kadın adamı filozof yapar
Felsefe tarihine kabaca bakıldığında bir erkek yazınsal tarihi olarak
görülebilir. “Her alanda olduğu gibi felsefe alanında da kadınların
görünürlükleri aslında kadın mücadele tarihinin gelişimine bağlı
kalmıştır. Ancak görünen her ne kadar bu olsa da, antik çağdan beri kadın filozofların
bir şekilde felsefe yaptıkları ve felsefe tarihine katkı sundukları bir
gerçektir. Krotonlu Theano, Miletli Aspasia, İskenderiyeli Hypetia i̇le oluşan
kadın filozoflar geleneği çağdaş felsefede adeta doruğuna ulaşmış ve Hannah
Aradent, Simone de Beauvoir, Judith Butler gibi çok önemli kadın filozofların
felsefe sahnesine çıkmasına tanıklık etmiştir.” diyor Düşünbil dergisindeki
yazısında Ala Emine Deniz Ersoy.
Reklam olabilir diye aldırmadan Düşünbil Dergisini hararetle tavsiye
ediyorum. Her sayısında felsefenin başka bir penceresi açıyor. Kadın filozoflar
sayısında, yukardaki başlıkta dalga geçtiğim gibi, adamı filozof yapan kadınlar
var. Varoluşçuluğun babası Jean Paul Sartre’ı gedikli hayat arkadaşı Simone de
Beauvoir tamamlamış mıdır? Yoksa ustanın kafasının etini mi yemiştir? Sokak
diliyle ve “İkimizin resmini çıkarsınlar yan yana…” şarkısından etkilenip
Sartre ile Simone de Beauvoir resmine birlikte bakarsak, kimin kimi filozof
yapacağını söylemek kolay ama kazın ayağı öylemi bir bakalım. Mesela 1952’de
Chicago’da belgesel fotoğrafçı Arthur Shay’ın çektiği fotoğrafla
Sartre’a birlikte bakın…

Castor (Cesur) lakaplı biseksüel yazarı yakından tanıyalım;
Simone Lucie-Ernestine-Marie-Bertrand de Beauvoir (9 Ocak 1908 – 14 Nisan
1986) Fransız yazar ve filozof. Roman, felsefe politik ve sosyal deneme,
biyografi ve otobiyografi yazarı, gazeteci. En önemli eseri 1949’da yazdığı,
kadınların gördüğü baskıların bilimsel incelemesini yaptığı ve modern
feminizmin temellerini kurduğu İkinci Cins (Le Deuxième Sexe) sayılabilir. 1908’de
Paris’te Georges Bertrand ve Françoise (Brasseur) de Beauvoir çiftinin kızı
olarak dünyaya gelmiştir. Geleneksel bir ailenin büyük kızıdır.
Otobiyografisinin ilk bölümünde (Bir Genç Kızın Anıları) dinine ve ülkesine
bağlı ataerkil bir ailenin sorumluluklarla donatılmış kızı olarak yaşadığı
dönemden bahseder. Kişiliğinin koyu katolik annesinin ve bilinemezci babasının
karşıtı olarak şekillendiği söylenebilir. Matematik ve felsefede Baccalauréat
sınavını geçtikten sonra Katolik Enstitüsü’nde matematik öğrenimi ve Sainte
Marie Enstitüsünde yabancı dillerde yazın eğitimi gördü. Daha sonra Sabone’da
felsefe eğitimi aldı. 1929’da seçkin Ecole Normale Superieure’ye kayıt olan ve
Sabone’da kurs almakta olan Jean-Paul Sartre ile tanışır.1929’da felsefede
Agregation başaran en genç öğrenci olur. Sartre o yıl birinci olur, Simone ise
ikinci. Ancak herkes bilir ki, de Beauvoir felsefede en iyi idi. Sartre’a
birincilik erkek olduğu için verilmişti. Sorbonne’da iken hayatı boyunca
bilinecek lakabı Castor(Cesur)’u edinecektir.1943 yılında Simone, Konuk Kız
(L’Invitée) adlı Rouen okulundaki öğrencilerinden Olga Kosakiewicz ile olan
kronik lezbiyen ilişkisinin öyküsünü yayınladı. Bu öykü aynı zamanda de
Beauvoir ile Sartre arasındaki karmaşık ilişkiyi ve ilişkinin bu üçlü ilişkiden
nasıl zarar gördüğünü anlatır. Ve II. Dünya Savaşı’ndan sonra De Beauvoir,
Sartre’ın Maurice Merleau-Ponty ve diğer arkadaşları ile kurduğu Modern
Zamanlar (Les Temps Modernes) adlı
politik gazetede çalışmaya başladı. De Beauvoir bu gazetede kendini geliştirdi
ve ölümüne kadar editör olarak çalışmaya devam etti. Belirsizlik Ahlakı Üzerine
(Pour Une Morale de L’ambiguïté,1947) kitabında, Fransız varoluşçuluğunun
etkileri farkedilmektedir. Kitapta çok sade bir biçimde Sartre’ın olmak ve
hiçlik felsefeleri arasındaki geniş açıyı göstermektedir.1981’de Sartre’ın acı
dolu son yıllarını anlattığı Veda Töreni’ni (Cérémonie Des Adieux) yazar.
Kendisi de Paris’de Cimetière du Montparnasse Mezarlığına Sartre’ın yanına
gömülür. Mezar taşında isimleri alt alta yazılır. Ölümünden sonra ünü yayılmaya
devam eder. Sadece 1968’lerin post-feminizminin kurucusu olduğu için değil aynı
zamanda akademisyen olarak ve varoluşcu Fransız düşün insanı olarak da ünü
gelişerek yayılır. Sartre’ın üzerindeki etkisi her zaman görülür. Felsefe
üzerine yazdığı birçok eserde de Sartre’ın varoluşçu etkisi görülebilir.
Paris’te Seine Nehri üzerine yapılan bir köprüye yazarın adı verilmiştir.
Paris’e gittiğinizde, St.Germain’de ünlü varoluşçu ikiliye ev sahipliği
yapmış Cafe de Flore’e uğrayıp havayı teneffüs ettiğinizde kimin kimi filozof
yaptığını daha iyi anlarsınız…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumunuz okunduktan sonra yayınlanır. Yorumunuzun altına ad ve soyadınızı yazınız, Kimliği belirsiz yorumlar yayınlanmaz.