Eskişehir’e Yakışır Sihirli Dokunuş
Suha Özkan Hon. F AIA
Uluslararası
Mimarlar Birliği’nin (UIA) İstanbul 2005 Kongresi’nin Başkanı’ydım. Kongreyi
tarihsel birbaşarı konumuna getirmek için, uluslararası nitelikte şöhretli 30
mimar getirme niyetimi açıkladığımda, hem UIA Paris ve Mimarlar Odası Merkez yönetimlerinde kaşlar
çatılmıştı. Öneri olarak “2-3 kişi
yeter” denildi. “Bütçe?” diye de sorguladılar, Kongre Başkan Yardımcısı Şefik
Onat, Bütçede öyle bir fasıl bile olmadığını anımsattı. Birbirimize olan
güvenle Bütçe faslına “1 Dolar” koyduk. Söz verdik tüm harcamalar,
“Destekçiler” tarafından karşılanacaktı. Onat’ın özverili ve profesyonel
becerisi ile, öyle de oldu. Benim listemde, özlenen tüm şöhretli mimarlar
vardı. Ama o zaman sadece 51 yaşındaki, Japon mimar Kengo Kuma önemliydi.
Eleştirenler, “Tanımıyoruz. Tanınmıyor.” diye tavır koydular. Kaynak bulacak
olan bizdik. Ancak, “Tanıyacaksınız.” diyebildik. Eleştirenler Kenzo Tange’yi
istediler. Onunla önceki aylarda, görevim gereği yazışmıştık. Sağlık durumunun
iyi olmadığını biliyordum. Bu tartışma sürerkenne yazık ki, onu yitirmiştik
bile.Konu uzuyordu, bilinen kahraman Tadao Ando’yı istediler. “O zaten
geliyor.” deyince dinlemeye ve izlemeye can
attığımız Kengo Kuma bizim listemizde kaldı ve İstanbul’a geldi. Konuşmasında
sunduğu yapıların sıcaklığı ve var oldukları çevre ile barışıklıkları hepimizi
çok etkiledi. Kuma, iç mekanlarında ışığı tek kaynaktan değil, çok parça olarak
kullanma tekniğini İstanbul Sinan camilerinden etkilenerek geliştirdiğini
söyleyince de biraz sevindik.
1954 Doğumlu Kuma,
Tokyo Üniversitesi’ni 1979da bitirdi ve 1987 de “Mekansal Tasarım İşliği”ni
başlattı ve 1990da kendi bürosunu kurdu. İnce soyutlamalarla sürdürülen Japon
tasarım tutumunun en yetkin yorumcuları arasında yerini aldı. Şimdi Tokyo,
Paris ve Pekin’de büroları var. Tokyo Üniversitesi Lisansüstü Okulu’nda
profesör.
Nezu Müzesi,
Tokyo, (2009), Sunnyhills Mağazası, Tokyo, (2013), Mont-Blanc Kampı, Les Houches,
Fransa, (2016), Ev Vizyonu (2016) yapıları bir bakıma Odunpazarı Modern
Müzesi’nin müjdeli habercisi gibi düşünülebilir. Birçok deneyimden sonra OMM,
bence Kuma mimarlığının başyapıtıdır. Özellikle dar açısal geometrik
betimlemenin yapı çevresindeki kent ortamında duyarlı işlenişi, yeni bir
varoluş, Eskişehir’in kazandığı yepyeni bir kent ortamıdır. Tüm bu başarılar
için “İşveren Beklentisi ve Vizyonu” çok önemlidir. Çünkü tarih boyunca
işverenler gerçekleştirdikleri eserlerin niteliği ile anılırlar. En güzel
örneği Sultan Süleyman ve Koca Sinan birliteliği değil midir? Bu başarı için
Kendisi de mimar olan Erol Tabanca, candan
kutlamayı hakediyor. OMM ve Erol Tabanca, Türkiye’ye ve evrensel sanat
ortamına kazandırdığı bu yapıt ile tarihsel varoluş içinde uzun yıllar
anılacaktır.
Hannover 2000
Fuarında Peter Zumthor’un İsviçre Pavyonu’nda gerçekleştirdiği, ahşapı som
kullanıp, işlev bitince başka kullanıma götürme tadındadır. Elbette Kuma’nın
yapılarının ömürleri çok uzun olacaktır. Yine de zamanı geldiğinde, Japon
geleneğinde olduğu gibi, her yapı özellikle tapınaklar, belirli süreler içinde
yenilenirler. Beton, sıva, harç gibi ıslak yapışkan gereçlerin yoğun olmadığı,
Kuma yapıları, söküldüklerinde malzeme olarak, değerlerinden çok az bir kayıp
söz konusudur. Yepyeni oluşumlar için yeniden biçimlenebilecek kaynaklar olarak
düşünülebilirler de. Gerçekte, Kuma’nın 2016da aldığı Küresel Sürdürülebilirlik
Ödülü (“Global Award for Sustainable Architecture”) onun bu geleneksel,
ama yaratıcı duyarlılığından kaynaklanmaktadır.

Kuma’yı Babası o
daha on yaşında iken, 1964’de, Kenzo Tange’nin bizim neslimizi çok etkileyen
Olimpiyatlar için gerçekleştirilen Yoyogi Spor Salonuna götürmüş. Daha o yaşta
Kuma o olağan dışı mimarlık becerisinden çok etkilenmiş. Kaderin hoş tecellisi
Zaha Hadid ile yollarını dostça ve cömertce ayıran Tokyo Yönetimi 2020
Olimpiyat Stadı’nın tasarımını o gerçekleştirmiş durumda.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumunuz okunduktan sonra yayınlanır. Yorumunuzun altına ad ve soyadınızı yazınız, Kimliği belirsiz yorumlar yayınlanmaz.