Her şey bana yabancı / Ünal Özüak

 


Her şey bana YABANCI.. size?







Yabancı’m değildir, kitaplarını bu yazıma kaldıraç yaptığıma aldırmaz. Ben 9 yaşımdayken, Albert Camus 1942'de yazdığı ilk romanıyla1957'de Nobel aldı. Kadıköy Maarif Kolejinde barış gönüllüsü, zor bulunur Amerikan entelektüeli, Mr. Harlow tanıştırdı saçmacı ustayla. Kişi edimleriyle kendini gerçekleştirir peşinde varoluşçu genç olarak saçmanın kendisi Camus çok ilgi çekici geldi. Hani o çok sonradan meşhur olan "... hepimiz oyuz buyuz lafında olduğu gibi" Hepimiz saçmacı olduk... Harlow, Camus vb. yaşamımıza girenler 68 kuşağının kaldırımlarını döşediler... Sartre'da Bulantı bağlamasıyla yol gösterdi. Camus kahramanı Mearsault ağzından "Başkalarından daha erken ölecektim, orası aşikardı. Ama herkesin bildiği gibi, hayat yaşamaya değmez." derse ve Kafka “Sahip olmak yoktur, aslolan var olmaktır. Yalnızca son nefesini vermeyi nefessiz kalmayı özleyen bir varoluş.” diye eklerse ve aykırı adam Ernest Hemingway’in Kübalı balıkçısının kırk yılda bir tuttuğu kılıçbalığının köpek balıkları tarafından kemirilen bedeni yerine, iskeletini kıyıya getirmedeki inatçılığını okuyunca artık kim tutar ergen genci.

Hani şu annesinin öldüğünü öğrendiği gün cenazeye katılmak üzere yola çıkıp, herkes ondan oğul olarak duygusal bir tepki beklerken o duyusal dünyaya dikkat kesilen Meursault... Onun anlamın olmadığı yerde bir anlam varmış gibi davranmayı reddetmesi, Yabancı'nın çıkış noktasını oluştururken kuşak olarak bizim de kabuğumuzu sertleştirdi. Eleştirmen Mario Vergas Liaso, kitap kapağında "Camus'nün karamsarlığı kabulleniş değil, tam aksine bir eylem hatta isyan çağrısıdır. Romanı bitirdikten sonra Mersault'ya karşı karışık hisler beslesek de dünyanın iyi bir yer olmadığı ve değişmesi gerektiğine inanırız." diyor ki çok haklı. Daha o günlerde yeni yetme çırak devrimci olarak Atatürk’ün Bursa nutkunun broşürlerini kaptığım gibi soluğu Taksim'de alırdım. 

Bizim Cezayirli rahat durmadı, Sisifos Söyleni adlı felsefi denemesiyle bizi bizden aldı.  Kimse de, yaşantımı kurgulayan bu ikiliye dikkat demedi. Bir yerden sonra yuvarlanacağını bildiğin kocaman kayaya omuz vererek yokuş yukarı zorlayan mitoloji kahramanımız örneği; Hayatım olamayacağa ergi yapmaya çabalamakla geçti.. Taze örnek isterseniz iki tane vereyim...Yarım asrımı verdiğim basketbolu hala yeniden yapılandırmaya çalışmam...ki hiçbir kemikleşmiş çıkar çarklarını yerinden oynatamadım onca yıl… Bütün tarafların el birliğinde yıkma, içinden yol geçirmeye çalıştıkları ve kuzuların sessizliğine büründükleri, Kadıköy Maarif Koleji yapılarını, kurduğumuz Martı Demokratik Düşünce Grubuyla yıktırmamaya çabalamak... Ne diyeyim boş duranı kendisi de sevmez... 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuz okunduktan sonra yayınlanır. Yorumunuzun altına ad ve soyadınızı yazınız, Kimliği belirsiz yorumlar yayınlanmaz.

ÖNE ÇIKAN YAYIN

And They Died / Gün Gencer

  AND THEY DIED (THE ROAD TO GALLIPOLI) (ÇANAKKALE SAVAŞINA GİDEN YOL) A TRAGEDY IN THREE ACTS  (A Docu-drama with music written in memory o...