karısı, Atena kızı,
Afrodit te metresiydi. Belâyı başından
savmak için ‘bakın hanımlar’ dedi.
ZEÜS:
Bakın hanımlar, ben yağmur yağdırırım, bulut devşiririm ama bu işlerden pek
anlamam. Siz doğru İda dağına gidin,
orda Aleksandır diye bir serseri vardır, çobanlık eder ama anasının gözü
oğlandır.
ÖMER:
(POSEYDON VE HEFAİSTOS GİRERKEN) Hem de ne serseri... Babası Piriyamdır,
Turovanın kıralı. Piriyam iyidir,
hoştur, akıllı adamdır ama sıkıda kalmadıkça kılını kıpırdatmaz. Oğlu, bizim serseri Aleksandır, sıkıda kalsa
da yerinden kıpırdamaz, aslında kıpırdayamaz da. Onu bu dağın başına attı babası. Sebep?
Falcının biri oğlan doğduğunda ‘atın bu çocuğu dışarı, başınıza belâ
olacak’ demiş. Falcıya bunu söyleten
tanrılar, oğlanın başını derde sokan... Neyse, seyredin işte...
ÜÇÜNCÜ KISIM
ZAMPARA ALEKSANDIR HAKEM ROLÜNDE
(İDA DAĞI)
POSEYDON / HEFAİSTOS: (TANRIÇALAR
ALEKSANDIRIN BAŞINA ÜŞÜŞÜRKEN) Çalsın sazlar,
oynasın kızlar...
ALEKSANDIR: Eeevet, şimdi salon tutmak
için faaliyete geçelim. Gazetelere de
ilânlar veririz, caz, saz, kotyon, sürprizler, bir de program takdimcisi,
tamaaam. Armağanlara gelince...
Birinciye bir
Roma seyahati, bir spor araba, özel sektörden çeşitli
hediyeler.
POSEYDON:
(HERAYI ÖNE ÇIKARIR) Şimdi karşınızda Olimpostan büyük fedâkârlıklarla
getirttiğimiz, kadınlığın timsali, alkışlarınızla huzurunuzda asil tanrıça
Heraaa... (TAKDİM MÜZİĞİ)
HERA: Sağolun, varolun. (ÖPÜCÜKLER
YOLLAYARAK BİR İKİ DOLANIR, ALEKSANDIRIN YANINA GELİR)
HEFAİSTOS:
Kadınların en güzeliii, (AFRODİTİ ÖNE
ÇIKARIR) deniz köpüğünden doğmuş, en asiiil,
eeen güzel, (ATENA
POSEYDONU İTELER) aşk tanrıçası, sevgi, şehvet tanrıçası... Ey Afrodit
göster cemâlini. (AFRODİT BİR İKİ DOLANIR, ALEKSANDIRIN YANINA GİDER)
POSEYDON:
(ATENAYI ÖNE ÇIKARIR) Gecenin
sürprizi karşınızda asil tanrıça Atena... En bilgili, akıl, mantık, saffet
timsali... (KENDİNİ KAYBEDER) Nadide, bâkire, hâmile... Ucuz fiyatla,
topatan tüccarın malları bunlar... (ATENA
DÜRTÜKLEYİNCE TOPARLANIR) Güzellik
kıraliçeliği seçiminin rakipsiz adayı...
HERA: (ALEKSANDIRI
BİR KENARA ÇEKER) Aleksandır, bütün dünya feda olsun sana. ALEKSANDIR: Anlamadım.
HERA: Yâni demem
o ki, seni bütün dünyanın tek kıralı yaparım beni seçersen.
ALEKSANDIR: Deli
miyim ben yahu? Sonra bir ihtilâl,
gelsin cumhuriyetçiler, hadi Aleksandır zindana.
(HERA BOZULARAK UZAKLAŞIR)
ATENA:
(ALEKSANDIRI BİR KENARA ÇEKER) Bana inanırsın değil mi Aleksandır? ALEKSANDIR: Elbet inanırım.
ATENA: Ülkeni de
seversin değil mi?
ALEKSANDIR:
Aaah, cennet Turova.
ATENA: Herşeyden
çok seversin ülkeni.
ALEKSANDIR: Yok
canım, o kadar uzun boylu değil.
ATENA: Turovanın
bütün düşmanlarını yokederim beni seçersen.
AFRODİT:
(ALEKSANDIR DÜŞÜNÜRKEN ATILIR) Hemen karar verme Aleksandır, ben de sana
dünyanın en güzel kadınını vadediyorum.
ALEKSANDIR:
Tamam tamam, getirin kurdeleyi. Seni
seçtim ey tanrıça, ey asil Afrodit.
ÖMER:
İşler sarpa sardı bundan sonra. Aksiliğe
bakın ki siz, dünyadaki ölümlülerin içinde en güzel kadın, baba Zeüsün
gayrımeşru kızı fingirdek Eleniydi, ve de kendisi Akalı kıral Menelaosun
karısıydı. Menelaos pek başa çıkamıyordu
Eleniyle ya, ne de olsa kocasıydı.
Afrodit tuttu sözünü, aldı götürdü Aleksandırı Aka ülkesine özel
yatıyla, kıral Menelaosun sarayına.
DÖRDÜNCÜ KISIM
MENELAOS BOYNUZLANIYOR
(AKA ELİ, KIRAL MENELAOSUN SARAYI)
MENELAOS: Adınız?
ALEKSANDIR: Aleksandır.
MENELAOS: Oh oh
oh, çok iyi, çok iyi, babanız?
ALEKSANDIR: Turova kıralı Piriyamın
oğluyum. MENELAOS: Piriyamın
oğluuu! A vallaha olmaz, ayakta koydum
buyrun oturun iki gözüm. (ALEKSANDIR OTURUR OTURMAZ ELENİYLE
KESİŞMEYE BAŞLAR) Oh oh oh, ne
iyi ettiniz, ne iyi ettiniz. Dost ve kardeş Turovanın bize gösterdiği
yakınlık, siz asil evlâdını ülkemize iyi niyet elçisi olarak yollamasıyla,
bugün herzamankinden çok daha derin bir manâ kazanıyor. Dostluğumuzu geliştirebiliriz, ticarî
ilişkilerimizi artırabiliriz asil dostum.
Derler ki ülkenizin hammadde kaynakları çok zenginmiş. Öyle midir?
ALEKSANDIR: (GÖZÜ ELENİDE) Ha ha öyledir.
MENELAOS: Oh ne
alâ, ne alâ, tüccarlarımız Turovadan hammadde almak isteyip dururlar. Münasip karşılarsanız ticarî anlaşmaları
hemen imzalayabiliriz. Bir itirazınız yok herhalde, değil mi? ALEKSANDIR: (GÖZÜ HEP ELENİDE) Vallaaa bilmem ki...
MENELAOS:
Tabii tabii haklısınız, Aka ülkesini tanımıyorsunuz daha. Size birkaç aylık bir tetkik seyahati
ayarlarız. Sizden hammadde alırız,
ambalajlayıp satarız size gerisingeri.
MADDE-İ AKA damgasını da bastık mı, kapışırlar bizim malları. Güzel güzel kalkınmaya başlar Turova. Sizde de bir iki ambalaj fabrikası
kurarız. Biz kuvvetli ve hür batı
devletleri, bilmem bilir misiniz, birleştik, büyük bir ticaret filosu
kurduk. Savaş gemilerimiz de zaten
kuvvetli, hem mallarınızı taşırız, hem de koruruz sizi. Bakın bakın, yaklaşın şöyle... Kuzeyden
barbarlar geliyor diye haberler çalındı kulağıma, bir pakta girmeniz şart
artık. AKA-TUROVA paktı, kısaltılmış
adıyla AK-TU. Nasıl, enfes değil mi?
ALEKSANDIR: (GÖZÜ ELENİDE) Enfes,
enfes...
MENELAOS:
(SAATINA BAKAR) Ooo, nerdeyse uçağı
kaçıracaktım, vakit epeyce gecikmiş.
Adadaki üsleri teftiş etmem lâzım.
Kusura bakmazsın değil mi asil Aleksandır?
ALEKSANDIR:
Tanrılara emanet ol aziz kıral Menelaos, konukseverliğini hiç
unutmayacağım.
(MENELAOS ÇIKAR, ALEKSANDIR VE ELENİ HEMEN
KUCAKLAŞIRLAR)
ELENİ: Sevgilim!
ALEKSANDIR:
Sevgili Eleni, dünyanın en güzel kadını, görür görmez vuruldum sana.
ELENİ:
Beni uzaklara götür Aleksandır, kaçır beni burdan. Bu saraydan da, bu ihtiyardan da
iğreniyorum. Ne olursa olsun, uzaklara
götür beni, Menelaosun suratını görmeye dayanamayacağım artık.
ALEKSANDIR:
Seni götüreceğim Eleni, uzaklara, kutsal İstimoy çayının suladığı,
zeytinliklerin ulu gölgelerini üstüne saldığı aziz Anadoluya gideceğiz. Hemen vapura atlar, Turova yolunu
tutarız.
(ELENİ BOHÇASINI ALIR, HEMEN ÇIKARLAR)
MENELAOS:
(ELİNDE BAVULUYLA AYNI YÖNDEN GİRER)
Tüh, tanrılar cezasını versin, sinir ilâcımı almayı unutmuşum. Eleniii... Eleniii... Nerde benim sadık,
vefakâr karım? (BAŞINDA
BOYNUZLU SAVAŞ BAŞLIĞI VARDIR)
KORO: Yok karın
Menelaos!
MENELAOS: Ne
biliyorsunuz?
POSEYDON: Ulan
biz tanrıyız hödük herif, biz bilmeyeceğiz de baban mı bilecek?
MENELAOS:
Pardon, pardon, haklısınız. N’olacak
yâni, karım seyahatı çok sever, Piriyamın oğlu da kibar çocuk ne de olsa, onu
Turovaya gezmeye götürmüştür. ATENA:
Ulan boynuzlu kerata...
POSEYDON: Surata
bak surata...
HEFAİSTOS: Karın seni aldatıyor... AFRODİT: Piriyamın oğluyla yatıyor... HERA: Hiç izan yok mu sende?... ZEÜS: Git namusunu temizle!...
MENELAOS:
(ELİNİ BAŞINA GÖTÜRÜR, BOYNUZLARI FARKEDER) Oh Zeüs! ZEÜS:
Ne var?
MENELAOS: Yok
yok, birşey yok. Alçaklar namussuzlar,
ben gösteririm onlara. Eleni, bunu nasıl
yaparsın bana? Bir elime geçirirsem o
Aleksandır denen haddini bilmezi... ‘ne herif... HERA: Topla ordunu Menelaos...
POSEYDON:
(PUROSUNU TÜTTÜREREK) Atla
gemilerine... HEFAİSTOS: Takın
zırhlarını Menelaos... (ELLERİNİ
OĞUŞTURUR)
KORO: Atla gemilere yar yar... Takın
silâhlarını...
MENELAOS: Çağırın
müttefiklerimi, savaş var, çalsın borular!
ÖMER:
İnandırdılar ki tanrılar Menelaosa, savaşmak gerekir. Poseydon gemi tezgâhlarına tam kapasiteyle
çalışmaya hazır olmaları haberini iletti.
Hefaistos yedek kömür depo etti demir atölyeleri, silâh fabrikaları
için. Kömür fiyatlarında bir yükselme
oldu ki demeyin gitsin. Bu fiyat artışı
yiyeceğe içeceğe de tesir etti elbet. Ve
böylece, daha savaş başlamadan sefaleti sardı Aka elini. Akada bunlar oladursun, Eleniyle Aleksandır
Turovaya varmışlardı bile.
BEŞİNCİ KISIM
ELENİNİN İTHALİ
(TUROVA SURLARININ ÖNÜ)
ÖMER: Kıral
Piriyam hiç te hoş karşılamadı oğluyla müstakbel gelinini. ‘Aleksandır’, dedi...
PİRİYAM:
Aleksandır, aradan bunca yıl geçtikten sonra hangi yüzle geliyorsun
Turovaya? Seni ülkemize belâ getirmemen
için dağ başına attık, bilirsin.
ÊNE: Falcılara inanılmaz
baba, kaç kere anlattım size.
PİRİYAM: Oğlumu
ben de severim Êne, ama ülkemi ondan da çok severim. Turovanın başına bir felâket gelmesin
dilerim. ÊNE: Şimdiye kadar birşey
olmadı baba.
PİRİYAM:
Şimdiye kadar olmaması bundan sonra da olmayacağını göstermez evlâdım. Hepiniz bilirsiniz, herkesin topraklarımız,
ürünlerimiz, kısaca bütün zenginliklerimizde gözü var. Bir bahane uydurup bize saldırmak için fırsat
kollar tüm dost bildiklerimiz. Hem
sonra, kim bu kadın yahu?
ALEKSANDIR:
Tanrılar tanrısı Zeüsün kızı, kıral Menelaosun karısı Eleni... Babam Piriyam...
ELENİ: Memnun
oldum babacığım.
PİRİYAM: (KESER) Deli misin sen, Menelaosun karısı ha! Bir de sâkin sâkin söylüyorsun. ALEKSANDIR: Bunda kötü birşey
göremiyorum baba.
PİRİYAM: Bak
yavrum, bak evlâdım, bak aptal, bilgisiz, mankafa evlâdım. Agamemnonu bilirsin, Akilleus,
Âyas, Nestor, Patroklus, bilirsin hepsini. Bütün bu Aka kıralları, daha birçokları
andiçmişti.
ALEKSANDIR: Neye
andiçtiler?
PİRİYAM:
Anlatıyorum. Eğer Eleniye, Menelaosun
karısına birşey olursa hepsi söz vermişti Menelaosun yardımına koşmaya. Belki yola çıkmışlardır bile. Bu deliliği yapmana izin vermeyeceğim
Aleksandır. Derhal götür hanımı kocasına
teslim et, cezasına da hazır ol.
HEKTOR:
Baba Piriyam doğru söyler Aleksandır.
Bir karı yüzünden ülkemizi tehlikeye atamayız. Zaten Turovanın durumu pek parlak değil, uzun
sürecek bir saldırıya dayanmamız güç olur.
ELENİ:
Geri göndermeyin beni. Afrodit aşkı için
yalvarıyorum size, Turovada kalayım. (AFRODİT KENDİNİ GÖSTERİR)
PİRİYAM:
Afrodite saygımız büyüktür, fakat...
ELENİ:
(KESER) Tanrılar tanrısı ulu Zeüsün
de bu işte bizimle beraber olduğunu da söyleyeyim baba Piriyam. Kızının mutlu olmasını ister elbet. (ZEÜS
GÖRÜNÜR)
LÂKON: (ATILIR) Baba Zeüs... Varımı yoğumu kurban ettim adına
ulu tanrı, göklerin hâkimi kudretli Zeüs...
Yağmur istedim sel yolladın, selden kurtar dedim daha
kurban istedin, birşeyciğim kalmadı sana verecek, düşün bizleri biraz baba
Zeüs...
ZEÜS:
Ulan kalmadıysa birşeyin kurban edecek, tapınağımda çalış. Karnını doyurur, geçinir gidersin. Tembel herifler, hem boğaz tokluğuna
çalışmazlar, hem de... Ç, ç, ç, ç...
LÂKON: Yalnız
ben değilim bu durumda olan sayın tanrım.
Bütün çiftçi arkadaşlarım...
ZEÜS: (LÂKONU ELİNİN TERSİYLE İTEREK) Evet, konuyu dağıtmayalım.
PİRİYAM:
Şeref verdiniz ulu Zeüs, saygısızlık etmiş olmayayım ama, Akalı kıralların
verdikleri şeref sözünü biliyorsunuz, siz de tanıklık etmiştiniz. Turovanın başına dert açmalarından korkarım. Yoksa, elbet muhterem kerimeniz de, uzun
zamandır hasret olduğum oğlum da mutlu olsun dilerim.
(HALKA DOĞRU İLERLER)
HALK: Yaşaaa,
nurol kıralımız, kıral Piriyam... PİRİYAM:
Kabul edersiniz ki vatandaşlarıma karşı vazifelerim...
ZEÜS:
(PİRİYAMI GERİYE ÇEKER) Kendine gel Piriyam, bilirsin bana güvenenleri
desteklediğim gibi sözümden dışarı çıkanların başına da korkunç belâlar
sarmaktan geri durmam. Kızımın ülkenize
dert getireceğinden korkman tamamen yersizdir.
Piriyam, eğer sözlerime itimat etmiyorsan...
PİRİYAM:
Estağfurullah!
ZEÜS:
Ülkenin zenginleşmesi ve hürriyet içinde kalkınması için hür ülkelerin bütün
kredi imkânlarını zorlayacağım. Kızımla
birlikte refah ve saadet akacak Turovaya.
Nurlu ufuklara doğru emin adımlarla kolkola yürüyeceğiz. Buna karşılık sizden istediğim, kızımın
saadetini sağlamak için onu Turovaya kabul etmeniz ve sizin için artık bir
şeref meselesi olan bu konuda gerekirse kanınızın son damlasına kadar
çarpışmanızdır.
KORO: Zeüs doğru söylüyor Yemin
bilem ediyor.
ZEÜS: Vallaaa.
HEFAİSTOS: Ona inanmalısınız Biz de arkasındayız.
PİRİYAM: Pekalâ
yüce tanrılar, güvenim sonsuzdur sizlere.
Alın içeri ama...
LÂKON: (ATILIR) Dur kıral!
Az önce halkın senin için bağrışıyor, bizi düşündüğün için minnetlerini
iletiyordu sana. Oysa sen şimdi tutmuş,
bu bir sözleri ötekini tutmayan iki yüzlü, aşağılık tanrılara uyup ülkeni, seni
seven yurttaşlarını tehlikeye atıyorsun... KORO:
Susturalım şu herifi...
LÂKON:
Kanımızın son damlasına kdar ha? Serseri
Aleksandır odasında Eleniyle âlem yaparken biz onların bekçiliğini yapacağız,
gerekirse de öleceğiz ha, yağma yok tanrılar, yağma yok...
ZEÜS: Karşı mı
geliyorsun lan bize?
LÂKON:
Bana bak ihtiyar, görevini yapmazsın, kurbanları mideye indirir yağmur
yağdırmazsın, başımıza belâ olma bari.
ZEÜS: (GAZABA GELİR) Atın şu herifi dışarı! (POSEYDON
VE HEFAİSTOS LÂKONU DIŞARI
ATARLAR) Halka anlat yaptığın işin doğruluğunu
Piriyam, onlar lâzım bize daha.
PİRİYAM:
Hakkın var yüce Zeüs. (HALKA)
Aziz vatandaşlarım... Turova kıralı olarak, size karşı daima dürüst
davrandım. Biz Turovalılar, bütün
dünyanın mâlûmudur ki özü sözü doğru, barışsever, sözünün eri insanlarız...
HALK: Bravo,
yaşa, tanrılar seni başımızdan eksik etmesin...
PİRİYAM: Asil
Turovalılar, tanrılar size kutsal bir görev yüklemiş bulunuyorlar. Tanrılar tanrısı ulu Zeüsün değerli kızı
Eleni, zalim kocası Menelaostan bizzat tanrılar eliyle kurtarılarak, sizlerin
konuksever, kadirbilir ellerinize tevdi edilmiştir. LÂKON: (DIŞARDAN) Eleninin
ne mal olduğunu hepimiz biliyoruz. HALK:
Biliyoruuuz...
PİRİYAM:
Biliyorsunuz aziz Turovalılar, ben de sizin bildiğinizi biliyorum da ondan bu
kadar açık konuşuyorum. Zavallı Eleninin
kötü yola düşmesinin birinci sorumlusu kıral Menelaostur. Bu kadar yaşlı bir adam Eleniyi, dünyanın en
güzel kadınını nasıl tatmin edebilir?
İşte bundan büyük üzüntü duyan tanrılar, başta ulu Zeüs olmak üzere,
Eleniyi kurtarmak gibi son derece şerefli bir vazifeyi oğlum Aleksandıra vermiş
bulunuyorlar. Eleni artık bir
Turovalıdır... HALK: Yaşasın
Eleniii...
PİRİYAM: Yaşasın
Turova...
HALK: Yaşasın
Turovaaa...
PİRİYAM: (DÖNER) Oldu bu iş.
(ALEKSANDIR VE ELENİYE) Hadi siz de gözüme gözükmeyin bakayım. (ALEKSANDIR
İLE ELENİ SARMAŞ DOLAŞ ÇIKARLAR)
ZEÜS: Oldu da bitti maşallah Gelin
olur inşallah
ÖMER:
İşte tam böyle oldu Turovada olayların akışı.
Olup bittiye getiriverdiler işi tanrılar, hepsi Turovadan yana
görünerek...
ALTINCI KISIM
BASIN AJANLARI FAALİYETTE
(SAHNE ÖNÜ)
KALKUS:
(FIRLAR) Biz falcılar
desteklemeliyiz birbirimizi. Helenosa
bir haber, bir haber, bir haber... Süksesi bir artacak ki Helenosun demeyin
gitsin... (BİR HABER GÜVERCİNİ UÇURUR VE
ÇIKAR)
ÖMER:
Kalkus bu, Akalıların güvenilir falcısı... Helenos dediği, o da falcı,
Turovalılarınki... Birbirlerini hiç de ihmal etmezler.
HELENOS: (TERS TARAFTAN ELİNDE
KALKUSUN UÇURDUĞU GÜVERCİNLE GİRER) Oh Kalkus, ne kadar mutlu ettin
beni. (MESAJI ALIR, GÜVERCİNİ SALIVERİR)
Bakalım ne haberler var.
A.B. Ajansı...
ÖMER: Aka Basın
Ajansı yâni...
HELENOS:
(DEVAMLA) Güvenilir kaynaklardan
alınan bilgiye göre, Aka elinde savaş hazırlıkları ilerlemektedir. Bu cümleden olmak üzere yüce kıral Menelaos
diğer kentler kırallarıyla bir brifing yapacak ve alınan sonuca göre savaş
konusunda kesin karara varılacaktır.
Sizden de ajansınızın güvenilir haberlerini beklemekteyim,
saygılar. İmza: Ispartada mûkim falcı
Kalkus. Hemen asil kıralımız
Piriyama yeni baktığım falın sonucunu bildireyim. (ÇIKARKEN
MEKTUBU İNCELER) Kopya kağıdıyla yazmış kerata... Kıralım,
kıral Piriyam! Kıralım... Kıralım...
ÖMER:
A.B., Aka Basın Ajansıyla T.B., Turova Basın Ajansı böyle haberleşirdi
işte. Kalkusun verdiği haberlerle
Helenos kese kese altın bahşiş alır, Helenosun verdiği Turova haberleri
Kalkusun cebini doldururdu. Gelen
haberler de yalan değil hani, tam o sıralar kıral Menelaos, kıral arkadaşlarını
toplamış, vaziyeti mütalâa ve müzakere etmekteydi.
YEDİNCİ KISIM
BEŞGEN MASA ÇEVRESİNDE BRİFİNG (AKA ELİ
KIRAL MENELAOSUN SARAYI)
MENELAOS:
Aziz kardeşim Isparta kıralı, uluslar çobanı Başkan Agamemnon (ADI SÖYLENEN BAŞIYLA HAFİFÇE SELÂM VERİR),
şehirler talancısı, ayağına çabuk kıral Akilleus, İtaka kıralı çok hünerli
kurnaz Odisseus, Pilosun aziz tecrübeli kıralı Nestor. Çağrıma kulak verip bu zor anımda bir araya
gelmek zahmetine katlandığınız için sizlere ne kadar teşekkür etsem azdır. Ama şu asil çehrelerinizi karşımda görmek o
kadar da kolay olmadı benim için. İtiraf
etmek gerekirse nerdeyse verdiğiniz sözü unuttuğunuza hükmedecektim.
ODİSSEUS:
Bir dakika monşer. Şunu arzedeyim ki,
eğer iş bir sefere, bir Turova seferi haline dökülecekse, baştan belirtmekte
fayda görürüm ki ben bu işte yokum.
AKİLLEUS: Odisseus
haklı beyler. Şunu bilin ki bu iş
savaşla neticelenirse hepimizin sonu olacak.
MENELAOS: (AYAĞA
FIRLAR) Tanrısal Akilleus bu yargıya
nasıl vardı bilmek isteriz.
AKİLLEUS:
Görünen köy kılavuz istemez. Şurası
meydanda ki...
AGAMEMNON:
(MENELAOSU OTURTARAK) Haklısınız,
haklısınız asil Akilleus, şurası meydanda ki biz böyle birbirimizi yemeye
başlarsak sonumuz hiç de parlak olmayacaktır.
Eleni şimdi Turovada esir.
Eleniyi geri almadan halledilmez bu mesele arkadaşlar, edilmez. Biz hür ve barışçı ülkeleriz, sebep ne olursa
olsun savaşmak istemeyiz. Ama
Turovalılar da ‘Kusura bakmayın, buyrun Eleniyi geri alın’ derler mi? O halde svaşacağız arkadaşlar. Hep beraber tekrar edelim...
AGAMEMNON / MENELAOS / NESTOR:
Savaşacağız.
AKİLLEUS:
Ne için savaşacağımızı bilmek isterim.
Ne için bunca günahsızın kanı dökülecek?
Eleni için mi? Ben şahsen böyle
bir savaştan sağ kurtulacağımı hiç sanmıyorum.
NESTOR: Tanrılar
uzun ömür versin, saadetini daim etsin.
Gencecik yiğitsin daha, niye ölecekmişsin?
AKİLLEUS:
(HİDDETLE KALKAR) Eleni kendi rızasıyla gitmiştir arkadaşlar, kendimizi
aldatmayalım. Eleniyi hepimiz tanırız,
ne biçim ayakkabı olduğunu evlenmeden öncesinden biliriz. Eleni, kocasını, evini barkını terkedip
gitmekle yurduna ihanet etti. Böyle bir
kadının arkasından, asil dostumuz Menelaosun hatırı için bile olsa, savaşa
girmekle kendi kendimizi rezil ederiz.
MENELAOS:
(AYAĞA FIRLAR) Bu sözlerinle asıl
sen kendini rezil ediyorsun Akilleus, tanrılar aşkına sus artık.
AGAMAMNON:
(MENELAOSU OTURTARAK) Bilirsiniz
arkadaşlar, asil Akilleus doğduğu zaman, tanrılar bu kutsal çocuğun gençliğine
doyamadan öleceğini söylemişlerdi. Bunun
üzerine annesi deniz tanrıçası Tetis bebeği ölümsüzlük suyuna batırdı. Ama tanrılık hali işte, tanrılar hatadan
sâlim olmaz, bebeğin topuğuna değmedi ölümsüzlük suyu. Bu günlerde kulağıma çalındı ki bazı maksatlı
şahıslar, aramıza nifak tohumları sokmak için asil Akilleusa bu savaşa
girmemesini, girerse kendisini ölümün beklediğini, bu akıbetten
kurtulamayacağını fitlemişler. AKİLLEUS:
Anam söyledi yahu.
AGAMEMNON:
(DEVAMLA) Tanrılara istedikleri
kadar rüşvet verip kurban keserek Akilleusun hayatını kurtarmaya söz verelim
arkadaşlar!
HEPSİ: Söööz!
AKİLLEUS: Eh,
bak o zaman olabilir.
AGAMEMNON:
Şimdi sorarım size, biz enayi miyiz?
Kazanacağımızı bilmesek böyle bir işe girişmeyiz, değil mi? Değil kendi canımızı, arkadaşlarımızın canını
bile tehlikeye atmayız.
ODİSSEUS:
Hepimizin birer kahraman olduğu monşer, inkâr edilmez bir gerçek. Yalnız, özür dilerim asil
Menelaos, Eleni gibi bir sermaye için bu kahramanlığı
göstermeye lüzûm var mı bilemiyorum.
MENELAOS: (AYAĞA FIRLAR) Söz istiyorum!
AGAMEMNON:
(MENELAOSU OTURTARAK) Baylar fazla
konuştuk. Parolamız ‘Az lâf çok iş’
tir. Oylamaya geçiyorum. Savaşa girmek isteyenler? (KENDİSİ
VE MENELAOS EL
KALDIRIRLAR) İstemeyenler?
(AKİLLEUS VE ODİSSEUS EL
KALDIRIRLAR)
Çekimser
olanlar? (NESTOR EL KALDIRIRKEN AGAMEMNON DURUMU KAVRAR,
VAKİT KAZANMAK İÇİN YERDEN DOSYA ÇANTASINI
ALMAK İÇİN EĞİLİR)
Haaa, özür dilerim asil Menelaos, yanılmıyorsam söz
istemiştiniz, size söz hakkı vermeden oylamaya geçtiğim için müteessirim aziz
kardeşim. Buyrun, sizi dinliyoruz.
MENELAOS:
Hııı? Ha, evet, (AYAĞA KALKAR) sadık karım
Eleniye sermaye diyen asil Odisseusa sözünü geri almasını rica ve ihtar
edecektim.
AGAMEMNON:
(MENELAOSU OTURTARAK) Çok çok
afedersin aziz kardeşim, fakat Eleninin ne mal olduğu üzerinde tartışmayı
gereksiz buluyorum. Eleninin oda
numarası ve tarifesi her Akalının mâlûmudur.
Evet Eleni bir sermayedir baylar, gerçeklerden korkmayalım. Fakat şunu da unutmayalım ki, bu sermaye
bugün bizim çok işimize yarayacaktır.
Vatanına, dikkatinizi çekerim baylar, Turovaya değil Aka ülkesine büyük
faydaları olacaktır. Bu arada birkaç
Akalı yiğit
hürriyet ve insanlık idealleri uğruna öleceklerdir. Ama hiçbir menfaat bir takım şeyleri feda
etmeden kazanılmaz.
ODİSSEUS:
Ülkemiz için hayırlı şeyler söylüyorsunuz monşer, yalnız biraz daha açık
konuşmanızı istirham edeceğim.
AGAMEMNON:
Anlatıyorum. Hepimiz vatanımızı severiz, değil mi? Eleniyse, Turovaya girmekle en az sizler kadar yurtsever olduğunu ispat
etmiştir arkadaşlar. Eleni bir
kahramandır baylar, o ikinci bir Jan Darktır.
Eleniye sermaye diyorsunuz, evet öyledir. Fakat küçümsediğiniz o sermaye bize bugün
Turovayı yutmak imkânını sağlamıştır.
Dünyanın batı ucundayız, daha Amerika bile keşfedilmedi. Gözlerimizi doğuya çevirmeliyiz. Hammadde kaynaklarımız sınırlı, oysa önümüzde
Turova gibi zengin bir ülke yatıyor.
Fakat Turovanın önemi burda bitmiyor baylar. Bâkir Anadoluya geçmemize engel olan bu kenti
ele geçirirsek oradan gelecek mallar ticaretimize hayat verecek, bu mallarla
gelişen endüstrimiz, Anadoluya satacağı mallarla daha da zenginleşecek...
NESTOR:
(COŞAR) Güzel söyledin Agamemnon
evlâdım. Üstelik derler ki Turova
boğazının ötesindeki okyanusta, biz eskiler oraya Karadeniz derdik, Kuzey
Anadolu dağlarında uçsuz bucaksız ormanlar, değerli madenler vardır. Turovanın düşmesi Karadenize çıkmamız
demektir.
ODİSSEUS: (COŞAR)
Meyvalar, zeytinyağı, bol bol kereste...
AGAMEMNON:
Evet, dilediğimiz kadar gemi yapabilecek kereste var Anadoluda. Sonra buğday, hayvanlar, sonra şarap yapmak
için bol bol üzüm... Eleniyi geri almak artık bizim için yalnız bir netice
değil, bir sebeptir. Anlıyor musunuz Aka
komutanları, Turovaya ve dolayısıyla bütün doğu pazarlarına hâkim olmak için
bir başlangıç, bir sebep...
KORO: Ecel geldi cihane
Baş
ağrısı bahane
AKİLLEUS:
(HALÂ İKNA OLMAMIŞTIR) Unutmayalım
ki Turovaya karşı iyi hesaplanmamış bir seferin sonu yoktur başkan.
AGAMEMNON:
Haklısın Akilleus, haklısın, yalnız unuttuğun bir nokta var. Bir kibrit ne olur? Kolayca kırılır. Ama bir demet kibrit? (DIŞARI
SESLENİR) Armamızı getir Kalkus. (KALKUS
GETİRİR.
BİR PENÇESİNDE BİR ÇUBUK DİNAMİT, BİR PENÇESİNDE BİR DEMET KİBRİT TUTAN
BİR AKBABA RESMİ, ÜSTÜNDE ‘AKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ’, ALTINDA ‘E PLU-KİBRİTUS
UNUM’ YAZILARI VARDIR) E
Plu-Kibritus Unum! (ALKIŞLARLAR) As
Kalkus! (KALKUS ARMAYI ASAR) Birleşmiş
kibritlerden kuvvet doğar!
AKİLLEUS:
Dıştan bir saldırı olduğu zaman Anadolu yekvücût olup birleşir. Her bölgeden genci ihtiyarı akın akın savaşa
koşarlar. Siz ne sanıyorsunuz, ben
bilirim onları.
AGAMEMNON:
Uyarmanız önemlidir ama halledilmez değildir.
(ODİSSEUSA BAKARAK) Kiralık
İstihbarat Ajansım, yâni alıştığınız adıyla K.İ.A. da boş
durmayacak elbet. Biz dışardan onlar
içerden elimizden geleni yapacağız.
Anadolunun diğer bölgelerinden de savaşçıların gelmesi ise çok önemli
bir konu asil Akilleus. Bunu da K.İ.A.
komandolarımız ve deniz piyadelerimizle sıkı bir işbirliği yaparak
halledebilir. Gelelim rakamlara... Sen
Akilleus, savaşa ne kadar bir kuvvetle katılabilirsin?
AKİLLEUS:
Vallaaa bilmem ki, on, oniki gemiyle herhalde...
AGAMEMNON:
Ah, lâfını balla kestim asil arkadaşım.
Baylar, şu hususu söylemeyi unuttum:
Elbet biz kırallar, Turovayı yendiğimizde, her kıral yağmadan seferber
ettiği asker nisbetinde otlanacaktır.
Anlaştık mı?
NESTOR: Ne dedi,
ne dedi?
ODİSSEUS: Vatan
için herşeyi yapacağız dedi.
AGAMEMNON: Evet
Akilleus, kaç gemi veririm demiştin?
AKİLLEUS:
(PARMAK HESABI YAPAR) Kırk gemi,
dörtbin savaşçı! AGAMEMNON:
Odisseus?
ODİSSEUS: (HESAP
CETVELİYLE) Elli gemi monşer, beşbin
de savaşçı.
AGAMEMNON:
Siz, saygıdeğer Nestor? NESTOR: Ne
dedi, ne dedi?
ODİSSEUS: (KESER) Kaç yaşındasınız asil kıralım?
NESTOR: (HESAP EDER) Milâttan önce hicrî 1849... Seksen bir!
AGAMEMNON:
Tebrikler! Şurayı imzalayıverin aziz
Nestor.
MENELAOS: Ben de
yüz gemi ve onbin savaşçı veriyorum!
HEFAİSTOS:
Satıyoruuum...
AGAMEMNON:
Yüzyirmi gemiyle de ben katılıyorum.
Gazâmız şimdiden mübarek olsun.
Hür Aka ülkesinin hür vatandaşları bizden hürriyet adına zafer
bekliyor. Zaferimiz bütün hür ülkelerin
zaferi olacaktır.
ODİSSEUS: Bir dakika arkadaşlar... (HESAP CETVELİYLE HESAPLAR YAPAR)
ÖTEKİLER:
Yaşasın hür ülkeler!
ODİSSEUS:
Dinleyin be! (GÜRÜLTÜ DEVAM EDER)
Dinleyin ulan! (SUSARLAR) Asil arkadaşlar, burda eşek kaşınmıyor, ilim
konuşuyor monşer, ilim. Nestor hariç
bizler toplam olarak üçyüzaltmış gemi ve otuzaltı bin savaşçı koymayı
vadediyoruz. Diğer müttefiklerimizi de
hesaba katarsak kuvvetimiz bin gemi ve yüzbin savaşçı ediyor ki bu, dünyanın bu
güne kadar görmediği bir kuvvettir.
Şimdi hesabın en önemli noktası: Öteki kırallar bu savaşı milletin
haysiyeti, namusu için yaptığımıza inandırılacak ve böylece gemilerin ve
askerlerin üçte birini koyan bizler, yağmanın hemen tamamına konmuş
olacağız. Yâni monşer, bir koy, üç al...
Nasılsa hiçbiri bize karşı gelemez. Aralarında en kuvvetli olan Nestor da bir
iki sene daha yaşar yaşamaz.
NESTOR: Ne dedi,
ne dedi?
ODİSSEUS:
Doğum gününüzü sordum monşer. Ben bu
savaşta varım. Herhalde asil Akilleus da
değiştirmiştir artık fikrini. Ha monşer?
AKİLLEUS: (ODİSSEUSLA ASKERVÂRİ EL
SIKIŞIRLAR) Dövüşeceğiz Odisseus.
ÖTEKİLER:
Yaşasın Akilleus!
AKİLLEUS:
Yaşasın Aka Eli!
AGAMEMNON:
Yaşasın talan! Yaşasın yağma! MENELAOS: Gelsin mallar!
ODİSSEUS: Gelsin
paralar!
AKİLLEUS: Gelsin karılar! NESTOR: Yaşasın memleketimiz! AGAMEMNON: Turovaya ölüm!
HEPSİ: Turovaya
ölüm... Turovaya ölüüüm... (ÇEPEÇEVRE
DÖNEREK BAĞRIŞIRLAR) MENELAOS:
Yahu çocuklar, Eleniyi de unutmayın ha bu ara...
ÖTEKİLER: Yaşasın Menelaos...
Yaşasııın... NESTOR: Yirmiyedi
kânun-u evvel... ÖTEKİLER: Yaşasın
Nestor...
KALKUS:
(OKUYARAK GİRER) T.B., Turova Basın
Ajansından... Sağlam kaynaklardan alınan haberlere göre... (AGAMEMNONA) Fallar baktım
asil başkan Agamemnon, kahve falı, iskambil, yıldız falı, el falı, bakla
falı... Tanrılar der ki, Turovalılar Eleniyi aldılar Turova kentine, bırakmaya
da hiç niyeti yok kıral Piriyamın.
Piriyamın, Piriyam, Piri...
AGAMEMNON: Namussuzlar! (KALKUSA
BİR KESE PARA VERİR)
ÖTEKİLER:
Yaşasın Piriyam!
MENELAOS: (İKAZ EDER) Heeey...
ÖTEKİLER: Yaşasın
Menelaos!
HEPSİ: Turovaya
ölüm! Turovaya ölüüüm... (BAĞRIŞARAK ÇIKARLAR)
KORO: Kurt demiş ki kuzuya Suyu
bulandırıyorsun demiş yaaa...
ÖMER:
Ya, öyle demiş, suyu bulandırıyorsun.
Oysa ki kuzu derenin alt tarafındaymış, kurtsa üstte. Alta düştü mü insan bir kere, neler neler
gelir başına, vururlar adamı yerden yere.
Neyse kısa keselim, kıssadan hisseyi bırakalım sizler, siz asil
kişilere. Odisseusun hesapları
yanıltmadı Akalı kıralları. Bin gemi,
yüzbin savaşçı toplandılar Aulis limanına.
Hareket emri beklenirken bir fırtına koptu batı Ege sahillerinden, bir
fırtına koptu ki demeyin gitsin.
KORO: İnsanın yüreğini bile kırardı rüzgâr Ne
gemi bırakırdı, ne kayık
Zaman
bile zorlardı kendini geçerken...
ÖMER:
Denize açılmak ne kelime, gemiler kalakaldılar oldukları yerde. Nerden mi çıktı bu fırtına hikâyesi, bakın
nerden çıktı...
SEKİZİNCİ KISIM
SAVAŞMAYIN, SEVİŞİN DİYOR BİR GARİP
(TANRILAR KATI / AULİS LİMANI)
ZEÜS:
(UZANMIŞ, MEYVA YİYOR) Sıkılıyorum
kardeşim, sıkılıyorum, kolay iş değil tanrı olmak. Şu savaş çıksa da biraz neşemizi bulsak. Senin işler ne âlemde?
POSEYDON:
Geçinip gidiyoruz işte Zeüsçüğüm. Son
sıralar çok yoruldum. Ordan telefon,
burdan telefon, sipariş üstüne sipariş, zor yetiştirdim vallaa.
ZEÜS: Paraları
da yığdın iyice. İşin iş. Ha sahi, işçileri sepetlemek zor olmadı mı?
POSEYDON:
Çoğu kendi yaptıkları gemilere bindiler zaten.
‘Turova çok zengin’ dedim, ‘İyi yağma olacak, korkmayın, ben
arkanızdayım’ dedim. ‘Tamam, gidiyoruz’
dediler. ‘Hadi aslanlarım, vatan sizden
hizmet bekliyor’ falan diye de bir iki nutuk atınca, babamız diye sarıldılar
ellerime, öpen öpene... Beş on bin kadarı kaldı, gitmedi, bizim yağmada gözümüz
yok diye. Onları çalıştırıyorum, yakında
mancınık siparişleri gelecek Turovadan.
Tezgâhlarda ufak bir tâdilât, tamam.
ZEÜS: Akalılara
gemi, Turovalılara mancınık, iyi çalışıyorsun vallaa.
POSEYDON:
Paramı verdikten sonra ha Aka ha Turova, farketmez abi. Biz insanlık için çalışıyoruz, medeniyet
için.
(SESSİZLİK)
ZEÜS:
Bizim Hera da çok can sıktı bu sıralar.
Dırdır edip duruyor. Sevgili
Afroditi de göremiyorum kaç zamandır, azgın boğalara döndüm yahu.
POSEYDON:
Üzüldüğü şeye bak. Bütün Aka, bütün
Turova önünde, seç istediğin kızı al.
ZEÜS: Başka
zaman olsa iyi ya, şimdi herifler savaşla uğraşıyorlar. Kalkıp karıdan kızdan bahsetmek...
ATENA: (HIZLA İÇERİ DALAR, ARKASINDAN
HEFAİSTOS) Siz dalga geçin burda,
bilmiyorsunuz
neler oluyor.
HEFAİSTOS: Agamemnonun kızı var ya... POSEYDON: İfigenya? HEFAİSTOS: İfigenya!
(SAHNENİN ÖTE YANINDA İFİGENYA AYDINLANIR)
İFİGENYA:
(ASKERLERE) Akalılar, kardeşlerim,
ne yapacaksınız savaşa girip te? Burda
keyfiniz yerinde dğil mi? Ne güzel yiyip
içiyoruz işte. Sevişmek dururken savaşmak
olur mu hiç? Hadi gelin dansedelim. Bırakın kavga etmeyi, kardeş değil miyiz
hepimiz? Bırakın silâhları, evlerinize
dönün, hadi Akalılar, evlerinize, karılarınıza.
Yiyin, için, sevişin, dansedin.
Bırakın şu kini, öfkeyi. Göreyim
sizi arkadaşlar, çalın oynayın, vazgeçin savaştan, kavgadan, vazgeçin.
POSEYDON:
(FENA HALDE İÇERLEMİŞTİR) Yuh
ulan... Ama duuur... (DÜŞÜNÜR) Tamam.
(BİR KAHKAHA ATAR) Oldu bu iş.
Savaşmalarını istiyoruz, değil mi?
ATENA: Elbette,
değil mi ya?
HEFAİSTOS: Tabii
yahu, sorulur mu be.
POSEYDON: (DEVAMLA)
Sen de Zeüsçüğüm, karı istiyorsun ha?
Hah hah ha... İfigenyaya ne dersin?
Mımm-mıh, fıstık gibi kız.
ZEÜS: (AĞZI SULANIR) Fıstık fıstık olmaya ama...
POSEYDON:
Kaf-fa bu be kafa. İfigenyayı mı
istiyorsun, gel benden yana Zeüs, sizler de, yâni bizler, bizler de savaş
istiyoruz. Yaklaşın, yaklaşın...
ATENA: Ben bu
işten birşey anlamadım amca...
POSEYDON:
Plânlı çalışıyoruz yeğenim. Dinleyin
şimdi. Akalıların savaş hazırlıkları
bitmek üzere... (KARARIR)
ÖMER:
Kıyıda Akalılarda bir telâş, bir telâş, sormayın. Nerden çıkmıştı bu fırtına hikâyesi böyle bir
zamanda. Haksız da değiller hani,
askerciklerin beyinleri öylesine yıkanmıştı ki, birkaç gün daha gecikse sefer,
rahat bir isyan falan çıkabilir, altüst olurdu tüm Aka eli. İfigenya fakir, az uğraşmadı bu işten
vazgeçirmek için askerleri ama pek de etkili olmadı söyledikleri. Eleni gitmişti elden, namusları
temizlenmeliydi. Bu arada Turova da
talan edilecekti. Eleniye acındı,
Piriyama kızıldı, Aleksandıra ana avrat küfredildi bu ara. Bildikleri kadarıyla memnundular bu
işten. Bundan ötesini bilmek te ancak
tanrıların işiydi, ve de kıralların.
DOKUZUNCU KISIM AMAN
ZEÜS, GÜLÜM ZEÜS, DERDİMİZE BİR ÇARE (AKA ELİ, AULİS LİMANI)
(KIRALLAR
TELÂŞ VE KIZGINLIKLA GİRERLER)
AGAMEMNON: Böyle yürümez bu iş arkadaşlar, böyle
yürümez, birşeyler yapalım.
MENELAOS: İyi
dersin başkan ama ne yapalım?
AGAMEMNON: (BAĞIRIR) Bilsem ne yapacağımı durur muyum be?
NESTOR: Aaah gençler ne kadar da
sabırsız oluyorlar. Her işin bir yolu
yordamı var. AGAMEMNON: Söyle asil
Nestor, derdimize ilâç ol. NESTOR:
Tabii,tabii, her işin ararsan vardır çaresi. AGAMEMNON: (SİNİRLİ SİNİRLİ GÜLEREK) Kısa kes ihtiyar, kısa kes. Tanrılar belânı versin.
NESTOR: Berhûdâr
ol oğlum, berhûdâr ol. Sen de gençsin
ama kafan işliyor. Tanrılar dedi, değil
mi? Tabii tanrılar. Kimbilir ne yaptınız da kızdırdınız onları
yine? MENELAOS: Hakkı var Nestorun,
tanrılara sormak gerek.
ÖTEKİLER: Tabii,
tabii, tanrılara sormak gerek.
AGAMEMNON:
Kalkus! (SESLENİR) Kalkuuus! Kimbilir nerde ziftlaniyordur mendebur
falcı.
Kalkuuus...
KALKUS: (AĞZINI
SİLEREK GİRER) Buyrun yüce kırallar,
yüce kırallar, kırallar, kırallar, kırallar...
AGAMEMNON:
Söyle Kalkus, başımıza gelen bu iş nedir?
Tanrılar niye gazaba geldiler, başımıza musallat ettiler bu fırtınayı?
KALKUS:
Sebebi açık. Zındıklar, ne olacak! Tanrılara kurban kesmezsiniz, adak adar
unutursunuz, bizim hizmetlerimizin karşılığını vermezsiniz, sonra darda kalınca
gelsin Kalkus.
MENELAOS:
Haklısın Kalkusçuğum, tanrılara karşı bazı saygısızlıklarda bulunuyoruz fakat
bu defa emin ol ki onları gücendirecek birşey yapmış değiliz. Onlar savaşa girmemizi istemiyorlar mı yoksa?
KORO: Ne demek, ne demek Savaşa
gireceksiniz
Savaşa girmek
gerek Sizinle beraberiz...
KALKUS: (TANRILARA
YANAŞIR) Tanrılar sizi başımızdan eksik
etmesin, tanrılar kazadan belâdan saklasın, tanrılar ne muradınız varsa versin,
tanrılar... ZEÜS: Bre avanak!
POSEYDON: Bre
zındık!
KORO: Tanrı
biziz ulan, dipsiz sandık!
MENELAOS:
(DÖNER, TANRILARI FARKEDER, KALKUSU DÜRTER)
Özür dilerim ama nedir bu başımıza gelenler, nedir bu fırtına?
POSEYDON:
Kâhini yollayın. (KALKUS GELİR, POSEYDONA BİR KESE TOKA EDER) Saygısız nankörler. Baba Zeüsün kızı ve sevgili yeğenim tanrıça
Artemisin en sevgili geyiğini vurdu o Agamemnon olacak alçak!
KALKUS:
Töööööbe, töööbe, töbe. Sen Agamemnon,
yüce tanrıça Artemisin en sevgili geyiğini vur, sonra da ne yaptık acaba diye
poz at millete, değil mi? Pis zındık! (POSEYDONA
KOŞAR) Ey yüce Poseydon, o halde
söyle bize, tanrıçanın kızgınlığını gidermek için ne yapmamız lâzım?
(POSEYDON PARA İSTER, KALKUS BİR KESE DAHA
VERİR) Her fedakârlığa hazırız.
POSEYDON: Vallaa
ona baba Zeüs karışır, benim yetkim dahilinde değil.
ZEÜS:
Kızıma yaptıklarınızı affettirmek kolay olmayacak, bunu ancak bir şartla
bağışlarım. KALKUS: Söyle ulu Zeüs.
ZEÜS:
Kurban isterim. Ancak kıral Agamemnonun
kızı İtifenyayı... POSEYDON: (DÜZELTİR) İfigenya!
ZEÜS: (BOZUNTUYA
VERMEZ) Ancak, ne diyordum, kızı
İfigenyayı şahsıma kurban ederse bu iş hallolur.
KALKUS:
Eyvallah abiler. (AGAMEMNONA KOŞAR) Ey
Agamemnon, büyük günahların kefâreti de büyük olur. (PARA
İSTER, İKİ KESE ALIR) Ne olurmuş,
büyük olurmuş. (SAYAR) Kurtarmaz abi,
sermayesi bu kadar. (AGAMEMNON HOMURDANARAK İKİ KESE DAHA
VERİR) Şimdi tanrılardan aldığım habere karşı
dayanıklı ol: Ulu tanrı Zeüs, kızın İfigenyanın kurban edilmesini diler.
AGAMEMNON: (BİRAZ
ÜZÜLÜR) Yahu yazık kıza be, nasıl
kurban edeyim.
KALKUS:
Edeceksin Agamemnon, Zeüse İfigenya gibi saf ve günahsız bir kurban vermen
gerekiyor. Bunun başka türlü izahı var
mı? Ya bu kurbanı vereceksin, ya da
Turova seferi hayalinden vazgeçeceksin. (HESABINI YAPAR) Yüzde elli kâr, yüzde elli, yüzde elli... (DİYE DİYE ÇIKAR)
ÖMER:
Agamemnon severdi kızını. Güzelliği tüm
Aka elini tutmuş, saf, temiz, günahsız İfigenyayı severdi sevmesine ya,
öylesine gözünü bürümüştü ki Turovanın hayali, düşünmedi bile kızına
acımayı.
Bu işi Akıllı Odisseusa devretti, o da işletti kafasını
her zamanki gbi, bir plân hazırladı.
ÇIĞIRTKAN:
(ELİNDEKİ DAVULA VURARAK) Duyduk
duymadık demeyin. Başkan Agamemnonun
emridir. Bu gece Aulis limanında büyük
şenlik, caz, saz, gülünçlü komediler... Asil Odisseustan illüzyon numaraları...
Bütün askerler davetlidir. Asker çocuk
iki buçuk, başıbozuk beş kağıt... Duyduk duymadık demeyin...
ONUNCU KISIM KIZIM
SENİ AKİLLEUSA VEREYİM Mİ? (AKA ELİ, KIRAL AGAMEMNONUN SARAYI)
ÖMER: Odisseus vardı İfigenyanın
yanına... (İFİGENYA OTURMUŞ, KİLİM
DOKUYOR)
ODİSSEUS:
Selâm Agamemnonun kızı. İFİGENYA:
Selâm asil Odisseus. (KALKAR)
ODİSSEUS: Şenlikten
haberin var, değil mi?
İFİGENYA:
Duydum, duydum ama nerden icabetti? Pek
hoşlanmam bu tip eğlencelerden.
ODİSSEUS:
Asıl sebebini öğrenince hoşlanacaksın herhalde. İFİGENYA: Bilmem ki...
ODİSSEUS:
Bak İfigenya, bilirsin seni kızım gibi severim.
Eh, artık büyüdün de. Seni başgöz
etme zamanı geldi artık. Bunları
söylemek babna düşer ama askerlerinin başından ayrılamadı zavallı. Bir
hayırlı kısmet bulduk sana, bilmem ne dersin? Eveeet, bulduk: Asil Akilleus. (BİR
YANDA AKİLLEUSUN HAYALİ BELİRİR, VÜCUT GÖSTERİSİ YAPAR) Hadi, hadi, utanma.
İFİGENYA: Siz
nasıl münasip görürseniz.
ODİSSEUS: Aferin
kızım, hemen hazırlan da Aulise gıdelim, eğlenceye.
ÖMER:
Akilleus bütün Akalı kızların hayran olduğu bir erkekti zaten. Hepsi gibi İfigenyanın da odasını süslerdi
poz poz fotoğrafları. Her neyse, o gece
ateşler yakıldı Auliste, geceyarısına doğru kafalar dumanlandı iyiden
iyiye. Askerler sabırsızlık içinde
gecenin sürprizini bekliyorlardı.
Gecenin sürprizi illüzyon numarasıydı asil Odisseusun.
ONBİRİNCİ KISIM KURBAN PARTY
(AKA ELİ, AULİS LİMANI)
(TWIST YA DA SHAKE GİBİ BİR MÜZİK. AKALILAR SARHOŞ. KİMİSİ DANSEDİYOR, KİMİSİ GÜLE SALLANA ORTADA
DOLAŞIYOR. SARHOŞ
İFİGENYAYLA ODİSSEUS VE AKİLLEUS
İLGİLENMEKTE)
AGAMEMNON:
(SALLANARAK ORTAYA ÇIKAR) Arkadaşlar, arkadaşlar, şimdi karşınızda asil
Odisseus... ODİSSEUS: Mersi, mersi... (SALLANARAK
ORTAYA GELİR) Sağolun, sağolun...
Bir yardımcı istiyorum. (CEVAP BEKLEMEZ) İfigenya, sen lütfen... (ALKIŞ) Hadiii (İFİGENYA NAZLANIR)
Hadi canım,
nazlanma... (İFİGENYA SALLANARAK
ODİSSEUSUN YANINA GELİR)
Aferiiin... (İFİGENYA FAZLA İÇMİŞTİR, BAŞI DÖNER,
DÜŞERKEN ODİSSEUSU
TUTAR, AKALILAR NEŞEYLE BAĞIRMAKTA,
ALKIŞLAMAKTADIRLAR) Bir sandık
getirin bakayım bana... (ZEÜS VE
POSEYDON HEMEN GETİRİRLER) Eveeet,
bir de testere lütfen... (HEFAİSTOS
GETİRİR, ODİSSEUSA SATAR) Gel
bakayım yavrucuğum...
(İNSAN GİREBİLECEK BÜYÜKLÜKTEKİ SANDIĞI
AÇAR, BOŞ OLDUĞUNU GÖSTERİR, İFİGENYAYI İÇİNE SOKAR. AGAMEMNON BİR AN AYILIR GİBİ OLURSA DA KALKUS
ONU YATIŞTIRIR. ODİSSEUS SESSİZ
KAHKAHALAR ARASINDA ÖNCE BİR UFAK TAHTA KESEREK TESTEREYİ DENER, SONRA
TESTEREYİ KALDIRIR, İFİGENYANIN BOYNU HİZASINDAN KESMEYE BAŞLAR. İFİGENYANIN ÖLÜM ÇIĞLIĞIYLA IŞIKLAR
SÖNER. TEKRAR YANDIĞINDA SAHNEDE SADECE
TANRILAR KALMIŞTIR. ZEÜS VE POSEYDON
HEMEN SANDIĞA KOŞARLAR, İFİGENYAYI ÇIKARIRLAR.
ZEÜS İFİGENYAYI KOLUNA
TAKAR, DÜĞÜN MARŞI VE DİĞER TANRILARIN
TEZÂHÜRATIYLA ÇIKARLAR)
(BİRİNCİ PERDE BURDA BİTER)
İKİNCİ PERDE
ONİKİNCİ KISIM
SAVULUN FİLO GELİYOR
(SAHNE ÖNÜ)
ÖMER:
Fırtına dindi İfigenya kurban edilir edilmez.
İfigenya onyedi yaşındaydı daha, rüştünü ispat etmemişti ama kanunlar,
kanunlar tanrılar için değildi, ve de kırallar için. Onlar kanun koyucuydu, kanunların üstündeydi
onlar. Kendilerine yontardı nalıncı
keseri gibi koydukları kanunlar. Her
neyse, İfigenya kurban edildi, Poseydon haracını aldı Zeüsten, fırtına dindi,
durdu, birden yerini tatlı bir meltem aldı.
Artık açılmıştı Turova yolu. Bin
gemilik Aka Akdeniz Filosu çıktı Aulis limanından. Tanrıların yolladığı rüzgâr âdeta itiyordu
onları hedeflerine doğru...
HELENOS:
(OKUYARAK GİRER) A.B. Ajansının
bildirdiğine göre, tanrılar daha işin başından beri Akalılara güçlük çıkarmaya
başladılar. Gönderdikleri fırtına bu
konudaki tutumlarını ortaya koymak bakımından... (BAŞINI KALDIRIR) Tanrılar
bizi tutuyor kıralım... Kıral Piriyam... Müjdemi isterim kıralım, tanrılar... (ÇIKAR)
ÖMER:
Falcı Helenos Piriyamdan müjdesini isteyedursun, Akalılar sevinç içinde şarkılar
söyleyerek Turovaya doğru yol almaktaydılar son hızla... Dümdüzdü Ege denizi...
MENELAOS: My bonnie lies over the ocean
My
bonnie lies over the sea
My bonnie lies
over the ocean Oh bring back my bonnie
to me, to me
ASKERLER: Bring back, bring back Oh
bring back my bonnie to me, to me
Bring
back, bring back Oh
bring back my bonnie to me
MENELAOS: Last night as I lay on my
pillow Last
night as I lay on my bed
Last
night as I lay on my pillow
I
dreamt that my bonnie was back, was back
ASKERLER: Bring back, bring back Oh
bring back... (HAFİFLER)
ÖMER:
Aka donanması yaklaştı Anadolu kıyılarına iyiden iyiye. Üçbin yıl sonra Çanakkaleye saldıran müttefik
donanmasının aynen yapacağı gibi, önce boğazın ağzındaki Limni adasına uğrayıp
adayı üs yaptılar kendilerine. Sonra
Turovaya yöneldiler yeniden. Bin gemi
yaklaştı Turova kıyılarına. Karaya çıktı
Akalılar, çadırlarını kurdular kıyıda.
Binlerce ateş yaktılar, elli Aka savaşçısına bir ateş... Nerden mi
buldular bu kadar odunu? Hah haaa,
Poseydon Anadolu ormanlarını kesip kesip satıyordu Akalılara. Bütün öteki tanrılar da ortaktılar bu işe,
avantalarını buluyorlardı. Öte yandan,
demirci Hefaistos, turovalılar için çalıştırmaya başladı silâh
fabrikalarını. Turovalılardan yana
gözüküp, silâhlardan bir kısmını da onlara satyordu. Savaş zamanı silâh pahalı olurdu tabii...
ONÜÇÜNCÜ KISIM KİİİM SARIYOR BU DERTLERİ
BAŞIMIZA?
(TUROVA, PİRİYAMIN SARAYI)
LÂKON: (KOŞARAK
GELİR) Piriyam... Geldiler...
Binlerce... Binlerce... Gemilerden ufuk görünmez oldu...
Nerdeyse
şafak sökecek... Sabahla hücuma geçerler.
Ne dertler sardın başımıza Piriyam ah, seni...
HEKTOR:
(KESER) Sâkin ol Lâkon, haklısın
bilirim ama geç artık. Birbirimize
düşmeden birlik olup karşılayacağız düşmanı.
LÂKON: Askerin
morali çok bozuk Hektor, düşman çok kalabalık.
PİRİYAM: (ELENİYE) Aaah, uğursuz kadın!
LÂKON:
Ateşler yakıldı kıyılarda, binlerce, askerin silâhı eski... ASKERLER: Düşman geldi, tabur tabur
dizildi,
hey
hey, tabur dizildi Alnımıza kara yazı yazıldı, hey hey,
yazı yazıldı Tüfeng icadoldu mertlik bozuldu,
hey
hey, mertlik bozuldu Eğri
kılıç kında paslanmalıdır,
paslanmalıdır... (HAFİFLER) LÂKON: Ne yapacağız Hektor?
HEKTOR: Olan
oldu artık. Biz şimdi nasıl
savaşacağımızı düşünelim. Kendimizi
pahalı satmalıyız. PİRİYAM: (SEYİRCİYE
DOĞRU İLERLER) Halka hitâp edeceğim.
Aziz vatandaşlarım...
LÂKON: Millet
bıktı senden Piriyam. HALK: Yuuuh
Piriyam yuuuuuh...
PİRİYAM: Aziz
Turovalılar...
HALK: (DAHA ŞİDDETLİ) Yuuuuuh...
LÂKON:
Kimse dinlemez artık seni Piriyam, bu dertleri sen getirdin başımıza... ALEKSANDIR: A siz de kim oluyorsunuz
yâni?
ÊNE: (ALEKSANDIRI LÂKONUN ELİNDEN KURTARIR) Sen karışma.
Baba, sen de gel bu yana.
LÂKON:
Bu moral bozukluğuyla üç günde düşer Turova.
Birşeyler yapmak lâzım Hektor, ancak sen düzeltebilirsin durumu.
HEKTOR:
(SEYİRCİYE DOĞRU İLERLER) Kardeşlerim... HALK: Yaşaaa, yaşasın Hektooor...
HEKTOR:
Kardeşlerim! Karşımızda düşman. Bizden kuvvetliler, çok kuvvetliler. Bütün Aka kıralları birleştiler bizi altetmek
için. Güçlü komutanlar var karşımızda,
başkan Agamemnon var. Elini versen
kolunu kurtaramazsın bu heriften, yapmayacağı şey yoktur kendi çıkarı
için. Yüzbin kişilik bir ordu gelip
dayandı kıyılarımıza, gelip dayandılar Turova kıyılarına. Ne için? HALK:
Eleni, Eleni, Eleni için, Eleni yüzünden...
HEKTOR:
Evet. Evet, sebep Eleni. Fakat kardeşlerim, Eleni olmasaydı, bu
adamlar bizi rahat mı bırakacaklardı?
Hayır, bir bahane bulup yine çullanacaklardı üstümüze. Çünkü pazar lâzım heriflere. Bizi temizleyecekler ki, yağma etsinler bu
toprakları. Mesele bir Eleni meselesi
değil, ülkemizi sömürme meselesidir.
Kendimizi sömürtmeyeceğiz arkadaşlar.
Anadolu boğacak kendini boğmak isteyenleri. Bir ‘sermaye’ bahane edip yutamayacaklar bizi. Bağımsızlığımız için çarpışacağız
arkadaşlar. Başımıza neler geleceğini
bilmenizi istiyorum. Bu adamlar ülkemizi
ele geçirmek için her türlü yola başvuracaklardır. Akilleusun bilek gücüyle yapamadığını, başkan
Agamemnon politik oyunlarla yapmaya çalışacaktır. Odisseus, K.I.A. denen aşağılık ‘Kiralık
İstihbarat Ajansı’yla bizi birbirimize düşürüp, kendi
adamlarını başımıza geçirmeye çalışacaktır.
Bu adamlar tanrılarla ortaktır, bu yüzden tanrılardan
medet ummamız boşuna olur arkadaşlar.
Tanrıların dini imanı paradır, kimin parası varsa ondan yanadır
tanrılar. Daha düne kadar Akalılara
silâh yapan Hefaistos, Turova paralarını görünce bize çalışmaya başladı. Poseydon Aka gemilerini bitirdi, bize
mancınık yapmaya başladı...
HALK: Yaşasın
Hefaistos, yaşasın Poseydon, yaşasııın...
HEKTOR:
Yarın, yarın kardeşlerim, yarın kahraman Turovalılar, o tanrılar Akadan para
alır, onlara silâh yaparlar bu sefer.
HALK:
Kahrolsuuun, kahrolsunlaaar...
HEKTOR: Son
olarak, şunu aklınızdan çıkarmamanızı istiyorum arkadaşlar: Turova için
çarpışacağız. Eleni için, ya da başka
birşey için değil. Turova için... HALK: Turova için, Turova içiiin...
HEKTOR:
Arkadaşlar, silâhlarımız gelmeye başladı.
Kıral Piriyam savaş arabalarına...
HALK: Yuuuh,
istemeyiiiz, bıktık Piriyamdan, yuuuh, o sardı bu dertleri başımıza...
HEKTOR: (HALKIN BU TEPKİSİ ÜZERİNE DÖNER,
PİRİYAMA BAKAR) Kıral Piriyam
yönetmeyecek savaşı...
HALK: Seni
isteriz, Hektoru isteriiiz, Hektor seni isteriz, Hektoruuu...
HEKTOR: Ben
yöneteceğim.
HALK: Yaşa
Hektor, Hektor, Hektor yaşaaa, yaşaaa, yaşasın Hektor...
(KISA BİR SESSİZLİK. BAKIŞIRLAR)
PİRİYAM: Sana
güveniyorum Hektor.
HEKTOR:
Başımızda sen olduktan sonra... Dınle beni Lâkon, sen kıralla beraber git. Kadınlar, çocuklar ve
kocamışlar iç kaleye çekilsin. (PİRİYAM
VE LÂKON ÇIKARLAR) Êne, dikkat et,
herkes kendi birliğinin son hazırlıklarını tamamlamış olsun. (ÊNE
ÇIKAR) Hadi Aleksandır, sen de.
ELENİ:
(TRAJİK) Kendine dikkat et Aleksandır, havalar soğuk, üşütme. Sana birşey olursa ölürüm ben, yaşamam.
HEKTOR: (ELENİYE) Odanıza çıksanız iyi olur.
ELENİ: (NAZLANIR, ÇIKARKEN HEKTORA BAKARAK) Ne sert erkek ama...
HEKTOR:
Hadi hadi, odanıza... (HEPSİ ÇIKAR. KENDİ KENDİNE) Yüzbin asker... Tanrılar?... Tanrılara güven
olmaz. Zaten demode silâhları
kazıkladılar bize... Başa çıkamayacağız... Zor, çok zor... (DÜŞÜNÜR) Acaba Boğazköyden,
Karkamıştan yardım gelir mi? Meselenin
bir Turova değil,
Anadolu meselesi olduğunu anlatsak... Belki Sinoptan da...
(DIŞARI SESLENİR) Helenos, Helenooos! (HELENOS
GİRER) Sen Helenos, en güvendiğim
adamlarımdan, eee kadınlarımdan... Yâni güvenilir bir insansın. Çok önemli bir iş vereceğim sana. Antalyaya, Konyaya, Boğazköye, Karkamışa
haberler uçur, Sinopa, Trakyaya, güç durumda olduğumuzu bildir. Turova düşerse büyün Anadolunun elden gideceğini
anlat, acele yardıma gelmelerini iste.
(HELENOS ‘ANLADIM’ DERCESİNE BAŞINI
SALLAYIP ÇIKARKEN) Gizli kalacak
Helenos!
HELENOS: Bana
güvenebilirsin Hektor.
ÖMER:
Yiğit adamdı Hektor, akıllı adamdı ama yanlış adamlara güvenir, yanlış adamları
severdi. Örneğin kardeşi Aleksandırı
severdi Hektor, Helenosa güvenirdi.
Ertesi sabah efendim, gelelim olayların akışına, Aka komutanları Turova
kapılarına gelip Eleninin kendilerine teslim edilmesini istediler usûlen.
ONDÖRDÜNCÜ KISIM
BATININ EN HIZLI TEHDİT EDEN ADAMI
(TUROVA SURLARININ ÜSTÜ VE ÖNÜ)
AGAMEMNON: (DİĞER KIRALLAR VE KALKUSLA
BERABER AŞAĞIDADIR) Ey kıral
Piriyam,
sana sesleniyorum.
Ülkenin felâketlerden kurtulmasını, binlerce Turovalının boş yere
ölmemesini istiyorsan kulak ver sözlerime...
PİRİYAM:
Dinliyorum, dinliyorum...
AGAMEMNON: Eğer,
eğer Piriyam, Eleniyi ve Aleksandırı teslim ederseniz bizlere, Turovaya hiçbir
kötülüğümüz dokunmayacaktır. İyi düşün Piriyam, halkını düşün öyle karar
ver. Size biraz zaman veriyorum
düşünmeniz için. (ARKALARINI DÖNER, BEKLERLER) PİRİYAM: (DÜŞÜNÜR. KENDİ KENDİNE) Aleksandır ne de olsa oğlumdur, onu vermem
elbet. (SESLENİR) Eleniyi verirsek
çekip gideceksiniz, öyle mi? Söz mü?
AKALILAR: (GÜLEREK) Söööz.
Söz Piriyam, söööz.
PİRİYAM:
Verelim adamın karısını, defolup gitsinler.
Nasıl olsa başa çıkamayız bunlarla.
Çok ta iyi silâhlanmışlar. Boş
yere tehlikeye atmayalım memleketi...
ELENİ:
(PİRİYAMA SOKULUR) Yalvarırım
vermeyin beni onlara. N’ooolursunuz
burda kalyım, cariyeniz olayım. Ömrümün
sonuna kadar hizmet ederim size, ne isterseniz yaparım, aslan babacııım...
ALEKSANDIR: Size
sığınan bir kadını nasıl teslim edersiniz baba?
Erkekliğe sığar mı bu?
KORO: Sığar sığaaar,
Öyle şeyler sığar ki erkekliğe
Aklın şaşar.
HEKTOR: Baba,
yalnız ülkemi ve halkımı düşündüğüme emin ol, ama bu kerteden dönüş yok
artık. Eleniyi verirsek bizi rahat mı
bırakacaklar sanıyorsun? Bu sermayenin
bir... ALEKSANDIR: (HEKTORA) Sözünü
geri al.
HEKTOR: (ALDIRMAZ) Eleninin bir bahane olduğunu anlamadınız mı
daha? Böylesine büyük bir orduyu
bir karı için mi topladılar ha? Eleniyi verirsek kendilerinden korktuğumuzu
sanarak büsbütün gayrete geleceklerdir.
Hiç olmazsa bu şekilde kamçılamayalım onları.
PİRİYAM:
(İKİRCİKLİ) Hektor, haklısın galiba
evlâdım, ama son şansı da kaçırdık gibi geliyor bana... Yok yok, haklısın,
haklısın... Her neyse, versek iyi olurdu ya... Belki çeker giderlerdi... Ama
iyi de olur korkmadığımızı göstermek...
ALEKSANDIR:
Korkmuyoruz tabii, niye korkacakmışız yâni, aaa...
PİRİYAM:
Ey Aka kıralları! (KIRALLAR DÖNERLER) Bizden
istediğiniz şeyi reddediyoruz. Eleniyi
geri vermeyeceğiz. Siz bizi ne sandınız
ulan?
HEKTOR: (ÊNEYLE BERABER PİRİYAMI TUTARLAR) Sâkin ol kıral baba, heyecanlanma.
AGAMEMNON:
Akıllı Piriyam, iyi düşün. Sen tecrübeli
bir kıralsın, ülkeni tehlikeye atıyorsun.
Tarih önünde büyük olur sorumluluğun.
MENELAOS:
(SURLARIN DİBİNE GİDER) Eleni,
sevgili karıcığım, niye gelmek istemiyorsun?
Bak sana ne hediyeler getirdim.
Ne yapacaksın o tüysüz oğlanı?
Benim gibi güçlü bir erkeğin yerini nasıl tutabilir? Kolu bile kalkmaz onun.
ELENİ:
Hediyelerin de senin olsun, sarayın da.
Dönmeyeceğim işte. Kaba herif
n’olacak, hıh!
AGAMEMNON:
(ÇOK KIZGIN) Son defa soruyorum
size. Ya Eleniyi teslim edersiniz, ya da
Turovanın altını üstüne getiririz.
Nenize güveniyosunuz ulan? Hür
Akanın bütün hür kıralları emrim altında birleştiler bu hür... Ee, bu kutsal
amaç için. Ezeriz sizi be. Şu gemilere bakın. Şu silâhlara, şu koca orduya bakın. Dayanamazsınız.
HEKTOR:
Vermiyoruz Eleniyi başkan. Ne halin
varsa gör. Yeter konuştuğun, var git,
hakaret edip taşırma sabrımızı.
MENELAOS:
Sevgili Eleni, şehir mahvolmadan gel, hiçbir şey olmamış gibi kabul edeceğim
seni.
ELENİ:
Gelmeyeceğim işte aaa, hem sen benim kocam değisin artık.
PİRİYAM: (HEYECANLA ÇEVRESİNDEKİLERE
İŞARETLERLE DİREKTİFLER YAĞDIRIR)
Hektor evlâdım dinle, al askerlerini, sağ tarafı tut. Êne sen sola, ben ortaya... Yok yok, sen
soldan çevir, biz sağdan sola geçeriz... Yok yok, olmadı, siz ortanın sağına,
siz sağın soluna, ortanın arkasına... Solun sağının ortası... Ortanın sağı
solu... Üstü altı... Solun sağı, sağın solu... Sol sağ, sol sağ... Yerinde say,
marş!
ÖMER:
Tam dokuz yıl sürdü savaş. Akalıların
hiç de parlak değildi durumu. Helenos
Hektorun yardım isteğini iletti tüm Anadoluya.
Ama bu ara da Kalkus da Agamemnona anlattı durumu. Fallar bakmıştı, yıldızlara bakmıştı, sizin
anlayacağınız, Turovadan, Helenostan haber gelmişti. Başkan Agamemnon alınca bu haber boş durur
mu, durmaz elbet.
ONBEŞİNCİ KISIM
KALKUS UZUN VÂDELİ YATIRIM PEŞİNDE (AKA TESİSİ)
AGAMEMNON:
(ÖFKELİDİR) Utanmaz herifler. Düşün
Kalkus, Sinoptan, Trakyadan, Antalyadan, hele Boğazköyden yardım gelirse
Turovaya, akıbetimizi düşün.
KALKUS:
Düşünüyorum başkan.
AGAMEMNON:
Turova yardım görmemeli!
KALKUS:
Görmemeli başkanım.
AGAMEMNON:
Çaresi? Çaresi, çaresi...
KALKUS: (ÇEKİNGEN) K.İ.A.
AGAMEMNON:
Haaa? (KALKUS PISAR) Ne dedin, ne
dedin?
KALKUS: K.İ.A.
dedim başkanım.
AGAMEMNON: Tabii ya,
tabii. (GÜLER. KALKUS SIRNAŞIR) Hah haaa... (KALKUSUN SIRTINI SIVAZLAR, KALKUS SIRITIR, AVUCUNU AÇAR, AGAMEMNONSA
ONA DİKKAT
EDEMEYECEK KADAR COŞMUŞTUR)
Daha önce nasıl gelmedi aklıma. Hemen K.İ.A. şefi asil Odisseusla temasa
geç. Güvercinler uçur Kalkus,
güvercinler uçur. Kiralık İstihbarat
Ajansına, bütün K.İ.A. şubelerine... Yardım etmeye niyetlenenleri satın
alsınlar, devirsinler, daha da olmazsa öldürsünler. Yerlerine geçirsinler adamlarımızı.
KALKUS:
(YALTAKLANIR) Başkanım, bendeniz
hâk-i pâyinize de acaba şöyle bir kırallık...
AGAMEMNON: Hava
alır Turovalılar.
KALKUS: Bu
mutlu günümüzü, başkanım, ebedileştirmeliyiz. AGAMEMNON: Ne yâni?
KALKUS: (SIRITIR. DIŞARIYA)
Gel, gel bakayım, gel. (BİR FOTOĞRAFÇI GİRER, FLÂŞLA
FOTOĞRAFLARINI ÇEKER. AGAMEMNON
KASILMIŞ, KALKUS YANINA SOKULUP ÖNDEN ELLERİNİ KAVUŞTURMUŞTUR)
ÖMER:
Kalkus iyi kullandı bu fotoğraf numarasını, iyice artırdı forsunu. Bir yandan da K.İ.A. şefi Odisseus hazırladı
mesajları, Kalkusa verdi. O da uçurdu
bunları güvercinlerle. Ama gelgelelim,
bizim işe yaramaz Aleksandırın bir merakı vardı.
ONALTINCI KISIM
KAZARA ALEKSANDIR, KAZARA YARARLI OLUYOR
(TUROVA SURLARININ SAVAŞTAN UZAK BİR KÖŞESİ)
ALEKSANDIR: Ne
kötü şey değil mi şekerim, birbirlerini öldürüyorlar.
ELENİ: Çok ayıp
yapıyorlar Aleksandııır.
ALEKSANDIR:
(GÖĞE BAKAR) O ne o gelen? ELENİ: Hangisi?
ALEKSANDIR:
Şu, bak şu tarafta, gittikçe yaklaşıyor.
Güvercin galiba. Tamam, tamam,
güvercin. Yayımı getir, bak nasıl
vuracağım ikisini de.
ELENİ: Vurursun
tabii şekerim ama yazık yaaa... (ALEKSANDIRA
OKUNU YAYINI VERİR) ALEKSANDIR:
İyi bak şimdi. (ATAR) Şu biiir. (İKİNCİ
OKU ATAR) Ha ha işte bu kadar.
ÖMER: İşte buydu Aleksandırın merakı,
güvercin avlamak. İşe bakın ki siz, tam
da Turovanın üstünden geçiyordu güvercinlerin yolu. Sinop ve Antalya K.İ.A.sına ulaşamadı
Odisseusun mesajları. İsabet te
oldu. Yardımına koştular Turovanın. Düzeldi Turovanın durumu az da olsa. Ama güvercinlerin gittiği yerler? Hiç sormayın.
Boğazköyde, Karkamışta peşpeşe ihtilâller kovaladı birbirini. Yurtseverler öldürüldü, Aka Birleşik Devletleri
adamları geçirildi başa. Halk onları
indirdi, onlar halkın getirdiklerini.
Trakyada, Konyada neler olup bittiğinden hiç mi hiç haber
alınamadı. Ama dokuz yıl dayandı
Turova. Ölüm kalım savaşıydı bu. Saldırganlar yavaş yavaş vazgeçmeye
başladılar Turovayı alma emellerinden, kırıldıkça kırıldılar. Bir şehri talan ettiler bu ara. Küçük bir şehirdi bu. Her komutan tutsak kızlardan çekti aldı beğendiğini. Başkansa, başkan Agamemnon, soydukları
tapınağın rahibinin kızını aldı. Kızın
babası çıkageldi bir gün ve kızını istedi.
ONYEDİNCİ KISIM
TANRILARIN GAZABI DEDİĞİN BÖYLE OLUR (AKA
TESİSİ)
RAHİP:
Ey Akalılar, Akalıların yüce kıralı Agamemnon, şu hediyelerimi kabul edin,
salıverin kızımı. (ELLERİNDE HEDİYELER)
Tanrılar hoşnut olur sizden.
AGAMEMNON:
Var git ihtiyar, kafamı kızdırma, kızını vermeyeceğim. Canın tatlıysa topla bu paçavraları, defol
burdan. Sabrımı taşırırsan öfkemin ne
müthiş olduğunu görürsün. Defoool! (RAHİP
ÇIKAR, AGAMEMNON SİNİRDEN TİTRER.
ÖTEKİLERE) Aaah nedir bu az
gelişmişlerden çektiğimiz!
RAHİP:
(DIŞARDAN) Tanrıların gazabı
üstünüzden eksik olmasın ey Akalılar, belâ üzerinizden eksik olmasın. Tanrıların gazabı... (HAFİFLER)
ÖMER:
Rahip, kızını istemeye gelen rahip, vebalıydı.
Tanrıların gazabı sardı Aka ordusunu.
Vebadan kırılmaya başladılar Akalılar.
Dokuz gün geçti böylesine, dokuz acı gün. İyiden iyiye bozuldu Akalıların mâneviyatı. Sonunda Akilleus dayanamadı, aldı Agamemnonu
karşısına, iyice kıstırdı köşeye...
ONSEKİZİNCİ KISIM
DEMOKRATİK AGAMEMNON ZOR DURUMDA
(AKA TESİSİ)
AKİLLEUS:
Başkan Agamemnon, kulak ver bana.
Hastalık bizi mahvetti, orduyu kırdı geçirdi. Geri dönmemiz lâzım artık. Vebadan kurtulabilirsek tabii. Gazaba geldi tanrılar. İhtiyara kızını vermedin, kızdırdın
tanrıları. (KALKUS TANRILARA YANAŞIR, TELÂŞLA BİRŞEYLER SORAR)
KORO: (KALKUSA) Hallederiz bu işi Yeter
ki savaşı
sürdürsünler.
(KALKUS MİNNETLE UZAKLAŞIR)
AKİLLEUS: Kızı
babasına vermezsen sürüp gidecek bu belâ, tanrılar affetmez seni.
AGAMEMNON:
Yağma yok Akilleus. Aklından geçenleri
biliyorum. Kızı geri gönderirim ama bir
şartla: Onun yerine senin yavuklunu istiyorum.
AKİLLEUS:
(ÖFKEYLE) Sen kendi çıkarından başka
birşey düşünmeyen, utanmaz, aşağılık herifin tekisin başkan Agamemnon. Başkan olmuşsun ama adam olamamışsın. Gözünü toprak doyursun.
AGAMEMNON:
Tanrılar başkan yapmadı ya beni, siz başkan seçtiniz, demokratik yolla.
AKİLLEUS:
(KAN BEYNİNE ÇIKMIŞTIR) Demokratik
yollaymış, hah! Öteki aday da
Menelaostu, ikinizden birini seçmek zorundaydık. Tanrılar başka aday göstermedi ki. (TANRILAR
KAHKAHALARLA GÜLERLER, POSEYDON
PUROSUNUN DUMANINI
AKİLLEUSUN SURATINA ÜFLER)
AGAMEMNON: Eee,
kes artık, yeter.
AKİLLEUS: Bir
daha göremeyeceksin zaten beni. Hemen
şimdi askerlerimi toplayıp dönüyorum ülkeme.
AGAMEMNON:
Cehenneme kadar yolun var. Şunu bilesin
ki Akilleus, yavuklunu kendi ellerimle alacağım çadırından, karşı koymaya
kalkma sakın.
AKİLLEUS: (AGAMEMNONU BİR KÖŞEYE FIRLATIR,
SİLÂHINI ÇEKER, FAKAT
AGAMEMNONUN ACINACAK HALİ KARŞISINDA)
Pekâlâ korkak köpek, al kızı. Ama
şunu aklından çıkarma başkan Agamemnon: Gün gelecek,
Akilleusun eksikliğini farkedeceksiniz.
Hektorun kılıcı o sersem kellelerinize inerken pişman olacaksın beni
kızdırdığına. Pişman olacaksın âdî
herif, pişman olacaksın, pişman... (SÖYLENEREK
ÇIKAR)
ONDOKUZUNCU KISIM
GAZAP BAŞKA, VEBÂ BAMBAŞKADIR
(TANRILAR KATI)
POSEYDON: Birşeyler
yapmamız lâzım arkadaşlar. Vebayı
geçiremezsek savaştan vazgeçebilirler.
HEFAİSTOS:
Poseydon doğru söylüyor, bir çaresini bulmalıyız.
ATENA: İyi ama
ne yapabiliriz ki?
POSEYDON: Bir
fikrim var, dinleyin beni... (ANLATIR)
ÖMER:
Agamemnon kızı geri verdi rahibe, kendi de bu ara Akilleusun yavuklusunu
istimlâk etti tabii. Bunları yapınca
vebânın geçmesi gerekirdi ama o kadar kolay bir iş değildi bu ne de olsa. Kalkus tanrılardan aldığı direktife uyarak
Agamemnona herkesin İstimoy çayına girmesini öğütledi. Hem de anadan doğma. Yığdılar giysilerini çayın kıyısına, koskoca
bir tepe oldu. Gelgelelim, kim
ateşleyecekti bunları, mikroptan kurtulmak için? Herkes sudaydı, Kalkus dahi... Bunu da
Afrodit halletti...
YİRMİNCİ KISIM
KAZARA ALEKSANDIR, DOKTOR ROLÜNDE
(TUROVA SURLARININ SAVAŞTAN UZAK BİR
KÖŞESİ)
ALEKSANDIR: (OKUNU
ATTIKTAN SONRA) Bu sıralar çok var
güvercin, bir tekini de kaçırmıyorum.
ELENİ: Erkeğim
benim.
AFRODİT:
(GÖRÜNÜR) Aleksandır, dinle beni! ALEKSANDIR: Afrodit, yüce tanrıçam,
selâmlar.
AFRODİT:
Dinle Aleksandır, vakit kaybetmeyelim.
Nihayet iyi bir fırsat yakaladık.
Bütün Akalılar çaya girdiler, yıkanıyorlar. Elbiselerini de yığdılar üstüste. Bir yakarsan elbiselerini daha fazla
duramazlar burda, çekip giderler. O
zaman kurtulur Turova. Bir ok
çıkar. (ALEKSANDIR ÇIKARIR) Yak! (YAKAR) İşte tam şurası! (ALEKSANDIR
NİŞAN ALIR, ATAR) Tam isabet, bravo,
kahraman Aleksandır. (ALEKSANDIR VE ELENİ KUCAKLAŞIRLAR. AFRODİT SABIRSIZLIKLA BEKLEYEN DİŞER TANRILARIN
YANINA GİDER.)
YİRMİBİRİNCİ KISIM
VAHİM BİR DONSUZLUK HADİSESİ
(AKA TESİSİ)
(BÜTÜN AKALILARIN BEİNDE
PEŞTEMALLAR, AGAMEMNONUN ELİNDE
TABANCA)
AGAMEMNON: (ETRAFI KOLLAR) Ne
haltedeceğiz be?
KALKUS: Tanrılara
danışmak lâzım, başka çaresi yok. AGAMEMNON:
Hadi danış bakalım.
KALKUS:
(TANRILARA GİDER) Ey yüce tanrılar,
sayenizde vebadan kurtulduk. Kurtulduk
ama giyecek şeyimiz kalmadı.
Altınlarımız var ama bize elbise satacak bir kimseyi bulamıyoruz. Bir çare derdimize, bir çare...
KORO: Çare mi, çare bulunur
Ama savaştan dönerseniz Ne
yenir, ne yutulur.
(ODİSSEUS GİRER)
KALKUS: (KIRALLARA) Tanrılar der ki asil kıralım, (ODİSSEUSU GÖRÜR) kırallar, kırallar... Savaştan
dönmece
yok, biz çaresini buluruz derler. (PARA İSTER, AGAMEMNON ELİNİ ATAR,
HALİNİ FARKEDİNCE N’APİİM DER GİBİ YAPAR)
ODİSSEUS:
Savaşalım demek kolay monşer, bir de askerin halini sorun bakalım. Bu işe fena bozuldu hepsi.
AGAMEMNON:
Askerim, hür Akalılar, savaşırlar.
Kıçlarında giyecek donları bile olmasa... İnsanlık uğruna, hürriyet
için...
ODİSSEUS:
Deneriz monşer, denemesi bedava. Dinle
başkan, bak iyi bir fikrim var. (ANLATIR)
ÖMER:
Don karaborsası almış yürümüştü.
Karaborsayı yapan... İyi tahmin ettiniz, Kalkus, başkanın sadık
falcısı. Fahiş fiyatla sattığı
elbiselerden ancak kırallar edinebilmişti birer takım. Zaten tarihî bir kuraldır bu. Kırallar donsuz kalmazlar. Neyse o gün karar verdiler K.İ.A. şefi kurnaz Odisseusun fikrini denemeye...
ÇIĞIRTKAN:
Duyduk duymadık demeyin... Herkes, bütün askerler, İstimoy çayının kenarındaki
düzlükte toplansınlar... Başkan Agamemnon sizlere bizzat hitabedecek... Duyduk
duymadık demeyiiin... (ÇIKAR)
ÖMER:
Düzlüğe toplandı yetmiş bin kişi. Yüz
bindi, değil mi? E bu kadar kaldı
işte. Odisseusun fikrine uyarak, askerin
savaşmak isteyip istemediğini öğreneceklerdi...
YİRMİİKİNCİ KISIM
ÜSTÜNÜZE ÂFİYET, BU HERİF SOLCU GALİBA (AKA
TESİSİ)
(KIRALLAR
VE KALKUS ELBİSELİDİRLER)
AGAMEMNON:
(ASKERLERE) Hür Akalılar... Kahraman
Akalı askerler... İnsanlık idealleri uğruna, şerefleri uğruna ölmekten
çekinmeyen yiğit Akalılar... Mukaddes bir gaye uğruna geldiğimiz bu ülkeye ayak
basalı tam dokuz yıl oldu. Bugüne kadar
sayıca bizden çok az olan düşmanı yenemedik.
Yapacağımız en doğru iş hemen geri dönmektir. Bu zahmetler yeter artık, dönüyoruz...
ASKERLER:
Hurraaa, yaşasııın, dönelim, dönüyoruuuz, vatanaaa, memleketeee...
HERA: Neler
görüyorum orda Atena, Akalılar gemilere doğru koşuyorlar, sevinç naraları
atıyorlar. Bütün ordu gemilere binip
kaçmak için adeta yarışa kalkmış. HEFAİSTOS:
Ne demek bu? Onları durdurmalıyız.
ATENA:
Birbirlerini çiğniyorlar.
HEFAİSTOS:
(POSEYDONA) Böyle durulur mu be,
deli mi oldun? (ZEÜSÜ DÜRTÜKLER) Baba Zeüs,
bari sen birşeyler söyle.
ZEÜS: (UYANIR) Haklısın, haklısın. (POSEYDONA) Sen bunu halledersin canım.
HEFAİSTOS:
(POSEYDONA) Duydun ya, hallet işte!
POSEYDON:
(ODİSSEUSA HIŞIMLA) Bu ne
rezalet? (ODİSSEUS KEM KÜM EDER) Sus,
halâ konuşuyor. Çabuk çevir askerleri,
yoksa bir çarparım...
ODİSSEUS:
Pardon, pardon, mil pardon, şimdi geliyorum.
(ASKERLERE KOŞAR) Askerlerim, dostlarım, kahramanlarım, sevgili
kardeşlerim. Dinlesenize ulaaan! Dinleyin beni... Yüce kıralınız Agamemnon
sizleri denemek istedi. Hanginiz
dostsunuz hanginiz düşman, anlamak istedi.
Geri dönmeyeceğiz arkadaşlar. Hür
ülkeler bizden zafer bekliyor. Başkanı
gazaba getirmeyin, bir kızarsa hepinizin ağzına... Yâni gazaba getirmeyin,
dönün geri, toplanın başkanınızın çevresine.
Ona çok şey borçluyuz daha... Beri gelin, bu tarafa... Kesiiin, kesin
gürültüyü. Ne bağrışıyorsunuz be? Varsa bir diyeceği olan, gelsin açık açık
söylesin. Sen! Ne var?
Ne istiyorsun? Gel buraya, geeel,
gel, geeel... Sana söylüyorum, gel buraya, orda parazit yapıp durma geeel...
TERSİTES:
(ÖNE ÇIKAR, PEŞTEMALLIDIR. GÜRÜLTÜLER
KESİLİR) Geliyorum Odisseus,
geliyorum aç gözlü Agamemnonun hafiye köpeği... Arkadaşlarım adına
söyleyeceklerim var sana... Sana, öteki hayvanlara, en başta da başkan
Agamemnona sesleniyorum. Ne oynatıp
duruyorsunuz bizi halâ? Az önce herkes
gemilere dediniz, yurda dönüyoruz dedik, sevinçten uçtu yüreğimiz, gemilere
koştuk. Şimdi de hadi geriye, savaşa
diyorsunuz. Hangi savaş? Dokuz yıldır savaşıyoruz, ne oldu? Üçte biri kırıldı ordunun. Biz kalanlar da işte böyle çulsuz çaputsuz
kaldık. Hani talan, hani yağma, hani
Piriyamın hazineleri? Biz kaldık
böyle. Bakıyorum kıralların keyfi
yerinde, kıralların elbiseleri var, hem de
eskisinden iyi. Savaş alanında
dövüşen benim, ya da kellesi koltuğunda bir başka Akalı asker. Ama paralar sizin küpünüze girer, fidye
altınlarını siz alırsınız. Hayır
Agamemnon, hayır, yetti artık. (ASKERLERE DÖNER) Ey benim arkadaşlarım, omuzdaşlarım, kıçında
giyecek donu kalmayan kardeşlerim, dinleyin beni... Otuz bin Akalıyı kendi
çıkarları için harcayan bu adamlara inanmayın artık, yardım etmeyin
onlara. Kendi başına bırakın Agamemnonu,
ne hali varsa görsün. Yeter bunca
ızdırap, yeter artık. (TANRILAR FENA ÖFKELENMİŞLERDİR) Sen başkan Agamemnon, uluslar çobanı diye nam
salmışsın bir de... Sen, sen sığır çobanı bile olamazsın...
ASKERLER: Doğru
söylüyor, aferin Tersitese, cesur adammış doğrusu, bravo...
(TANRILAR TERSİTESİ ARALARINA
ALIP BİR İYİCE DÖVERLER)
POSEYDON / HEFAİSTOS: Ortada sandık... Döve
döve usandık, öööf...
ODİSSEUS:
(ASKERLERE) Gördünüz değil mi tanrılar
nasıl dövdüler boşboğaz herifi? Başka
itirazı olan varsa ben dövülmüşten beter ederim. Evet arkadaşlar döneceğiz ama o şom ağızlının
dediği gibi değil, Turova fatihi olarak döneceğiz. Herkes donlarına ilâveten talandan hakkı olan
ganimeti de alacak. Hadi asil Akalılar,
karılarımıza, çocuklarımıza elimiz boş mu dönelim? Ayıp değil mi?
Hadi Akalılar, hadi kahraman askerlerim...
NESTOR:
(ASKERLERE) Kahramanlar, hepimiz söz
vermiştik, ne çabuk unuttunuz? Erkek
olan sözünden döner mi? Baba Zeüs bize
ne demişti? Hatırlayın
kahramanlarım. Biz gemilere binerken
koca Zeüs şöööle bütün haşmetiyle sağ taraftan gürlemişti. Ne demektir bu, benim tecrübem var,
bilirim. Bize zafer vâdetti. Eleninin, o asil, o kutsal kadının intikamını
alalım kahraman askerlerim.
KORO: Kutsal kadın Kızoğlan
kız
HEFAİSTOS: Altı aylık hâmile... (DİĞER TANRILAR HEFAİSTOSU SUSTURURLAR)
NESTOR:
(DEVAMLA) Şunu bilesiniz ki, kaçmak
isteyenleri tanrılar mahvedecektir.
Agamemnon evlâdım, topla askerlerini.
Kavga vaktidir, eğlenmek vakti değil.
AGAMEMNON:
Asil Nestor hepimizin hislerine tercüman oldu.
Eğer bütün gücümüzle hemen Turovaya saldırırsak şehir hemen düşecektir.
KALKUS:
(ASKERLERE) Hadi bakalım, hadi şimdi
yemeğe... Sonra da savaşa hazırlanın.
Herkes silâhını temizlesin. Yarın
bir iki ufak şehir basıp size elbise buluruz.
Sonra hedef: Turova... (GÜLEREK
ÇIKAR)
ÖMER:
Çok kanlı oluyordu savaş. Akalılar
bunu da kaybederlerse hiç de kolay olmayacaktı askerleri yeni baştan
kandırmak. Bir ara, savaşın kızıştığı
bir sıra, nasıl olduysa oldu, kaleden aşağı yayını düşürdü Aleksandır, almaya
indi ve... Menelaosla burun buruna geldi.
YİRMİÜÇÜNCÜ KISIM
YÜKSEK POLİTİKA BU, AKLINIZ ERMEZ
(TUROVA SURLARININ ÜSTÜ VE ÖNÜ)
(ALEKSANDIR YERDEN YAYINI ALIR, DOĞRULURKEN
MENELAOSLA BURUN BURUNA GELİR. MENELAOS
SİLÂHINI DOĞRULTUNCA YAN YAN KAÇMAYA BAŞLAR)
ELENİ: (KIZGIN) Aleksandır!
(ALTI AYLIK HÂMİLEDİR)
ALEKSANDIR:
(KAÇARKEN) Dur kaçma Menelaos,
dövüşeceğiz seninle. Yalnız bir şartım
var: Kim galip çıkarsa dövüşten, Eleniyi
alsın, bu savaş ta son bulsun böylece ha?
HEKTOR: (YUKARDAN
DURUMU GÖRÜR, SEVİNEREK AŞAĞI İNER)
Ey savaşçılar! Turovalılar,
Akalılar! Dinleyin. Bütün bu savaşlara sebep olan adamın bir
teklifi var. Aleksandır Menelaosla teke
tek dövüşecek ve kavganın galibi, Eleniye sahip olacak. Savaş ta son bulacak böylece. MENELAOS: Kabul Hektor, senin sözüne
güvenirim.
ELENİ: Eh, gidip
bohçamı hazırlayayım bari.
AGAMEMNON:
Ey tanrılar, siz şahidimiz olun. Aleksandır
Menelaosu öldürürse, biz Eleniyi bırakacağız, çekip gideceğiz. Eğer Aleksandır yenik düşerse Turovalılar
Eleniyi verecek bize, (TANRILARA ALÇAK
SESLE) ayrıca bir milyar savaş
tazminatı. (DÖNER, HERKESE) Tamam...
Anlaşmadan dönenin ensesi bitten...
HERKES: Ensesi
bitten kurtulmasın.
PİRİYAM: Ben dayanamayacağım.
(ÇEKİLİR, SURUN ÜSTÜNDE YALNIZ ÊNE KALIR)
(ODİSSEUSLA HEKTOR ORTAYA
TEBEŞİRLE İŞARET KOYARLAR,
ADIMLARLAR)
KORO: İki pehlivan çıktı meydane... İkisi
de birbirinden merdâne.
Alta
düşersen apış, Üste
çıkarsan yapış!
(HEKTOR BİR MİĞFERİN İÇİNDEN KURA ÇEKER)
HEKTOR: İlk atışı Aleksandır
yapacak. (DÜELLO KUTUSUNU ÖNCE MENELAOSA UZATIR, MENELAOS BİR SİLÂH ALIR, ÖTEKİ
DE ALEKSANDIRA KALIR. ALEKSANDIR
VE MENELAOS İŞARETLİ YERLERİNDE SIRTLARI
BİRBİRLERİNE DAYALI,
ELLERİNDE TABANCALAR, BEKLERLER) Biiir...
(BİRER ADIM ATARLAR) İkiii...
(BİRER ADIM DAHA) Üüüç...
(BİRER ADIM DAHA ATARLAR, DÖNERLER.
ALEKSANDIR NİŞAN ALIR, ATEŞ EDER, VURAMAZ)
HERKES: Iskaaa... (MENELAOS TABANCASINI DOĞRULTUR, ALEKSANDIR ARDINA BAKMADAN SURLARIN İÇİNE DOĞRU KAÇAR)
HEKTOR:
(ALEKSANDIRIN ARDINDAN) Dur utanmaz
çocuk, nereye kaçıyorsun? Madem bu kadar
yüreksizdin, ne demeye gider elâlemin karısını kaçırırsın
ha? (AKALILARA) Söz sözdür beyler. Bu korkak herife lâyık değil zaten hiçbir
kadın. Eleniyi veriyoruz size.
ELENİ: (ELİNDE BOHÇASI, SURLARIN ÜSTÜNDE
BELİRİR) Şimdi geliyorum
kocacığııım. MENELAOS:
Karıcığııım! (FARKEDER) Aaa, sen
hamilesin yahu! AGAMEMNON: Daha iyi
ya canım, sermayenin faizi.
MENELAOS: Doğru, doğru, sermayenin
faizi... (SEVİNÇLE ELLERİNİ OĞUŞTURUR)
AGAMEMNON: Sana
itimat ediyorum Hektor, anlaşmamızın geri kalan kısmını da yerine getir, paşa
paşa çekip gidelim. HEKTOR: Hangi
geri kalan kısmı? AGAMEMNON: Bir
milyar!
HEKTOR: Ne bir
milyarı?
AGAMEMNON: Savaş
tazminatı.
HEKTOR: Yok öyle
şey. Anlaşmada böyle birşey yoktu.
AGAMEMNON: (TANRILARA BAKAR) Tanrılar şahit. (TANRILAR
KAFA SALLARLAR)
HEKTOR: Namussuz
herifler! (SURLARA DÖNERKEN) Ananızdan
doğduğunuza pişman edeceğim sizi.
Ya alın Eleniyi, defolun gidin, ya da sülalenize tükürürüm
topunuzun. İki dakikaya kadar cevap
bekliyorum. (SURUN ÜSTÜNE ÇIKAR, ÊNEYLE BİRLİKTE CEVAP BEKLER)
TERSİTES:
Başkan, bırak artık parayı falan, daha fazla kırılmadan dönelim. Hektorun öfkesinden korkulur.
Eleniyi de verecekler, namusumuzu temizlemiş olacağız,
boşver parayı.
(KALKUS, AGAMEMNONUN İŞARETİ ÜZERİNE BÜTÜN KIRALLARI TERSİTESİN BAŞINA
TOPLAR. ÖYLE Kİ HİÇBİRİ AGAMEMNONU
GÖREMEZLER.
AGAMEMNON AKA ORDUSUNUN OLDUĞU YANDAN BİR
ASKERİ SAHNENİN
KÖŞESİNE ÇEKER)
AGAMEMNON: (ASKERE) Arkadaşların için yapacaksın bunu...
TERSİTES:
(KIRALLARA) İstemiyoruz efendim,
allah allah...
ASKER: Benden
Menelaosu vurmamı nasıl istersin Agamemnon, o senin kardeşin...
TERSİTES: Siz
yine aranızda kırışırsınız paraları, biz hava alırız...
KIRALLAR: Sus,
sus zındık, sus vatan haini, sus namussuz...
AGAMEMNON: (ASKERE
PARA VERİR) Senin yüksek politikaya aklın ermez. Hem sadece
yaralayacaksın, o kadar.
TERSİTES: Biz
yokuz bu işte.
ASKER: Pekalâ
başkan, sen benden iyi düşünürsün. (SURLARIN DİBİNE GİDER, GÖRÜNMEZ)
AGAMEMNON: (DİĞERLERİNİN ARASINA
KARIŞIR) Tersitesin hakkı var
baylar. (KIRALLAR ŞAŞIRIRLAR)
HEKTOR: (YUKARDAN) E amma uzattınız, karar verin artık.
AGAMEMNON:
(ASKERLERE) Hür Akalı kardeşlerim,
fikrinizi soruyorum: Bir milyarı unutup
yalnız
Eleniyi alıp dönelim mi, yoksa...
MENELAOS: (BACAĞINDAN VURULUP YERE YIĞILIR) Aaah, vurdular beni!
ODİSSEUS:
Bunu beklemezdik senden Hektor. (ASKERLERE) Arkadaşlar, en değerli kıralımız Menelaosu
arkadan vurdu bu kancık Turovalılar. (MENELAOS DIŞARI TAŞINIRKEN) Bunu onların yanına komayacağız...
TERSİTES:
Komayacağııız... ODİSSEUS:
Kahrolsunlar...
TERSİTES:
Kahrolsunlaaar...
ASKERLER:
Kahrolsunlar, yanlarına komayacağız, öç alalım, öööç...
ÖMER:
Evet, gördünüz ne dolaplar döndü. Hektor
birşey anlamadı bu işten. Surun üstünde
Êneyle kendisi vardı. Şaştı kaldı bu
işe. ‘Herifler kendi kırallarını vuracak
değiller ya’ dedi. Nasıl da belliydi
Akalıları tanımadığı. Öte yandan
Agamemnon, askerin Turovaya olan kızgınlığını körüklemekten memnun, bir mektup
yolladı kıral Piriyama...
YİRMİDÖRDÜNCÜ KISIM
VE YÜKSEK HUZURUNUZDA ‘DİPLOMATİK MEKTUP’
(TUROVA, KIRAL PİRİYAMIN SARAYI)
HEKTOR:
Anlamadım nasıl oldu, birden yığılıverdi Menelaos.
PİRİYAM: Bizden
biri ateş etse muhakkak öldürürdü, yaralayıp bırakmazdı.
HELENOS:
(TELÂŞLA GİRER) Kıralım, kıral Piriyam, Piriyam... Size bir mektup, az önce
Kalkus getirdi, Akalıların falcısı... Çok önemliymiş... Başkan Agamemnondan...
PİRİYAM: Agamemnondan mı? Ver bakayım onu bana. (ALIR,
AÇAR, GÖZLÜĞÜNÜ TAKAR, OKUR)
Sayın kıral, evvelâ bahusus selâm eder, iki gözlerinizden
hasret ve iştiyakımı en vecîz olarak belirtecek bir şekilde ve bilâkis ve
özellikle pus etmeme müsaade edeceğinizi düşünebilmekten memnun ve de
mütehassıs olduğumu bildirmeme izin vermenizi rica ederken size olan teyidi
kelimelerle imkânsız hürmetimi ifade edebilmekten olan aczim bu mektubu bilfarz
ve belki de birazcık olsun rencîde edebilici bir hale sokmakta ise de artık
şahsen bunun üstünde durmayacak kadar tecrübeli ve olgun olduğunuzu düşünerek bundan
biraz olsun cesaret almaklığımı mâzur göreceğinizi umar, bademâ dün vukua
gelmiş olan elîm ve müessif ve de bilhassa vahîm hadisenin zatınıza ve âlî
şahsınızda tekmil Turova halkına karşı derin bir sevgi beslemekten bahusus
iftihar duyan Aka efkâr-ı umumiyesini derin ve tarifi gayri kâbil teessür ve
teessüflere garkettiğini söylemekten ne kadar muazzep olduğumu söylememe
müsaadelerini arzetsem yeridir... (BİR
NEFES ALIR) Bu ne be?
HEKTOR: Birşey
anladımsa arap olayım.
HELENOS: Vallaa
ben de birşey anlamadım.
PİRİYAM:
Helenos, şunu anlaşılır bir dile tercüme ettir de getir bakalım, ne demek
istiyorlar öğrenelim. Yalnız dikkat
edin, gizli kalsın. Mektup gazetecilerin
falan eline geçmesin. Belki önemli
birşeydir, halk duymasın daha iyi...
HELENOS:
Başüstüne kıralım, kıralım, kıralım, kıral Piriyam... (ÇIKAR)
YİRMİBEŞİNCİ KISIM
KAZARA ALEKSANDIR VATAN HAİNİ
(TUROVA SURLARININ SAVAŞTAN UZAK BİR
KÖŞESİ)
(HELENOS
BİR KÖŞEYE GİZLENMİŞ, ALEKSANDIR İLE ELENİYİ GÖZLER)
ELENİ: Sen de
erkek olacaksın ha? Tavşan gibi kaçtın
kocamın önünden.
ALEKSANDIR:
Ah Eleni, niye böyle kalbimi kırıyorsun, bak zaten ne kadar üzgün ve
mahzunum. Sadık bir eş savaştan dönen
kocasını böyle mi karşılar? Bu seferlik
böyle oldu ama bir daha elime geçirirsem o Menelaos olacak ayıyı...
ELENİ: Ona ayı
demekten seni menederim Aleksandır.
Aaah, Aka ülkesinin en güçlüsüdür o... ALEKSANDIR: (GÜVERCİN GÖRÜR)
Hah, geliyor...
(HELENOS ATILMAK İSTER, ALEKSANDIR YAYI ÇEKER,
HELENOS ELLERİYLE YÜZÜNÜ KAPAR, GÜVERCİN VURULUP DÜŞER. HELENOS AĞLAMAKLI,
ALEKSANDIR MUZAFFER, ELENİ MEMNUN)
ELENİ: Erkeğim
benim...
ALEKSANDIR: Hayatım Eleni, bir tane
sevgilim benim... (ELENİYLE SARMAŞ DOLAŞ
ÇIKARLAR)
HELENOS: Haber
güvercinlerim... Haber güvercinlerim... Aptal Aleksandır, vatan haini...
Töööbe, töbe töbe... Tevekkeli hiç haber gelmiyor Kalkustan... Güvercinleri
vuruyormuş inek arabası... Aaah ah, vatan haini...
YİRMİALTINCI KISIM
BABA PİRİYAM
HANİ ÖFKELENİR GİBİ OLUYORSA DA... (TUROVA,
KIRAL PİRİYAMIN SARAYI)
HELENOS: Tercüme
edildi mektup asil kıralım... Kıralım, kıralım...
PİRİYAM: Yahu bu
kadar kısa mıydı bu? Altı yedi sayfaydı
yanlış hatırlamıyorsam...
HELENOS: Fuzûlî
kibarlık kelimelerini atınca yarım sayfaya indi kıralım.
PİRİYAM:
Hadi hadi ver bakayım. (ALIR, GÖZLÜĞÜNÜ ARAR, BULAMAZ) Sen oku Hektor, gözlüğümü unutmuşum.
HEKTOR:
(ALIR, OKUR) ‘Sayın kıral,
gözlerinizden öperiz, size itimat ederiz.
Bu mektubu yazıyorum, okuyunca ağzınıza...’ Bu ne demek bu?
HELENOS: Vallaa tercüme edilince böyle oluyor işte.
HEKTOR:
Utanmaz herif! (DEVAMLA) ‘...cağımı
öğrenmiş olacaksınız.’ Ulan hayvan
herifler, ulan haddini bilmez... (PİRİYAMA) Afedersin baba, ‘Piriyam denen bunak...’ (KENDİ KENDİNE)
Ulan ben
size gösteririm. ‘Bunak kerata. Artık bir milyar verseniz de
kurtulamazsınız.
Şartlarımız şunlar:
Bir, Eleniyi vereceksiniz... İki;
Bir milyar savaş tazminatı... Ve asil kardeşim Menelaosu yaraladığınız
için de üç milyar tazminat vereceksiniz.’
Zor alırsın. Canınıza okurun
sizin. Siz bizi ne sandınız azgın
herifler, avantacı köpekler!
PİRİYAM: Devam
et evlâdım, devam et.
HEKTOR:
(DEVAMLA) ‘...Aksi halde Turovayı
başınıza yıkarız. Tanrılara şikâyet
eder, başınıza felâketler yağdırırız. O
zaman Turovayı sen bile kurtaramazsın.
Aklınızı başınıza devşirin, verin dört milyarı, çekip gidelim. Saygılarla, Aka Birleşik Devletleri başkanı
Agamemnon.’ Ben gidiyorum. Analarından doğduklarına pişman etmezsem
onları bana da Hektor demesinler...
PİRİYAM:
Bir dakka evlâdım, bir dakka.
Uluslararası nezâket kurallarına göre mektuba bir cevap vermem lâzım.
ÊNE: Nezâketi
kaldı mı bunun kıral baba, herif küfrediyor resmen.
PİRİYAM:
Telâş etmeyin, telâaş etmeyin. Yaz
Helenos. (HELENOS YAZAR) Bana bak,
Agamemnon olacak azgınlığı başına vurmuş kerata. Ya anlaşma hükümlerine göre alır Eleniyi,
defolur gidersiniz, ya da değil dört milyar, kılıçlarımızın sapını
alırsınız. İmza kıral Piriyam. Bu kadar.
Şimdi Helenos, sen bunu diplomatik dile tercüme ettir, Agamemnona
yolla. (HELENOS ÇIKARKEN) Tercüme
sekiz sayfadan az olmasın ha, mahçup olmayalım.
ÊNE:
Hemen hücuma geçelim baba. Akalı
askerlerin morali çok bozuk, geri dönmek istiyorlar. Onları hemen bastırırsak yenmek kolay olur.
HEKTOR: Ênenin
hakkı var baba, hemen hücuma geçelim.
PİRİYAM:
Olmaz, olmaz. Diplomatik kurallara
uymamız lâzım. Agamemnon mektubu almadan
harekete geçmek yok.
ÊNE: Ama kıral
baba...
PİRİYAM: Yok
dedim Êne.
HEKTOR: Ah o
kardeşim olacak korkak zampara! Menelaosu
yenebilseydi bütün bunlar gelmezdi başımıza.
HALK: (DIŞARDAN) Yuh Aleksandıra, ‘ne Aleksandır, kancık
herif, korkak, pis zampara, yuuuh...
HELENOS:
(NEFES NEFESE) Kıralım, kıral Piriyam!
Halk ayaklandı. Menelaosa arkadan
ateş eden Aleksandırmış diyor halk.
Söylentiler aldı yürüdü.
(DIŞARDAN GÜRÜLTÜLER İYİCE YÜKSELİR, BİR SÜRE
KİMSE KONUŞMAYA CESARET EDEMEZ)
ÊNE: Olabilir mi
baba?
HEKTOR: Nasıl
yapabilir bunu? (HELENOSA) Akalılardan bir
haber var mı, onlar ne yapıyorlar?
HELENOS:
Ben de kaç zamandır onu söyleyecektim asil Hektor. Bize ötedenberi Akadaki casuslarımızdan
güvercinle haber gelirdi. Son zamanlarda
haber alamaz olduk. Merak edip
duruyordum. Nihayet geçen gün sebebini
öğrendim. Güvercinleri Aleksandır
vuruyor. Bu yüzden artık hiçbir haber
alamıyorum düşmana ait...
HEKTOR:
Ben şimdi onun cezasını veririm. O sardı
bütün bu dertleri başımıza. Sonra herife
arkadan ateş etmek, haber güvercinlerini öldürmek... Yok yok, yetti artık. Ben Aleksandırın işini bitirmeye gidiyorum.
ÊNE: Dur Hektor, yapacak daha önemli
işlerimiz var şimdi. Akalılar nerdeyse
hücuma geçerler. Halka söz ver savaştan
sonra Aleksandır meselesini halledeceğine... HEKTOR: Bırak Êne, hemen halledeyim bu işi.
ÊNE: Sen halka
bu işi savaş gevşer gevşemez halledeceğini anlat, ben de savaş hazırlıklarıyla
uğraşayım.
HEKTOR: (HALKA, GÜRÜLTÜYÜ BASTIRMAYA
ÇALIŞARAK) Kardeşlerim...
Kardeşlerim...
Anlıyorum neler hissediyorsunuz. Şunu bilin ki...
(İKİNCİ PERDE DE BURDA BİTER)
ÜÇÜNCÜ PERDE
YİRMİYEDİNCİ KISIM
AKİLLEUS ANASININ NİKÂHINI İSTİYOR (AKA
TESİSİ)
ÖMER:
Halk güvenirdi Hektora, inanırdı.
Savaştan sonraya bıraktılar Aleksandır meselesinin hallini. Öte yandan, Agamemnon kudurdu mektubu
okuyunca, hemen saldırıya kaldırdı askerlerini.
Ama Hektor da çileden çıkmıştı iyiden iyiye. Mektup meselesini öğrenen Turova askerleri de
fena hınçlanmışlardı. Agamemnon sonunda
anladı durumun kötüye gittiğini, topladı Akalı kıralları...
AGAMEMNON:
Tanrılar bize oyun ettiler ey Aka komutanları.
Önceden bize Turovayı yağma ettireceklerini vâdetmişlerdi. Oysa bugünkü halimize bakın. Hemen çekilip gitmezsek bütün ganimetleri
alırlar elimizden. Hiç olmazsa
ganimetleri kurtaralım, altınları kaçıralım.
Hadi arkadaşlar, hemen toparlanıp kaçalım, yoksa artık çok geç olacak.
ODİSSEUS:
Hatırlarsın monşer, Akilleusun sevgilisini elinden almaya kalktığın zaman
hepimiz kızmıştık sana. Şimdi ona
sevgilisini geri verip gönlünü alırsan, savaşa mutlaka katılacaktır. O zaman biz bu savaşı kazanırız Agamemnon. Akilleusu kimse yenemez, biliyorsun. Turovalıları ondan başka kimse durduramaz. AGAMEMNON: Hakkın var Odisseus,
askerlerim için gururumdan fedâkârlık yapmaktan çekinmeyeceğim. ODİSSEUS: Askerler falan diye bizi
uyutnaya kalkma monşer, şurda kaç kişiyiz, hepimiz birbirimizi biliriz. Hadi hadi, git yalvar Akilleusa.
KORO: Darıldın mı cicim bana? Hiç
bakmıyorsun bu yana?
AGAMEMNON: Gel
Akilleus, bak sana dost ellerimi uzatıyorum.
AKİLLEUS:
(HİÇ YÜZ VERMEZ) Az mı uğraştım sizi
savaşa sokmamak için. Bana aldırmadınız
bile, alın başınıza belâyı şimdi. Hem
allahaşkına, ben mi sürükledim sizi buralara?
Benim askerlerime birşeycikler olmadı, burunları bile kanamadı,
sapasağlam hepsi.
AGAMEMNON: Daha
iyi ya, sen askerlerinle bir katılsan savaşa... Hadi benim sevgili Akilleusum,
gel kırma beni. Vaziyet çok kötü,
bildiğin gibi değil. KORO: Bu balık
başka balık...
ODİSSEUS: Taş
kalbin yumuşasın Akilleus...
MENELAOS: Gel
yine dövüşelim eskisi gibi...
(NESTOR KAFA SALLAR)
AGAMEMNON:
Ne desen haklısın Akilleus, bütün kabahat bende. Ama dinle bak, hatalarımı tamire hazırım. İlk iş olarak sevgilini geri vereceğim. Tanrılar şâhidimdir, ona elimi bile
sürmedim. Senin sevgiline dokunmaya
gönlüm razı olmadı.
HEFAİSTOS: Sıra
gelmedi elli karıdan da ondan...
AGAMEMNON:
(DEVAMLA) Onunla beraber sana yeni
talan ettiğimiz Midilli adasından benim hisseme düşen yedi güzel kadını da
vereceğim. Ayrıca on batman altın, bütün
yarışları kazanan oniki tane değerli at... Eğer tanrılar bir gün bize Turovayı
nasibederse, en değerli malları ben kendi ellerimle senin gemine
götüreceğim. Eleni hariç, Turovadan
beğendiğin yirmi güzel kızı da alacaksın Akilleus.
ÖTEKİLER: Kabul et Akilleus! (TANRILAR
ISLIK ÇALAR)
AKİLLEUS:
Hediyelerin değerli Agamemnon, yalnız bu hediyelerle beni satın alabileceğini
sanıyorsan aldanıyorsun.
AGAMEMNON:
Akilleus, seni kendime damat yaparım, ha?
Ispartada muhteşem bir düğün düzenleriz.
Ağırlık falan da almam, üstelik dünyada hiçbir kıralın veremeyeceği
kadar da drahoma veririm sana... (AKİLLEUS
İLGİLENMEYE BAŞLAR) En zengin
şehirlerimden yedi tanesi de düğün hediyesi... Bütün halkı seni tanrı bilir,
taparlar sana... Vergilerini de toplarsın... Mahsullerini ucuza kapatır,
satarsın pazarda, keyfine bakarsın...
KORO: Daha ne istiyorsun ulan, Ananın
nikâhını mı?
AKİLLEUS:
Kararımı verdim. Yarın sabah askerlerimi
gemilere bindirip yola çıkıyorum, üç gün sonra da evimde olacağım. Savaştan korktuğumu sanmayın beyler. Yalnız şunu söyleyin bana, savaşa girmemi
niye istiyorsunuz?
ODİSSEUS: Zaferi
kazanmak için...
NESTOR: Daha
fazla ölmesin diye askerlerimiz.
AKİLLEUS:
Yâni Turovanın yağmasında gözünüz yok, öyle mi? ODİSSEUS: Yok vallaa...
AGAMEMNON:
Billaa yok, sadece askerlerimizi düşünüyoruz...
MENELAOS: Ve de
Eleniyi.
AKİLLEUS: Madem
öyleydi de Hektorun teklifini kabul edip, niye alıp gitmediniz Eleniyi? AGAMEMNON: Anlaşmayı onlar bozdu
Akilleus, biliyorsun.
AKİLLEUS:
Peki öyleyse, teklifim şu: Savaşa
katılırım ama Turovanın yağmasından benden başka kimse faydalanmayacak ve Turova
bana verilecek. Kabûl mü?
ODİSSEUS: O
kadar uzun boylu değil Akilleus...
MENELAOS: Sen de
kendini bayağı birşey sanmaya başladın...
ODİSSEUS:
Aman monşer, olur mu hiç, bu kadar uğraşmışız. AKİLLEUS: Öyleyse gidin başımdan, aşağılık herifler! (KOVALAR)
YİRMİSEKİZİNCİ KISIM
DANANIN KUYRUĞU HEKTORUN ELİNDE (SAVAŞ
ALANI)
ÖMER:
Sürüp gidiyordu savaş olanca hızıyla.
Bir ara öylesine ağır bastı ki Turovalılar, Akalıların komutanlarını
bile yaralamaya başladılar. Bu ara
başkan Agamemnon da yaralananlar arasındaydı.
Telâş ve korkuyla kapağı zor attı ordugâha... (AGAMEMNON VE ODİSSEUS YARALI, KAÇARLAR, TUROVALI ASKERLERİN SESİ
GELİR) Turovalılar da büyük kayıplar
verdiler. Gemilerle surlar arsında kanlı
bir gitgel halindeydi savaş... (BİR
YANDAN
HEKTOR, ÊNE, PİRİYAM, DİĞER YANDA
AGAMEMNON, MENELAOS, ODİSSEUS,
NESTOR TARAFINDAN İTİLEN ASKER DİZİLERİ
GÖZÜKÜR. TANRILAR
GERİLEYEN TARAFA ACELE SİLÂH SATIP YARDIM
EDERLER) Tanrılar bir o tarafa,
bir bu tarafa yardım ediyorlar, savaşın sürüp gitmesinden
hem zevkleniyorlar, hem de yenilmekte olan tarafa acele silâh
satıyorlardı. Bir ara Turovalıların
gerilediğini gören Hektor, öyle bir saldırış saldırdı ki Akalıların üstüne,
çekilmeye başladı Akalılar gemilere doğru.
(ÜZERİNDE
TUROVALILAR TABELÂSI OLAN ASKER DİZİSİ,
ÜZERİNDE AKALILAR
TABELÂSI OLAN ASKER DİZİSİNİ DIŞARI SÜRER) Düşmanları eze eze ilerliyordu
Turovalılar.
Akalıların ordugâhı korumak için yaptıkları kuleleri yıktılar. Anadolu askerleri sonuca varmak üzere
olduklarını hissedip şahlanmışlardı âdeta.
Sonunda masmavi Ege kıyılarına vardılar.
Bir yandan Hektor düşmanı denize dökmek için askere gayret veriyor...
HEKTOR: Haydi
aslanlarııım... Koman yiğitleriiim...
ÖMER:
(DEVAMLA) ...Öte yanda Akalı
kırallar Turovalıların darbeleri altında eriyen askerlerini canlandırmaya
çalışıyorlardı. Ama artık herşey bitmek
üzereydi. Turovalılar Aka gemilerini
ateşe vermeye başladılar teker teker...
AGAMEMNON:
(DIŞARDAN) Sersem herifler... Korkak
köpekler... Kaçmayın be... Vursanıza ulaaan... HEKTOR: Vurun aslanlarım... Koman yiğitlerim... Gelip ülkemize
girenlere... On yıldır kardeşlerimizi öldürenlere urun yiğitlerim... Mektubu
düşünün... Elinizden aldıkları karılarınızı düşünün... Acımayın köpeklere...
Urun iki yüzlü namussuzlara... Urun ülkemizi sömürmek isteyenlere... Urun
kardeşlerim... Urun sömürgecilere... Uruuun... Uruuuuun!
ÖMER: Yanıyordu
gemiler alev alev. Akalılar anladılar
durumu. Yangın kısa zamanda bütün
gemileri saracak, o zaman Anadoluyu talan etmeye gelenlere mezar olacaktı
kutsal Anadolu toprakları, canlarını bile kurtaramayacaktılar. Bu sıra Akilleusun en yakın arkadaşı
Patroklus, herşeyin bitmek üzere olduğunu görüp Akilleusa koştu ve yalvardı
savaşa girmesi için. Ama Akilleusun hiç
niyeti yoktu savaşmaya. Yardım olsun
dedi, miğferini verdi Patroklusa.
Böylece yalnız Turovalılar değil, Akalılar da onu Akilleus sanacaklar ve
böylece hem Akalılara moral verilmiş olacak, hem de Akilleus eski şanına tekrar
kavuşacaktı. Başta gerçekten öyle oldu
ama sonunda Hektorla karşılaştılar.
Hektor aman vermedi Patroklusa, Akilleus diye öldürdü onu, yeniden
gayrete getirdi Turovalıları.
Gerilettiler düşmanı ama karanlık basmaya başlamıştı. ASKERLER: Taym aut... Taaaym auuut...
ÖMER:
Çökmeye başlayan gece kurtarıyordu Akalıları feci sonlarından. Patroklusun ölüm haberi büyük darbe oldu
Akilleusa. Haklı olarak kendini suçlu
hissediyordu. En sevgili arkadaşını ölüme
göndermişti kendi durumunu düzeltmek için...
YİRMİDOKUZUNCU KISIM
KAÇIN DOSTLAR, HERİF AZDI
(AKA TESİSİ)
AKİLLEUS:
Patroklusun öcünü alacağım senden Hektor, kendi ellerimle boğacağım seni. Ben gönderdim Patroklusu, ben yolladım onu
ölüme...
KORO: Durma koş, Git
al intikamını... (AKALILAR GİRERLER, BİRBİRLERİNE DAYANARAK
KAÇMAYA ÇALIŞIRLAR, AKİLLEUSU GÖRÜP BURUN KIVIRIRLAR)
AKİLLEUS:
Dur başkan... Dur Agamemnon... Duuur! (DURURLAR) Kötü ettik görüyorum. Birbirimize olan kinimizi, öfkemizi
unutmalıyız artık. Haydi toplayalım askerlerimizi,
girelim savaşa. Çok geç kalmış
değiliz. (AKALILAR BİRAZ OLSUN CANLANIRLAR)
Bak san dost elimi uzatıyorum Agamemnon, kardeş elimi. Olanları unutalım artık.
AGAMEMNON: (ÖNCE DURALAR, SONRA ÖTEKİLERİN
BASKISIYLA) Gel Akilleus, gel
dostum,
bağrıma basayım seni.
Sana karşı işlediğim hataları bağışla Akilleus, aklım başımda
değildi. Seninle beraber olacağız,
bundan büyük zevk alıyorum.
AKİLLEUS: Yalnız
ufak bir mesele var Agamemnon...
AGAMEMNON:
(KESER) Öyle ufak tefek şeylerin
lâfı mı olur asil kardeşim, sana daha önce vâdettiğim bütün hediyeleri
vereceğim yine bittabî...
AKİLLEUS:
Eyvallaaah, tamam öyleyse... Yahu böyle şeylerden mi bahsedeceğiz? O Hektor olacak herif
Patroklusu öldürdü başkan, canımdan çok sevdiğim
arkadaşımı öldürdü. (GİTGİDE
ÖFKELENİR) Ne demek Akilleusun arkadaşını öldürmek? Burnundan getireceğim senin
Hektor, bin pişman olacaksınız beni kızdırdığınıza. Karşı koyabiliriz mi sanıyorsunuz
Akilleusa? Hah haaah haaaaah! Yerim bitiririm topunuzu... Turovanın sonu
geldi Hektor, sonu geldi Turovanın... Kimse kurtaramaz artık... Patroklus
haaa? Görürsün Hektor...
OTUZUNCU KISIM BU
ÜLKENİN IRMAĞI (SAVAŞ ALANI, İSKAMENDER IRMAĞI KIYISI)
ÖMER:
O öfkeyle savaşa bir girdi ki Akilleus, bu kadar olur. Tanrıların armağanı olan silâhları ve hiçbir
ölümlünün delemeyeceği kalkanıyla vahşi bir hayvandı artık Akilleus. Durdurulması imkânsız vahşi bir hayvan. Yıkıyor, kırıyor, parçalıyor, durmadan ilerliyordu
naralar atarak. Sonunda İskamender
ırmağına geldiler dayandılar. Turovayla
son engeldi bu aralarındaki. Irmağı da
aşarlarsa Turovanın sonu gelmişti artık.
Turovalılar kaçıyordu Akilleustan.
İnsan değildi bu herif, başka birşeydi.
Irmağa atlamaya başladı Turovalılar, Akilleus ta arkalarından. (ANLATILANLAR
SAHNEDE DE OLMAKTADIR) Doğruyordu
Turovalıları... İşte o sırada duramadı artık ırmak, dayanamadı... Anadoluda
Anadolu için doğup büyüyen ırmak kendi evlâtlarının kanına dayanamadı. Bir korkunç gürledi ki Anadolunun bağrından,
bir korkunç kükredi ki...
IRMAK: Yeter,
yeter artık Yeter
bu kasaplık... Anadolu
öyle bir yerdir ki, Öyle
bir yurttur ki Anadolu, Taşıyla
toprağıyla,
Nehriyle
ırmağıyla yutar Yutar kendini yutmak
isteyenleri... (TAŞMAYA BAŞLAR) Evlâtlarımın
kanını değil, Düşmanlarımın
kanını isterim...
ÖMER:
Dedi ve taştı ırmak, hem de ne taşmak.
Sağ kalmış Turovalıları sakladı kıvrımları arasına, korudu bir ana
gibi. Akilleusu sardı dalgalarıyla,
sürükledi, sürükledi, denize doğru sürükledi Akilleusu.
(AKİLLEUS SÜRÜKLENİR, KIYIDA BİR AĞAÇ
BULUR, TUTUNUP KENDİNİ
KIYIYA ÇEKER, IRMAK O TARAFA DOĞRU TAŞAR,
AKİLLEUS DİRENİR, IRMAK ONU ALIR İÇİNE YENİDEN)
AKILLEUS:
Tanrılar... Olimposlular... Ölümsüzler... Kurtarın beni... Tanrısal
Akilleusu... Ölüyorum... Yok mu kurtaracak...
(TANRILAR KISA BİR FİSKOSLAŞMADAN SONRA
POSEYDON VE ATENAYI YARDIMA YOLLARLAR.
BU İKİSİ AKİLLEUSU SUDAN ÇEKERLER, IRMAK KABARIR, AKİLLEUSU YENİDEN İÇİNE
ALIR. TANRILAR AKINTIYA
KAPILMAKTAN KENDİLERİNİ ZOR KURTARIRLAR)
OTUZBİRİNCİ KISIM
BU ÜLKENİN ÇAYI, DERESİ,HERŞEYİ
(SAVAŞ ALANI, İSKAMENDER IRMAĞI KIYISI)
ÖMER:
Kolay değildi tanrılarla, bu iki yüzlü ölümsüzlerle uğraşmak. Gücü kesilmeye başladı ırmağın. Ve kutsal İskamender ırmağı dile geldi
yeniden...
IRMAK: İstimoy çayı, küçük kardeşim Tanrılar
da bir oldular bana karşı
Anadoluya
karşı, tanrılar da, para babaları... Birleşmeliyiz kardeşim, gel yanıma
Gücünü
kat gücüme, kat gücünü. Tanrılar
da gelse, o aşağılık para
babaları,
Kılçık gibi saplansın Anadolu
boğazlarına, Kılçık gibi...
Bir tek yabancı
kalmayanadek... Kat gücünü
gücüme... Kat gücünü İstimoy
çayı... Anadolulu kardeşim, kat
gücünü...
ÖMER: Kattı gücünü İstimoy
çayı. Tanrıları bile sürüklerdi bu güç,
öylesine inanmıştı, öylesine müthişti ki dayanılmazdı. (TANRILAR
YENİDEN FİSKOSLAŞIRLAR, HEFAİSTOS BİR MEŞALE YAKAR, IRMAĞIN KIYILARINI
TUTUŞTURUR. BÜTÜN TANRILAR ATEŞİ IRMAĞA
DOĞRU ÜFLERLER. IRMAĞIN ÇIRPINIŞLARI
YAVAŞ YAVAŞ AZALIR, ALEV ALEV YANMAYA BAŞLAR.
AKİLLEUS NEFES NEFESE KENDİNİ KIYIYA
ATAR) Alev alev yandı ırmak, kesildi sesi soluğu...
AKİLLEUS:
Hektooor, Hektoru bulmalıyım, Hektoru... Hektooooor...
OTUZİKİNCİ KISIM
TANRISAL ADALET İŞBAŞINDA
(TANRILAR KATI)
POSEYDON: Of, bu
iş te oldu. Şimdi karar vermek zamanıdır
arkadaşlar. Akilleus Hektoru bulmaya
gider, dövüşecekler. Tanrılar olarak
bize düşer kimin gâlip geleceğine karar vermek. HERA: Bize düşer.
HEFAİSTOS:
Baba Zeüs... (ZEÜSÜ UYANDIRIR) Karar vereceğiz kimin üstün olduğuna... POSEYDON: Akilleus mu?
HEFAİSTOS:
Hektor mu yoksa?
ZEÜS: Tabii tabii, bize düşer
karar vermek. Teraziyi getirin. (HEFAİSTOS
VE POSEYDON TERAZİYİ GETİRİRLER. BU BİR
OYUNCU DA OLABİLİR. KEFELERDEN BİRİ
İYİCE AŞAĞI SARKMIŞ OLDUĞU HALDE DENGE İBRESİ ORTADA DURUR) Niye çarpık bu böyle?
AFRODİT: Neresi
çarpık baba Zeüs?
ATENA: Dosdoğru
terazi işte.
ZEÜS: Çarpık
yahu!
HERA: Sen
çarpık oturuyorsun da ondan Zeüsçüğüm. ATENA:
Hepimiz görüyoruz ki doğru bu terazi.
ÖTEKİLER: Doğru, doğru... (ZEÜS KAFASINI, KEFELERİ DENK GÖRECEK
ŞEKİLDE EĞER)
OTUZÜÇÜNCÜ KISIM
YARGI CİHAZINI ETKİLEMEYELİM EFENDİM (AKA
TESİSİ VE KIRAL PİRİYAMIN SARAYI)
HELENOS: (KOŞA KOŞA
PİRİYAMIN YANINA GELİR) kıralım,
kıralım, kıral Piriyam... Tanrılar
Hektorla Akilleusun dövüşü için karar veriyorlar. Birşeyler yapalım kıralım.
PİRİYAM: Kim
haklıysa o üstün gelsin dileriz.
HELENOS: Aman
kıralım, bilirsin ne dolaplar döner böyle işlerde.
PİRİYAM:
Tanrılar haklıdan yanadır Helenos, endişeye mahal yok.
AGAMEMNON:
(BİR AŞAĞI BİR YUKARI DOLAŞMAKTADIR)
Ah Akilleus, bir yenersen o Hektor olacak herifi... Aaah ah...
KALKUS:
(KOŞA KOŞA GELİR) Selâm başkan. Tanrılar Akilleusla Hektorun dövüşü için
karar veriyorlar...
AGAMEMNON: Ne diyorsun? (KIRALLARA) Arkadaşlar, gelin buraya. (GELİRLER) Sökülün bakayım ikişer kese. (HOMURDANIRLAR) Akilleus için sersem herifler. (KESELER
ÇIKAR) Topla
Kalkus. (KALKUS
TOPLAR, AGAMEMNONDAN DA İSTER, O DA İSTEMEYE
İSTEMEYE VERİR) Var git tanrıların katına, benden de selâm
söyle.
OTUZDÖRDÜNCÜ KISIM
KANUNLARI GAYRI KÂBİL-İ TEMYİZ ULU ZEÜS
VERDİ KARARINI
(TANRILAR KATI)
(KALKUS
BİR İKİ KESEYİ CEBİNE İNDİREREK GELİR, BÜTÜN TANRILARA
BİRER, ZEÜSE İKİ KESE PARA VERİR)
ZEÜS:
Pekâlâaa... Getirin bakalım sûretlerini.
(POSEYDON VE HEFAİSTOS, AKİLLEUS
VE
HEKTORUN SÛRETLERİNİ GETİRİRLER) Ağır basan kazanacak dövüşü... (TANRILAR
AKİLLEUSU AŞAĞIDAKİ, HEKTORU YUKARDAKİ
KEFEYE OTURTURLAR. ZEÜS
DURUMA BAKAR,
KALKAR) Adaletin şaşmaz terazisi
verdi hükmünü: Bu dövüşü Akilleus
kazanacak. (HELENOSUN DIŞINDA HEPSİ BAĞRIŞIRLAR) Hektorun ölümden kurtulması imkânsız
artık. Hattâ Akilleus akşama kadar
kaleyi bile zaptedebilir.
OTUZBEŞİNCİ KISIM
ZEÜSÜN DEDİĞİ OLUR
(TUROVA SURLARININ ÜSTÜ VE ÖNÜ)
PİRİYAM: (YUKARDAN)
O da kim? Çılgın gibi koşuyor.
AKİLLEUS: (DIŞARDAN) Hektooor... Hektooooor... Hektooooooor...
PİRİYAM:
(DEVAMLA) Yoksa? Evet, evet, Akilleus. Ondan başka kimsenin kalkanı bu kadar parlak
değildir.
AKİLLEUS: (DAHA
YAKINDAN) Hektooooooor... Hektooooooooor...
PİRİYAM:
(SURLARIN ÖNÜNE ÇIKAN HEKTORA) Hektor
evlâdım, dinle beni. Arkadaşlarından
uzak, yalnız başına dövüşmeye kalkma onunla.
Tanrılar korur onu. Kalkanını
hiçbir ölümlü delemez. Topuğundan başka
bir yerine kurşun işlemez. gel dinle
babanı, vazgeç bu işten, çabucak yenilir, kara ölümü tadarsın.
TUROVALILAR:
Yaşaaa, kahraman Hektooor, yaşaaa...
(HAREKETSİZ BEKLEYEN
HEKTORUN YÜZÜ BİRAZ OLSUN AYDINLANIR)
AKİLLEUS: (ÇOK
YAKINDAN) Hektooooor...
Hektooooor...
PİRİYAM: (DEVAMLA) Şimdiye kadar kaç yiğidin başını yedi bu
vahşi. Gel dinle beni, hisara gir. Sana daha ihtiyacı var Turovanın, daha
faydalı olursun içerde. TUROVALILAR:
Hektooor yaşaaa...
PİRİYAM:
Hektor...
TUROVALILAR: Sen
sus, korkak Piriyam, kes sesini, gir içeri korkak Piriyam...
PİRİYAM:
(DEVAMLA) Bak annen de içerde. Sana birşey olursa kocamış yüreğim dayanmaz
Hektor. Dön geri Hektor, dön geri...
(AKİLLEUS SAHNEYE DALAR)
KORO: Ya
ya ya, şa şa şa Akilleus
çok yaşa Ya ya ya, şa şa şa...
(ÊNE PİRİYAMIN YANINA
GELİR, TESELLİ EDER)
AKİLLEUS: Buldum
seni sonunda, köpek!
HEKTOR:
Dinle Akilleus, can düşmanımsın.
Birimizden biri ölecek bu dövüşte.
Gel seninle bir anlaşma yapalım tanrıların huzurunda. Ben öldürürsem seni, cesedini Akalılara
teslim etmeye söz veriyorum. Sen de söz
ver Akilleus.
AKİLLEUS: (SİLÂHINI ÇEKİP HAZIRLAMIŞTIR
BİLE) Benimle anlaşma yapmaya kalkma
Hektor.
Aslanla insan, kurtla kuzu anlaşamazlar. Seni öldüreceğim Hektor, tanrılar yanımda
benim.
KORO: Ya ya ya, şa şa şa Akilleus
çok yaşa...
AKİLLEUS: Kurtlara kuşlara yem edeceğim
seni. (ATEŞ EDER, HEKTOR ÇÖKEREK KURTULUR.
HEKTOR ATEŞ EDERKEN ATENA ARAYA GİRER,
ORTALIĞI BİR DUMAN
KAPLAR, AKİLLEUS
DUMANIN İÇİNDE KALIR. HEKTOR GÖRMEDEN
AKİLLEUSUN TOPUĞUNA NİŞAN ALMAYA ÇALIŞIR,
ARDI ARDINA ATEŞ EDER,
HEKTOR BÜTÜN KURŞUNLARINI BİTİRMİŞTİR,
DUMAN DAĞILIR, AKİLLEUS
AYAKTADIR) Hah hah haaah hah haaaaa... İşlemez
kurşunların bana insan parçası, işlemez, hah haaah haaah haaaaa... (HEKTOR PANİĞE KAPILIR, AKİLLEUSUN ÜSTÜNE
ATLAR, ALTINA ALIR. TANRILAR HEMEN
KOŞARAK İKİSİNİ TERSYÜZ EDER, HEKTORU ALTA GETİRİRLER. HEKTOR ALTTAN SIYRILIR, SÜRÜNEREK
GERİLERKEN AKİLLEUS SİLÂHINI DOĞRULTUR,
ATENANIN YARDIMIYLA NİŞAN ALIR, BİR KAHKAHA ATARAK ATEŞ EDER, HEKTOR BOYNUNU
TUTARAK DÜŞER. TUROVALILARDAN BÜYÜK BİR
VÂVEYLÂ KOPAR, PİRİYAM HIÇKIRARAK İÇERİ KAÇAR.
SURLARIN ÜZERİNDE SADECE ÊNE KALIR.
TANRILAR AKİLLEUSU ÇEVRELEYİP KUTLARLAR)
HEKTOR: (SON BİR GAYRETLE) Êne... Êne...
ÊNE: (KOŞARAK
AŞAĞI İNER) Söyle kardeşim. HEKTOR: Turova... Turova sana...
Emanet...
ÊNE: Tamam,
tamam Hektor, peki, anladım.
HEKTOR:
Halka... Halka söz verdik... Aleks... Aleksandır mese... (ÖLÜR) ÊNE: Halledeceğim
kardeşim. Hektor... Hektooor...
OTUZALTINCI KISIM
ALEKSANDIRIN SON KAZALARI
(TUROVA SURLARININ ÖNÜ VE ÜSTÜ)
AKİLLEUS: (TANRILARIN ARASINDAN SIYRILIR) Haaah haaah hah hah haaaaa... (HEKTORUN
CESEDİNİ TEKMELER. BU ARADA ALEKSANDIRLA ELENİ SURLARIN ÜSTÜNDE
BELİRİRLER)
ÊNE: Ver
kardeşimin ölüsünü.
AKİLLEUS: Onun gittiği yere
gitmek istemiyorsan kes sesini. (ÊNE ÜZGÜN, SURLARA GİRER. ALEKSANDIR OKUNU TAKAR, GÜVERCİN GÖZLER. AKİLLEUS HEKTORUN
BOĞAZINA İP GEÇİRİR, ÇEKMEYE BAŞLAR)
ALEKSANDIR: Yuuuh, ıskaladık.
(AKİLLEUS HEKTORU SÜRÜKLEYEREK SAHNEDEN ÇIKMIŞTIR. ALEKSANDIR BİR OK DAHA HAZIRLAR)
ELENİ: Sende hayır
kalmadı zaten. (ALEKSANDIR OKU ATAR) Çok
beceriksiz oldun.
(AKİLLEUS TOPUĞUNDA OKLA SAHNEYE
DÜŞER. MÜTHİŞ BİR ÇIĞLIK)
ALEKSANDIR:
O da ne? Akilleusu vurdum Eleni,
Akilleusu vurdum. Kahraman oldum artık,
kahraman... Akilleusu ben öldürdüm... Kahrama...a...a... (SİLÂH SESİ DUYULUR, ALEKSANDIR
KARNINI TUTARAK İKİ BÜKLÜM OLUR. ÊNE İLE LÂKON SURDAN ÇIKARLAR,
HEKTORUN BOYNUNDAKİ İPİ ÇÖZER, SAHNEYE
GETİRİRLER) Akilleusu...
Akilleusu... Ben öldürdüm.
OTUZYEDİNCİ KISIM
GENÇLİĞİNE DOYAMADAN GİTTİ YAVRUCAK
(TUROVA SURLARININ ÖNÜ)
(HEKTORUN ÖLÜSÜ BAŞINDA
ÊNE, LÂKON
VE PİRİYAM,
GERİDE
TUROVALILAR)
ÖMER:
Mâtemi büyüktü Turovalıların o gece.
Ateşler yaktılar hektorun çevresinde, ağlaştılar. Sevmeyen yoktu Hektoru. Yiğitti, mertti, halkını üstün tutardı her
türlü çıkarından.
TUROVALILAR: Gelin Hektoru soyalım Güllâp
suyuyla yuyalım
Mezara
nasıl koyalım Gelin
ağlaşak Hektora
Gelin
ağlaşak Hektora... (SURUN İÇİNE
TAŞIRLAR)
ÖMER: Aleksandır
ölmemişti ama hekimler bir iki günden fazla yaşamaz diyorlardı...
OTUZSEKİZİNCİ KISIM
NE ŞEHİT OLDU NE GAZİ
(TUROVA, KIRAL PİRİYAMIN SARAYI)
(ALEKSANDIR YATIYOR,
ÖTEKİ TUROVALILAR BAŞINDA)
ALEKSANDIR:
Ölüyoruuum, kurtarın beniii...
PİRİYAM: (ÊNEYE)
Aman evlâdım, kurtaralım Aleksandırı.
ÊNE: Yok baba,
geçti artık. Sen baba sevginle affettin
belki onu, halk ta unuttu yaptıklarını ama, herkes
unutmadı. O sermaye
yüzünden memleketin başını derde sokmasını... Unutmadık bunları... (ALEKSANDIRA) Yurduna yabancıları soktun, felâket getirdin
Turovaya, çek cezanı şimdi.
ALEKSANDIR:
İstirhaaam ederim... Pek muhtereeem... Aziiiz... N’ooolur... İyi niyetliydim...
Şüphe etmeyin... Bendeeen...
ÊNE:
İyi niyet yetmez Aleksandır, yetmedi de... Sevabın birse, hataların bini aştı
çoktan. Akalılar vurmasaydı seni, ben
öldürecektim.
ALEKSANDIR:
Ben ne yaptım size... Beeen... (ÖLÜR)
ÊNE: (NABZINA BAKAR) Öldü.
KORO: Ne kendi eyledi rahat Ne
âleme verdi huzur
Geberdi
gitti dünyadan Düşünsün
ehl-i kubur
ÖMER:
Öykümüz tam bir facia halini aldı bu noktada.
Ölen öldü, kalan kaldı.
Sonuç? Sonuç ne oldu? Akalılar iyice bozuldular Akilleusun
ölümünden sonra. Agamemnon K.İ.A.sı
Piriyamı devirmeye çalıştı bir süre ama kıvıramadı. Bunun üzerine son bir saldırıya kalktılar ama
Êne iyi savundu Turovayı. Ama iki
tarafta da askerler bıkmıştı savaştan.
Sonunda Akalılar tam bir bıkkınlık ve bozgun içinde dönüş hazırlıklarına
başladılar ister istemez...
OTUZDOKUZUNCU KISIM
OLMAZ DEDİ TANRILAR, BU İŞ BÖYLE BİTMEZ
(AKA TESİSİ VE TANRILAR KATI)
AGAMEMNON: Bu
sefer Turovayı alma emellerinden kati olarak vazgeçmek zorundayız
arkadaşlar.
Ordumuzun büyük bir kısmını kaybettik, geri kalanlar da
savaşacak durumda değil. Hiçbirimiz
emniyette sayılmayız. Turovalılar biraz
gayrete gelirse hepimizin mahvolması işten bile değil.
Yarın sabah şafakla hareket ediyoruz, herkes dönüş
hazırlıklarına başlasın.
MENELAOS:
Peki Eleni ne olacak şimdi? Onu bu
barbarların eline mi bırakacağız?
Aleksandır da öldü, koruyucusuz kaldı.
Ne yapacak zavallı karım?
ODİSSEUS:
Eee, sıkarsın ama monşer, işimiz gücümüz kalmadı da karınla mı
uğraşacağız? Ne yapacakmış? Ne yaptıysa şimdiye kadar bundan sonra da onu
yapsın. Öööf be!
AGAMEMNON:
Artık Eleniyi unut Menelaos. Onu fazla
düşünmeye kalkarsak korkarım ki cehennemi boylayacağız hepimiz.
NESTOR:
Yola çıkmadan Kalkus bir fal baksın da hareket saatini tesbit edelim. Yolda bir fırtınayla karşılaşabiliriz.
AGAMEMNON: (KALKUSA) Yaylan bakalım.
KALKUS: (TANRILARA
YANAŞIR) Ey yüce tanrılar,
Akalıların dönüşünü kolaylaştırın. Yolda
felâketlerden koruyun bizi, sağ salim dönelim ülkemize. POSEYDON: Ne oluyoruz?
ATENA: Nereye
dönüyorsunuz?
KALKUS:
Yurdumuza dönüyoruz, ne yapacaktık yâni? HEFAİSTOS:
Yurdumuza ne demek?
HERA: Nasıl
dönersiniz?
KALKUS:
On yıldır burdayız yüce tanrılar, alamadık Turovayı. Biraz daha kalırsak hepimiz öleceğiz. Daha var mı gitmemek, durmak olur mu
buralarda?
POSEYDON:
Kavlimiz böyle miydi? Bunun için mi
tatlı meltemler üfleyerek sizi getirdik buralara kadar? Böyle miydi anlaşmamız?
HERA: Hani Turovayı
talan etmeden dönmeyecektiniz? Piriyamın
hazineleri halâ duruyor olduğu yerde.
HEFAİSTOS:
Nankörler! Bunun için mi size on yıldır
yardım ettik, silâh verdik, yiyeceklerinizi, içeceklerinizi verip
besledik? Sersem herifler!
KALKUS:
Meseleleri basite irca edelim efendim.
Gücümüz kalmadı, Turovayı ele geçiremeyeceğimizi anladık, dönüyoruz.
POSEYDON:
Kafanızı işletin biraz, kafanızı.
KALKUS:
Biz gücümüzün yettiği her yolu denedik, beceremedik. Varsa sizin bir teklifiniz, söyleyin onu da
yapalım.
(TANRILAR
FİSKOSLAŞIRLAR. KIRALLAR
SABIRSIZLANMAKTADIR)
POSEYDON:
Piriyamın hazinelerinin yarısını adayın bize, olur bu iş.
KALKUS:
(KIRALLARA KOŞAR) Var mısınız? AGAMEMNON: Neye var mıyız? ODİSSEUS: Çabuk ol, gelirler şimdi.
KALKUS:
Sabret biraz monşer. (AGAMEMNONA) Piriyamın hazineleinin yarısını tanrılara
verirsek Turova bizim olacak.
AGAMEMNON:
Verdik gitti...
ODİSSEUS:
Nasılsa bizde dğil.
KALKUS: (TANRILARA KOŞAR) Kabul tanrılar.
ATENA: (KALKUSU BİR
KENARA ÇEKER) Aç kulağını
Kalkus. Bir armağan yollayacaksınız
Turovaya, koca bir armağan. İçi boş
olacak. İçine de sekiz on adam
koyacaksınız, biriniz de başında duracak.
Ötekiler gemilere binip uzaklaşsınlar.
Turovalılar alır armağanı içeri, gece adamlarınız çıkar içinden, kale
kapılarını açar, siz de dönüp dalarsınız Turovaya... Tamam mı? KALKUS: Tamam, tamam, hem de nasıl.
ODİSSEUS:
Hadi be Kalkus, çabuk ol artık. MENELAOS:
Hadisene be...
KALKUS: (KIRALLARA) Tamam, ele geçirdik Turovayı. Hem de yarın, yarın akşam...
ODİSSEUS: Aman
monşer, bu herif çıldırdı.
KALKUS: Durun,
dinleyin, aklım başımda. Turovayı
alıyoruz dedim, değil mi? Alıyoruz yahu.
AGAMEMNON: Anlat Kalkus...
KALKUS: I-ıııh,
ı-ıııh, bir şartım var.
AGAMEMNON: Söyle.
KALKUS:
Bunun bir yolu var. Turovanın başına beni geçireceksiniz. KIRALLAR: Kabul!
KALKUS: Dinleyin öyleyse. (KIRALLAR
KALKUSUN BAŞINA ÜŞÜŞÜRLER. KALKUS
HAREKETLERLE ANLATIR)
MENELAOS: İyi
ama yutarlar mı dersiniz?
ODİSSEUS:
Armağanın ne olacağı önemli tabii.
KALKUS:
Buldum kırallar, buldum: AT. AGAMEMNON: At mı?
KALKUS:
Turovalılar çok severler atı.
NESTOR: Doğru
ya, doğru... Ne derlerdi bakayım... At, avrat... Bir de... Hay allah nydi yahu,
unuttum...
AGAMEMNON:
Pusat. Oldu bu iş. Vaktimiz az.
Tahta at yarın sabaha kadar hazır olmalı. Bu işi sen taahhüt eder misin Kalkus?
KALKUS: Tabii
ederim, tabii, işim bu zaten benim.
NESTOR: Berhûdar
ol evlâdım, berhûdar ol, berhûdar ol...
ÖMER:
Kalkus bütün gece çalıştırdı Akalıları.
Sabaha karşı tahta at hazırdı.
Onbeş onaltı adam yerleştirdiler içine, yularını da verdiler Kalkusun
eline, işaretini bekleyeceğiz diyip bindiler gemilere, açıldılar Ege
denizine. O kadar da açılmadılar tabii,
gizlendiler eşek adalarının gerisine...
KIRKINCI KISIM
AT ÜZERİNE VARYASYONLAR
(TUROVA SURLARININ ÖNÜ VE ÜSTÜ)
HELENOS:
(YUKARDAN) Rüya mı görüyorum? Gitmiş
bütün Akalılar. Gemiler? Gemiler de yok meydanda. Kıralım, kıralııım, kıral Piriyam,
kıralııım... (ÇIKAR)
PİRİYAM:
(YANINDA ÊNE İLE BELİRİR) Bu günleri
de gördük evlâdım, gazâmız mübarek olsun. ÊNE:
Mübarek olsun baba, kurtuldu Turova.
TUROVALILAR:
Yaşasııın, kurtuldu Turova, kurtulduk artık, yaşasın...
(PİRİYAM İLE ÊNE HALKA EL SALLARKEN KALKUS
ATI YULARINDAN ÇEKE
ÇEKE SAHNEYE GETİRİR. OLANAK OLDUĞU ÖLÇÜDE BÜYÜK BİR ATTIR.
ÜZERİNDE SIKIŞAN İKİ EL RESMİ VE A.B.D.,
ALTINDA ‘AKA bİRLEŞİK
DEVLETLERİNDEN TUROVAYA’, EN ALT KÖŞEDE
‘MADDE-İ AKA’ YAZILIDIR)
KALKUS: Bendeniz
Kalkus efendim. Agamemnonun adamıydım. Yalan söylemek istemiyorum, ona çok hizmet
ettim. Ama Hektorun ölümüne ve
Akalıların Turovalılara yaptıkları muameleye dayanamadım, giderken beni burda
bırakmasını rica ettim, kırmadı beni.
Israrlarım üzerine size savaşın acılarını bir nebze olsun
hafifletebilmesi ümidiyle bu tahta atı yaptırdı. Israrlarım üzerine tabii... Size sığınıyorum,
asil Turovalıların geleneksel misafirperverliğine sığınıyorum. Bu nâçiz armağanı kabul edin, ben de Turovalı
olayım, izin verin. PİRİYAM: Zavallı
adam, alalım içeri.
ÊNE: Dur
baba. (KALKUSA) Ne mâlûm doğru
söylediğin, yabancı?
KALKUS: İyi ki almışım yanıma. (ONBEŞİNCİ
KISIMDA AGAMEMNONLA BİRLİKTE ÇEKTİRDİĞİ FOTOĞRAFIN BÜYÜK BOY BİR KOPYASINI
ÇIKARIR) Bu benim işte, (GÖSTERİR) yanımdaki de Agamemnon. ÊNE: Nerelisin sen?
KALKUS:
Ispartalıyım.
LÂKON:
Ulan Turovalı değil miydin sen? (ÖTEKİLERE) Atena tapınağında çalışırdı bu herif te
suistimali çıktı, atıldı o işten.
ÊNE: Hmmm, atı
çek şöyle kenara.
(KALKUS
ATI ÇEKER, BİR YERE BAĞLAR, DİĞERLERİ İNCELERLER) KORO: Atımı saldım çayıra Otlayıp
karnın doyura
Gördüğü
düşü hayıra Yoranın
da avradını...
LÂKON:
Almıyorsunuz değil mi içeri?
KALKUS: Alınmaz
olur mu hiç, armağan bu.
LÂKON: Sen
karışma ordan. Almayın bunu içeri.
TUROVALILAR:
Atı isteriz, alın atı içeri, at, at, at, çok ta güzelmiş ayol, aferin doğrusu
şu Akalılara, ismi neymiş, Kalkus Kalkus, Kalkus, aferin adama...
LÂKON: Bak Êne,
halk öğrendi atın geldiğini, içeri almak istiyorlar. Yakalım bunu şuracıkta.
KALKUS:
Tanrıları kızdırmayın. Niye
yakacakmışız? Hem inanın bana, bunda bir
kötülük yok.
LÂKON:
Niye inanalım sana? Daha düne kadar
Akalıların adamı değil miydin? Nerden
belli doğru söylediğin?
PİRİYAM: (KALKUSA) Yahu evlâdım, bu at çok büyük, nereye
koyacağız bunu?
TUROVALILAR:
Meydana, meydana dikeriz, Piriyamın heykelini indirin onun yerine dikelim,
meydana, meydana meydana meydana...
ÊNE: Lâkonun
hakkı var baba. Güven olmaz
yabancılara. Armağan diye, yardım diye
verirler, bin türlü bokluk çıkar içinden.
Eleniye de kızoğlan kız dediler, sermaye olduğu anlaşıldı sonunda. Halk almadan içeri yakalım şu atı, kurtulalım
gitsin. TUROVALILAR: Atı isteriz,
at, at, at, at...
LÂKON:
Turovalılar, dinleyin beni kardeşlerim.
Yabancılar boş yere vermez armağanı, yardımı, mutlaka bir çıkarları
vardır, mutlaka bir felâket getirir beraberinde böyle şeyler. Uzaklaştı zannedip bayram ettiğiniz felâketler
gizli bunun içinde. Yakalım şu atı...
TUROVALILAR:
Lâkon haklı galiba, yok canım, bu sıcakta yakılır mı, kışın yakarız, şimdi alın
içeri. KALKUS: Turovalılar, ben de
sizi misafirperver bir millet bilirdim.
Benim gibi bir tanrı misafirinin getirdiği
hediyeden korkmak yakışır mı
sizlere? Yakışmaz. Ben tek kişiyim, yalan söyler miyim? Söylemem, çünkü yalan söylediğimi anlayıp
öldürürsünüz beni... TUROVALILAR:
Bravooo, aferin yabancıya, aferin Kalkusa...
LÂKON:
Arkadaşlar, Turovalılar, kardeşlerim, çok geç olur yalan söylediğini
anladığınız zaman. Kötülükler gizli
bunun içinde. (ATI YUMRUKLAR) Almayın
içeri... Sonra pişman olacaksınız ama faydası olmayacak... Dinleyin beni...
TUROVALILAR:
Çok dokunaklı konuştu kardeş, ama bu kadar da kötü kalpli olur mu insan... POSEYDON: Çok oldu bu herif artık.
ATENA: Bunca
uğraştık, emeklerimiz boşa mı gidecek yâni? HEFAİSTOS: Bir çaresine bak Poseydon.
HERA: Saldırt
yılanlarını herifin üstüne.
(LÂKON POSEYDONUN YILANLARI TARAFINDAN
BOĞULARAK ÖLDÜRÜLÜR.
BU OLAY SADECE IŞIKLA DA VERİLEBİLİR)
KALKUS: Gördünüz
mü tanrılar ne yaptılar zındık herife?
Var mı başka itirazı olan haaa, var mı?
TUROVALILAR:
Tanrılar, tanrılar da, tanrılar da yabancıyla beraber, Kalkusu tanrılar
koruyor, sus sus günaha girmeyelim...
ÊNE: Ben
varım. Yakalım şu atı Turovalılar...
Hektor da olsa aynı şeyi yapardı... TUROVALILAR:
Yuuuh, Hektoru âlet etme, ayıp ayıp...
PİRİYAM: Gel
Êne, bilirsin ben demokrasiye inanırım.
Halk ne istiyorsa onu yaparız.
Oya koyalım bu konuyu. ÊNE:
Gizli oya.
PİRİYAM: Peki,
gizli oya. (HALKA) Aziz Turovalılar...
Sevgili vatandaşlarım...
TUROVALILAR:
(TEK TÜK ALKIŞ SESLERİNE KARŞILIK)
Yuuuh, yuh Piriyam, bıktık senden, çekil artık, çekil başımızdan,
yuuuh...
PİRİYAM:
Peki, peki, öyle olsun. Yalnız bu
dediklerimi dinleyin. Herkes bir kâğıda
yazacak ne istediğini. Ne istiyorsanız
onu yapacağım. Üç teklif var. Birincisi Ênenin teklifi: ‘Hemen şuracıkta atı yakalım’ diyor
Êne. İkincisi... (KALKUSA) Neydi adınız?
KALKUS: Kalkus.
PİRİYAM:
(DEVAMLA) Kalkusun teklifi: ‘Atı ve beni içeri alın’ diyor
Kalkus. Üçüncüsü de benim teklifim:
Diyorum ki ‘Atın içine bakalım, birşey
yoksa içeri alalım’. Şimdi aziz
Turovalılar, Ênenin istediğini seçenler bir kâğıda YAK, Kalkusun teklifini
isteyenlar AT, benim teklifimi kabul edenler BAK diye yazsınlar.
(TANRILAR SALONA İNEREK
HALKA AT RESİMLERİ ATMAYA BAŞLARLAR)
KIRKBİRİNCİ KISIM
HÜR SEÇİMLER
(TUROVA)
ÖMER:
Seçim yapıldı, tasnife geçildi. Akşam
yaklaşıyor, Kalkus sabırsızlanıyordu.
Tanrılar seçim sırasında boş durmadılar tabii. Halka, atı alırlarsa herkesin bir at sahibi
olacağı haberini yaydılar. Halk
Piriyamdan bıkmıştı zaten, onun dediği ne kadar doğru olursa olsun, oy vermezdi
halk. İş Êneyi halletmeye kalıyordu. Dediler ki tanrılar, eğer YAK diye oy
verirseniz, evlerinizi yakacak Êne.
Uçaklar kiraladı K.İ.A., at resimleri attılar tüm Turova kentinin
üstüne. At üzerine şiirler yazıldı,
mersiyeler düzüldü, kocaman bir at pazarına döndü şehir. Tasnif bitti sonunda, sonuçlar açıklandı...
(ÇIĞIRTKAN, TANRILARIN YARDIMIYLA
OY SANDIĞINI GETİRİR)
ÇIĞIRTKAN:
Duyduk duymadık demeyin... Seçim sonuçları belli olmuştur... Kulak verin
Turovalılar, açıklıyorum sonucu... YAK, yâni Ênenin tezi oyların kırkta
birini...
(TUROVALILARDAN ALAYLI KAHKAHALAR YÜKSELİR,
ÊNE BOZULUR, BİR
KÖŞEYE ÇEKİLİR)
BAK,
yâni kıral Piriyamın tezi oyların dörtte birini...
(TUROVALILARDAN
TEK TÜK ALKIŞA KARŞILIK YUH SESLERİ)
Ve
nihayet AT, yâni Kalkusun tezi kazandı seçimi.
Yaşasın Kalkus...
(SEÇİM SANDIĞI AÇILIR, İÇİNDEN KALKUS
ÇIKAR. TUROVALILARDAN KALKUS LEHİNE
BÜYÜK TEZÂHÜRAT. PİRİYAM BİR KÖŞEDE, ÊNE
BİR KÖŞEDE, BOZULMUŞ DURURLAR. TANRILAR
DAVUL ZURNAYLA NEŞELİ BİR OYUNA BAŞLARLAR.
KALE KAPILARI AÇILIR, YULARI OMUZUNA ATAN KALKUS ATI ÇEKEREK İÇERİ
GİRERKEN BİR YANDAN DA HALKA EL SALLAR.
BU ARA KOYNUNDAKİ FOTOĞRAFI DÜŞÜRÜR, HEMEN ALIP YİNE KOYNUNA
YERLEŞTİRİR. MÜTHİŞ BİR UĞULTU BÜTÜN SALONU DOLDURUR. AT YAVAŞ YAVAŞ GİRER, ARKASINDAN PİRİYAM VE
ÊNE... KAPILAR AĞIR AĞIR KAPANIR)
(HİKÂYE-İ CENG-İ TUROVANIN SONU)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumunuz okunduktan sonra yayınlanır. Yorumunuzun altına ad ve soyadınızı yazınız, Kimliği belirsiz yorumlar yayınlanmaz.