HİKÂYE-İ CENG-İ TUROVA
FACİA 3 PERDE
41 KISIM TEKMİLİ BİRDEN yazan
Gündoğdu GENCER
(Mete CANITEZ’in işbirliğiyle)
(1968 MAY Yayınevi Tiyatro Büyük Ödülü) EŞHAS:
NAKLEDEN: | | | FOÇALI KÖR ÖMER |
TANRILAR | | ZEÜS | |
| | | POSEYDON |
| | | HEFAİSTOS |
| | | HERA |
| | | ATENA |
| | | AFRODİT |
AKALILAR: | | | AGAMEMNON |
| | | MENELAOS |
| | | ODİSSEUS |
| | | AKİLLEUS |
| | | NESTOR |
| | | ELENİ |
| | | KALKUS |
| | | İFİGENYA |
| | | TERSİTES |
| | | BİR ASKER |
TUROVALILAR: | | PİRİYAM | |
| | HEKTOR | |
| | ÊNE | |
| | ALEKSANDIR | |
| | HELENOS | |
| | LÂKON | |
| | BİR RAHİP | |
ve | | BİR ÇIĞIRTKAN |
NOT: 1. Koroyu tanrılar oluşturacaktır.
2. Akalı vatandaş Tersites ve Turovalı vatandaş Lâkon rolleri aynı oyuncu tarafından oynanacaktır.
3. Akalı bir asker, Turovalı bir rahip ve bir çığırtkan aynı oyuncu tarafından canlandırılabilir.
Yazarın yazılı izni olmadan sahnelenemez
Oyunun sahnelenmesi için izin almak üzee yazarla ilişkiye geçilmelidir
© COPYRIGHT 1970 Gün GENCER gungencer44@gmail.com gungencer@hotmail.com
BİRİNCİ PERDE
BİRİNCİ KISIM
ÖMER ALDI SAZI ELİNE, BAKALIM NE DEDİ
(SAHNE ÖNÜ)
ÖMER: Hikâyemiz burda geçer, bendeniz Kör Ömer. Homer derler, Homeros derler, adıma masallar düzerler.
Her ne hal ise, ağrıtmayım başınızı, kaldırmayın kaşınızı, geçelim, anlatalım, oynayalım. Efendim burda, bu topraklarda, ayaklarınızın öptüğü şu kutsal Anadolu elinde, yıllar, yüzyıllar, binyıllar önce büyün batının baktıkça, düşündükçe iştahla yutkunduğu, bildikçe imrendiği, gördükçe kıskandığı bir ülke vâridi. Batı dedikse Atlantiği, Natoyu ya da Atlantik ötesini anlamayasınız. Biz fakirlerin batısı n’ola? Batı Aka eli, doğu Turova kenti bütün uygarlığıyla. İsadan 1090 yıl önce bu, boru değil. Akada, yâni sizin anlayacağınız Yunandan öte nâmâlum. Kolombun Amerikayı keşfine şöyle böyle 2500 yıl kala geçer destan-ı İlyas n’aber? Hahaa görüyorum, bu tarih kitaplarından fırlamış ihtiyarın eskimiş öyküsünden bizlere ne diyorsunuz ama, durun bakalım, kazın ayağı hiç de öyle değil. Otuz asırlık hikâye dediysek n’olmuş yâni? Kabahat bizde zaten, ne demeye söyledik bunca zaman geçtiğini? Yazar olacak, rejisör olacak herifler benim kullandığım isimleri değiştirip, kahramanlarımızın giydiği elbiseler yerine koysalardı Dior kostümlerini, zor farkederdiniz aradan 3000 yıl geçtiğini ya neyse... Eeeev-vet ne diyorduk hımmm... Her çağda olduğu gibi, Ömer fakirin yaşadığı İsadan önce 1090 yılında da insanlar kendilerine tanrılar yarattılar. Ama- hani devler vardır eski masallarda, şişesinin içinde duman gibi durur da, kapağını açınca şişenin, bir büyür, bir büyür ki başedemezsiniz artık, dilediğince at oynatmaya başlar- işte tam öyle oldu çağımın tanrıları da... Baba Zeüs, (ZEÜS GİRER) göklerin ve dağ başında içkisini içip insanları birbirine katan kaprisli tanrıların hâkimi sanmaya başladı kendisini. (ZEÜS BAŞINI ‘ALLAH ALLAH’ DER GİBİSİNE SALLAR,
ÇIKAR) Ötekiler deseniz hepsi bir âlem. Öyle bir belâ kesildiler ki başına Turovalıların, yalnız onların değil, Akalıların da... Poseydon, (POSEYDON GİRER) gemi yaptı Akalılara sattı, mancınık yaptı Turovalılara sattı. (POSEYDON KASILA KASILA GEÇER) Elinden geleni de ardına komadı savaşı sürdürmek için. (POSEYDON ÇIKAR) Ares ve kardeşi Hefaistos
(HEFAISTOS GİRER) ortak çalışırlardı. Kafaları kızdı mı öteye beriye felâketler yağdırır, yüklüce haraç almadan sâkinleşmezlerdi.
HEFAİSTOS: (ELBİSESİNİN ALTINDAN BİR SİLÂH ÇIKARIR) İyileri var, satalım abi, satalım,
satalım...
ÖMER: Kaça satıyorsun bakayım?
HEFAİSTOS: Sadece 199.98 abi, satalım abi, satalım... (SOKULUR)
ÖMER: (KAFASI KIZAR, HEFAİSTOSU KOVALAR) Hasss-ta eder adamı bu herif. İşte böyledir bu namussuzlar... Ellibin adamın, ellibin yiğidin başını yediler buna benzer dolaplarla. On yıl hepsi iyiden iyiye zenginleşti bu aşağılık tanrıların. Zaten olay da yine tanrıların çamur atmasıyla başlar. Bizim sosyetik tanrıçalar, kırdıkları cevizler yetmiyormuş gibi, tutturdular en güzel hangimiziz diye. Bir kupa koydular ortaya, resmiyete bindirdiler işi, vardılar baba Zeüsün yüce katına...
İKİNCİ KISIM
ZEÜS İKİ ARADA BİR DEREDE KALIYOR
(TANRILAR KATI)
TERSİTES: Ey gökler hâkimi, tanrılar tanrısı Zeüs, topraklarımızı, bizleri gözden uzak tutmaya başladın. Bir iş yaptığın yok göklerde... Yağmur istiyoruz duymuyorsun bile... Çatlak çatlak oldu toprağımız...
Baba Zeüs yağmur istiyoruz... Yağmuuur... Yağmuuuuur...
ZEÜS: (ESNER) Ne var?
TERSİTES: Yağmurlar... Açız baba Zeüs... Bir ekiyoruz, yarım alıyoruz, sonumuz yakın. Yağmur baba Zeüs, yağmuuur...
ZEÜS: Ha, haaa, yağmur, yağmur. Bir yağmur duası, beş on kurban... (AFRODİT GİRER, GÖĞSÜNDEKİ BANTTA ‘MUZ GÜZELİ’ YAZILIDIR. AZ SONRA GİRECEK OLAN HERADA ‘AYVA GÜZELİ’, ATENADA DA ‘ELMA GÜZELİ’ YAZILI BANTLAR VARDIR) Vaaay, gözümün nuru, cânım efendim... (AFRODİT DUDAKLARINI UZATIR, ZEÜS TAM
ÖPECEKKEN DIŞARDAN HERANIN SESİ DUYULUR) HERA: (ÇAÇARON) Zeüüüs!
TERSİTES: Baba Zeüüüs... (KARARIR)
AFRODİT: (HERA VE ATENA GİRERKEN) Ey sözleri kanun, kanunları gayri kâbil-i temyiz ulu Zeüs, seç en güzelimizi...
HERA: Aksini iddia eden oldu mu? Hadi şekerim seç te kurtulayım şu sıkıntıdan.
ÖMER: Zeüs eski kulağı kesiklerdendi, vaziyetin vehametini anladı, yaş tahtaya basmadı. En güzeli nasıl seçebilirdi? Hera karısı, Atena kızı, Afrodit te metresiydi. Belâyı başından savmak için ‘bakın hanımlar’ dedi.
ZEÜS: Bakın hanımlar, ben yağmur yağdırırım, bulut devşiririm ama bu işlerden pek anlamam. Siz doğru İda dağına gidin, orda Aleksandır diye bir serseri vardır, çobanlık eder ama anasının gözü oğlandır.
ÖMER: (POSEYDON VE HEFAİSTOS GİRERKEN) Hem de ne serseri... Babası Piriyamdır, Turovanın kıralı. Piriyam iyidir, hoştur, akıllı adamdır ama sıkıda kalmadıkça kılını kıpırdatmaz. Oğlu, bizim serseri Aleksandır, sıkıda kalsa da yerinden kıpırdamaz, aslında kıpırdayamaz da. Onu bu dağın başına attı babası. Sebep? Falcının biri oğlan doğduğunda ‘atın bu çocuğu dışarı, başınıza belâ olacak’ demiş. Falcıya bunu söyleten tanrılar, oğlanın başını derde sokan... Neyse, seyredin işte...
ÜÇÜNCÜ KISIM
ZAMPARA ALEKSANDIR HAKEM ROLÜNDE
(İDA DAĞI)
POSEYDON / HEFAİSTOS: (TANRIÇALAR ALEKSANDIRIN BAŞINA ÜŞÜŞÜRKEN) Çalsın sazlar,
oynasın kızlar...
ALEKSANDIR: Eeevet, şimdi salon tutmak için faaliyete geçelim. Gazetelere de ilânlar veririz, caz, saz, kotyon, sürprizler, bir de program takdimcisi, tamaaam. Armağanlara gelince... Birinciye bir
Roma seyahati, bir spor araba, özel sektörden çeşitli hediyeler.
POSEYDON: (HERAYI ÖNE ÇIKARIR) Şimdi karşınızda Olimpostan büyük fedâkârlıklarla getirttiğimiz, kadınlığın timsali, alkışlarınızla huzurunuzda asil tanrıça Heraaa... (TAKDİM MÜZİĞİ)
HERA: Sağolun, varolun. (ÖPÜCÜKLER YOLLAYARAK BİR İKİ DOLANIR, ALEKSANDIRIN YANINA GELİR)
HEFAİSTOS: Kadınların en güzeliii, (AFRODİTİ ÖNE ÇIKARIR) deniz köpüğünden doğmuş, en asiiil,
eeen güzel, (ATENA POSEYDONU İTELER) aşk tanrıçası, sevgi, şehvet tanrıçası... Ey Afrodit göster cemâlini. (AFRODİT BİR İKİ DOLANIR, ALEKSANDIRIN YANINA GİDER)
POSEYDON: (ATENAYI ÖNE ÇIKARIR) Gecenin sürprizi karşınızda asil tanrıça Atena... En bilgili, akıl, mantık, saffet timsali... (KENDİNİ KAYBEDER) Nadide, bâkire, hâmile... Ucuz fiyatla, topatan tüccarın malları bunlar... (ATENA DÜRTÜKLEYİNCE TOPARLANIR) Güzellik kıraliçeliği seçiminin rakipsiz adayı...
HERA: (ALEKSANDIRI BİR KENARA ÇEKER) Aleksandır, bütün dünya feda olsun sana. ALEKSANDIR: Anlamadım.
HERA: Yâni demem o ki, seni bütün dünyanın tek kıralı yaparım beni seçersen.
ALEKSANDIR: Deli miyim ben yahu? Sonra bir ihtilâl, gelsin cumhuriyetçiler, hadi Aleksandır zindana.
(HERA BOZULARAK UZAKLAŞIR)
ATENA: (ALEKSANDIRI BİR KENARA ÇEKER) Bana inanırsın değil mi Aleksandır? ALEKSANDIR: Elbet inanırım.
ATENA: Ülkeni de seversin değil mi?
ALEKSANDIR: Aaah, cennet Turova.
ATENA: Herşeyden çok seversin ülkeni.
ALEKSANDIR: Yok canım, o kadar uzun boylu değil.
ATENA: Turovanın bütün düşmanlarını yokederim beni seçersen.
AFRODİT: (ALEKSANDIR DÜŞÜNÜRKEN ATILIR) Hemen karar verme Aleksandır, ben de sana dünyanın en güzel kadınını vadediyorum.
ALEKSANDIR: Tamam tamam, getirin kurdeleyi. Seni seçtim ey tanrıça, ey asil Afrodit.
ÖMER: İşler sarpa sardı bundan sonra. Aksiliğe bakın ki siz, dünyadaki ölümlülerin içinde en güzel kadın, baba Zeüsün gayrımeşru kızı fingirdek Eleniydi, ve de kendisi Akalı kıral Menelaosun karısıydı. Menelaos pek başa çıkamıyordu Eleniyle ya, ne de olsa kocasıydı. Afrodit tuttu sözünü, aldı götürdü Aleksandırı Aka ülkesine özel yatıyla, kıral Menelaosun sarayına.
DÖRDÜNCÜ KISIM
MENELAOS BOYNUZLANIYOR
(AKA ELİ, KIRAL MENELAOSUN SARAYI)
MENELAOS: Adınız?
ALEKSANDIR: Aleksandır.
MENELAOS: Oh oh oh, çok iyi, çok iyi, babanız?
ALEKSANDIR: Turova kıralı Piriyamın oğluyum. MENELAOS: Piriyamın oğluuu! A vallaha olmaz, ayakta koydum buyrun oturun iki gözüm. (ALEKSANDIR OTURUR OTURMAZ ELENİYLE KESİŞMEYE BAŞLAR) Oh oh oh, ne
iyi ettiniz, ne iyi ettiniz. Dost ve kardeş Turovanın bize gösterdiği yakınlık, siz asil evlâdını ülkemize iyi niyet elçisi olarak yollamasıyla, bugün herzamankinden çok daha derin bir manâ kazanıyor. Dostluğumuzu geliştirebiliriz, ticarî ilişkilerimizi artırabiliriz asil dostum. Derler ki ülkenizin hammadde kaynakları çok zenginmiş. Öyle midir?
ALEKSANDIR: (GÖZÜ ELENİDE) Ha ha öyledir.
MENELAOS: Oh ne alâ, ne alâ, tüccarlarımız Turovadan hammadde almak isteyip dururlar. Münasip karşılarsanız ticarî anlaşmaları hemen imzalayabiliriz. Bir itirazınız yok herhalde, değil mi? ALEKSANDIR: (GÖZÜ HEP ELENİDE) Vallaaa bilmem ki...
MENELAOS: Tabii tabii haklısınız, Aka ülkesini tanımıyorsunuz daha. Size birkaç aylık bir tetkik seyahati ayarlarız. Sizden hammadde alırız, ambalajlayıp satarız size gerisingeri. MADDE-İ AKA damgasını da bastık mı, kapışırlar bizim malları. Güzel güzel kalkınmaya başlar Turova. Sizde de bir iki ambalaj fabrikası kurarız. Biz kuvvetli ve hür batı devletleri, bilmem bilir misiniz, birleştik, büyük bir ticaret filosu kurduk. Savaş gemilerimiz de zaten kuvvetli, hem mallarınızı taşırız, hem de koruruz sizi. Bakın bakın, yaklaşın şöyle... Kuzeyden barbarlar geliyor diye haberler çalındı kulağıma, bir pakta girmeniz şart artık. AKA-TUROVA paktı, kısaltılmış adıyla AK-TU. Nasıl, enfes değil mi?
ALEKSANDIR: (GÖZÜ ELENİDE) Enfes, enfes...
MENELAOS: (SAATINA BAKAR) Ooo, nerdeyse uçağı kaçıracaktım, vakit epeyce gecikmiş. Adadaki üsleri teftiş etmem lâzım. Kusura bakmazsın değil mi asil Aleksandır?
ALEKSANDIR: Tanrılara emanet ol aziz kıral Menelaos, konukseverliğini hiç unutmayacağım.
(MENELAOS ÇIKAR, ALEKSANDIR VE ELENİ HEMEN KUCAKLAŞIRLAR)
ELENİ: Sevgilim!
ALEKSANDIR: Sevgili Eleni, dünyanın en güzel kadını, görür görmez vuruldum sana.
ELENİ: Beni uzaklara götür Aleksandır, kaçır beni burdan. Bu saraydan da, bu ihtiyardan da iğreniyorum. Ne olursa olsun, uzaklara götür beni, Menelaosun suratını görmeye dayanamayacağım artık.
ALEKSANDIR: Seni götüreceğim Eleni, uzaklara, kutsal İstimoy çayının suladığı, zeytinliklerin ulu gölgelerini üstüne saldığı aziz Anadoluya gideceğiz. Hemen vapura atlar, Turova yolunu tutarız.
(ELENİ BOHÇASINI ALIR, HEMEN ÇIKARLAR)
MENELAOS: (ELİNDE BAVULUYLA AYNI YÖNDEN GİRER) Tüh, tanrılar cezasını versin, sinir ilâcımı almayı unutmuşum. Eleniii... Eleniii... Nerde benim sadık, vefakâr karım? (BAŞINDA
BOYNUZLU SAVAŞ BAŞLIĞI VARDIR)
KORO: Yok karın Menelaos!
MENELAOS: Ne biliyorsunuz?
POSEYDON: Ulan biz tanrıyız hödük herif, biz bilmeyeceğiz de baban mı bilecek?
MENELAOS: Pardon, pardon, haklısınız. N’olacak yâni, karım seyahatı çok sever, Piriyamın oğlu da kibar çocuk ne de olsa, onu Turovaya gezmeye götürmüştür. ATENA: Ulan boynuzlu kerata...
POSEYDON: Surata bak surata...
HEFAİSTOS: Karın seni aldatıyor... AFRODİT: Piriyamın oğluyla yatıyor... HERA: Hiç izan yok mu sende?... ZEÜS: Git namusunu temizle!...
MENELAOS: (ELİNİ BAŞINA GÖTÜRÜR, BOYNUZLARI FARKEDER) Oh Zeüs! ZEÜS: Ne var?
MENELAOS: Yok yok, birşey yok. Alçaklar namussuzlar, ben gösteririm onlara. Eleni, bunu nasıl yaparsın bana? Bir elime geçirirsem o Aleksandır denen haddini bilmezi... ‘ne herif... HERA: Topla ordunu Menelaos...
POSEYDON: (PUROSUNU TÜTTÜREREK) Atla gemilerine... HEFAİSTOS: Takın zırhlarını Menelaos... (ELLERİNİ OĞUŞTURUR)
KORO: Atla gemilere yar yar... Takın silâhlarını...
MENELAOS: Çağırın müttefiklerimi, savaş var, çalsın borular!
ÖMER: İnandırdılar ki tanrılar Menelaosa, savaşmak gerekir. Poseydon gemi tezgâhlarına tam kapasiteyle çalışmaya hazır olmaları haberini iletti. Hefaistos yedek kömür depo etti demir atölyeleri, silâh fabrikaları için. Kömür fiyatlarında bir yükselme oldu ki demeyin gitsin. Bu fiyat artışı yiyeceğe içeceğe de tesir etti elbet. Ve böylece, daha savaş başlamadan sefaleti sardı Aka elini. Akada bunlar oladursun, Eleniyle Aleksandır Turovaya varmışlardı bile.
BEŞİNCİ KISIM
ELENİNİN İTHALİ
(TUROVA SURLARININ ÖNÜ)
ÖMER: Kıral Piriyam hiç te hoş karşılamadı oğluyla müstakbel gelinini. ‘Aleksandır’, dedi...
PİRİYAM: Aleksandır, aradan bunca yıl geçtikten sonra hangi yüzle geliyorsun Turovaya? Seni ülkemize belâ getirmemen için dağ başına attık, bilirsin.
ÊNE: Falcılara inanılmaz baba, kaç kere anlattım size.
PİRİYAM: Oğlumu ben de severim Êne, ama ülkemi ondan da çok severim. Turovanın başına bir felâket gelmesin dilerim. ÊNE: Şimdiye kadar birşey olmadı baba.
PİRİYAM: Şimdiye kadar olmaması bundan sonra da olmayacağını göstermez evlâdım. Hepiniz bilirsiniz, herkesin topraklarımız, ürünlerimiz, kısaca bütün zenginliklerimizde gözü var. Bir bahane uydurup bize saldırmak için fırsat kollar tüm dost bildiklerimiz. Hem sonra, kim bu kadın yahu?
ALEKSANDIR: Tanrılar tanrısı Zeüsün kızı, kıral Menelaosun karısı Eleni... Babam Piriyam...
ELENİ: Memnun oldum babacığım.
PİRİYAM: (KESER) Deli misin sen, Menelaosun karısı ha! Bir de sâkin sâkin söylüyorsun. ALEKSANDIR: Bunda kötü birşey göremiyorum baba.
PİRİYAM: Bak yavrum, bak evlâdım, bak aptal, bilgisiz, mankafa evlâdım. Agamemnonu bilirsin, Akilleus,
Âyas, Nestor, Patroklus, bilirsin hepsini. Bütün bu Aka kıralları, daha birçokları andiçmişti.
ALEKSANDIR: Neye andiçtiler?
PİRİYAM: Anlatıyorum. Eğer Eleniye, Menelaosun karısına birşey olursa hepsi söz vermişti Menelaosun yardımına koşmaya. Belki yola çıkmışlardır bile. Bu deliliği yapmana izin vermeyeceğim Aleksandır. Derhal götür hanımı kocasına teslim et, cezasına da hazır ol.
HEKTOR: Baba Piriyam doğru söyler Aleksandır. Bir karı yüzünden ülkemizi tehlikeye atamayız. Zaten Turovanın durumu pek parlak değil, uzun sürecek bir saldırıya dayanmamız güç olur.
ELENİ: Geri göndermeyin beni. Afrodit aşkı için yalvarıyorum size, Turovada kalayım. (AFRODİT KENDİNİ GÖSTERİR)
PİRİYAM: Afrodite saygımız büyüktür, fakat...
ELENİ: (KESER) Tanrılar tanrısı ulu Zeüsün de bu işte bizimle beraber olduğunu da söyleyeyim baba Piriyam. Kızının mutlu olmasını ister elbet. (ZEÜS GÖRÜNÜR)
LÂKON: (ATILIR) Baba Zeüs... Varımı yoğumu kurban ettim adına ulu tanrı, göklerin hâkimi kudretli Zeüs...
Yağmur istedim sel yolladın, selden kurtar dedim daha kurban istedin, birşeyciğim kalmadı sana verecek, düşün bizleri biraz baba Zeüs...
ZEÜS: Ulan kalmadıysa birşeyin kurban edecek, tapınağımda çalış. Karnını doyurur, geçinir gidersin. Tembel herifler, hem boğaz tokluğuna çalışmazlar, hem de... Ç, ç, ç, ç...
LÂKON: Yalnız ben değilim bu durumda olan sayın tanrım. Bütün çiftçi arkadaşlarım...
ZEÜS: (LÂKONU ELİNİN TERSİYLE İTEREK) Evet, konuyu dağıtmayalım.
PİRİYAM: Şeref verdiniz ulu Zeüs, saygısızlık etmiş olmayayım ama, Akalı kıralların verdikleri şeref sözünü biliyorsunuz, siz de tanıklık etmiştiniz. Turovanın başına dert açmalarından korkarım. Yoksa, elbet muhterem kerimeniz de, uzun zamandır hasret olduğum oğlum da mutlu olsun dilerim.
(HALKA DOĞRU İLERLER)
HALK: Yaşaaa, nurol kıralımız, kıral Piriyam... PİRİYAM: Kabul edersiniz ki vatandaşlarıma karşı vazifelerim...
ZEÜS: (PİRİYAMI GERİYE ÇEKER) Kendine gel Piriyam, bilirsin bana güvenenleri desteklediğim gibi sözümden dışarı çıkanların başına da korkunç belâlar sarmaktan geri durmam. Kızımın ülkenize dert getireceğinden korkman tamamen yersizdir. Piriyam, eğer sözlerime itimat etmiyorsan...
PİRİYAM: Estağfurullah!
ZEÜS: Ülkenin zenginleşmesi ve hürriyet içinde kalkınması için hür ülkelerin bütün kredi imkânlarını zorlayacağım. Kızımla birlikte refah ve saadet akacak Turovaya. Nurlu ufuklara doğru emin adımlarla kolkola yürüyeceğiz. Buna karşılık sizden istediğim, kızımın saadetini sağlamak için onu Turovaya kabul etmeniz ve sizin için artık bir şeref meselesi olan bu konuda gerekirse kanınızın son damlasına kadar çarpışmanızdır.
KORO: Zeüs doğru söylüyor Yemin bilem ediyor.
ZEÜS: Vallaaa.
HEFAİSTOS: Ona inanmalısınız Biz de arkasındayız.
PİRİYAM: Pekalâ yüce tanrılar, güvenim sonsuzdur sizlere. Alın içeri ama...
LÂKON: (ATILIR) Dur kıral! Az önce halkın senin için bağrışıyor, bizi düşündüğün için minnetlerini iletiyordu sana. Oysa sen şimdi tutmuş, bu bir sözleri ötekini tutmayan iki yüzlü, aşağılık tanrılara uyup ülkeni, seni seven yurttaşlarını tehlikeye atıyorsun... KORO: Susturalım şu herifi...
LÂKON: Kanımızın son damlasına kdar ha? Serseri Aleksandır odasında Eleniyle âlem yaparken biz onların bekçiliğini yapacağız, gerekirse de öleceğiz ha, yağma yok tanrılar, yağma yok...
ZEÜS: Karşı mı geliyorsun lan bize?
LÂKON: Bana bak ihtiyar, görevini yapmazsın, kurbanları mideye indirir yağmur yağdırmazsın, başımıza belâ olma bari.
ZEÜS: (GAZABA GELİR) Atın şu herifi dışarı! (POSEYDON VE HEFAİSTOS LÂKONU DIŞARI
ATARLAR) Halka anlat yaptığın işin doğruluğunu Piriyam, onlar lâzım bize daha.
PİRİYAM: Hakkın var yüce Zeüs. (HALKA) Aziz vatandaşlarım... Turova kıralı olarak, size karşı daima dürüst davrandım. Biz Turovalılar, bütün dünyanın mâlûmudur ki özü sözü doğru, barışsever, sözünün eri insanlarız...
HALK: Bravo, yaşa, tanrılar seni başımızdan eksik etmesin...
PİRİYAM: Asil Turovalılar, tanrılar size kutsal bir görev yüklemiş bulunuyorlar. Tanrılar tanrısı ulu Zeüsün değerli kızı Eleni, zalim kocası Menelaostan bizzat tanrılar eliyle kurtarılarak, sizlerin konuksever, kadirbilir ellerinize tevdi edilmiştir. LÂKON: (DIŞARDAN) Eleninin ne mal olduğunu hepimiz biliyoruz. HALK: Biliyoruuuz...
PİRİYAM: Biliyorsunuz aziz Turovalılar, ben de sizin bildiğinizi biliyorum da ondan bu kadar açık konuşuyorum. Zavallı Eleninin kötü yola düşmesinin birinci sorumlusu kıral Menelaostur. Bu kadar yaşlı bir adam Eleniyi, dünyanın en güzel kadınını nasıl tatmin edebilir? İşte bundan büyük üzüntü duyan tanrılar, başta ulu Zeüs olmak üzere, Eleniyi kurtarmak gibi son derece şerefli bir vazifeyi oğlum Aleksandıra vermiş bulunuyorlar. Eleni artık bir Turovalıdır... HALK: Yaşasın Eleniii...
PİRİYAM: Yaşasın Turova...
HALK: Yaşasın Turovaaa...
PİRİYAM: (DÖNER) Oldu bu iş. (ALEKSANDIR VE ELENİYE) Hadi siz de gözüme gözükmeyin bakayım. (ALEKSANDIR İLE ELENİ SARMAŞ DOLAŞ ÇIKARLAR)
ZEÜS: Oldu da bitti maşallah Gelin olur inşallah
ÖMER: İşte tam böyle oldu Turovada olayların akışı. Olup bittiye getiriverdiler işi tanrılar, hepsi Turovadan yana görünerek...
ALTINCI KISIM
BASIN AJANLARI FAALİYETTE
(SAHNE ÖNÜ)
KALKUS: (FIRLAR) Biz falcılar desteklemeliyiz birbirimizi. Helenosa bir haber, bir haber, bir haber... Süksesi bir artacak ki Helenosun demeyin gitsin... (BİR HABER GÜVERCİNİ UÇURUR VE ÇIKAR)
ÖMER: Kalkus bu, Akalıların güvenilir falcısı... Helenos dediği, o da falcı, Turovalılarınki... Birbirlerini hiç de ihmal etmezler.
HELENOS: (TERS TARAFTAN ELİNDE KALKUSUN UÇURDUĞU GÜVERCİNLE GİRER) Oh Kalkus, ne kadar mutlu ettin beni. (MESAJI ALIR, GÜVERCİNİ SALIVERİR) Bakalım ne haberler var. A.B. Ajansı...
ÖMER: Aka Basın Ajansı yâni...
HELENOS: (DEVAMLA) Güvenilir kaynaklardan alınan bilgiye göre, Aka elinde savaş hazırlıkları ilerlemektedir. Bu cümleden olmak üzere yüce kıral Menelaos diğer kentler kırallarıyla bir brifing yapacak ve alınan sonuca göre savaş konusunda kesin karara varılacaktır. Sizden de ajansınızın güvenilir haberlerini beklemekteyim, saygılar. İmza: Ispartada mûkim falcı Kalkus. Hemen asil kıralımız Piriyama yeni baktığım falın sonucunu bildireyim. (ÇIKARKEN
MEKTUBU İNCELER) Kopya kağıdıyla yazmış kerata... Kıralım, kıral Piriyam! Kıralım... Kıralım...
ÖMER: A.B., Aka Basın Ajansıyla T.B., Turova Basın Ajansı böyle haberleşirdi işte. Kalkusun verdiği haberlerle Helenos kese kese altın bahşiş alır, Helenosun verdiği Turova haberleri Kalkusun cebini doldururdu. Gelen haberler de yalan değil hani, tam o sıralar kıral Menelaos, kıral arkadaşlarını toplamış, vaziyeti mütalâa ve müzakere etmekteydi.
YEDİNCİ KISIM
BEŞGEN MASA ÇEVRESİNDE BRİFİNG (AKA ELİ KIRAL MENELAOSUN SARAYI)
MENELAOS: Aziz kardeşim Isparta kıralı, uluslar çobanı Başkan Agamemnon (ADI SÖYLENEN BAŞIYLA HAFİFÇE SELÂM VERİR), şehirler talancısı, ayağına çabuk kıral Akilleus, İtaka kıralı çok hünerli kurnaz Odisseus, Pilosun aziz tecrübeli kıralı Nestor. Çağrıma kulak verip bu zor anımda bir araya gelmek zahmetine katlandığınız için sizlere ne kadar teşekkür etsem azdır. Ama şu asil çehrelerinizi karşımda görmek o kadar da kolay olmadı benim için. İtiraf etmek gerekirse nerdeyse verdiğiniz sözü unuttuğunuza hükmedecektim.
ODİSSEUS: Bir dakika monşer. Şunu arzedeyim ki, eğer iş bir sefere, bir Turova seferi haline dökülecekse, baştan belirtmekte fayda görürüm ki ben bu işte yokum.
AKİLLEUS: Odisseus haklı beyler. Şunu bilin ki bu iş savaşla neticelenirse hepimizin sonu olacak.
MENELAOS: (AYAĞA FIRLAR) Tanrısal Akilleus bu yargıya nasıl vardı bilmek isteriz.
AKİLLEUS: Görünen köy kılavuz istemez. Şurası meydanda ki...
AGAMEMNON: (MENELAOSU OTURTARAK) Haklısınız, haklısınız asil Akilleus, şurası meydanda ki biz böyle birbirimizi yemeye başlarsak sonumuz hiç de parlak olmayacaktır. Eleni şimdi Turovada esir. Eleniyi geri almadan halledilmez bu mesele arkadaşlar, edilmez. Biz hür ve barışçı ülkeleriz, sebep ne olursa olsun savaşmak istemeyiz. Ama Turovalılar da ‘Kusura bakmayın, buyrun Eleniyi geri alın’ derler mi? O halde svaşacağız arkadaşlar. Hep beraber tekrar edelim...
AGAMEMNON / MENELAOS / NESTOR: Savaşacağız.
AKİLLEUS: Ne için savaşacağımızı bilmek isterim. Ne için bunca günahsızın kanı dökülecek? Eleni için mi? Ben şahsen böyle bir savaştan sağ kurtulacağımı hiç sanmıyorum.
NESTOR: Tanrılar uzun ömür versin, saadetini daim etsin. Gencecik yiğitsin daha, niye ölecekmişsin?
AKİLLEUS: (HİDDETLE KALKAR) Eleni kendi rızasıyla gitmiştir arkadaşlar, kendimizi aldatmayalım. Eleniyi hepimiz tanırız, ne biçim ayakkabı olduğunu evlenmeden öncesinden biliriz. Eleni, kocasını, evini barkını terkedip gitmekle yurduna ihanet etti. Böyle bir kadının arkasından, asil dostumuz Menelaosun hatırı için bile olsa, savaşa girmekle kendi kendimizi rezil ederiz.
MENELAOS: (AYAĞA FIRLAR) Bu sözlerinle asıl sen kendini rezil ediyorsun Akilleus, tanrılar aşkına sus artık.
AGAMAMNON: (MENELAOSU OTURTARAK) Bilirsiniz arkadaşlar, asil Akilleus doğduğu zaman, tanrılar bu kutsal çocuğun gençliğine doyamadan öleceğini söylemişlerdi. Bunun üzerine annesi deniz tanrıçası Tetis bebeği ölümsüzlük suyuna batırdı. Ama tanrılık hali işte, tanrılar hatadan sâlim olmaz, bebeğin topuğuna değmedi ölümsüzlük suyu. Bu günlerde kulağıma çalındı ki bazı maksatlı şahıslar, aramıza nifak tohumları sokmak için asil Akilleusa bu savaşa girmemesini, girerse kendisini ölümün beklediğini, bu akıbetten kurtulamayacağını fitlemişler. AKİLLEUS: Anam söyledi yahu.
AGAMEMNON: (DEVAMLA) Tanrılara istedikleri kadar rüşvet verip kurban keserek Akilleusun hayatını kurtarmaya söz verelim arkadaşlar!
HEPSİ: Söööz!
AKİLLEUS: Eh, bak o zaman olabilir.
AGAMEMNON: Şimdi sorarım size, biz enayi miyiz? Kazanacağımızı bilmesek böyle bir işe girişmeyiz, değil mi? Değil kendi canımızı, arkadaşlarımızın canını bile tehlikeye atmayız.
ODİSSEUS: Hepimizin birer kahraman olduğu monşer, inkâr edilmez bir gerçek. Yalnız, özür dilerim asil
Menelaos, Eleni gibi bir sermaye için bu kahramanlığı göstermeye lüzûm var mı bilemiyorum.
MENELAOS: (AYAĞA FIRLAR) Söz istiyorum!
AGAMEMNON: (MENELAOSU OTURTARAK) Baylar fazla konuştuk. Parolamız ‘Az lâf çok iş’ tir. Oylamaya geçiyorum. Savaşa girmek isteyenler? (KENDİSİ VE MENELAOS EL
KALDIRIRLAR) İstemeyenler? (AKİLLEUS VE ODİSSEUS EL KALDIRIRLAR)
Çekimser olanlar? (NESTOR EL KALDIRIRKEN AGAMEMNON DURUMU KAVRAR,
VAKİT KAZANMAK İÇİN YERDEN DOSYA ÇANTASINI ALMAK İÇİN EĞİLİR)
Haaa, özür dilerim asil Menelaos, yanılmıyorsam söz istemiştiniz, size söz hakkı vermeden oylamaya geçtiğim için müteessirim aziz kardeşim. Buyrun, sizi dinliyoruz.
MENELAOS: Hııı? Ha, evet, (AYAĞA KALKAR) sadık karım Eleniye sermaye diyen asil Odisseusa sözünü geri almasını rica ve ihtar edecektim.
AGAMEMNON: (MENELAOSU OTURTARAK) Çok çok afedersin aziz kardeşim, fakat Eleninin ne mal olduğu üzerinde tartışmayı gereksiz buluyorum. Eleninin oda numarası ve tarifesi her Akalının mâlûmudur. Evet Eleni bir sermayedir baylar, gerçeklerden korkmayalım. Fakat şunu da unutmayalım ki, bu sermaye bugün bizim çok işimize yarayacaktır. Vatanına, dikkatinizi çekerim baylar, Turovaya değil Aka ülkesine büyük faydaları olacaktır. Bu arada birkaç Akalı yiğit
hürriyet ve insanlık idealleri uğruna öleceklerdir. Ama hiçbir menfaat bir takım şeyleri feda etmeden kazanılmaz.
ODİSSEUS: Ülkemiz için hayırlı şeyler söylüyorsunuz monşer, yalnız biraz daha açık konuşmanızı istirham edeceğim.
AGAMEMNON: Anlatıyorum. Hepimiz vatanımızı severiz, değil mi? Eleniyse, Turovaya girmekle en az sizler kadar yurtsever olduğunu ispat etmiştir arkadaşlar. Eleni bir kahramandır baylar, o ikinci bir Jan Darktır. Eleniye sermaye diyorsunuz, evet öyledir. Fakat küçümsediğiniz o sermaye bize bugün Turovayı yutmak imkânını sağlamıştır. Dünyanın batı ucundayız, daha Amerika bile keşfedilmedi. Gözlerimizi doğuya çevirmeliyiz. Hammadde kaynaklarımız sınırlı, oysa önümüzde Turova gibi zengin bir ülke yatıyor. Fakat Turovanın önemi burda bitmiyor baylar. Bâkir Anadoluya geçmemize engel olan bu kenti ele geçirirsek oradan gelecek mallar ticaretimize hayat verecek, bu mallarla gelişen endüstrimiz, Anadoluya satacağı mallarla daha da zenginleşecek...
NESTOR: (COŞAR) Güzel söyledin Agamemnon evlâdım. Üstelik derler ki Turova boğazının ötesindeki okyanusta, biz eskiler oraya Karadeniz derdik, Kuzey Anadolu dağlarında uçsuz bucaksız ormanlar, değerli madenler vardır. Turovanın düşmesi Karadenize çıkmamız demektir.
ODİSSEUS: (COŞAR) Meyvalar, zeytinyağı, bol bol kereste...
AGAMEMNON: Evet, dilediğimiz kadar gemi yapabilecek kereste var Anadoluda. Sonra buğday, hayvanlar, sonra şarap yapmak için bol bol üzüm... Eleniyi geri almak artık bizim için yalnız bir netice değil, bir sebeptir. Anlıyor musunuz Aka komutanları, Turovaya ve dolayısıyla bütün doğu pazarlarına hâkim olmak için bir başlangıç, bir sebep...
KORO: Ecel geldi cihane
Baş ağrısı bahane
AKİLLEUS: (HALÂ İKNA OLMAMIŞTIR) Unutmayalım ki Turovaya karşı iyi hesaplanmamış bir seferin sonu yoktur başkan.
AGAMEMNON: Haklısın Akilleus, haklısın, yalnız unuttuğun bir nokta var. Bir kibrit ne olur? Kolayca kırılır. Ama bir demet kibrit? (DIŞARI SESLENİR) Armamızı getir Kalkus. (KALKUS
GETİRİR. BİR PENÇESİNDE BİR ÇUBUK DİNAMİT, BİR PENÇESİNDE BİR DEMET KİBRİT TUTAN BİR AKBABA RESMİ, ÜSTÜNDE ‘AKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ’, ALTINDA ‘E PLU-KİBRİTUS UNUM’ YAZILARI VARDIR) E Plu-Kibritus Unum! (ALKIŞLARLAR) As Kalkus! (KALKUS ARMAYI ASAR) Birleşmiş kibritlerden kuvvet doğar!
AKİLLEUS: Dıştan bir saldırı olduğu zaman Anadolu yekvücût olup birleşir. Her bölgeden genci ihtiyarı akın akın savaşa koşarlar. Siz ne sanıyorsunuz, ben bilirim onları.
AGAMEMNON: Uyarmanız önemlidir ama halledilmez değildir. (ODİSSEUSA BAKARAK) Kiralık
İstihbarat Ajansım, yâni alıştığınız adıyla K.İ.A. da boş durmayacak elbet. Biz dışardan onlar içerden elimizden geleni yapacağız. Anadolunun diğer bölgelerinden de savaşçıların gelmesi ise çok önemli bir konu asil Akilleus. Bunu da K.İ.A. komandolarımız ve deniz piyadelerimizle sıkı bir işbirliği yaparak halledebilir. Gelelim rakamlara... Sen Akilleus, savaşa ne kadar bir kuvvetle katılabilirsin?
AKİLLEUS: Vallaaa bilmem ki, on, oniki gemiyle herhalde...
AGAMEMNON: Ah, lâfını balla kestim asil arkadaşım. Baylar, şu hususu söylemeyi unuttum: Elbet biz kırallar, Turovayı yendiğimizde, her kıral yağmadan seferber ettiği asker nisbetinde otlanacaktır.
Anlaştık mı?
NESTOR: Ne dedi, ne dedi?
ODİSSEUS: Vatan için herşeyi yapacağız dedi.
AGAMEMNON: Evet Akilleus, kaç gemi veririm demiştin?
AKİLLEUS: (PARMAK HESABI YAPAR) Kırk gemi, dörtbin savaşçı! AGAMEMNON: Odisseus?
ODİSSEUS: (HESAP CETVELİYLE) Elli gemi monşer, beşbin de savaşçı.
AGAMEMNON: Siz, saygıdeğer Nestor? NESTOR: Ne dedi, ne dedi?
ODİSSEUS: (KESER) Kaç yaşındasınız asil kıralım?
NESTOR: (HESAP EDER) Milâttan önce hicrî 1849... Seksen bir!
AGAMEMNON: Tebrikler! Şurayı imzalayıverin aziz Nestor.
MENELAOS: Ben de yüz gemi ve onbin savaşçı veriyorum!
HEFAİSTOS: Satıyoruuum...
AGAMEMNON: Yüzyirmi gemiyle de ben katılıyorum. Gazâmız şimdiden mübarek olsun. Hür Aka ülkesinin hür vatandaşları bizden hürriyet adına zafer bekliyor. Zaferimiz bütün hür ülkelerin zaferi olacaktır.
ODİSSEUS: Bir dakika arkadaşlar... (HESAP CETVELİYLE HESAPLAR YAPAR)
ÖTEKİLER: Yaşasın hür ülkeler!
ODİSSEUS: Dinleyin be! (GÜRÜLTÜ DEVAM EDER) Dinleyin ulan! (SUSARLAR) Asil arkadaşlar, burda eşek kaşınmıyor, ilim konuşuyor monşer, ilim. Nestor hariç bizler toplam olarak üçyüzaltmış gemi ve otuzaltı bin savaşçı koymayı vadediyoruz. Diğer müttefiklerimizi de hesaba katarsak kuvvetimiz bin gemi ve yüzbin savaşçı ediyor ki bu, dünyanın bu güne kadar görmediği bir kuvvettir. Şimdi hesabın en önemli noktası: Öteki kırallar bu savaşı milletin haysiyeti, namusu için yaptığımıza inandırılacak ve böylece gemilerin ve askerlerin üçte birini koyan bizler, yağmanın hemen tamamına konmuş olacağız. Yâni monşer, bir koy, üç al... Nasılsa hiçbiri bize karşı gelemez. Aralarında en kuvvetli olan Nestor da bir iki sene daha yaşar yaşamaz.
NESTOR: Ne dedi, ne dedi?
ODİSSEUS: Doğum gününüzü sordum monşer. Ben bu savaşta varım. Herhalde asil Akilleus da değiştirmiştir artık fikrini. Ha monşer?
AKİLLEUS: (ODİSSEUSLA ASKERVÂRİ EL SIKIŞIRLAR) Dövüşeceğiz Odisseus.
ÖTEKİLER: Yaşasın Akilleus!
AKİLLEUS: Yaşasın Aka Eli!
AGAMEMNON: Yaşasın talan! Yaşasın yağma! MENELAOS: Gelsin mallar!
ODİSSEUS: Gelsin paralar!
AKİLLEUS: Gelsin karılar! NESTOR: Yaşasın memleketimiz! AGAMEMNON: Turovaya ölüm!
HEPSİ: Turovaya ölüm... Turovaya ölüüüm... (ÇEPEÇEVRE DÖNEREK BAĞRIŞIRLAR) MENELAOS: Yahu çocuklar, Eleniyi de unutmayın ha bu ara...
ÖTEKİLER: Yaşasın Menelaos... Yaşasııın... NESTOR: Yirmiyedi kânun-u evvel... ÖTEKİLER: Yaşasın Nestor...
KALKUS: (OKUYARAK GİRER) T.B., Turova Basın Ajansından... Sağlam kaynaklardan alınan haberlere göre... (AGAMEMNONA) Fallar baktım asil başkan Agamemnon, kahve falı, iskambil, yıldız falı, el falı, bakla falı... Tanrılar der ki, Turovalılar Eleniyi aldılar Turova kentine, bırakmaya da hiç niyeti yok kıral Piriyamın. Piriyamın, Piriyam, Piri...
AGAMEMNON: Namussuzlar! (KALKUSA BİR KESE PARA VERİR)
ÖTEKİLER: Yaşasın Piriyam!
MENELAOS: (İKAZ EDER) Heeey...
ÖTEKİLER: Yaşasın Menelaos!
HEPSİ: Turovaya ölüm! Turovaya ölüüüm... (BAĞRIŞARAK ÇIKARLAR)
KORO: Kurt demiş ki kuzuya Suyu bulandırıyorsun demiş yaaa...
ÖMER: Ya, öyle demiş, suyu bulandırıyorsun. Oysa ki kuzu derenin alt tarafındaymış, kurtsa üstte. Alta düştü mü insan bir kere, neler neler gelir başına, vururlar adamı yerden yere. Neyse kısa keselim, kıssadan hisseyi bırakalım sizler, siz asil kişilere. Odisseusun hesapları yanıltmadı Akalı kıralları. Bin gemi, yüzbin savaşçı toplandılar Aulis limanına. Hareket emri beklenirken bir fırtına koptu batı Ege sahillerinden, bir fırtına koptu ki demeyin gitsin.
KORO: İnsanın yüreğini bile kırardı rüzgâr Ne gemi bırakırdı, ne kayık
Zaman bile zorlardı kendini geçerken...
ÖMER: Denize açılmak ne kelime, gemiler kalakaldılar oldukları yerde. Nerden mi çıktı bu fırtına hikâyesi, bakın nerden çıktı...
SEKİZİNCİ KISIM
SAVAŞMAYIN, SEVİŞİN DİYOR BİR GARİP (TANRILAR KATI / AULİS LİMANI)
ZEÜS: (UZANMIŞ, MEYVA YİYOR) Sıkılıyorum kardeşim, sıkılıyorum, kolay iş değil tanrı olmak. Şu savaş çıksa da biraz neşemizi bulsak. Senin işler ne âlemde?
POSEYDON: Geçinip gidiyoruz işte Zeüsçüğüm. Son sıralar çok yoruldum. Ordan telefon, burdan telefon, sipariş üstüne sipariş, zor yetiştirdim vallaa.
ZEÜS: Paraları da yığdın iyice. İşin iş. Ha sahi, işçileri sepetlemek zor olmadı mı?
POSEYDON: Çoğu kendi yaptıkları gemilere bindiler zaten. ‘Turova çok zengin’ dedim, ‘İyi yağma olacak, korkmayın, ben arkanızdayım’ dedim. ‘Tamam, gidiyoruz’ dediler. ‘Hadi aslanlarım, vatan sizden hizmet bekliyor’ falan diye de bir iki nutuk atınca, babamız diye sarıldılar ellerime, öpen öpene... Beş on bin kadarı kaldı, gitmedi, bizim yağmada gözümüz yok diye. Onları çalıştırıyorum, yakında mancınık siparişleri gelecek Turovadan. Tezgâhlarda ufak bir tâdilât, tamam.
ZEÜS: Akalılara gemi, Turovalılara mancınık, iyi çalışıyorsun vallaa.
POSEYDON: Paramı verdikten sonra ha Aka ha Turova, farketmez abi. Biz insanlık için çalışıyoruz, medeniyet için.
(SESSİZLİK)
ZEÜS: Bizim Hera da çok can sıktı bu sıralar. Dırdır edip duruyor. Sevgili Afroditi de göremiyorum kaç zamandır, azgın boğalara döndüm yahu.
POSEYDON: Üzüldüğü şeye bak. Bütün Aka, bütün Turova önünde, seç istediğin kızı al.
ZEÜS: Başka zaman olsa iyi ya, şimdi herifler savaşla uğraşıyorlar. Kalkıp karıdan kızdan bahsetmek...
ATENA: (HIZLA İÇERİ DALAR, ARKASINDAN HEFAİSTOS) Siz dalga geçin burda, bilmiyorsunuz
neler oluyor.
HEFAİSTOS: Agamemnonun kızı var ya... POSEYDON: İfigenya? HEFAİSTOS: İfigenya!
(SAHNENİN ÖTE YANINDA İFİGENYA AYDINLANIR)
İFİGENYA: (ASKERLERE) Akalılar, kardeşlerim, ne yapacaksınız savaşa girip te? Burda keyfiniz yerinde dğil mi? Ne güzel yiyip içiyoruz işte. Sevişmek dururken savaşmak olur mu hiç? Hadi gelin dansedelim. Bırakın kavga etmeyi, kardeş değil miyiz hepimiz? Bırakın silâhları, evlerinize dönün, hadi Akalılar, evlerinize, karılarınıza. Yiyin, için, sevişin, dansedin. Bırakın şu kini, öfkeyi. Göreyim sizi arkadaşlar, çalın oynayın, vazgeçin savaştan, kavgadan, vazgeçin.
POSEYDON: (FENA HALDE İÇERLEMİŞTİR) Yuh ulan... Ama duuur... (DÜŞÜNÜR) Tamam. (BİR KAHKAHA ATAR) Oldu bu iş. Savaşmalarını istiyoruz, değil mi?
ATENA: Elbette, değil mi ya?
HEFAİSTOS: Tabii yahu, sorulur mu be.
POSEYDON: (DEVAMLA) Sen de Zeüsçüğüm, karı istiyorsun ha? Hah hah ha... İfigenyaya ne dersin?
Mımm-mıh, fıstık gibi kız.
ZEÜS: (AĞZI SULANIR) Fıstık fıstık olmaya ama...
POSEYDON: Kaf-fa bu be kafa. İfigenyayı mı istiyorsun, gel benden yana Zeüs, sizler de, yâni bizler, bizler de savaş istiyoruz. Yaklaşın, yaklaşın...
ATENA: Ben bu işten birşey anlamadım amca...
POSEYDON: Plânlı çalışıyoruz yeğenim. Dinleyin şimdi. Akalıların savaş hazırlıkları bitmek üzere... (KARARIR)
ÖMER: Kıyıda Akalılarda bir telâş, bir telâş, sormayın. Nerden çıkmıştı bu fırtına hikâyesi böyle bir zamanda. Haksız da değiller hani, askerciklerin beyinleri öylesine yıkanmıştı ki, birkaç gün daha gecikse sefer, rahat bir isyan falan çıkabilir, altüst olurdu tüm Aka eli. İfigenya fakir, az uğraşmadı bu işten vazgeçirmek için askerleri ama pek de etkili olmadı söyledikleri. Eleni gitmişti elden, namusları temizlenmeliydi. Bu arada Turova da talan edilecekti. Eleniye acındı, Piriyama kızıldı, Aleksandıra ana avrat küfredildi bu ara. Bildikleri kadarıyla memnundular bu işten. Bundan ötesini bilmek te ancak tanrıların işiydi, ve de kıralların.
DOKUZUNCU KISIM AMAN ZEÜS, GÜLÜM ZEÜS, DERDİMİZE BİR ÇARE (AKA ELİ, AULİS LİMANI)
(KIRALLAR TELÂŞ VE KIZGINLIKLA GİRERLER)
AGAMEMNON: Böyle yürümez bu iş arkadaşlar, böyle yürümez, birşeyler yapalım.
MENELAOS: İyi dersin başkan ama ne yapalım?
AGAMEMNON: (BAĞIRIR) Bilsem ne yapacağımı durur muyum be?
NESTOR: Aaah gençler ne kadar da sabırsız oluyorlar. Her işin bir yolu yordamı var. AGAMEMNON: Söyle asil Nestor, derdimize ilâç ol. NESTOR: Tabii,tabii, her işin ararsan vardır çaresi. AGAMEMNON: (SİNİRLİ SİNİRLİ GÜLEREK) Kısa kes ihtiyar, kısa kes. Tanrılar belânı versin.
NESTOR: Berhûdâr ol oğlum, berhûdâr ol. Sen de gençsin ama kafan işliyor. Tanrılar dedi, değil mi? Tabii tanrılar. Kimbilir ne yaptınız da kızdırdınız onları yine? MENELAOS: Hakkı var Nestorun, tanrılara sormak gerek.
ÖTEKİLER: Tabii, tabii, tanrılara sormak gerek.
AGAMEMNON: Kalkus! (SESLENİR) Kalkuuus! Kimbilir nerde ziftlaniyordur mendebur falcı.
Kalkuuus...
KALKUS: (AĞZINI SİLEREK GİRER) Buyrun yüce kırallar, yüce kırallar, kırallar, kırallar, kırallar...
AGAMEMNON: Söyle Kalkus, başımıza gelen bu iş nedir? Tanrılar niye gazaba geldiler, başımıza musallat ettiler bu fırtınayı?
KALKUS: Sebebi açık. Zındıklar, ne olacak! Tanrılara kurban kesmezsiniz, adak adar unutursunuz, bizim hizmetlerimizin karşılığını vermezsiniz, sonra darda kalınca gelsin Kalkus.
MENELAOS: Haklısın Kalkusçuğum, tanrılara karşı bazı saygısızlıklarda bulunuyoruz fakat bu defa emin ol ki onları gücendirecek birşey yapmış değiliz. Onlar savaşa girmemizi istemiyorlar mı yoksa?
KORO: Ne demek, ne demek Savaşa gireceksiniz
Savaşa girmek gerek Sizinle beraberiz...
KALKUS: (TANRILARA YANAŞIR) Tanrılar sizi başımızdan eksik etmesin, tanrılar kazadan belâdan saklasın, tanrılar ne muradınız varsa versin, tanrılar... ZEÜS: Bre avanak!
POSEYDON: Bre zındık!
KORO: Tanrı biziz ulan, dipsiz sandık!
MENELAOS: (DÖNER, TANRILARI FARKEDER, KALKUSU DÜRTER) Özür dilerim ama nedir bu başımıza gelenler, nedir bu fırtına?
POSEYDON: Kâhini yollayın. (KALKUS GELİR, POSEYDONA BİR KESE TOKA EDER) Saygısız nankörler. Baba Zeüsün kızı ve sevgili yeğenim tanrıça Artemisin en sevgili geyiğini vurdu o Agamemnon olacak alçak!
KALKUS: Töööööbe, töööbe, töbe. Sen Agamemnon, yüce tanrıça Artemisin en sevgili geyiğini vur, sonra da ne yaptık acaba diye poz at millete, değil mi? Pis zındık! (POSEYDONA KOŞAR) Ey yüce Poseydon, o halde söyle bize, tanrıçanın kızgınlığını gidermek için ne yapmamız lâzım?
(POSEYDON PARA İSTER, KALKUS BİR KESE DAHA VERİR) Her fedakârlığa hazırız.
POSEYDON: Vallaa ona baba Zeüs karışır, benim yetkim dahilinde değil.
ZEÜS: Kızıma yaptıklarınızı affettirmek kolay olmayacak, bunu ancak bir şartla bağışlarım. KALKUS: Söyle ulu Zeüs.
ZEÜS: Kurban isterim. Ancak kıral Agamemnonun kızı İtifenyayı... POSEYDON: (DÜZELTİR) İfigenya!
ZEÜS: (BOZUNTUYA VERMEZ) Ancak, ne diyordum, kızı İfigenyayı şahsıma kurban ederse bu iş hallolur.
KALKUS: Eyvallah abiler. (AGAMEMNONA KOŞAR) Ey Agamemnon, büyük günahların kefâreti de büyük olur. (PARA İSTER, İKİ KESE ALIR) Ne olurmuş, büyük olurmuş. (SAYAR) Kurtarmaz abi, sermayesi bu kadar. (AGAMEMNON HOMURDANARAK İKİ KESE DAHA
VERİR) Şimdi tanrılardan aldığım habere karşı dayanıklı ol: Ulu tanrı Zeüs, kızın İfigenyanın kurban edilmesini diler.
AGAMEMNON: (BİRAZ ÜZÜLÜR) Yahu yazık kıza be, nasıl kurban edeyim.
KALKUS: Edeceksin Agamemnon, Zeüse İfigenya gibi saf ve günahsız bir kurban vermen gerekiyor. Bunun başka türlü izahı var mı? Ya bu kurbanı vereceksin, ya da Turova seferi hayalinden vazgeçeceksin. (HESABINI YAPAR) Yüzde elli kâr, yüzde elli, yüzde elli... (DİYE DİYE ÇIKAR)
ÖMER: Agamemnon severdi kızını. Güzelliği tüm Aka elini tutmuş, saf, temiz, günahsız İfigenyayı severdi sevmesine ya, öylesine gözünü bürümüştü ki Turovanın hayali, düşünmedi bile kızına acımayı.
Bu işi Akıllı Odisseusa devretti, o da işletti kafasını her zamanki gbi, bir plân hazırladı.
ÇIĞIRTKAN: (ELİNDEKİ DAVULA VURARAK) Duyduk duymadık demeyin. Başkan Agamemnonun emridir. Bu gece Aulis limanında büyük şenlik, caz, saz, gülünçlü komediler... Asil Odisseustan illüzyon numaraları... Bütün askerler davetlidir. Asker çocuk iki buçuk, başıbozuk beş kağıt... Duyduk duymadık demeyin...
ONUNCU KISIM KIZIM SENİ AKİLLEUSA VEREYİM Mİ? (AKA ELİ, KIRAL AGAMEMNONUN SARAYI)
ÖMER: Odisseus vardı İfigenyanın yanına... (İFİGENYA OTURMUŞ, KİLİM DOKUYOR)
ODİSSEUS: Selâm Agamemnonun kızı. İFİGENYA: Selâm asil Odisseus. (KALKAR)
ODİSSEUS: Şenlikten haberin var, değil mi?
İFİGENYA: Duydum, duydum ama nerden icabetti? Pek hoşlanmam bu tip eğlencelerden.
ODİSSEUS: Asıl sebebini öğrenince hoşlanacaksın herhalde. İFİGENYA: Bilmem ki...
ODİSSEUS: Bak İfigenya, bilirsin seni kızım gibi severim. Eh, artık büyüdün de. Seni başgöz etme zamanı geldi artık. Bunları söylemek babna düşer ama askerlerinin başından ayrılamadı zavallı. Bir
hayırlı kısmet bulduk sana, bilmem ne dersin? Eveeet, bulduk: Asil Akilleus. (BİR YANDA AKİLLEUSUN HAYALİ BELİRİR, VÜCUT GÖSTERİSİ YAPAR) Hadi, hadi, utanma.
İFİGENYA: Siz nasıl münasip görürseniz.
ODİSSEUS: Aferin kızım, hemen hazırlan da Aulise gıdelim, eğlenceye.
ÖMER: Akilleus bütün Akalı kızların hayran olduğu bir erkekti zaten. Hepsi gibi İfigenyanın da odasını süslerdi poz poz fotoğrafları. Her neyse, o gece ateşler yakıldı Auliste, geceyarısına doğru kafalar dumanlandı iyiden iyiye. Askerler sabırsızlık içinde gecenin sürprizini bekliyorlardı. Gecenin sürprizi illüzyon numarasıydı asil Odisseusun.
ONBİRİNCİ KISIM KURBAN PARTY
(AKA ELİ, AULİS LİMANI)
(TWIST YA DA SHAKE GİBİ BİR MÜZİK. AKALILAR SARHOŞ. KİMİSİ DANSEDİYOR, KİMİSİ GÜLE SALLANA ORTADA DOLAŞIYOR. SARHOŞ
İFİGENYAYLA ODİSSEUS VE AKİLLEUS İLGİLENMEKTE)
AGAMEMNON: (SALLANARAK ORTAYA ÇIKAR) Arkadaşlar, arkadaşlar, şimdi karşınızda asil
Odisseus... ODİSSEUS: Mersi, mersi... (SALLANARAK ORTAYA GELİR) Sağolun, sağolun... Bir yardımcı istiyorum. (CEVAP BEKLEMEZ) İfigenya, sen lütfen... (ALKIŞ) Hadiii (İFİGENYA NAZLANIR)
Hadi canım, nazlanma... (İFİGENYA SALLANARAK ODİSSEUSUN YANINA GELİR)
Aferiiin... (İFİGENYA FAZLA İÇMİŞTİR, BAŞI DÖNER, DÜŞERKEN ODİSSEUSU
TUTAR, AKALILAR NEŞEYLE BAĞIRMAKTA, ALKIŞLAMAKTADIRLAR) Bir sandık getirin bakayım bana... (ZEÜS VE POSEYDON HEMEN GETİRİRLER) Eveeet, bir de testere lütfen... (HEFAİSTOS GETİRİR, ODİSSEUSA SATAR) Gel bakayım yavrucuğum...
(İNSAN GİREBİLECEK BÜYÜKLÜKTEKİ SANDIĞI AÇAR, BOŞ OLDUĞUNU GÖSTERİR, İFİGENYAYI İÇİNE SOKAR. AGAMEMNON BİR AN AYILIR GİBİ OLURSA DA KALKUS ONU YATIŞTIRIR. ODİSSEUS SESSİZ KAHKAHALAR ARASINDA ÖNCE BİR UFAK TAHTA KESEREK TESTEREYİ DENER, SONRA TESTEREYİ KALDIRIR, İFİGENYANIN BOYNU HİZASINDAN KESMEYE BAŞLAR. İFİGENYANIN ÖLÜM ÇIĞLIĞIYLA IŞIKLAR SÖNER. TEKRAR YANDIĞINDA SAHNEDE SADECE TANRILAR KALMIŞTIR. ZEÜS VE POSEYDON HEMEN SANDIĞA KOŞARLAR, İFİGENYAYI ÇIKARIRLAR. ZEÜS İFİGENYAYI KOLUNA
TAKAR, DÜĞÜN MARŞI VE DİĞER TANRILARIN TEZÂHÜRATIYLA ÇIKARLAR)
(BİRİNCİ PERDE BURDA BİTER)
İKİNCİ PERDE
ONİKİNCİ KISIM
SAVULUN FİLO GELİYOR
(SAHNE ÖNÜ)
ÖMER: Fırtına dindi İfigenya kurban edilir edilmez. İfigenya onyedi yaşındaydı daha, rüştünü ispat etmemişti ama kanunlar, kanunlar tanrılar için değildi, ve de kırallar için. Onlar kanun koyucuydu, kanunların üstündeydi onlar. Kendilerine yontardı nalıncı keseri gibi koydukları kanunlar. Her neyse, İfigenya kurban edildi, Poseydon haracını aldı Zeüsten, fırtına dindi, durdu, birden yerini tatlı bir meltem aldı. Artık açılmıştı Turova yolu. Bin gemilik Aka Akdeniz Filosu çıktı Aulis limanından. Tanrıların yolladığı rüzgâr âdeta itiyordu onları hedeflerine doğru...
HELENOS: (OKUYARAK GİRER) A.B. Ajansının bildirdiğine göre, tanrılar daha işin başından beri Akalılara güçlük çıkarmaya başladılar. Gönderdikleri fırtına bu konudaki tutumlarını ortaya koymak bakımından... (BAŞINI KALDIRIR) Tanrılar bizi tutuyor kıralım... Kıral Piriyam... Müjdemi isterim kıralım, tanrılar... (ÇIKAR)
ÖMER: Falcı Helenos Piriyamdan müjdesini isteyedursun, Akalılar sevinç içinde şarkılar söyleyerek Turovaya doğru yol almaktaydılar son hızla... Dümdüzdü Ege denizi...
MENELAOS: My bonnie lies over the ocean My bonnie lies over the sea
My bonnie lies over the ocean Oh bring back my bonnie to me, to me
ASKERLER: Bring back, bring back Oh bring back my bonnie to me, to me
Bring back, bring back Oh bring back my bonnie to me
MENELAOS: Last night as I lay on my pillow Last night as I lay on my bed
Last night as I lay on my pillow
I dreamt that my bonnie was back, was back
ASKERLER: Bring back, bring back Oh bring back... (HAFİFLER)
ÖMER: Aka donanması yaklaştı Anadolu kıyılarına iyiden iyiye. Üçbin yıl sonra Çanakkaleye saldıran müttefik donanmasının aynen yapacağı gibi, önce boğazın ağzındaki Limni adasına uğrayıp adayı üs yaptılar kendilerine. Sonra Turovaya yöneldiler yeniden. Bin gemi yaklaştı Turova kıyılarına. Karaya çıktı Akalılar, çadırlarını kurdular kıyıda. Binlerce ateş yaktılar, elli Aka savaşçısına bir ateş... Nerden mi buldular bu kadar odunu? Hah haaa, Poseydon Anadolu ormanlarını kesip kesip satıyordu Akalılara. Bütün öteki tanrılar da ortaktılar bu işe, avantalarını buluyorlardı. Öte yandan, demirci Hefaistos, turovalılar için çalıştırmaya başladı silâh fabrikalarını. Turovalılardan yana gözüküp, silâhlardan bir kısmını da onlara satyordu. Savaş zamanı silâh pahalı olurdu tabii...
ONÜÇÜNCÜ KISIM KİİİM SARIYOR BU DERTLERİ BAŞIMIZA?
(TUROVA, PİRİYAMIN SARAYI)
LÂKON: (KOŞARAK GELİR) Piriyam... Geldiler... Binlerce... Binlerce... Gemilerden ufuk görünmez oldu...
Nerdeyse şafak sökecek... Sabahla hücuma geçerler. Ne dertler sardın başımıza Piriyam ah, seni...
HEKTOR: (KESER) Sâkin ol Lâkon, haklısın bilirim ama geç artık. Birbirimize düşmeden birlik olup karşılayacağız düşmanı.
LÂKON: Askerin morali çok bozuk Hektor, düşman çok kalabalık.
PİRİYAM: (ELENİYE) Aaah, uğursuz kadın!
LÂKON: Ateşler yakıldı kıyılarda, binlerce, askerin silâhı eski... ASKERLER: Düşman geldi, tabur tabur dizildi,
hey hey, tabur dizildi Alnımıza kara yazı yazıldı, hey hey, yazı yazıldı Tüfeng icadoldu mertlik bozuldu,
hey hey, mertlik bozuldu Eğri kılıç kında paslanmalıdır,
paslanmalıdır... (HAFİFLER) LÂKON: Ne yapacağız Hektor?
HEKTOR: Olan oldu artık. Biz şimdi nasıl savaşacağımızı düşünelim. Kendimizi pahalı satmalıyız. PİRİYAM: (SEYİRCİYE DOĞRU İLERLER) Halka hitâp edeceğim. Aziz vatandaşlarım...
LÂKON: Millet bıktı senden Piriyam. HALK: Yuuuh Piriyam yuuuuuh...
PİRİYAM: Aziz Turovalılar...
HALK: (DAHA ŞİDDETLİ) Yuuuuuh...
LÂKON: Kimse dinlemez artık seni Piriyam, bu dertleri sen getirdin başımıza... ALEKSANDIR: A siz de kim oluyorsunuz yâni?
ÊNE: (ALEKSANDIRI LÂKONUN ELİNDEN KURTARIR) Sen karışma. Baba, sen de gel bu yana.
LÂKON: Bu moral bozukluğuyla üç günde düşer Turova. Birşeyler yapmak lâzım Hektor, ancak sen düzeltebilirsin durumu.
HEKTOR: (SEYİRCİYE DOĞRU İLERLER) Kardeşlerim... HALK: Yaşaaa, yaşasın Hektooor...
HEKTOR: Kardeşlerim! Karşımızda düşman. Bizden kuvvetliler, çok kuvvetliler. Bütün Aka kıralları birleştiler bizi altetmek için. Güçlü komutanlar var karşımızda, başkan Agamemnon var. Elini versen kolunu kurtaramazsın bu heriften, yapmayacağı şey yoktur kendi çıkarı için. Yüzbin kişilik bir ordu gelip dayandı kıyılarımıza, gelip dayandılar Turova kıyılarına. Ne için? HALK: Eleni, Eleni, Eleni için, Eleni yüzünden...
HEKTOR: Evet. Evet, sebep Eleni. Fakat kardeşlerim, Eleni olmasaydı, bu adamlar bizi rahat mı bırakacaklardı? Hayır, bir bahane bulup yine çullanacaklardı üstümüze. Çünkü pazar lâzım heriflere. Bizi temizleyecekler ki, yağma etsinler bu toprakları. Mesele bir Eleni meselesi değil, ülkemizi sömürme meselesidir. Kendimizi sömürtmeyeceğiz arkadaşlar. Anadolu boğacak kendini boğmak isteyenleri. Bir ‘sermaye’ bahane edip yutamayacaklar bizi. Bağımsızlığımız için çarpışacağız arkadaşlar. Başımıza neler geleceğini bilmenizi istiyorum. Bu adamlar ülkemizi ele geçirmek için her türlü yola başvuracaklardır. Akilleusun bilek gücüyle yapamadığını, başkan Agamemnon politik oyunlarla yapmaya çalışacaktır. Odisseus, K.I.A. denen aşağılık ‘Kiralık
İstihbarat Ajansı’yla bizi birbirimize düşürüp, kendi adamlarını başımıza geçirmeye çalışacaktır.
Bu adamlar tanrılarla ortaktır, bu yüzden tanrılardan medet ummamız boşuna olur arkadaşlar. Tanrıların dini imanı paradır, kimin parası varsa ondan yanadır tanrılar. Daha düne kadar Akalılara silâh yapan Hefaistos, Turova paralarını görünce bize çalışmaya başladı. Poseydon Aka gemilerini bitirdi, bize mancınık yapmaya başladı...
HALK: Yaşasın Hefaistos, yaşasın Poseydon, yaşasııın...
HEKTOR: Yarın, yarın kardeşlerim, yarın kahraman Turovalılar, o tanrılar Akadan para alır, onlara silâh yaparlar bu sefer.
HALK: Kahrolsuuun, kahrolsunlaaar...
HEKTOR: Son olarak, şunu aklınızdan çıkarmamanızı istiyorum arkadaşlar: Turova için çarpışacağız. Eleni için, ya da başka birşey için değil. Turova için... HALK: Turova için, Turova içiiin...
HEKTOR: Arkadaşlar, silâhlarımız gelmeye başladı. Kıral Piriyam savaş arabalarına...
HALK: Yuuuh, istemeyiiiz, bıktık Piriyamdan, yuuuh, o sardı bu dertleri başımıza...
HEKTOR: (HALKIN BU TEPKİSİ ÜZERİNE DÖNER, PİRİYAMA BAKAR) Kıral Piriyam
yönetmeyecek savaşı...
HALK: Seni isteriz, Hektoru isteriiiz, Hektor seni isteriz, Hektoruuu...
HEKTOR: Ben yöneteceğim.
HALK: Yaşa Hektor, Hektor, Hektor yaşaaa, yaşaaa, yaşasın Hektor...
(KISA BİR SESSİZLİK. BAKIŞIRLAR)
PİRİYAM: Sana güveniyorum Hektor.
HEKTOR: Başımızda sen olduktan sonra... Dınle beni Lâkon, sen kıralla beraber git. Kadınlar, çocuklar ve
kocamışlar iç kaleye çekilsin. (PİRİYAM VE LÂKON ÇIKARLAR) Êne, dikkat et, herkes kendi birliğinin son hazırlıklarını tamamlamış olsun. (ÊNE ÇIKAR) Hadi Aleksandır, sen de.
ELENİ: (TRAJİK) Kendine dikkat et Aleksandır, havalar soğuk, üşütme. Sana birşey olursa ölürüm ben, yaşamam.
HEKTOR: (ELENİYE) Odanıza çıksanız iyi olur.
ELENİ: (NAZLANIR, ÇIKARKEN HEKTORA BAKARAK) Ne sert erkek ama...
HEKTOR: Hadi hadi, odanıza... (HEPSİ ÇIKAR. KENDİ KENDİNE) Yüzbin asker... Tanrılar?... Tanrılara güven olmaz. Zaten demode silâhları kazıkladılar bize... Başa çıkamayacağız... Zor, çok zor... (DÜŞÜNÜR) Acaba Boğazköyden, Karkamıştan yardım gelir mi? Meselenin bir Turova değil,
Anadolu meselesi olduğunu anlatsak... Belki Sinoptan da... (DIŞARI SESLENİR) Helenos, Helenooos! (HELENOS GİRER) Sen Helenos, en güvendiğim adamlarımdan, eee kadınlarımdan... Yâni güvenilir bir insansın. Çok önemli bir iş vereceğim sana. Antalyaya, Konyaya, Boğazköye, Karkamışa haberler uçur, Sinopa, Trakyaya, güç durumda olduğumuzu bildir. Turova düşerse büyün Anadolunun elden gideceğini anlat, acele yardıma gelmelerini iste.
(HELENOS ‘ANLADIM’ DERCESİNE BAŞINI SALLAYIP ÇIKARKEN) Gizli kalacak
Helenos!
HELENOS: Bana güvenebilirsin Hektor.
ÖMER: Yiğit adamdı Hektor, akıllı adamdı ama yanlış adamlara güvenir, yanlış adamları severdi. Örneğin kardeşi Aleksandırı severdi Hektor, Helenosa güvenirdi. Ertesi sabah efendim, gelelim olayların akışına, Aka komutanları Turova kapılarına gelip Eleninin kendilerine teslim edilmesini istediler usûlen.
ONDÖRDÜNCÜ KISIM
BATININ EN HIZLI TEHDİT EDEN ADAMI
(TUROVA SURLARININ ÜSTÜ VE ÖNÜ)
AGAMEMNON: (DİĞER KIRALLAR VE KALKUSLA BERABER AŞAĞIDADIR) Ey kıral Piriyam,
sana sesleniyorum. Ülkenin felâketlerden kurtulmasını, binlerce Turovalının boş yere ölmemesini istiyorsan kulak ver sözlerime...
PİRİYAM: Dinliyorum, dinliyorum...
AGAMEMNON: Eğer, eğer Piriyam, Eleniyi ve Aleksandırı teslim ederseniz bizlere, Turovaya hiçbir
kötülüğümüz dokunmayacaktır. İyi düşün Piriyam, halkını düşün öyle karar ver. Size biraz zaman veriyorum düşünmeniz için. (ARKALARINI DÖNER, BEKLERLER) PİRİYAM: (DÜŞÜNÜR. KENDİ KENDİNE) Aleksandır ne de olsa oğlumdur, onu vermem elbet. (SESLENİR) Eleniyi verirsek çekip gideceksiniz, öyle mi? Söz mü?
AKALILAR: (GÜLEREK) Söööz. Söz Piriyam, söööz.
PİRİYAM: Verelim adamın karısını, defolup gitsinler. Nasıl olsa başa çıkamayız bunlarla. Çok ta iyi silâhlanmışlar. Boş yere tehlikeye atmayalım memleketi...
ELENİ: (PİRİYAMA SOKULUR) Yalvarırım vermeyin beni onlara. N’ooolursunuz burda kalyım, cariyeniz olayım. Ömrümün sonuna kadar hizmet ederim size, ne isterseniz yaparım, aslan babacııım...
ALEKSANDIR: Size sığınan bir kadını nasıl teslim edersiniz baba? Erkekliğe sığar mı bu?
KORO: Sığar sığaaar, Öyle şeyler sığar ki erkekliğe Aklın şaşar.
HEKTOR: Baba, yalnız ülkemi ve halkımı düşündüğüme emin ol, ama bu kerteden dönüş yok artık. Eleniyi verirsek bizi rahat mı bırakacaklar sanıyorsun? Bu sermayenin bir... ALEKSANDIR: (HEKTORA) Sözünü geri al.
HEKTOR: (ALDIRMAZ) Eleninin bir bahane olduğunu anlamadınız mı daha? Böylesine büyük bir orduyu
bir karı için mi topladılar ha? Eleniyi verirsek kendilerinden korktuğumuzu sanarak büsbütün gayrete geleceklerdir. Hiç olmazsa bu şekilde kamçılamayalım onları.
PİRİYAM: (İKİRCİKLİ) Hektor, haklısın galiba evlâdım, ama son şansı da kaçırdık gibi geliyor bana... Yok yok, haklısın, haklısın... Her neyse, versek iyi olurdu ya... Belki çeker giderlerdi... Ama iyi de olur korkmadığımızı göstermek...
ALEKSANDIR: Korkmuyoruz tabii, niye korkacakmışız yâni, aaa...
PİRİYAM: Ey Aka kıralları! (KIRALLAR DÖNERLER) Bizden istediğiniz şeyi reddediyoruz. Eleniyi geri vermeyeceğiz. Siz bizi ne sandınız ulan?
HEKTOR: (ÊNEYLE BERABER PİRİYAMI TUTARLAR) Sâkin ol kıral baba, heyecanlanma.
AGAMEMNON: Akıllı Piriyam, iyi düşün. Sen tecrübeli bir kıralsın, ülkeni tehlikeye atıyorsun. Tarih önünde büyük olur sorumluluğun.
MENELAOS: (SURLARIN DİBİNE GİDER) Eleni, sevgili karıcığım, niye gelmek istemiyorsun? Bak sana ne hediyeler getirdim. Ne yapacaksın o tüysüz oğlanı? Benim gibi güçlü bir erkeğin yerini nasıl tutabilir? Kolu bile kalkmaz onun.
ELENİ: Hediyelerin de senin olsun, sarayın da. Dönmeyeceğim işte. Kaba herif n’olacak, hıh!
AGAMEMNON: (ÇOK KIZGIN) Son defa soruyorum size. Ya Eleniyi teslim edersiniz, ya da Turovanın altını üstüne getiririz. Nenize güveniyosunuz ulan? Hür Akanın bütün hür kıralları emrim altında birleştiler bu hür... Ee, bu kutsal amaç için. Ezeriz sizi be. Şu gemilere bakın. Şu silâhlara, şu koca orduya bakın. Dayanamazsınız.
HEKTOR: Vermiyoruz Eleniyi başkan. Ne halin varsa gör. Yeter konuştuğun, var git, hakaret edip taşırma sabrımızı.
MENELAOS: Sevgili Eleni, şehir mahvolmadan gel, hiçbir şey olmamış gibi kabul edeceğim seni.
ELENİ: Gelmeyeceğim işte aaa, hem sen benim kocam değisin artık.
PİRİYAM: (HEYECANLA ÇEVRESİNDEKİLERE İŞARETLERLE DİREKTİFLER YAĞDIRIR)
Hektor evlâdım dinle, al askerlerini, sağ tarafı tut. Êne sen sola, ben ortaya... Yok yok, sen soldan çevir, biz sağdan sola geçeriz... Yok yok, olmadı, siz ortanın sağına, siz sağın soluna, ortanın arkasına... Solun sağının ortası... Ortanın sağı solu... Üstü altı... Solun sağı, sağın solu... Sol sağ, sol sağ... Yerinde say, marş!
ÖMER: Tam dokuz yıl sürdü savaş. Akalıların hiç de parlak değildi durumu. Helenos Hektorun yardım isteğini iletti tüm Anadoluya. Ama bu ara da Kalkus da Agamemnona anlattı durumu. Fallar bakmıştı, yıldızlara bakmıştı, sizin anlayacağınız, Turovadan, Helenostan haber gelmişti. Başkan Agamemnon alınca bu haber boş durur mu, durmaz elbet.
ONBEŞİNCİ KISIM
KALKUS UZUN VÂDELİ YATIRIM PEŞİNDE (AKA TESİSİ)
AGAMEMNON: (ÖFKELİDİR) Utanmaz herifler. Düşün Kalkus, Sinoptan, Trakyadan, Antalyadan, hele Boğazköyden yardım gelirse Turovaya, akıbetimizi düşün.
KALKUS: Düşünüyorum başkan.
AGAMEMNON: Turova yardım görmemeli!
KALKUS: Görmemeli başkanım.
AGAMEMNON: Çaresi? Çaresi, çaresi...
KALKUS: (ÇEKİNGEN) K.İ.A.
AGAMEMNON: Haaa? (KALKUS PISAR) Ne dedin, ne dedin?
KALKUS: K.İ.A. dedim başkanım.
AGAMEMNON: Tabii ya, tabii. (GÜLER. KALKUS SIRNAŞIR) Hah haaa... (KALKUSUN SIRTINI SIVAZLAR, KALKUS SIRITIR, AVUCUNU AÇAR, AGAMEMNONSA ONA DİKKAT
EDEMEYECEK KADAR COŞMUŞTUR) Daha önce nasıl gelmedi aklıma. Hemen K.İ.A. şefi asil Odisseusla temasa geç. Güvercinler uçur Kalkus, güvercinler uçur. Kiralık İstihbarat Ajansına, bütün K.İ.A. şubelerine... Yardım etmeye niyetlenenleri satın alsınlar, devirsinler, daha da olmazsa öldürsünler. Yerlerine geçirsinler adamlarımızı.
KALKUS: (YALTAKLANIR) Başkanım, bendeniz hâk-i pâyinize de acaba şöyle bir kırallık...
AGAMEMNON: Hava alır Turovalılar.
KALKUS: Bu mutlu günümüzü, başkanım, ebedileştirmeliyiz. AGAMEMNON: Ne yâni?
KALKUS: (SIRITIR. DIŞARIYA) Gel, gel bakayım, gel. (BİR FOTOĞRAFÇI GİRER, FLÂŞLA FOTOĞRAFLARINI ÇEKER. AGAMEMNON KASILMIŞ, KALKUS YANINA SOKULUP ÖNDEN ELLERİNİ KAVUŞTURMUŞTUR)
ÖMER: Kalkus iyi kullandı bu fotoğraf numarasını, iyice artırdı forsunu. Bir yandan da K.İ.A. şefi Odisseus hazırladı mesajları, Kalkusa verdi. O da uçurdu bunları güvercinlerle. Ama gelgelelim, bizim işe yaramaz Aleksandırın bir merakı vardı.
ONALTINCI KISIM
KAZARA ALEKSANDIR, KAZARA YARARLI OLUYOR (TUROVA SURLARININ SAVAŞTAN UZAK BİR KÖŞESİ)
ALEKSANDIR: Ne kötü şey değil mi şekerim, birbirlerini öldürüyorlar.
ELENİ: Çok ayıp yapıyorlar Aleksandııır.
ALEKSANDIR: (GÖĞE BAKAR) O ne o gelen? ELENİ: Hangisi?
ALEKSANDIR: Şu, bak şu tarafta, gittikçe yaklaşıyor. Güvercin galiba. Tamam, tamam, güvercin. Yayımı getir, bak nasıl vuracağım ikisini de.
ELENİ: Vurursun tabii şekerim ama yazık yaaa... (ALEKSANDIRA OKUNU YAYINI VERİR) ALEKSANDIR: İyi bak şimdi. (ATAR) Şu biiir. (İKİNCİ OKU ATAR) Ha ha işte bu kadar.
ÖMER: İşte buydu Aleksandırın merakı, güvercin avlamak. İşe bakın ki siz, tam da Turovanın üstünden geçiyordu güvercinlerin yolu. Sinop ve Antalya K.İ.A.sına ulaşamadı Odisseusun mesajları. İsabet te oldu. Yardımına koştular Turovanın. Düzeldi Turovanın durumu az da olsa. Ama güvercinlerin gittiği yerler? Hiç sormayın. Boğazköyde, Karkamışta peşpeşe ihtilâller kovaladı birbirini. Yurtseverler öldürüldü, Aka Birleşik Devletleri adamları geçirildi başa. Halk onları indirdi, onlar halkın getirdiklerini. Trakyada, Konyada neler olup bittiğinden hiç mi hiç haber alınamadı. Ama dokuz yıl dayandı Turova. Ölüm kalım savaşıydı bu. Saldırganlar yavaş yavaş vazgeçmeye başladılar Turovayı alma emellerinden, kırıldıkça kırıldılar. Bir şehri talan ettiler bu ara. Küçük bir şehirdi bu. Her komutan tutsak kızlardan çekti aldı beğendiğini. Başkansa, başkan Agamemnon, soydukları tapınağın rahibinin kızını aldı. Kızın babası çıkageldi bir gün ve kızını istedi.
ONYEDİNCİ KISIM
TANRILARIN GAZABI DEDİĞİN BÖYLE OLUR (AKA TESİSİ)
RAHİP: Ey Akalılar, Akalıların yüce kıralı Agamemnon, şu hediyelerimi kabul edin, salıverin kızımı. (ELLERİNDE HEDİYELER) Tanrılar hoşnut olur sizden.
AGAMEMNON: Var git ihtiyar, kafamı kızdırma, kızını vermeyeceğim. Canın tatlıysa topla bu paçavraları, defol burdan. Sabrımı taşırırsan öfkemin ne müthiş olduğunu görürsün. Defoool! (RAHİP ÇIKAR, AGAMEMNON SİNİRDEN TİTRER. ÖTEKİLERE) Aaah nedir bu az gelişmişlerden çektiğimiz!
RAHİP: (DIŞARDAN) Tanrıların gazabı üstünüzden eksik olmasın ey Akalılar, belâ üzerinizden eksik olmasın. Tanrıların gazabı... (HAFİFLER)
ÖMER: Rahip, kızını istemeye gelen rahip, vebalıydı. Tanrıların gazabı sardı Aka ordusunu. Vebadan kırılmaya başladılar Akalılar. Dokuz gün geçti böylesine, dokuz acı gün. İyiden iyiye bozuldu Akalıların mâneviyatı. Sonunda Akilleus dayanamadı, aldı Agamemnonu karşısına, iyice kıstırdı köşeye...
ONSEKİZİNCİ KISIM
DEMOKRATİK AGAMEMNON ZOR DURUMDA
(AKA TESİSİ)
AKİLLEUS: Başkan Agamemnon, kulak ver bana. Hastalık bizi mahvetti, orduyu kırdı geçirdi. Geri dönmemiz lâzım artık. Vebadan kurtulabilirsek tabii. Gazaba geldi tanrılar. İhtiyara kızını vermedin, kızdırdın tanrıları. (KALKUS TANRILARA YANAŞIR, TELÂŞLA BİRŞEYLER SORAR)
KORO: (KALKUSA) Hallederiz bu işi Yeter ki savaşı sürdürsünler.
(KALKUS MİNNETLE UZAKLAŞIR)
AKİLLEUS: Kızı babasına vermezsen sürüp gidecek bu belâ, tanrılar affetmez seni.
AGAMEMNON: Yağma yok Akilleus. Aklından geçenleri biliyorum. Kızı geri gönderirim ama bir şartla: Onun yerine senin yavuklunu istiyorum.
AKİLLEUS: (ÖFKEYLE) Sen kendi çıkarından başka birşey düşünmeyen, utanmaz, aşağılık herifin tekisin başkan Agamemnon. Başkan olmuşsun ama adam olamamışsın. Gözünü toprak doyursun.
AGAMEMNON: Tanrılar başkan yapmadı ya beni, siz başkan seçtiniz, demokratik yolla.
AKİLLEUS: (KAN BEYNİNE ÇIKMIŞTIR) Demokratik yollaymış, hah! Öteki aday da Menelaostu, ikinizden birini seçmek zorundaydık. Tanrılar başka aday göstermedi ki. (TANRILAR
KAHKAHALARLA GÜLERLER, POSEYDON PUROSUNUN DUMANINI
AKİLLEUSUN SURATINA ÜFLER)
AGAMEMNON: Eee, kes artık, yeter.
AKİLLEUS: Bir daha göremeyeceksin zaten beni. Hemen şimdi askerlerimi toplayıp dönüyorum ülkeme.
AGAMEMNON: Cehenneme kadar yolun var. Şunu bilesin ki Akilleus, yavuklunu kendi ellerimle alacağım çadırından, karşı koymaya kalkma sakın.
AKİLLEUS: (AGAMEMNONU BİR KÖŞEYE FIRLATIR, SİLÂHINI ÇEKER, FAKAT AGAMEMNONUN ACINACAK HALİ KARŞISINDA) Pekâlâ korkak köpek, al kızı. Ama
şunu aklından çıkarma başkan Agamemnon: Gün gelecek, Akilleusun eksikliğini farkedeceksiniz. Hektorun kılıcı o sersem kellelerinize inerken pişman olacaksın beni kızdırdığına. Pişman olacaksın âdî herif, pişman olacaksın, pişman... (SÖYLENEREK ÇIKAR)
ONDOKUZUNCU KISIM
GAZAP BAŞKA, VEBÂ BAMBAŞKADIR
(TANRILAR KATI)
POSEYDON: Birşeyler yapmamız lâzım arkadaşlar. Vebayı geçiremezsek savaştan vazgeçebilirler.
HEFAİSTOS: Poseydon doğru söylüyor, bir çaresini bulmalıyız.
ATENA: İyi ama ne yapabiliriz ki?
POSEYDON: Bir fikrim var, dinleyin beni... (ANLATIR)
ÖMER: Agamemnon kızı geri verdi rahibe, kendi de bu ara Akilleusun yavuklusunu istimlâk etti tabii. Bunları yapınca vebânın geçmesi gerekirdi ama o kadar kolay bir iş değildi bu ne de olsa. Kalkus tanrılardan aldığı direktife uyarak Agamemnona herkesin İstimoy çayına girmesini öğütledi. Hem de anadan doğma. Yığdılar giysilerini çayın kıyısına, koskoca bir tepe oldu. Gelgelelim, kim ateşleyecekti bunları, mikroptan kurtulmak için? Herkes sudaydı, Kalkus dahi... Bunu da Afrodit halletti...
YİRMİNCİ KISIM
KAZARA ALEKSANDIR, DOKTOR ROLÜNDE
(TUROVA SURLARININ SAVAŞTAN UZAK BİR KÖŞESİ)
ALEKSANDIR: (OKUNU ATTIKTAN SONRA) Bu sıralar çok var güvercin, bir tekini de kaçırmıyorum.
ELENİ: Erkeğim benim.
AFRODİT: (GÖRÜNÜR) Aleksandır, dinle beni! ALEKSANDIR: Afrodit, yüce tanrıçam, selâmlar.
AFRODİT: Dinle Aleksandır, vakit kaybetmeyelim. Nihayet iyi bir fırsat yakaladık. Bütün Akalılar çaya girdiler, yıkanıyorlar. Elbiselerini de yığdılar üstüste. Bir yakarsan elbiselerini daha fazla duramazlar burda, çekip giderler. O zaman kurtulur Turova. Bir ok çıkar. (ALEKSANDIR ÇIKARIR) Yak! (YAKAR) İşte tam şurası! (ALEKSANDIR NİŞAN ALIR, ATAR) Tam isabet, bravo, kahraman Aleksandır. (ALEKSANDIR VE ELENİ KUCAKLAŞIRLAR. AFRODİT SABIRSIZLIKLA BEKLEYEN DİŞER TANRILARIN YANINA GİDER.)
YİRMİBİRİNCİ KISIM
VAHİM BİR DONSUZLUK HADİSESİ
(AKA TESİSİ)
(BÜTÜN AKALILARIN BEİNDE PEŞTEMALLAR, AGAMEMNONUN ELİNDE
TABANCA)
AGAMEMNON: (ETRAFI KOLLAR) Ne haltedeceğiz be?
KALKUS: Tanrılara danışmak lâzım, başka çaresi yok. AGAMEMNON: Hadi danış bakalım.
KALKUS: (TANRILARA GİDER) Ey yüce tanrılar, sayenizde vebadan kurtulduk. Kurtulduk ama giyecek şeyimiz kalmadı. Altınlarımız var ama bize elbise satacak bir kimseyi bulamıyoruz. Bir çare derdimize, bir çare...
KORO: Çare mi, çare bulunur Ama savaştan dönerseniz Ne yenir, ne yutulur.
(ODİSSEUS GİRER)
KALKUS: (KIRALLARA) Tanrılar der ki asil kıralım, (ODİSSEUSU GÖRÜR) kırallar, kırallar... Savaştan
dönmece yok, biz çaresini buluruz derler. (PARA İSTER, AGAMEMNON ELİNİ ATAR,
HALİNİ FARKEDİNCE N’APİİM DER GİBİ YAPAR)
ODİSSEUS: Savaşalım demek kolay monşer, bir de askerin halini sorun bakalım. Bu işe fena bozuldu hepsi.
AGAMEMNON: Askerim, hür Akalılar, savaşırlar. Kıçlarında giyecek donları bile olmasa... İnsanlık uğruna, hürriyet için...
ODİSSEUS: Deneriz monşer, denemesi bedava. Dinle başkan, bak iyi bir fikrim var. (ANLATIR)
ÖMER: Don karaborsası almış yürümüştü. Karaborsayı yapan... İyi tahmin ettiniz, Kalkus, başkanın sadık falcısı. Fahiş fiyatla sattığı elbiselerden ancak kırallar edinebilmişti birer takım. Zaten tarihî bir kuraldır bu. Kırallar donsuz kalmazlar. Neyse o gün karar verdiler K.İ.A. şefi kurnaz Odisseusun fikrini denemeye...
ÇIĞIRTKAN: Duyduk duymadık demeyin... Herkes, bütün askerler, İstimoy çayının kenarındaki düzlükte toplansınlar... Başkan Agamemnon sizlere bizzat hitabedecek... Duyduk duymadık demeyiiin... (ÇIKAR)
ÖMER: Düzlüğe toplandı yetmiş bin kişi. Yüz bindi, değil mi? E bu kadar kaldı işte. Odisseusun fikrine uyarak, askerin savaşmak isteyip istemediğini öğreneceklerdi...
YİRMİİKİNCİ KISIM
ÜSTÜNÜZE ÂFİYET, BU HERİF SOLCU GALİBA (AKA TESİSİ)
(KIRALLAR VE KALKUS ELBİSELİDİRLER)
AGAMEMNON: (ASKERLERE) Hür Akalılar... Kahraman Akalı askerler... İnsanlık idealleri uğruna, şerefleri uğruna ölmekten çekinmeyen yiğit Akalılar... Mukaddes bir gaye uğruna geldiğimiz bu ülkeye ayak basalı tam dokuz yıl oldu. Bugüne kadar sayıca bizden çok az olan düşmanı yenemedik. Yapacağımız en doğru iş hemen geri dönmektir. Bu zahmetler yeter artık, dönüyoruz...
ASKERLER: Hurraaa, yaşasııın, dönelim, dönüyoruuuz, vatanaaa, memleketeee...
HERA: Neler görüyorum orda Atena, Akalılar gemilere doğru koşuyorlar, sevinç naraları atıyorlar. Bütün ordu gemilere binip kaçmak için adeta yarışa kalkmış. HEFAİSTOS: Ne demek bu? Onları durdurmalıyız.
ATENA: Birbirlerini çiğniyorlar.
HEFAİSTOS: (POSEYDONA) Böyle durulur mu be, deli mi oldun? (ZEÜSÜ DÜRTÜKLER) Baba Zeüs,
bari sen birşeyler söyle.
ZEÜS: (UYANIR) Haklısın, haklısın. (POSEYDONA) Sen bunu halledersin canım.
HEFAİSTOS: (POSEYDONA) Duydun ya, hallet işte!
POSEYDON: (ODİSSEUSA HIŞIMLA) Bu ne rezalet? (ODİSSEUS KEM KÜM EDER) Sus, halâ konuşuyor. Çabuk çevir askerleri, yoksa bir çarparım...
ODİSSEUS: Pardon, pardon, mil pardon, şimdi geliyorum. (ASKERLERE KOŞAR) Askerlerim, dostlarım, kahramanlarım, sevgili kardeşlerim. Dinlesenize ulaaan! Dinleyin beni... Yüce kıralınız Agamemnon sizleri denemek istedi. Hanginiz dostsunuz hanginiz düşman, anlamak istedi. Geri dönmeyeceğiz arkadaşlar. Hür ülkeler bizden zafer bekliyor. Başkanı gazaba getirmeyin, bir kızarsa hepinizin ağzına... Yâni gazaba getirmeyin, dönün geri, toplanın başkanınızın çevresine. Ona çok şey borçluyuz daha... Beri gelin, bu tarafa... Kesiiin, kesin gürültüyü. Ne bağrışıyorsunuz be? Varsa bir diyeceği olan, gelsin açık açık söylesin. Sen! Ne var? Ne istiyorsun? Gel buraya, geeel, gel, geeel... Sana söylüyorum, gel buraya, orda parazit yapıp durma geeel...
TERSİTES: (ÖNE ÇIKAR, PEŞTEMALLIDIR. GÜRÜLTÜLER KESİLİR) Geliyorum Odisseus, geliyorum aç gözlü Agamemnonun hafiye köpeği... Arkadaşlarım adına söyleyeceklerim var sana... Sana, öteki hayvanlara, en başta da başkan Agamemnona sesleniyorum. Ne oynatıp duruyorsunuz bizi halâ? Az önce herkes gemilere dediniz, yurda dönüyoruz dedik, sevinçten uçtu yüreğimiz, gemilere koştuk. Şimdi de hadi geriye, savaşa diyorsunuz. Hangi savaş? Dokuz yıldır savaşıyoruz, ne oldu? Üçte biri kırıldı ordunun. Biz kalanlar da işte böyle çulsuz çaputsuz kaldık. Hani talan, hani yağma, hani Piriyamın hazineleri? Biz kaldık böyle. Bakıyorum kıralların keyfi yerinde, kıralların elbiseleri var, hem de eskisinden iyi. Savaş alanında dövüşen benim, ya da kellesi koltuğunda bir başka Akalı asker. Ama paralar sizin küpünüze girer, fidye altınlarını siz alırsınız. Hayır Agamemnon, hayır, yetti artık. (ASKERLERE DÖNER) Ey benim arkadaşlarım, omuzdaşlarım, kıçında giyecek donu kalmayan kardeşlerim, dinleyin beni... Otuz bin Akalıyı kendi çıkarları için harcayan bu adamlara inanmayın artık, yardım etmeyin onlara. Kendi başına bırakın Agamemnonu, ne hali varsa görsün. Yeter bunca ızdırap, yeter artık. (TANRILAR FENA ÖFKELENMİŞLERDİR) Sen başkan Agamemnon, uluslar çobanı diye nam salmışsın bir de... Sen, sen sığır çobanı bile olamazsın...
ASKERLER: Doğru söylüyor, aferin Tersitese, cesur adammış doğrusu, bravo...
(TANRILAR TERSİTESİ ARALARINA ALIP BİR İYİCE DÖVERLER)
POSEYDON / HEFAİSTOS: Ortada sandık... Döve döve usandık, öööf...
ODİSSEUS: (ASKERLERE) Gördünüz değil mi tanrılar nasıl dövdüler boşboğaz herifi? Başka itirazı olan varsa ben dövülmüşten beter ederim. Evet arkadaşlar döneceğiz ama o şom ağızlının dediği gibi değil, Turova fatihi olarak döneceğiz. Herkes donlarına ilâveten talandan hakkı olan ganimeti de alacak. Hadi asil Akalılar, karılarımıza, çocuklarımıza elimiz boş mu dönelim? Ayıp değil mi?
Hadi Akalılar, hadi kahraman askerlerim...
NESTOR: (ASKERLERE) Kahramanlar, hepimiz söz vermiştik, ne çabuk unuttunuz? Erkek olan sözünden döner mi? Baba Zeüs bize ne demişti? Hatırlayın kahramanlarım. Biz gemilere binerken koca Zeüs şöööle bütün haşmetiyle sağ taraftan gürlemişti. Ne demektir bu, benim tecrübem var, bilirim. Bize zafer vâdetti. Eleninin, o asil, o kutsal kadının intikamını alalım kahraman askerlerim.
KORO: Kutsal kadın Kızoğlan kız
HEFAİSTOS: Altı aylık hâmile... (DİĞER TANRILAR HEFAİSTOSU SUSTURURLAR)
NESTOR: (DEVAMLA) Şunu bilesiniz ki, kaçmak isteyenleri tanrılar mahvedecektir. Agamemnon evlâdım, topla askerlerini. Kavga vaktidir, eğlenmek vakti değil.
AGAMEMNON: Asil Nestor hepimizin hislerine tercüman oldu. Eğer bütün gücümüzle hemen Turovaya saldırırsak şehir hemen düşecektir.
KALKUS: (ASKERLERE) Hadi bakalım, hadi şimdi yemeğe... Sonra da savaşa hazırlanın. Herkes silâhını temizlesin. Yarın bir iki ufak şehir basıp size elbise buluruz. Sonra hedef: Turova... (GÜLEREK
ÇIKAR)
ÖMER: Çok kanlı oluyordu savaş. Akalılar bunu da kaybederlerse hiç de kolay olmayacaktı askerleri yeni baştan kandırmak. Bir ara, savaşın kızıştığı bir sıra, nasıl olduysa oldu, kaleden aşağı yayını düşürdü Aleksandır, almaya indi ve... Menelaosla burun buruna geldi.
YİRMİÜÇÜNCÜ KISIM
YÜKSEK POLİTİKA BU, AKLINIZ ERMEZ
(TUROVA SURLARININ ÜSTÜ VE ÖNÜ)
(ALEKSANDIR YERDEN YAYINI ALIR, DOĞRULURKEN MENELAOSLA BURUN BURUNA GELİR. MENELAOS SİLÂHINI DOĞRULTUNCA YAN YAN KAÇMAYA BAŞLAR)
ELENİ: (KIZGIN) Aleksandır! (ALTI AYLIK HÂMİLEDİR)
ALEKSANDIR: (KAÇARKEN) Dur kaçma Menelaos, dövüşeceğiz seninle. Yalnız bir şartım var: Kim galip çıkarsa dövüşten, Eleniyi alsın, bu savaş ta son bulsun böylece ha?
HEKTOR: (YUKARDAN DURUMU GÖRÜR, SEVİNEREK AŞAĞI İNER) Ey savaşçılar! Turovalılar, Akalılar! Dinleyin. Bütün bu savaşlara sebep olan adamın bir teklifi var. Aleksandır Menelaosla teke tek dövüşecek ve kavganın galibi, Eleniye sahip olacak. Savaş ta son bulacak böylece. MENELAOS: Kabul Hektor, senin sözüne güvenirim.
ELENİ: Eh, gidip bohçamı hazırlayayım bari.
AGAMEMNON: Ey tanrılar, siz şahidimiz olun. Aleksandır Menelaosu öldürürse, biz Eleniyi bırakacağız, çekip gideceğiz. Eğer Aleksandır yenik düşerse Turovalılar Eleniyi verecek bize, (TANRILARA ALÇAK SESLE) ayrıca bir milyar savaş tazminatı. (DÖNER, HERKESE) Tamam...
Anlaşmadan dönenin ensesi bitten...
HERKES: Ensesi bitten kurtulmasın.
PİRİYAM: Ben dayanamayacağım. (ÇEKİLİR, SURUN ÜSTÜNDE YALNIZ ÊNE KALIR)
(ODİSSEUSLA HEKTOR ORTAYA TEBEŞİRLE İŞARET KOYARLAR,
ADIMLARLAR)
KORO: İki pehlivan çıktı meydane... İkisi de birbirinden merdâne.
Alta düşersen apış, Üste çıkarsan yapış!
(HEKTOR BİR MİĞFERİN İÇİNDEN KURA ÇEKER)
HEKTOR: İlk atışı Aleksandır yapacak. (DÜELLO KUTUSUNU ÖNCE MENELAOSA UZATIR, MENELAOS BİR SİLÂH ALIR, ÖTEKİ DE ALEKSANDIRA KALIR. ALEKSANDIR
VE MENELAOS İŞARETLİ YERLERİNDE SIRTLARI BİRBİRLERİNE DAYALI,
ELLERİNDE TABANCALAR, BEKLERLER) Biiir... (BİRER ADIM ATARLAR) İkiii...
(BİRER ADIM DAHA) Üüüç... (BİRER ADIM DAHA ATARLAR, DÖNERLER. ALEKSANDIR NİŞAN ALIR, ATEŞ EDER, VURAMAZ)
HERKES: Iskaaa... (MENELAOS TABANCASINI DOĞRULTUR, ALEKSANDIR ARDINA BAKMADAN SURLARIN İÇİNE DOĞRU KAÇAR)
HEKTOR: (ALEKSANDIRIN ARDINDAN) Dur utanmaz çocuk, nereye kaçıyorsun? Madem bu kadar
yüreksizdin, ne demeye gider elâlemin karısını kaçırırsın ha? (AKALILARA) Söz sözdür beyler. Bu korkak herife lâyık değil zaten hiçbir kadın. Eleniyi veriyoruz size.
ELENİ: (ELİNDE BOHÇASI, SURLARIN ÜSTÜNDE BELİRİR) Şimdi geliyorum kocacığııım. MENELAOS: Karıcığııım! (FARKEDER) Aaa, sen hamilesin yahu! AGAMEMNON: Daha iyi ya canım, sermayenin faizi.
MENELAOS: Doğru, doğru, sermayenin faizi... (SEVİNÇLE ELLERİNİ OĞUŞTURUR)
AGAMEMNON: Sana itimat ediyorum Hektor, anlaşmamızın geri kalan kısmını da yerine getir, paşa paşa çekip gidelim. HEKTOR: Hangi geri kalan kısmı? AGAMEMNON: Bir milyar!
HEKTOR: Ne bir milyarı?
AGAMEMNON: Savaş tazminatı.
HEKTOR: Yok öyle şey. Anlaşmada böyle birşey yoktu.
AGAMEMNON: (TANRILARA BAKAR) Tanrılar şahit. (TANRILAR KAFA SALLARLAR)
HEKTOR: Namussuz herifler! (SURLARA DÖNERKEN) Ananızdan doğduğunuza pişman edeceğim sizi.
Ya alın Eleniyi, defolun gidin, ya da sülalenize tükürürüm topunuzun. İki dakikaya kadar cevap bekliyorum. (SURUN ÜSTÜNE ÇIKAR, ÊNEYLE BİRLİKTE CEVAP BEKLER)
TERSİTES: Başkan, bırak artık parayı falan, daha fazla kırılmadan dönelim. Hektorun öfkesinden korkulur.
Eleniyi de verecekler, namusumuzu temizlemiş olacağız, boşver parayı.
(KALKUS, AGAMEMNONUN İŞARETİ ÜZERİNE BÜTÜN KIRALLARI TERSİTESİN BAŞINA TOPLAR. ÖYLE Kİ HİÇBİRİ AGAMEMNONU GÖREMEZLER.
AGAMEMNON AKA ORDUSUNUN OLDUĞU YANDAN BİR ASKERİ SAHNENİN
KÖŞESİNE ÇEKER)
AGAMEMNON: (ASKERE) Arkadaşların için yapacaksın bunu...
TERSİTES: (KIRALLARA) İstemiyoruz efendim, allah allah...
ASKER: Benden Menelaosu vurmamı nasıl istersin Agamemnon, o senin kardeşin...
TERSİTES: Siz yine aranızda kırışırsınız paraları, biz hava alırız...
KIRALLAR: Sus, sus zındık, sus vatan haini, sus namussuz...
AGAMEMNON: (ASKERE PARA VERİR) Senin yüksek politikaya aklın ermez. Hem sadece
yaralayacaksın, o kadar.
TERSİTES: Biz yokuz bu işte.
ASKER: Pekalâ başkan, sen benden iyi düşünürsün. (SURLARIN DİBİNE GİDER, GÖRÜNMEZ)
AGAMEMNON: (DİĞERLERİNİN ARASINA KARIŞIR) Tersitesin hakkı var baylar. (KIRALLAR ŞAŞIRIRLAR)
HEKTOR: (YUKARDAN) E amma uzattınız, karar verin artık.
AGAMEMNON: (ASKERLERE) Hür Akalı kardeşlerim, fikrinizi soruyorum: Bir milyarı unutup yalnız
Eleniyi alıp dönelim mi, yoksa...
MENELAOS: (BACAĞINDAN VURULUP YERE YIĞILIR) Aaah, vurdular beni!
ODİSSEUS: Bunu beklemezdik senden Hektor. (ASKERLERE) Arkadaşlar, en değerli kıralımız Menelaosu arkadan vurdu bu kancık Turovalılar. (MENELAOS DIŞARI TAŞINIRKEN) Bunu onların yanına komayacağız...
TERSİTES: Komayacağııız... ODİSSEUS: Kahrolsunlar...
TERSİTES: Kahrolsunlaaar...
ASKERLER: Kahrolsunlar, yanlarına komayacağız, öç alalım, öööç...
ÖMER: Evet, gördünüz ne dolaplar döndü. Hektor birşey anlamadı bu işten. Surun üstünde Êneyle kendisi vardı. Şaştı kaldı bu işe. ‘Herifler kendi kırallarını vuracak değiller ya’ dedi. Nasıl da belliydi Akalıları tanımadığı. Öte yandan Agamemnon, askerin Turovaya olan kızgınlığını körüklemekten memnun, bir mektup yolladı kıral Piriyama...
YİRMİDÖRDÜNCÜ KISIM
VE YÜKSEK HUZURUNUZDA ‘DİPLOMATİK MEKTUP’
(TUROVA, KIRAL PİRİYAMIN SARAYI)
HEKTOR: Anlamadım nasıl oldu, birden yığılıverdi Menelaos.
PİRİYAM: Bizden biri ateş etse muhakkak öldürürdü, yaralayıp bırakmazdı.
HELENOS: (TELÂŞLA GİRER) Kıralım, kıral Piriyam, Piriyam... Size bir mektup, az önce Kalkus getirdi, Akalıların falcısı... Çok önemliymiş... Başkan Agamemnondan...
PİRİYAM: Agamemnondan mı? Ver bakayım onu bana. (ALIR, AÇAR, GÖZLÜĞÜNÜ TAKAR, OKUR)
Sayın kıral, evvelâ bahusus selâm eder, iki gözlerinizden hasret ve iştiyakımı en vecîz olarak belirtecek bir şekilde ve bilâkis ve özellikle pus etmeme müsaade edeceğinizi düşünebilmekten memnun ve de mütehassıs olduğumu bildirmeme izin vermenizi rica ederken size olan teyidi kelimelerle imkânsız hürmetimi ifade edebilmekten olan aczim bu mektubu bilfarz ve belki de birazcık olsun rencîde edebilici bir hale sokmakta ise de artık şahsen bunun üstünde durmayacak kadar tecrübeli ve olgun olduğunuzu düşünerek bundan biraz olsun cesaret almaklığımı mâzur göreceğinizi umar, bademâ dün vukua gelmiş olan elîm ve müessif ve de bilhassa vahîm hadisenin zatınıza ve âlî şahsınızda tekmil Turova halkına karşı derin bir sevgi beslemekten bahusus iftihar duyan Aka efkâr-ı umumiyesini derin ve tarifi gayri kâbil teessür ve teessüflere garkettiğini söylemekten ne kadar muazzep olduğumu söylememe müsaadelerini arzetsem yeridir... (BİR NEFES ALIR) Bu ne be?
HEKTOR: Birşey anladımsa arap olayım.
HELENOS: Vallaa ben de birşey anlamadım.
PİRİYAM: Helenos, şunu anlaşılır bir dile tercüme ettir de getir bakalım, ne demek istiyorlar öğrenelim. Yalnız dikkat edin, gizli kalsın. Mektup gazetecilerin falan eline geçmesin. Belki önemli birşeydir, halk duymasın daha iyi...
HELENOS: Başüstüne kıralım, kıralım, kıralım, kıral Piriyam... (ÇIKAR)
YİRMİBEŞİNCİ KISIM
KAZARA ALEKSANDIR VATAN HAİNİ
(TUROVA SURLARININ SAVAŞTAN UZAK BİR KÖŞESİ)
(HELENOS BİR KÖŞEYE GİZLENMİŞ, ALEKSANDIR İLE ELENİYİ GÖZLER)
ELENİ: Sen de erkek olacaksın ha? Tavşan gibi kaçtın kocamın önünden.
ALEKSANDIR: Ah Eleni, niye böyle kalbimi kırıyorsun, bak zaten ne kadar üzgün ve mahzunum. Sadık bir eş savaştan dönen kocasını böyle mi karşılar? Bu seferlik böyle oldu ama bir daha elime geçirirsem o Menelaos olacak ayıyı...
ELENİ: Ona ayı demekten seni menederim Aleksandır. Aaah, Aka ülkesinin en güçlüsüdür o... ALEKSANDIR: (GÜVERCİN GÖRÜR) Hah, geliyor...
(HELENOS ATILMAK İSTER, ALEKSANDIR YAYI ÇEKER, HELENOS ELLERİYLE YÜZÜNÜ KAPAR, GÜVERCİN VURULUP DÜŞER. HELENOS AĞLAMAKLI,
ALEKSANDIR MUZAFFER, ELENİ MEMNUN)
ELENİ: Erkeğim benim...
ALEKSANDIR: Hayatım Eleni, bir tane sevgilim benim... (ELENİYLE SARMAŞ DOLAŞ ÇIKARLAR)
HELENOS: Haber güvercinlerim... Haber güvercinlerim... Aptal Aleksandır, vatan haini... Töööbe, töbe töbe... Tevekkeli hiç haber gelmiyor Kalkustan... Güvercinleri vuruyormuş inek arabası... Aaah ah, vatan haini...
YİRMİALTINCI KISIM
BABA PİRİYAM
HANİ ÖFKELENİR GİBİ OLUYORSA DA... (TUROVA, KIRAL PİRİYAMIN SARAYI)
HELENOS: Tercüme edildi mektup asil kıralım... Kıralım, kıralım...
PİRİYAM: Yahu bu kadar kısa mıydı bu? Altı yedi sayfaydı yanlış hatırlamıyorsam...
HELENOS: Fuzûlî kibarlık kelimelerini atınca yarım sayfaya indi kıralım.
PİRİYAM: Hadi hadi ver bakayım. (ALIR, GÖZLÜĞÜNÜ ARAR, BULAMAZ) Sen oku Hektor, gözlüğümü unutmuşum.
HEKTOR: (ALIR, OKUR) ‘Sayın kıral, gözlerinizden öperiz, size itimat ederiz. Bu mektubu yazıyorum, okuyunca ağzınıza...’ Bu ne demek bu?
HELENOS: Vallaa tercüme edilince böyle oluyor işte.
HEKTOR: Utanmaz herif! (DEVAMLA) ‘...cağımı öğrenmiş olacaksınız.’ Ulan hayvan herifler, ulan haddini bilmez... (PİRİYAMA) Afedersin baba, ‘Piriyam denen bunak...’ (KENDİ KENDİNE)
Ulan ben size gösteririm. ‘Bunak kerata. Artık bir milyar verseniz de kurtulamazsınız.
Şartlarımız şunlar: Bir, Eleniyi vereceksiniz... İki; Bir milyar savaş tazminatı... Ve asil kardeşim Menelaosu yaraladığınız için de üç milyar tazminat vereceksiniz.’ Zor alırsın. Canınıza okurun sizin. Siz bizi ne sandınız azgın herifler, avantacı köpekler!
PİRİYAM: Devam et evlâdım, devam et.
HEKTOR: (DEVAMLA) ‘...Aksi halde Turovayı başınıza yıkarız. Tanrılara şikâyet eder, başınıza felâketler yağdırırız. O zaman Turovayı sen bile kurtaramazsın. Aklınızı başınıza devşirin, verin dört milyarı, çekip gidelim. Saygılarla, Aka Birleşik Devletleri başkanı Agamemnon.’ Ben gidiyorum. Analarından doğduklarına pişman etmezsem onları bana da Hektor demesinler...
PİRİYAM: Bir dakka evlâdım, bir dakka. Uluslararası nezâket kurallarına göre mektuba bir cevap vermem lâzım.
ÊNE: Nezâketi kaldı mı bunun kıral baba, herif küfrediyor resmen.
PİRİYAM: Telâş etmeyin, telâaş etmeyin. Yaz Helenos. (HELENOS YAZAR) Bana bak, Agamemnon olacak azgınlığı başına vurmuş kerata. Ya anlaşma hükümlerine göre alır Eleniyi, defolur gidersiniz, ya da değil dört milyar, kılıçlarımızın sapını alırsınız. İmza kıral Piriyam. Bu kadar. Şimdi Helenos, sen bunu diplomatik dile tercüme ettir, Agamemnona yolla. (HELENOS ÇIKARKEN) Tercüme sekiz sayfadan az olmasın ha, mahçup olmayalım.
ÊNE: Hemen hücuma geçelim baba. Akalı askerlerin morali çok bozuk, geri dönmek istiyorlar. Onları hemen bastırırsak yenmek kolay olur.
HEKTOR: Ênenin hakkı var baba, hemen hücuma geçelim.
PİRİYAM: Olmaz, olmaz. Diplomatik kurallara uymamız lâzım. Agamemnon mektubu almadan harekete geçmek yok.
ÊNE: Ama kıral baba...
PİRİYAM: Yok dedim Êne.
HEKTOR: Ah o kardeşim olacak korkak zampara! Menelaosu yenebilseydi bütün bunlar gelmezdi başımıza.
HALK: (DIŞARDAN) Yuh Aleksandıra, ‘ne Aleksandır, kancık herif, korkak, pis zampara, yuuuh...
HELENOS: (NEFES NEFESE) Kıralım, kıral Piriyam! Halk ayaklandı. Menelaosa arkadan ateş eden Aleksandırmış diyor halk. Söylentiler aldı yürüdü.
(DIŞARDAN GÜRÜLTÜLER İYİCE YÜKSELİR, BİR SÜRE KİMSE KONUŞMAYA CESARET EDEMEZ)
ÊNE: Olabilir mi baba?
HEKTOR: Nasıl yapabilir bunu? (HELENOSA) Akalılardan bir haber var mı, onlar ne yapıyorlar?
HELENOS: Ben de kaç zamandır onu söyleyecektim asil Hektor. Bize ötedenberi Akadaki casuslarımızdan güvercinle haber gelirdi. Son zamanlarda haber alamaz olduk. Merak edip duruyordum. Nihayet geçen gün sebebini öğrendim. Güvercinleri Aleksandır vuruyor. Bu yüzden artık hiçbir haber alamıyorum düşmana ait...
HEKTOR: Ben şimdi onun cezasını veririm. O sardı bütün bu dertleri başımıza. Sonra herife arkadan ateş etmek, haber güvercinlerini öldürmek... Yok yok, yetti artık. Ben Aleksandırın işini bitirmeye gidiyorum.
ÊNE: Dur Hektor, yapacak daha önemli işlerimiz var şimdi. Akalılar nerdeyse hücuma geçerler. Halka söz ver savaştan sonra Aleksandır meselesini halledeceğine... HEKTOR: Bırak Êne, hemen halledeyim bu işi.
ÊNE: Sen halka bu işi savaş gevşer gevşemez halledeceğini anlat, ben de savaş hazırlıklarıyla uğraşayım.
HEKTOR: (HALKA, GÜRÜLTÜYÜ BASTIRMAYA ÇALIŞARAK) Kardeşlerim... Kardeşlerim...
Anlıyorum neler hissediyorsunuz. Şunu bilin ki...
(İKİNCİ PERDE DE BURDA BİTER)
ÜÇÜNCÜ PERDE
YİRMİYEDİNCİ KISIM
AKİLLEUS ANASININ NİKÂHINI İSTİYOR (AKA TESİSİ)
ÖMER: Halk güvenirdi Hektora, inanırdı. Savaştan sonraya bıraktılar Aleksandır meselesinin hallini. Öte yandan, Agamemnon kudurdu mektubu okuyunca, hemen saldırıya kaldırdı askerlerini. Ama Hektor da çileden çıkmıştı iyiden iyiye. Mektup meselesini öğrenen Turova askerleri de fena hınçlanmışlardı. Agamemnon sonunda anladı durumun kötüye gittiğini, topladı Akalı kıralları...
AGAMEMNON: Tanrılar bize oyun ettiler ey Aka komutanları. Önceden bize Turovayı yağma ettireceklerini vâdetmişlerdi. Oysa bugünkü halimize bakın. Hemen çekilip gitmezsek bütün ganimetleri alırlar elimizden. Hiç olmazsa ganimetleri kurtaralım, altınları kaçıralım. Hadi arkadaşlar, hemen toparlanıp kaçalım, yoksa artık çok geç olacak.
ODİSSEUS: Hatırlarsın monşer, Akilleusun sevgilisini elinden almaya kalktığın zaman hepimiz kızmıştık sana. Şimdi ona sevgilisini geri verip gönlünü alırsan, savaşa mutlaka katılacaktır. O zaman biz bu savaşı kazanırız Agamemnon. Akilleusu kimse yenemez, biliyorsun. Turovalıları ondan başka kimse durduramaz. AGAMEMNON: Hakkın var Odisseus, askerlerim için gururumdan fedâkârlık yapmaktan çekinmeyeceğim. ODİSSEUS: Askerler falan diye bizi uyutnaya kalkma monşer, şurda kaç kişiyiz, hepimiz birbirimizi biliriz. Hadi hadi, git yalvar Akilleusa.
KORO: Darıldın mı cicim bana? Hiç bakmıyorsun bu yana?
AGAMEMNON: Gel Akilleus, bak sana dost ellerimi uzatıyorum.
AKİLLEUS: (HİÇ YÜZ VERMEZ) Az mı uğraştım sizi savaşa sokmamak için. Bana aldırmadınız bile, alın başınıza belâyı şimdi. Hem allahaşkına, ben mi sürükledim sizi buralara? Benim askerlerime birşeycikler olmadı, burunları bile kanamadı, sapasağlam hepsi.
AGAMEMNON: Daha iyi ya, sen askerlerinle bir katılsan savaşa... Hadi benim sevgili Akilleusum, gel kırma beni. Vaziyet çok kötü, bildiğin gibi değil. KORO: Bu balık başka balık...
ODİSSEUS: Taş kalbin yumuşasın Akilleus...
MENELAOS: Gel yine dövüşelim eskisi gibi...
(NESTOR KAFA SALLAR)
AGAMEMNON: Ne desen haklısın Akilleus, bütün kabahat bende. Ama dinle bak, hatalarımı tamire hazırım. İlk iş olarak sevgilini geri vereceğim. Tanrılar şâhidimdir, ona elimi bile sürmedim. Senin sevgiline dokunmaya gönlüm razı olmadı.
HEFAİSTOS: Sıra gelmedi elli karıdan da ondan...
AGAMEMNON: (DEVAMLA) Onunla beraber sana yeni talan ettiğimiz Midilli adasından benim hisseme düşen yedi güzel kadını da vereceğim. Ayrıca on batman altın, bütün yarışları kazanan oniki tane değerli at... Eğer tanrılar bir gün bize Turovayı nasibederse, en değerli malları ben kendi ellerimle senin gemine götüreceğim. Eleni hariç, Turovadan beğendiğin yirmi güzel kızı da alacaksın Akilleus.
ÖTEKİLER: Kabul et Akilleus! (TANRILAR ISLIK ÇALAR)
AKİLLEUS: Hediyelerin değerli Agamemnon, yalnız bu hediyelerle beni satın alabileceğini sanıyorsan aldanıyorsun.
AGAMEMNON: Akilleus, seni kendime damat yaparım, ha? Ispartada muhteşem bir düğün düzenleriz. Ağırlık falan da almam, üstelik dünyada hiçbir kıralın veremeyeceği kadar da drahoma veririm sana... (AKİLLEUS İLGİLENMEYE BAŞLAR) En zengin şehirlerimden yedi tanesi de düğün hediyesi... Bütün halkı seni tanrı bilir, taparlar sana... Vergilerini de toplarsın... Mahsullerini ucuza kapatır, satarsın pazarda, keyfine bakarsın...
KORO: Daha ne istiyorsun ulan, Ananın nikâhını mı?
AKİLLEUS: Kararımı verdim. Yarın sabah askerlerimi gemilere bindirip yola çıkıyorum, üç gün sonra da evimde olacağım. Savaştan korktuğumu sanmayın beyler. Yalnız şunu söyleyin bana, savaşa girmemi niye istiyorsunuz?
ODİSSEUS: Zaferi kazanmak için...
NESTOR: Daha fazla ölmesin diye askerlerimiz.
AKİLLEUS: Yâni Turovanın yağmasında gözünüz yok, öyle mi? ODİSSEUS: Yok vallaa...
AGAMEMNON: Billaa yok, sadece askerlerimizi düşünüyoruz...
MENELAOS: Ve de Eleniyi.
AKİLLEUS: Madem öyleydi de Hektorun teklifini kabul edip, niye alıp gitmediniz Eleniyi? AGAMEMNON: Anlaşmayı onlar bozdu Akilleus, biliyorsun.
AKİLLEUS: Peki öyleyse, teklifim şu: Savaşa katılırım ama Turovanın yağmasından benden başka kimse faydalanmayacak ve Turova bana verilecek. Kabûl mü?
ODİSSEUS: O kadar uzun boylu değil Akilleus...
MENELAOS: Sen de kendini bayağı birşey sanmaya başladın...
ODİSSEUS: Aman monşer, olur mu hiç, bu kadar uğraşmışız. AKİLLEUS: Öyleyse gidin başımdan, aşağılık herifler! (KOVALAR)
YİRMİSEKİZİNCİ KISIM
DANANIN KUYRUĞU HEKTORUN ELİNDE (SAVAŞ ALANI)
ÖMER: Sürüp gidiyordu savaş olanca hızıyla. Bir ara öylesine ağır bastı ki Turovalılar, Akalıların komutanlarını bile yaralamaya başladılar. Bu ara başkan Agamemnon da yaralananlar arasındaydı. Telâş ve korkuyla kapağı zor attı ordugâha... (AGAMEMNON VE ODİSSEUS YARALI, KAÇARLAR, TUROVALI ASKERLERİN SESİ GELİR) Turovalılar da büyük kayıplar verdiler. Gemilerle surlar arsında kanlı bir gitgel halindeydi savaş... (BİR YANDAN
HEKTOR, ÊNE, PİRİYAM, DİĞER YANDA AGAMEMNON, MENELAOS, ODİSSEUS,
NESTOR TARAFINDAN İTİLEN ASKER DİZİLERİ GÖZÜKÜR. TANRILAR
GERİLEYEN TARAFA ACELE SİLÂH SATIP YARDIM EDERLER) Tanrılar bir o tarafa,
bir bu tarafa yardım ediyorlar, savaşın sürüp gitmesinden hem zevkleniyorlar, hem de yenilmekte olan tarafa acele silâh satıyorlardı. Bir ara Turovalıların gerilediğini gören Hektor, öyle bir saldırış saldırdı ki Akalıların üstüne, çekilmeye başladı Akalılar gemilere doğru. (ÜZERİNDE
TUROVALILAR TABELÂSI OLAN ASKER DİZİSİ, ÜZERİNDE AKALILAR
TABELÂSI OLAN ASKER DİZİSİNİ DIŞARI SÜRER) Düşmanları eze eze ilerliyordu
Turovalılar. Akalıların ordugâhı korumak için yaptıkları kuleleri yıktılar. Anadolu askerleri sonuca varmak üzere olduklarını hissedip şahlanmışlardı âdeta. Sonunda masmavi Ege kıyılarına vardılar. Bir yandan Hektor düşmanı denize dökmek için askere gayret veriyor...
HEKTOR: Haydi aslanlarııım... Koman yiğitleriiim...
ÖMER: (DEVAMLA) ...Öte yanda Akalı kırallar Turovalıların darbeleri altında eriyen askerlerini canlandırmaya çalışıyorlardı. Ama artık herşey bitmek üzereydi. Turovalılar Aka gemilerini ateşe vermeye başladılar teker teker...
AGAMEMNON: (DIŞARDAN) Sersem herifler... Korkak köpekler... Kaçmayın be... Vursanıza ulaaan... HEKTOR: Vurun aslanlarım... Koman yiğitlerim... Gelip ülkemize girenlere... On yıldır kardeşlerimizi öldürenlere urun yiğitlerim... Mektubu düşünün... Elinizden aldıkları karılarınızı düşünün... Acımayın köpeklere... Urun iki yüzlü namussuzlara... Urun ülkemizi sömürmek isteyenlere... Urun kardeşlerim... Urun sömürgecilere... Uruuun... Uruuuuun!
ÖMER: Yanıyordu gemiler alev alev. Akalılar anladılar durumu. Yangın kısa zamanda bütün gemileri saracak, o zaman Anadoluyu talan etmeye gelenlere mezar olacaktı kutsal Anadolu toprakları, canlarını bile kurtaramayacaktılar. Bu sıra Akilleusun en yakın arkadaşı Patroklus, herşeyin bitmek üzere olduğunu görüp Akilleusa koştu ve yalvardı savaşa girmesi için. Ama Akilleusun hiç niyeti yoktu savaşmaya. Yardım olsun dedi, miğferini verdi Patroklusa. Böylece yalnız Turovalılar değil, Akalılar da onu Akilleus sanacaklar ve böylece hem Akalılara moral verilmiş olacak, hem de Akilleus eski şanına tekrar kavuşacaktı. Başta gerçekten öyle oldu ama sonunda Hektorla karşılaştılar. Hektor aman vermedi Patroklusa, Akilleus diye öldürdü onu, yeniden gayrete getirdi Turovalıları. Gerilettiler düşmanı ama karanlık basmaya başlamıştı. ASKERLER: Taym aut... Taaaym auuut...
ÖMER: Çökmeye başlayan gece kurtarıyordu Akalıları feci sonlarından. Patroklusun ölüm haberi büyük darbe oldu Akilleusa. Haklı olarak kendini suçlu hissediyordu. En sevgili arkadaşını ölüme göndermişti kendi durumunu düzeltmek için...
YİRMİDOKUZUNCU KISIM
KAÇIN DOSTLAR, HERİF AZDI
(AKA TESİSİ)
AKİLLEUS: Patroklusun öcünü alacağım senden Hektor, kendi ellerimle boğacağım seni. Ben gönderdim Patroklusu, ben yolladım onu ölüme...
KORO: Durma koş, Git al intikamını... (AKALILAR GİRERLER, BİRBİRLERİNE DAYANARAK KAÇMAYA ÇALIŞIRLAR, AKİLLEUSU GÖRÜP BURUN KIVIRIRLAR)
AKİLLEUS: Dur başkan... Dur Agamemnon... Duuur! (DURURLAR) Kötü ettik görüyorum. Birbirimize olan kinimizi, öfkemizi unutmalıyız artık. Haydi toplayalım askerlerimizi, girelim savaşa. Çok geç kalmış değiliz. (AKALILAR BİRAZ OLSUN CANLANIRLAR) Bak san dost elimi uzatıyorum Agamemnon, kardeş elimi. Olanları unutalım artık.
AGAMEMNON: (ÖNCE DURALAR, SONRA ÖTEKİLERİN BASKISIYLA) Gel Akilleus, gel dostum,
bağrıma basayım seni. Sana karşı işlediğim hataları bağışla Akilleus, aklım başımda değildi. Seninle beraber olacağız, bundan büyük zevk alıyorum.
AKİLLEUS: Yalnız ufak bir mesele var Agamemnon...
AGAMEMNON: (KESER) Öyle ufak tefek şeylerin lâfı mı olur asil kardeşim, sana daha önce vâdettiğim bütün hediyeleri vereceğim yine bittabî...
AKİLLEUS: Eyvallaaah, tamam öyleyse... Yahu böyle şeylerden mi bahsedeceğiz? O Hektor olacak herif
Patroklusu öldürdü başkan, canımdan çok sevdiğim arkadaşımı öldürdü. (GİTGİDE
ÖFKELENİR) Ne demek Akilleusun arkadaşını öldürmek? Burnundan getireceğim senin
Hektor, bin pişman olacaksınız beni kızdırdığınıza. Karşı koyabiliriz mi sanıyorsunuz Akilleusa? Hah haaah haaaaah! Yerim bitiririm topunuzu... Turovanın sonu geldi Hektor, sonu geldi Turovanın... Kimse kurtaramaz artık... Patroklus haaa? Görürsün Hektor...
OTUZUNCU KISIM BU ÜLKENİN IRMAĞI (SAVAŞ ALANI, İSKAMENDER IRMAĞI KIYISI)
ÖMER: O öfkeyle savaşa bir girdi ki Akilleus, bu kadar olur. Tanrıların armağanı olan silâhları ve hiçbir ölümlünün delemeyeceği kalkanıyla vahşi bir hayvandı artık Akilleus. Durdurulması imkânsız vahşi bir hayvan. Yıkıyor, kırıyor, parçalıyor, durmadan ilerliyordu naralar atarak. Sonunda İskamender ırmağına geldiler dayandılar. Turovayla son engeldi bu aralarındaki. Irmağı da aşarlarsa Turovanın sonu gelmişti artık. Turovalılar kaçıyordu Akilleustan. İnsan değildi bu herif, başka birşeydi. Irmağa atlamaya başladı Turovalılar, Akilleus ta arkalarından. (ANLATILANLAR SAHNEDE DE OLMAKTADIR) Doğruyordu Turovalıları... İşte o sırada duramadı artık ırmak, dayanamadı... Anadoluda Anadolu için doğup büyüyen ırmak kendi evlâtlarının kanına dayanamadı. Bir korkunç gürledi ki Anadolunun bağrından, bir korkunç kükredi ki...
IRMAK: Yeter, yeter artık Yeter bu kasaplık... Anadolu öyle bir yerdir ki, Öyle bir yurttur ki Anadolu, Taşıyla toprağıyla,
Nehriyle ırmağıyla yutar Yutar kendini yutmak isteyenleri... (TAŞMAYA BAŞLAR) Evlâtlarımın kanını değil, Düşmanlarımın kanını isterim...
ÖMER: Dedi ve taştı ırmak, hem de ne taşmak. Sağ kalmış Turovalıları sakladı kıvrımları arasına, korudu bir ana gibi. Akilleusu sardı dalgalarıyla, sürükledi, sürükledi, denize doğru sürükledi Akilleusu.
(AKİLLEUS SÜRÜKLENİR, KIYIDA BİR AĞAÇ BULUR, TUTUNUP KENDİNİ
KIYIYA ÇEKER, IRMAK O TARAFA DOĞRU TAŞAR, AKİLLEUS DİRENİR, IRMAK ONU ALIR İÇİNE YENİDEN)
AKILLEUS: Tanrılar... Olimposlular... Ölümsüzler... Kurtarın beni... Tanrısal Akilleusu... Ölüyorum... Yok mu kurtaracak...
(TANRILAR KISA BİR FİSKOSLAŞMADAN SONRA POSEYDON VE ATENAYI YARDIMA YOLLARLAR. BU İKİSİ AKİLLEUSU SUDAN ÇEKERLER, IRMAK KABARIR, AKİLLEUSU YENİDEN İÇİNE ALIR. TANRILAR AKINTIYA
KAPILMAKTAN KENDİLERİNİ ZOR KURTARIRLAR)
OTUZBİRİNCİ KISIM
BU ÜLKENİN ÇAYI, DERESİ,HERŞEYİ
(SAVAŞ ALANI, İSKAMENDER IRMAĞI KIYISI)
ÖMER: Kolay değildi tanrılarla, bu iki yüzlü ölümsüzlerle uğraşmak. Gücü kesilmeye başladı ırmağın. Ve kutsal İskamender ırmağı dile geldi yeniden...
IRMAK: İstimoy çayı, küçük kardeşim Tanrılar da bir oldular bana karşı
Anadoluya karşı, tanrılar da, para babaları... Birleşmeliyiz kardeşim, gel yanıma
Gücünü kat gücüme, kat gücünü. Tanrılar da gelse, o aşağılık para
babaları, Kılçık gibi saplansın Anadolu boğazlarına, Kılçık gibi...
Bir tek yabancı kalmayanadek... Kat gücünü gücüme... Kat gücünü İstimoy çayı... Anadolulu kardeşim, kat gücünü...
ÖMER: Kattı gücünü İstimoy çayı. Tanrıları bile sürüklerdi bu güç, öylesine inanmıştı, öylesine müthişti ki dayanılmazdı. (TANRILAR YENİDEN FİSKOSLAŞIRLAR, HEFAİSTOS BİR MEŞALE YAKAR, IRMAĞIN KIYILARINI TUTUŞTURUR. BÜTÜN TANRILAR ATEŞİ IRMAĞA DOĞRU ÜFLERLER. IRMAĞIN ÇIRPINIŞLARI YAVAŞ YAVAŞ AZALIR, ALEV ALEV YANMAYA BAŞLAR. AKİLLEUS NEFES NEFESE KENDİNİ KIYIYA
ATAR) Alev alev yandı ırmak, kesildi sesi soluğu...
AKİLLEUS: Hektooor, Hektoru bulmalıyım, Hektoru... Hektooooor...
OTUZİKİNCİ KISIM
TANRISAL ADALET İŞBAŞINDA
(TANRILAR KATI)
POSEYDON: Of, bu iş te oldu. Şimdi karar vermek zamanıdır arkadaşlar. Akilleus Hektoru bulmaya gider, dövüşecekler. Tanrılar olarak bize düşer kimin gâlip geleceğine karar vermek. HERA: Bize düşer.
HEFAİSTOS: Baba Zeüs... (ZEÜSÜ UYANDIRIR) Karar vereceğiz kimin üstün olduğuna... POSEYDON: Akilleus mu?
HEFAİSTOS: Hektor mu yoksa?
ZEÜS: Tabii tabii, bize düşer karar vermek. Teraziyi getirin. (HEFAİSTOS VE POSEYDON TERAZİYİ GETİRİRLER. BU BİR OYUNCU DA OLABİLİR. KEFELERDEN BİRİ İYİCE AŞAĞI SARKMIŞ OLDUĞU HALDE DENGE İBRESİ ORTADA DURUR) Niye çarpık bu böyle?
AFRODİT: Neresi çarpık baba Zeüs?
ATENA: Dosdoğru terazi işte.
ZEÜS: Çarpık yahu!
HERA: Sen çarpık oturuyorsun da ondan Zeüsçüğüm. ATENA: Hepimiz görüyoruz ki doğru bu terazi.
ÖTEKİLER: Doğru, doğru... (ZEÜS KAFASINI, KEFELERİ DENK GÖRECEK ŞEKİLDE EĞER)
OTUZÜÇÜNCÜ KISIM
YARGI CİHAZINI ETKİLEMEYELİM EFENDİM (AKA TESİSİ VE KIRAL PİRİYAMIN SARAYI)
HELENOS: (KOŞA KOŞA PİRİYAMIN YANINA GELİR) kıralım, kıralım, kıral Piriyam... Tanrılar
Hektorla Akilleusun dövüşü için karar veriyorlar. Birşeyler yapalım kıralım.
PİRİYAM: Kim haklıysa o üstün gelsin dileriz.
HELENOS: Aman kıralım, bilirsin ne dolaplar döner böyle işlerde.
PİRİYAM: Tanrılar haklıdan yanadır Helenos, endişeye mahal yok.
AGAMEMNON: (BİR AŞAĞI BİR YUKARI DOLAŞMAKTADIR) Ah Akilleus, bir yenersen o Hektor olacak herifi... Aaah ah...
KALKUS: (KOŞA KOŞA GELİR) Selâm başkan. Tanrılar Akilleusla Hektorun dövüşü için karar veriyorlar...
AGAMEMNON: Ne diyorsun? (KIRALLARA) Arkadaşlar, gelin buraya. (GELİRLER) Sökülün bakayım ikişer kese. (HOMURDANIRLAR) Akilleus için sersem herifler. (KESELER ÇIKAR) Topla
Kalkus. (KALKUS TOPLAR, AGAMEMNONDAN DA İSTER, O DA İSTEMEYE
İSTEMEYE VERİR) Var git tanrıların katına, benden de selâm söyle.
OTUZDÖRDÜNCÜ KISIM
KANUNLARI GAYRI KÂBİL-İ TEMYİZ ULU ZEÜS VERDİ KARARINI
(TANRILAR KATI)
(KALKUS BİR İKİ KESEYİ CEBİNE İNDİREREK GELİR, BÜTÜN TANRILARA
BİRER, ZEÜSE İKİ KESE PARA VERİR)
ZEÜS: Pekâlâaa... Getirin bakalım sûretlerini. (POSEYDON VE HEFAİSTOS, AKİLLEUS VE
HEKTORUN SÛRETLERİNİ GETİRİRLER) Ağır basan kazanacak dövüşü... (TANRILAR
AKİLLEUSU AŞAĞIDAKİ, HEKTORU YUKARDAKİ KEFEYE OTURTURLAR. ZEÜS
DURUMA BAKAR, KALKAR) Adaletin şaşmaz terazisi verdi hükmünü: Bu dövüşü Akilleus
kazanacak. (HELENOSUN DIŞINDA HEPSİ BAĞRIŞIRLAR) Hektorun ölümden kurtulması imkânsız artık. Hattâ Akilleus akşama kadar kaleyi bile zaptedebilir.
OTUZBEŞİNCİ KISIM
ZEÜSÜN DEDİĞİ OLUR
(TUROVA SURLARININ ÜSTÜ VE ÖNÜ)
PİRİYAM: (YUKARDAN) O da kim? Çılgın gibi koşuyor.
AKİLLEUS: (DIŞARDAN) Hektooor... Hektooooor... Hektooooooor...
PİRİYAM: (DEVAMLA) Yoksa? Evet, evet, Akilleus. Ondan başka kimsenin kalkanı bu kadar parlak değildir.
AKİLLEUS: (DAHA YAKINDAN) Hektooooooor... Hektooooooooor...
PİRİYAM: (SURLARIN ÖNÜNE ÇIKAN HEKTORA) Hektor evlâdım, dinle beni. Arkadaşlarından uzak, yalnız başına dövüşmeye kalkma onunla. Tanrılar korur onu. Kalkanını hiçbir ölümlü delemez. Topuğundan başka bir yerine kurşun işlemez. gel dinle babanı, vazgeç bu işten, çabucak yenilir, kara ölümü tadarsın.
TUROVALILAR: Yaşaaa, kahraman Hektooor, yaşaaa...
(HAREKETSİZ BEKLEYEN HEKTORUN YÜZÜ BİRAZ OLSUN AYDINLANIR)
AKİLLEUS: (ÇOK YAKINDAN) Hektooooor... Hektooooor...
PİRİYAM: (DEVAMLA) Şimdiye kadar kaç yiğidin başını yedi bu vahşi. Gel dinle beni, hisara gir. Sana daha ihtiyacı var Turovanın, daha faydalı olursun içerde. TUROVALILAR: Hektooor yaşaaa...
PİRİYAM: Hektor...
TUROVALILAR: Sen sus, korkak Piriyam, kes sesini, gir içeri korkak Piriyam...
PİRİYAM: (DEVAMLA) Bak annen de içerde. Sana birşey olursa kocamış yüreğim dayanmaz Hektor. Dön geri Hektor, dön geri...
(AKİLLEUS SAHNEYE DALAR)
KORO: Ya ya ya, şa şa şa Akilleus çok yaşa Ya ya ya, şa şa şa...
(ÊNE PİRİYAMIN YANINA GELİR, TESELLİ EDER)
AKİLLEUS: Buldum seni sonunda, köpek!
HEKTOR: Dinle Akilleus, can düşmanımsın. Birimizden biri ölecek bu dövüşte. Gel seninle bir anlaşma yapalım tanrıların huzurunda. Ben öldürürsem seni, cesedini Akalılara teslim etmeye söz veriyorum. Sen de söz ver Akilleus.
AKİLLEUS: (SİLÂHINI ÇEKİP HAZIRLAMIŞTIR BİLE) Benimle anlaşma yapmaya kalkma Hektor.
Aslanla insan, kurtla kuzu anlaşamazlar. Seni öldüreceğim Hektor, tanrılar yanımda benim.
KORO: Ya ya ya, şa şa şa Akilleus çok yaşa...
AKİLLEUS: Kurtlara kuşlara yem edeceğim seni. (ATEŞ EDER, HEKTOR ÇÖKEREK KURTULUR.
HEKTOR ATEŞ EDERKEN ATENA ARAYA GİRER, ORTALIĞI BİR DUMAN
KAPLAR, AKİLLEUS DUMANIN İÇİNDE KALIR. HEKTOR GÖRMEDEN
AKİLLEUSUN TOPUĞUNA NİŞAN ALMAYA ÇALIŞIR, ARDI ARDINA ATEŞ EDER,
HEKTOR BÜTÜN KURŞUNLARINI BİTİRMİŞTİR, DUMAN DAĞILIR, AKİLLEUS
AYAKTADIR) Hah hah haaah hah haaaaa... İşlemez kurşunların bana insan parçası, işlemez, hah haaah haaah haaaaa... (HEKTOR PANİĞE KAPILIR, AKİLLEUSUN ÜSTÜNE ATLAR, ALTINA ALIR. TANRILAR HEMEN KOŞARAK İKİSİNİ TERSYÜZ EDER, HEKTORU ALTA GETİRİRLER. HEKTOR ALTTAN SIYRILIR, SÜRÜNEREK
GERİLERKEN AKİLLEUS SİLÂHINI DOĞRULTUR, ATENANIN YARDIMIYLA NİŞAN ALIR, BİR KAHKAHA ATARAK ATEŞ EDER, HEKTOR BOYNUNU TUTARAK DÜŞER. TUROVALILARDAN BÜYÜK BİR VÂVEYLÂ KOPAR, PİRİYAM HIÇKIRARAK İÇERİ KAÇAR. SURLARIN ÜZERİNDE SADECE ÊNE KALIR.
TANRILAR AKİLLEUSU ÇEVRELEYİP KUTLARLAR) HEKTOR: (SON BİR GAYRETLE) Êne... Êne...
ÊNE: (KOŞARAK AŞAĞI İNER) Söyle kardeşim. HEKTOR: Turova... Turova sana... Emanet...
ÊNE: Tamam, tamam Hektor, peki, anladım.
HEKTOR: Halka... Halka söz verdik... Aleks... Aleksandır mese... (ÖLÜR) ÊNE: Halledeceğim kardeşim. Hektor... Hektooor...
OTUZALTINCI KISIM
ALEKSANDIRIN SON KAZALARI
(TUROVA SURLARININ ÖNÜ VE ÜSTÜ)
AKİLLEUS: (TANRILARIN ARASINDAN SIYRILIR) Haaah haaah hah hah haaaaa... (HEKTORUN
CESEDİNİ TEKMELER. BU ARADA ALEKSANDIRLA ELENİ SURLARIN ÜSTÜNDE
BELİRİRLER)
ÊNE: Ver kardeşimin ölüsünü.
AKİLLEUS: Onun gittiği yere gitmek istemiyorsan kes sesini. (ÊNE ÜZGÜN, SURLARA GİRER. ALEKSANDIR OKUNU TAKAR, GÜVERCİN GÖZLER. AKİLLEUS HEKTORUN
BOĞAZINA İP GEÇİRİR, ÇEKMEYE BAŞLAR) ALEKSANDIR: Yuuuh, ıskaladık.
(AKİLLEUS HEKTORU SÜRÜKLEYEREK SAHNEDEN ÇIKMIŞTIR. ALEKSANDIR BİR OK DAHA HAZIRLAR)
ELENİ: Sende hayır kalmadı zaten. (ALEKSANDIR OKU ATAR) Çok beceriksiz oldun.
(AKİLLEUS TOPUĞUNDA OKLA SAHNEYE DÜŞER. MÜTHİŞ BİR ÇIĞLIK)
ALEKSANDIR: O da ne? Akilleusu vurdum Eleni, Akilleusu vurdum. Kahraman oldum artık, kahraman... Akilleusu ben öldürdüm... Kahrama...a...a... (SİLÂH SESİ DUYULUR, ALEKSANDIR
KARNINI TUTARAK İKİ BÜKLÜM OLUR. ÊNE İLE LÂKON SURDAN ÇIKARLAR,
HEKTORUN BOYNUNDAKİ İPİ ÇÖZER, SAHNEYE GETİRİRLER) Akilleusu...
Akilleusu... Ben öldürdüm.
OTUZYEDİNCİ KISIM
GENÇLİĞİNE DOYAMADAN GİTTİ YAVRUCAK
(TUROVA SURLARININ ÖNÜ)
(HEKTORUN ÖLÜSÜ BAŞINDA ÊNE, LÂKON VE PİRİYAM, GERİDE
TUROVALILAR)
ÖMER: Mâtemi büyüktü Turovalıların o gece. Ateşler yaktılar hektorun çevresinde, ağlaştılar. Sevmeyen yoktu Hektoru. Yiğitti, mertti, halkını üstün tutardı her türlü çıkarından.
TUROVALILAR: Gelin Hektoru soyalım Güllâp suyuyla yuyalım
Mezara nasıl koyalım Gelin ağlaşak Hektora
Gelin ağlaşak Hektora... (SURUN İÇİNE TAŞIRLAR)
ÖMER: Aleksandır ölmemişti ama hekimler bir iki günden fazla yaşamaz diyorlardı...
OTUZSEKİZİNCİ KISIM
NE ŞEHİT OLDU NE GAZİ
(TUROVA, KIRAL PİRİYAMIN SARAYI)
(ALEKSANDIR YATIYOR, ÖTEKİ TUROVALILAR BAŞINDA)
ALEKSANDIR: Ölüyoruuum, kurtarın beniii...
PİRİYAM: (ÊNEYE) Aman evlâdım, kurtaralım Aleksandırı.
ÊNE: Yok baba, geçti artık. Sen baba sevginle affettin belki onu, halk ta unuttu yaptıklarını ama, herkes
unutmadı. O sermaye yüzünden memleketin başını derde sokmasını... Unutmadık bunları... (ALEKSANDIRA) Yurduna yabancıları soktun, felâket getirdin Turovaya, çek cezanı şimdi.
ALEKSANDIR: İstirhaaam ederim... Pek muhtereeem... Aziiiz... N’ooolur... İyi niyetliydim... Şüphe etmeyin... Bendeeen...
ÊNE: İyi niyet yetmez Aleksandır, yetmedi de... Sevabın birse, hataların bini aştı çoktan. Akalılar vurmasaydı seni, ben öldürecektim.
ALEKSANDIR: Ben ne yaptım size... Beeen... (ÖLÜR) ÊNE: (NABZINA BAKAR) Öldü.
KORO: Ne kendi eyledi rahat Ne âleme verdi huzur
Geberdi gitti dünyadan Düşünsün ehl-i kubur
ÖMER: Öykümüz tam bir facia halini aldı bu noktada. Ölen öldü, kalan kaldı. Sonuç? Sonuç ne oldu? Akalılar iyice bozuldular Akilleusun ölümünden sonra. Agamemnon K.İ.A.sı Piriyamı devirmeye çalıştı bir süre ama kıvıramadı. Bunun üzerine son bir saldırıya kalktılar ama Êne iyi savundu Turovayı. Ama iki tarafta da askerler bıkmıştı savaştan. Sonunda Akalılar tam bir bıkkınlık ve bozgun içinde dönüş hazırlıklarına başladılar ister istemez...
OTUZDOKUZUNCU KISIM
OLMAZ DEDİ TANRILAR, BU İŞ BÖYLE BİTMEZ
(AKA TESİSİ VE TANRILAR KATI)
AGAMEMNON: Bu sefer Turovayı alma emellerinden kati olarak vazgeçmek zorundayız arkadaşlar.
Ordumuzun büyük bir kısmını kaybettik, geri kalanlar da savaşacak durumda değil. Hiçbirimiz emniyette sayılmayız. Turovalılar biraz gayrete gelirse hepimizin mahvolması işten bile değil.
Yarın sabah şafakla hareket ediyoruz, herkes dönüş hazırlıklarına başlasın.
MENELAOS: Peki Eleni ne olacak şimdi? Onu bu barbarların eline mi bırakacağız? Aleksandır da öldü, koruyucusuz kaldı. Ne yapacak zavallı karım?
ODİSSEUS: Eee, sıkarsın ama monşer, işimiz gücümüz kalmadı da karınla mı uğraşacağız? Ne yapacakmış? Ne yaptıysa şimdiye kadar bundan sonra da onu yapsın. Öööf be!
AGAMEMNON: Artık Eleniyi unut Menelaos. Onu fazla düşünmeye kalkarsak korkarım ki cehennemi boylayacağız hepimiz.
NESTOR: Yola çıkmadan Kalkus bir fal baksın da hareket saatini tesbit edelim. Yolda bir fırtınayla karşılaşabiliriz.
AGAMEMNON: (KALKUSA) Yaylan bakalım.
KALKUS: (TANRILARA YANAŞIR) Ey yüce tanrılar, Akalıların dönüşünü kolaylaştırın. Yolda felâketlerden koruyun bizi, sağ salim dönelim ülkemize. POSEYDON: Ne oluyoruz?
ATENA: Nereye dönüyorsunuz?
KALKUS: Yurdumuza dönüyoruz, ne yapacaktık yâni? HEFAİSTOS: Yurdumuza ne demek?
HERA: Nasıl dönersiniz?
KALKUS: On yıldır burdayız yüce tanrılar, alamadık Turovayı. Biraz daha kalırsak hepimiz öleceğiz. Daha var mı gitmemek, durmak olur mu buralarda?
POSEYDON: Kavlimiz böyle miydi? Bunun için mi tatlı meltemler üfleyerek sizi getirdik buralara kadar? Böyle miydi anlaşmamız?
HERA: Hani Turovayı talan etmeden dönmeyecektiniz? Piriyamın hazineleri halâ duruyor olduğu yerde.
HEFAİSTOS: Nankörler! Bunun için mi size on yıldır yardım ettik, silâh verdik, yiyeceklerinizi, içeceklerinizi verip besledik? Sersem herifler!
KALKUS: Meseleleri basite irca edelim efendim. Gücümüz kalmadı, Turovayı ele geçiremeyeceğimizi anladık, dönüyoruz.
POSEYDON: Kafanızı işletin biraz, kafanızı.
KALKUS: Biz gücümüzün yettiği her yolu denedik, beceremedik. Varsa sizin bir teklifiniz, söyleyin onu da yapalım.
(TANRILAR FİSKOSLAŞIRLAR. KIRALLAR SABIRSIZLANMAKTADIR)
POSEYDON: Piriyamın hazinelerinin yarısını adayın bize, olur bu iş.
KALKUS: (KIRALLARA KOŞAR) Var mısınız? AGAMEMNON: Neye var mıyız? ODİSSEUS: Çabuk ol, gelirler şimdi.
KALKUS: Sabret biraz monşer. (AGAMEMNONA) Piriyamın hazineleinin yarısını tanrılara verirsek Turova bizim olacak.
AGAMEMNON: Verdik gitti...
ODİSSEUS: Nasılsa bizde dğil.
KALKUS: (TANRILARA KOŞAR) Kabul tanrılar.
ATENA: (KALKUSU BİR KENARA ÇEKER) Aç kulağını Kalkus. Bir armağan yollayacaksınız Turovaya, koca bir armağan. İçi boş olacak. İçine de sekiz on adam koyacaksınız, biriniz de başında duracak. Ötekiler gemilere binip uzaklaşsınlar. Turovalılar alır armağanı içeri, gece adamlarınız çıkar içinden, kale kapılarını açar, siz de dönüp dalarsınız Turovaya... Tamam mı? KALKUS: Tamam, tamam, hem de nasıl.
ODİSSEUS: Hadi be Kalkus, çabuk ol artık. MENELAOS: Hadisene be...
KALKUS: (KIRALLARA) Tamam, ele geçirdik Turovayı. Hem de yarın, yarın akşam...
ODİSSEUS: Aman monşer, bu herif çıldırdı.
KALKUS: Durun, dinleyin, aklım başımda. Turovayı alıyoruz dedim, değil mi? Alıyoruz yahu. AGAMEMNON: Anlat Kalkus...
KALKUS: I-ıııh, ı-ıııh, bir şartım var.
AGAMEMNON: Söyle.
KALKUS: Bunun bir yolu var. Turovanın başına beni geçireceksiniz. KIRALLAR: Kabul!
KALKUS: Dinleyin öyleyse. (KIRALLAR KALKUSUN BAŞINA ÜŞÜŞÜRLER. KALKUS
HAREKETLERLE ANLATIR)
MENELAOS: İyi ama yutarlar mı dersiniz?
ODİSSEUS: Armağanın ne olacağı önemli tabii.
KALKUS: Buldum kırallar, buldum: AT. AGAMEMNON: At mı?
KALKUS: Turovalılar çok severler atı.
NESTOR: Doğru ya, doğru... Ne derlerdi bakayım... At, avrat... Bir de... Hay allah nydi yahu, unuttum...
AGAMEMNON: Pusat. Oldu bu iş. Vaktimiz az. Tahta at yarın sabaha kadar hazır olmalı. Bu işi sen taahhüt eder misin Kalkus?
KALKUS: Tabii ederim, tabii, işim bu zaten benim.
NESTOR: Berhûdar ol evlâdım, berhûdar ol, berhûdar ol...
ÖMER: Kalkus bütün gece çalıştırdı Akalıları. Sabaha karşı tahta at hazırdı. Onbeş onaltı adam yerleştirdiler içine, yularını da verdiler Kalkusun eline, işaretini bekleyeceğiz diyip bindiler gemilere, açıldılar Ege denizine. O kadar da açılmadılar tabii, gizlendiler eşek adalarının gerisine...
KIRKINCI KISIM
AT ÜZERİNE VARYASYONLAR
(TUROVA SURLARININ ÖNÜ VE ÜSTÜ)
HELENOS: (YUKARDAN) Rüya mı görüyorum? Gitmiş bütün Akalılar. Gemiler? Gemiler de yok meydanda. Kıralım, kıralııım, kıral Piriyam, kıralııım... (ÇIKAR)
PİRİYAM: (YANINDA ÊNE İLE BELİRİR) Bu günleri de gördük evlâdım, gazâmız mübarek olsun. ÊNE: Mübarek olsun baba, kurtuldu Turova.
TUROVALILAR: Yaşasııın, kurtuldu Turova, kurtulduk artık, yaşasın...
(PİRİYAM İLE ÊNE HALKA EL SALLARKEN KALKUS ATI YULARINDAN ÇEKE
ÇEKE SAHNEYE GETİRİR. OLANAK OLDUĞU ÖLÇÜDE BÜYÜK BİR ATTIR.
ÜZERİNDE SIKIŞAN İKİ EL RESMİ VE A.B.D., ALTINDA ‘AKA bİRLEŞİK
DEVLETLERİNDEN TUROVAYA’, EN ALT KÖŞEDE ‘MADDE-İ AKA’ YAZILIDIR)
KALKUS: Bendeniz Kalkus efendim. Agamemnonun adamıydım. Yalan söylemek istemiyorum, ona çok hizmet ettim. Ama Hektorun ölümüne ve Akalıların Turovalılara yaptıkları muameleye dayanamadım, giderken beni burda bırakmasını rica ettim, kırmadı beni. Israrlarım üzerine size savaşın acılarını bir nebze olsun hafifletebilmesi ümidiyle bu tahta atı yaptırdı. Israrlarım üzerine tabii... Size sığınıyorum, asil Turovalıların geleneksel misafirperverliğine sığınıyorum. Bu nâçiz armağanı kabul edin, ben de Turovalı olayım, izin verin. PİRİYAM: Zavallı adam, alalım içeri.
ÊNE: Dur baba. (KALKUSA) Ne mâlûm doğru söylediğin, yabancı?
KALKUS: İyi ki almışım yanıma. (ONBEŞİNCİ KISIMDA AGAMEMNONLA BİRLİKTE ÇEKTİRDİĞİ FOTOĞRAFIN BÜYÜK BOY BİR KOPYASINI ÇIKARIR) Bu benim işte, (GÖSTERİR) yanımdaki de Agamemnon. ÊNE: Nerelisin sen?
KALKUS: Ispartalıyım.
LÂKON: Ulan Turovalı değil miydin sen? (ÖTEKİLERE) Atena tapınağında çalışırdı bu herif te suistimali çıktı, atıldı o işten.
ÊNE: Hmmm, atı çek şöyle kenara.
(KALKUS ATI ÇEKER, BİR YERE BAĞLAR, DİĞERLERİ İNCELERLER) KORO: Atımı saldım çayıra Otlayıp karnın doyura
Gördüğü düşü hayıra Yoranın da avradını...
LÂKON: Almıyorsunuz değil mi içeri?
KALKUS: Alınmaz olur mu hiç, armağan bu.
LÂKON: Sen karışma ordan. Almayın bunu içeri.
TUROVALILAR: Atı isteriz, alın atı içeri, at, at, at, çok ta güzelmiş ayol, aferin doğrusu şu Akalılara, ismi neymiş, Kalkus Kalkus, Kalkus, aferin adama...
LÂKON: Bak Êne, halk öğrendi atın geldiğini, içeri almak istiyorlar. Yakalım bunu şuracıkta.
KALKUS: Tanrıları kızdırmayın. Niye yakacakmışız? Hem inanın bana, bunda bir kötülük yok.
LÂKON: Niye inanalım sana? Daha düne kadar Akalıların adamı değil miydin? Nerden belli doğru söylediğin?
PİRİYAM: (KALKUSA) Yahu evlâdım, bu at çok büyük, nereye koyacağız bunu?
TUROVALILAR: Meydana, meydana dikeriz, Piriyamın heykelini indirin onun yerine dikelim, meydana, meydana meydana meydana...
ÊNE: Lâkonun hakkı var baba. Güven olmaz yabancılara. Armağan diye, yardım diye verirler, bin türlü bokluk çıkar içinden. Eleniye de kızoğlan kız dediler, sermaye olduğu anlaşıldı sonunda. Halk almadan içeri yakalım şu atı, kurtulalım gitsin. TUROVALILAR: Atı isteriz, at, at, at, at...
LÂKON: Turovalılar, dinleyin beni kardeşlerim. Yabancılar boş yere vermez armağanı, yardımı, mutlaka bir çıkarları vardır, mutlaka bir felâket getirir beraberinde böyle şeyler. Uzaklaştı zannedip bayram ettiğiniz felâketler gizli bunun içinde. Yakalım şu atı...
TUROVALILAR: Lâkon haklı galiba, yok canım, bu sıcakta yakılır mı, kışın yakarız, şimdi alın içeri. KALKUS: Turovalılar, ben de sizi misafirperver bir millet bilirdim. Benim gibi bir tanrı misafirinin getirdiği
hediyeden korkmak yakışır mı sizlere? Yakışmaz. Ben tek kişiyim, yalan söyler miyim? Söylemem, çünkü yalan söylediğimi anlayıp öldürürsünüz beni... TUROVALILAR: Bravooo, aferin yabancıya, aferin Kalkusa...
LÂKON: Arkadaşlar, Turovalılar, kardeşlerim, çok geç olur yalan söylediğini anladığınız zaman. Kötülükler gizli bunun içinde. (ATI YUMRUKLAR) Almayın içeri... Sonra pişman olacaksınız ama faydası olmayacak... Dinleyin beni...
TUROVALILAR: Çok dokunaklı konuştu kardeş, ama bu kadar da kötü kalpli olur mu insan... POSEYDON: Çok oldu bu herif artık.
ATENA: Bunca uğraştık, emeklerimiz boşa mı gidecek yâni? HEFAİSTOS: Bir çaresine bak Poseydon.
HERA: Saldırt yılanlarını herifin üstüne.
(LÂKON POSEYDONUN YILANLARI TARAFINDAN BOĞULARAK ÖLDÜRÜLÜR.
BU OLAY SADECE IŞIKLA DA VERİLEBİLİR)
KALKUS: Gördünüz mü tanrılar ne yaptılar zındık herife? Var mı başka itirazı olan haaa, var mı?
TUROVALILAR: Tanrılar, tanrılar da, tanrılar da yabancıyla beraber, Kalkusu tanrılar koruyor, sus sus günaha girmeyelim...
ÊNE: Ben varım. Yakalım şu atı Turovalılar... Hektor da olsa aynı şeyi yapardı... TUROVALILAR: Yuuuh, Hektoru âlet etme, ayıp ayıp...
PİRİYAM: Gel Êne, bilirsin ben demokrasiye inanırım. Halk ne istiyorsa onu yaparız. Oya koyalım bu konuyu. ÊNE: Gizli oya.
PİRİYAM: Peki, gizli oya. (HALKA) Aziz Turovalılar... Sevgili vatandaşlarım...
TUROVALILAR: (TEK TÜK ALKIŞ SESLERİNE KARŞILIK) Yuuuh, yuh Piriyam, bıktık senden, çekil artık, çekil başımızdan, yuuuh...
PİRİYAM: Peki, peki, öyle olsun. Yalnız bu dediklerimi dinleyin. Herkes bir kâğıda yazacak ne istediğini. Ne istiyorsanız onu yapacağım. Üç teklif var. Birincisi Ênenin teklifi: ‘Hemen şuracıkta atı yakalım’ diyor Êne. İkincisi... (KALKUSA) Neydi adınız?
KALKUS: Kalkus.
PİRİYAM: (DEVAMLA) Kalkusun teklifi: ‘Atı ve beni içeri alın’ diyor Kalkus. Üçüncüsü de benim teklifim: Diyorum ki ‘Atın içine bakalım, birşey yoksa içeri alalım’. Şimdi aziz Turovalılar, Ênenin istediğini seçenler bir kâğıda YAK, Kalkusun teklifini isteyenlar AT, benim teklifimi kabul edenler BAK diye yazsınlar.
(TANRILAR SALONA İNEREK HALKA AT RESİMLERİ ATMAYA BAŞLARLAR)
KIRKBİRİNCİ KISIM
HÜR SEÇİMLER
(TUROVA)
ÖMER: Seçim yapıldı, tasnife geçildi. Akşam yaklaşıyor, Kalkus sabırsızlanıyordu. Tanrılar seçim sırasında boş durmadılar tabii. Halka, atı alırlarsa herkesin bir at sahibi olacağı haberini yaydılar. Halk Piriyamdan bıkmıştı zaten, onun dediği ne kadar doğru olursa olsun, oy vermezdi halk. İş Êneyi halletmeye kalıyordu. Dediler ki tanrılar, eğer YAK diye oy verirseniz, evlerinizi yakacak Êne. Uçaklar kiraladı K.İ.A., at resimleri attılar tüm Turova kentinin üstüne. At üzerine şiirler yazıldı, mersiyeler düzüldü, kocaman bir at pazarına döndü şehir. Tasnif bitti sonunda, sonuçlar açıklandı...
(ÇIĞIRTKAN, TANRILARIN YARDIMIYLA OY SANDIĞINI GETİRİR)
ÇIĞIRTKAN: Duyduk duymadık demeyin... Seçim sonuçları belli olmuştur... Kulak verin Turovalılar, açıklıyorum sonucu... YAK, yâni Ênenin tezi oyların kırkta birini...
(TUROVALILARDAN ALAYLI KAHKAHALAR YÜKSELİR, ÊNE BOZULUR, BİR
KÖŞEYE ÇEKİLİR)
BAK, yâni kıral Piriyamın tezi oyların dörtte birini...
(TUROVALILARDAN TEK TÜK ALKIŞA KARŞILIK YUH SESLERİ)
Ve nihayet AT, yâni Kalkusun tezi kazandı seçimi. Yaşasın Kalkus...
(SEÇİM SANDIĞI AÇILIR, İÇİNDEN KALKUS ÇIKAR. TUROVALILARDAN KALKUS LEHİNE BÜYÜK TEZÂHÜRAT. PİRİYAM BİR KÖŞEDE, ÊNE BİR KÖŞEDE, BOZULMUŞ DURURLAR. TANRILAR DAVUL ZURNAYLA NEŞELİ BİR OYUNA BAŞLARLAR. KALE KAPILARI AÇILIR, YULARI OMUZUNA ATAN KALKUS ATI ÇEKEREK İÇERİ GİRERKEN BİR YANDAN DA HALKA EL SALLAR. BU ARA KOYNUNDAKİ FOTOĞRAFI DÜŞÜRÜR, HEMEN ALIP YİNE KOYNUNA
YERLEŞTİRİR. MÜTHİŞ BİR UĞULTU BÜTÜN SALONU DOLDURUR. AT YAVAŞ YAVAŞ GİRER, ARKASINDAN PİRİYAM VE ÊNE... KAPILAR AĞIR AĞIR KAPANIR)
(HİKÂYE-İ CENG-İ TUROVANIN SONU)
- BÜYÜKLERE MASALLARDAN: UZAKTAN KORSAN DÜRBÜNÜYLE BAKINCA OKAN ÜSTÜNKÖK Güzel bir öykü... Devamı için tıklayınız. ...
- tut ki yaptık (sanal) müzikli ve kelime oyunlu dünya turu hem de sürrealist ilk 22 5 94 izmir ankara yol...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumunuz okunduktan sonra yayınlanır. Yorumunuzun altına ad ve soyadınızı yazınız, Kimliği belirsiz yorumlar yayınlanmaz.