Varoluşçuluğun kamberi Jean-Paul Sartre / Ünal Özüak

VAROLUŞÇULUĞUN KAMBER'İ JEAN-PAUL SARTRE...


Bu aralar kitap sunumlarım 60'lardan bugüne taşınan felsefi örgü yumaklarından oluyor bağışlayın... Melali çok iyi anlayan bizim 68 kuşağına aşina olabilmeniz için damarlarımız neyle doldu anlatmam lazım...

Dersimiz varoluşçuluk... Hocamız kim olabilir? Jean-Paul Sartre... Usta, dünya gençleri ve edebiyatçılarına rol model olmuştur; akademik dünyasına kapanmış kürsü profesörü değil, bugünkü yaygın deyişle, günlük hayatın siyasi ve yaşamsal her noktasına dokunmuş, roman ve makaleleriyle, çıkardığı politik dergileriyle, ünlü feminist kuramcı Simone de Beauvoir'la yaşadığı 51 yıl süren girift ve sıra dışı aşk hayatıyla, üzerini mesken tutunup yayın ve ders notlarını yazdığı, dünya entelektüellerinin buluşma noktası haline getirdiği Cafe de Flore'deki bulvar sohbetleriyle, Paris'ten tüm dünyaya sirayet eden 68 öğrenci kalkışmasının tetikçisi aktivistiydi Jean Paul Sartre. Eylemciliğinden azılı karşıtlığına varan devinimleriyle komünistliği salt SSCB'nin siyasi rejimi olmaktan çıkarıp sokağa dökmüş, halka indirgemiş adamdır. Yaşamı karşı koymanın, gelenekçi felsefeye başkaldırmanın ta kendisidir...

20. yüzyılın önde gelen aydınlarından Jean-Paul Sartre, romanları, oyunları ve düşünce yazılarıyla varoluşçuluk düşüncesini olduğu kadar bütün bir yüzyılı da derinden etkilemiştir. Can Yayınları'ndan 48. baskısı yapılan Bulantı, 20. yüzyılın en etkili düşünürlerinden Jean-Paul Sartre'ın ilk romanı. Hemen kaçmayın, kitabın mide değil kafa bulantısı üzerine olduğunu anlatacağım...

Bireyin kökten özgürlüğünü vurgulayan varoluşçu akımın sözcülüğünü üstlenen Sartre, adını 1938'de yayımlanan bu romanıyla duyurmuştu.  Döneminin bütün geleneksel kalıplarını yıkarak günlük biçiminde yazdığı bu kitabında, romanın kahramanı Roquentin'in dünya karşısında duyduğu tiksintiyi anlatıyordu. Bu tiksinti yalnızca dış dünyaya değil, Roquentin'in kendi bedenine de yönelikti. Kimi eleştirmenler romanı hastalıklı bir durumun, bir tür nevrotik kaçışın ifadesi olarak değerlendirdilerse de, Bulantı, yansıttığı güçlü bireyci ve toplum karşıtı düşüncelerle, sonradan Sartre felsefesinin temellerini oluşturacak birçok konuya yer veren özgün bir yapıttı. "Varoluş"la yüz yüze gelen Roquentin'in geçirdiği değişimi anlatan Bulantı, varoluşçuluğun kült kitaplarından biri oldu.

Peki ben nasıl Roquentin'e dönüştüm ona bakalım... Ölü Ozanlar Derneği benzeri kabul edebileceğimiz, yatılı erkek okulunda ergenlikte boğuşmaktayken o zamanın ruhunun hoş getirisi şekillendirdi yaşamımı... Jean-Paul Sartre'ın baş eseri Bulantı ile kafamı bulandırdılar.
Öyle ki yarım asırdır kafam hâlâ bulanık. Camus'nün YABANCI'sından yediğim yumruk yetmiyormuş gibi sloganı dayattılar; "VAROLUŞ ÖZDEN ÖNCE GELİR."
Hadi gel de çık işin içinden... Asılacaksan İngiliz sicimiyle asıl "nasihatleri" yanı sıra "Amerikan ipiyle de kuyuya inme" telkinlerinin kafa karışıklığı içerisinde, Amerikan Marshall yardımları kapsamında dağıtılan süt tozuyla beslendi, yani pek de helal süt emmedi 68 kuşağı. Hele ben peş peşe iki "Amerikanlaştırma projesi" gibi duran okulda okudum. Kadıköy Maarif Koleji ve ODTÜ. Maarif Koleji, Amerika'da eğitilmiş Türk hocalar ve misyoner İngiliz ve Amerikalı hocalarla (ki Nausea/Bulantı'yı Mr. M.P. Harlow'dan İngilizce ders olarak okumuştum) 1955'te, Demokrat Partili yıllarda kurulmuştu.

Ama, bizden ilk başkaldırıyı lisede yediler. İngilizce gazetelere ulaşımımız sayesinde 59'da Amerika'nın arka bahçesinde onların adamı Batista'yı alaşağı etmiş Küba devrimcileri Fidel Castro ve Che Guevara çoktan rol modelimiz olmuştu bile. Amerikalılar da Komünizmle Mücadele Derneği'ne imam Fetullah Gülen'i İran'ın Humeyni'sine koşut biçimde monte ettiler.

68 gençliği geçen yüzyılın ikinci yarısının kanaat önderlerinden "absürd/ saçma'nın babası" Albert Camus ile ruhu reddederek maddeciliği düşün yaşamımın merkezine oturtan Jean- Paul Sartre arasında "gitgel"ler yaşadı.
Sartre'a göre "Varoluş özden önce gelir"di. Tercümesi.. Gelenek, görenek, kalıtımı koy bir tarafa. Sen, kendini nasıl inşa edersen O'sundur.." Sadede gelirsek.. 68 kuşağı, yaşam motifi yaptığı, hayatını karartan, canlarına mal olan sosyalizm pratiği, küreselleşme girdabında, Perestroyka/Yeniden Yapılanma, Glasnost/Açıklık derken, sabun köpüğü gibi eriyip gidince pusulasını şaşırdı. Yeni bir dünya kuruldu, 68 kuşağı da orda yerini buldu mu?
Posada kalan sosyal demokrasi, şahin kuşağa yeter mi?

Yoksa bizimkiler, "Bilmem ki bu dünyaya ben niye geldim" diye kendi kendine sorup duruyor, apolitik yeni kuşaklara uzaylı gibi mi bakıyor?
................
BULANTI
Jean-Paul Sartre Can Yayınları Çağdaş Dünya Yazarları Dizisi www.canyayinlari.com

1 yorum:

  1. Blogda yazarın ‘’Dün Söylediklerin Bugünkülerle Örtüşüyorsa Doğrusun’’ başlıklı bir yazısı var. Onunla ilgili bir yorumda ‘’yarımyüzyılda herşey de bizlerle aynı küvette mi yıkandı yoksa ırmakta çimerken altımızdan ne sular aktı da gitti mi ‘’ sorusu sorulmuştu. Aynı soru acaba varoluşculuk için de geçerli mi? Biliyoruz ki dörtyüz engelli varoluşculuk bayrak yarışında Sartre batonu Kirkegaard, Heidegger ve diğerlerinden aldı sonra da Foucault, Derrida ve diğerlerine verdi, orası tamam da tümü aynı türküyü mü çağırdı? Hepsi Jean Paul’un küvet suyunda mı yıkandı ki onsuz düğün olmuyor? Bugünün soruları bunlar mı? Yazar bu kez bize bunları sordururken kendisi de yazının son satırında ‘’Yoksa bizimkiler (’68 kuşağı), "Bilmem ki bu dünyaya ben niye geldim" diye kendi kendine sorup duruyor, apolitik yeni kuşaklara uzaylı gibi mi bakıyor?’’ diye sormuş. Şimdi acaba ‘’Dünle beraber gitti, cancağızım, Ne kadar söz varsa düne ait. Şimdi yeni şeyler söylemek lazım’’ dizeleriyle Mevlana kardeşimiz neredeyse sekiz yüz yıl önce ortaya bir yanıt atmış olabilir mi? Yazar bunu diyelim diye bizi gıdıklıyor galiba...

    O

    YanıtlaSil

Yorumunuz okunduktan sonra yayınlanır. Yorumunuzun altına ad ve soyadınızı yazınız, Kimliği belirsiz yorumlar yayınlanmaz.

ÖNE ÇIKAN YAYIN

And They Died / Gün Gencer

  AND THEY DIED (THE ROAD TO GALLIPOLI) (ÇANAKKALE SAVAŞINA GİDEN YOL) A TRAGEDY IN THREE ACTS  (A Docu-drama with music written in memory o...