MÜZİKSİYEN GÜREŞÇİ MÜKERREM HÜRREM
bristol 9/2020 - bu yazılışı 8/2022
Efendim merhaba. Hoş geldiniz sefalar getirdiniz. Rahatsınız değil mi? Pabuçlarınızı çıkarmasaydınız. Kızım Meyrem, arkadaşlara terlik ver. Hah şöyle. Arkalarına da şey koy, minder koy, yaslansınlar.
Efendim bendeniz öncelikle hepinize saygılarımı sunuyorum. Bu güzel buluşmamıza şey yaptığınız, yani katıldığınız için teşekkürler ediyorum.
Ben var ya, benim adım Mükerrem oluyor. Soyismim de Hürrem. Yani tam adım Mükerrem Hürrem. Kendimi tanıtmamın şeyi var, sebebi var. O da şu: Biliyorsunuz durup durup kendine hayalî mayalî arkadaşlar uyduran sözüm ona yazar bir herif var. Kendisi aslında şey, mimar veyahut işte öyle bir şey yani. İşte o benim hakkımda bir yığın şunu bunu yazıp duruyor. Adam mimarsa mimarlığını yapsın arkadaş, ne diye saçma sapan kara saban şeyler yazıyor, öyle değil mi? Yazı yazmak ona mı kaldı? Töğbe töğbe. Bunu ne için diyorum? Şunun için diyorum ki işte bu adam günün birinde oturup beni yine şey edecek, yani yazacak. Onun için bu sefer ben ondan önce davranıp yazayım da kendimi doğru dürüst tanıtayım diyorum, iyi mi? Çünkü bu herifin yazdıkları hep hayal hep uyduruk, yani nasıl desem, gerçek falan değil yani. Herif uyduruk kaydırık kıvır zıvır şeyler yazıktırıp da beni yanlış yunluş anlatıp duracağına nasıl biri olduğumu varın gelin benden duyun diye bugün kendimi size ben kendim tanıtacağım. Bak yeminle söylüyorum, anlatacaklarımın hepsi gerçek. Bir gram şey yok, uyduruk kuyruk falan yok. İnekten yeni sağılmış süt kadar doğru yazacağım yani. Tabiatıylan elbet süt kadar doğru denmez de işte anladınız yani. Bu yazacaklarım sayesinden dolayı siz sayın şeyler, yani arkadaşlar da beni o uydurukçu herifin aslı astarı olmadan yazdığı gibi değil de gerçekten şahsen ve bizzat ve de bilâkis tam tamına olduğum gibi tanıyacaksınız. Başka hiç bir maksat gütmüyorum yani.
Dediğim gibi bu uydurukçu arkadaş beni daha önce bir kaç kez yazdı, biliyorum. Okudum yani. Siz de okumuşsunuzdur. Bir sürü şey uydurdu hakkımda. Yok efendim ben güreşçiymişim, yok efendim ben güreşçilikten şey yapmışım, yani kadro kapmışım da beden şeyine yani beden eğitimi öğretmenliğine geçmişim. Ertesi yıl terfi edip müdür şeyi olmuşum, yani müdür muavini olmuşum. Olunca da ilk iş okuldaki yangın kovalarını alfabetik sıraya dizmişim, falan filan. Evet, bizim köyde biz her zaman şey tutarız, yani güreş tutarız. Doğru. Bu bilinir yani. Evet, ben de güreş yaptım hem de en şey, yani nasıl desem, en yani birinci ve en iyi, icabında şey çapında, yani ülke çapında güreşçiydim, ya da ne bileyim, olabilirdim yani. Evet, kursa neyim de gittim ve güreş antirinörcüsü de oldum. Kasabada güreş antirinörcüsüyken sonraları ismi lâzım değil sizden iyi olmasın bir arkadaş günün birinde kendiliğinden geldi, vasıta oldu, yani ben hiç talepte falan bulunmadım, hayatta öyle bir şey yapmak şeyimden bile, yani aklımdan bile geçmez. Gel bizim okulda ders ver diye ısrar falan ettiler de öyle gönülsüz mönülsüz hadi bari milli eğitime bir katkım olsun diye gittim kasabanın şeyinde, yani ortaokulunda beden eğitimi hocası oldum ama ondan önce ne yapıyordum? Dedim ya, pirofosyonel güreş antirinörcüsüydüm, değil mi? Öyle aylak gezenin boş kalfası falan değildim yani. Ertesi yıl da müdür şeyi, yani müdür muavini oldumsa o da öyle durduk yerde olmadı yani. Nasıl oldu? Beden eğitiminde gösterdiğim yüksek başarı ve sınıfta falan uyguladığım disiplin kuvvetim sayesinden dolayıdır yani anladınmı. Örneğin meselâ derste kız öğrencilere takla attırırken şöyle biraz tutup mutup yardım ettiğim için ihtarname, şey yanlış dedim takdirname diyecektim. Takdirname almış biriyim ben. Senin disiplinin derslerde ziyan oluyor dersleri bırak gel muavinlik yap dediler. Boşuna muavin olmuş değilim yani. Evet, muavin olunca yangın kovalarını da aynen öğrencilere yaptığım gibi disiplinli bir şekilde hizaya soktum, alfabetik şeye dizdim, AGINNY şekline koydum yani. Elbette öyle olacak. Alfabetik sıra diyoruz. Alfabetik dediğin bilâkis A ile başlar. Y harfiyle olmaz. Neyse. Onu sonra konuşuruz artık. Bugün başka bir şeyden şey edelim, yani söz edelim:
Şimdi sıkı durun, siz sayın arkadaşlarıma benim hakkımda o hayalî mayalî öyküleri yazan herifin rüyasında bile göremediği bir şeyimi yani çok az bulunur bir özelliğimi anlatacağım. Ben var ya ben, aslında çok mütevazı bir şeyim, yani insanım ama bunu siz bilesiniz, sizin için yararlı olur diye söyleyeceğim ki ben aynı zamanda öyle az buz değil, dünya çapında falan kağbiliyetli bir müziksiyenim de biliyorsunuz mu, şey yani biliyor musunuz? Nasıl oluyor derseniz şöyle oluyor. Bizim güreş antirinörcülerinin şeyi var, derneği var. İşte o dernek hangi yıl idiyse unuttum, bizi şey için, yani bir haftalık bir kurs için başta ben olmak üzere böyle en seçme antirinörcüleri Amaarikaya götürmüştü. Amaarikanın Bastın dedikleri şehrinde bir okulun yatakhanesinde kalıyorduk. Bastın diyorlar ama Boston yazıyorlar. Alfabelerinde A ve I harfleri var ama kullanmıyorlar şaşkınlar. Anlaşılır gibi bir şey değil yani. Okul dediğim yer de öyle acayip falan bir yer. Ne akla hizmetse müzik okulu diyorlar. Yahu müziğin okulu mu olur? Biz davulu zurnayı berberliği falan hepsini hep şeyden yani çıraklıktan öğreniriz, ama bu Amaarikada zaten her şey bir değişik. Örneğin, kaldığımız okulun adı Börkili müzik şeyi, yani müzik okulu. Börkiliy Sukul diye okunuyor ama tabelâsında Berklee School diye yazmışlar. O da yanlış. Yani bu öyle acayip bir şey yani. Koskoca Amaarika şeyinde, yani ülkesinde doğru dürüst tabelâcı yok. Hepsi cahil. Ne yazarlarsa yanlış. Neyse, işte biz bu okulun yatakhanesinde kalırken dediler ki herkes ensitirüman dedikleri bir şey öğreniyormuş. Elbet öyle olacak çünkü müzik okulu dedik, değil mi? Lahana turşusu yapmayı öğrenecek değiller herhalde. Gittiğimizin ikinci günü baktım kızın biri köşede ağaç dibine çökmüş, garibim üstüne ha var ha yok bir basma entari giymiş, ayakları falan nasıl desem, cıbıl cıbıl, bacaklarını böyle açmış, arasına da bir şey almış bir şeyler yapıyor. Ulan ağacın altında bu böyle ne yapıyor fukara mıdır, dilenci midir nedir diye merakla biraz şey ettim, yani seyrettim. Biri geldi, ona sordum, bu kız ne yapıyor arkadaş dedim. Yahu ne yapacak, görüyorsun işte ensitirüman çalıyor, müzik yapıyor dedi. Kızın bacaklarının arasındaki meğersem işte o ensitirüman dediklerindenmiş. Adına da dur bakayım ne diyorlar, dört heceli bir ismi var. Dört heceli sözcüklerde ben biraz bocalıyorum biliyorsunuz mu? Neydi yaa, hah, vayolansel, vayolansel. İşte baktım bu kız o ensitirümanla sanki şey yapıyor, yani güreşiyor. Kafakola almış da paça kasnak adeta onunla boğuşuyor iyi mi? Bir yandan vayolanselin boynunu parmaklarıyla gıdıklar gibi şey ediyor, bir yandan da öbür eline bir dal almış, sanki destereyle ensitirümanı kesiyormuş gibi elindeki dalı bir o yana bir bu yana sürttürüp duruyor. Sürttürttükçe vıy vıy diye sesler çıkıyor, ses çıktıkça da insanın içi bir tuhaf oluyor, anlatabiliyorum mu, şey yani anlatabiliyor muyum? Ben bunu görünce derhal bir yakınlık hissettim tabiatıylan ve ulan bu müziksiyenlik aynen ve bilâkis güreş gibi olduktan sonra ben bunu herkesten iyi yaparım dedim yani. Öyle değil mi? O gün işim vardı fazla şey edemedim ama cumadan sonra koştum gittim kızın şeyine, yani ensitirümanına bir daha bakınca işi hemen kavradım yani. Gerçi Amaarika’dayken fırsat falan olmadı ama şimdi var ya burada olsa hemen o şeyi yani vayolansel ensitirümanını alır, arkasına dolanır bir kafakol çekerim, tepetaklak getirdim mi elimde destereyle vıy vıy gıy gıy şey etmeye de başlarım yani. Hiç sorun değil. Ha güreş tutmuşsun ha bu vayolansel şeyini yani ensitirümanını şey yapmışsın, yani çalmışsın, aynı şeydir, farketmez. Çünkü neden? Çünkü müziksiyenlik benim kalitemde, benim kapaasitemde güreşçiler için şeydir yani basit bir şeydir, doğaldır yani. Lâkin ve fakat tersi katiyyen olmaz. Yani bir müziksiyen kıspet giyip güreş tutamaz. Nerede o yoğurdun bolluğu? Olur mu öyle şey? Güreşçi olmak için ohooo fırın fırın ekmek yemek lâzım. Öyle ensitirümanı yaptığın gibi adamı pat diye altına alıp şey edemezsin yani. Güreş kolay bir şey değildir. Herkes müziksiyen olabilir ama herkes güreşçi olamaz yani. İşte en iyi örnek şahsen ve bizzat ve bilakis benim, görüyorsunuz işte, değil mi?
Şimdi bu meseleyi şöyle kapatalım. Gördüğünüz gibi benim bu kağbiliyet özelliğimi sizin o hayalî uydurukları yazan mimar şeyiniz, yani arkadaşınız, bilemez tabiatıylan. Zaten bilse de anlayamaz biliyorsunuz mu? Adamın anlaması kıt, şeyinden belli, yani yazdıklarından belli. Anlamayınca durduk yerde şey ediyor, yani uyduruyor, bütün yaptığı bu. İşte öyle olduğundan dolayı bu sefer dedim ki kendimin bu özelliğini ben kendim yazayım da dinleyenler, okuyanlar o adamdan değil de birinci elden şey etsinler, yani bilgilensinler, nasıl değişik ve değerli bir adamım, görsünler yani dedim. Aslında bu müzik kağbiliyetimi pek öyle her yerde anlatmıyorum. Bakarsın nasıl derler cumhuriyet başkanlığı şeyine, yani orukistrasına falan çağırırlar da durduk yerde rahatımızdan olmayalım yani, neme lâzım. Demem şu ki yani bu anlattıklarım aramızda kalsın pek ona buna bahsetmezseniz iyi olur, olur mu? Fazla yayılmasın yani. Keşke herkesler benim kadar şey olsa, yani kağbiliyetli ama aynı zamanda mütevazi falan olsa ama nerdeee? Şimdi şöyle yapalım, çok isteyen falan olursa gelsin ben onlara da kendim anlatırım yani. Hiç sorun değil. Maksat işin doğrusunu öğrenmek bilakis. Uyduruk kaydırık şeyler işin şeyi, yani doğrusu olmuyor şahsen. Evliya Çelebi de öyle demiş zaten.
Yaa ne güzel konuşuyorduk, niye kalktınız? Valla daha anlatacaklarım vardı, karpuz falan da kesecektik. Kızım Meyrem, bak misafirler gidiyor, karpuzu kaldır, beylerin de pabuçlarını ver de bizim terlikleri götürmesinler. Yani yapmazlar tabii ama belli olmaz. Tedbirli olmak lâzım. Gelirken de bana bir bardak su getir, ölmüşlerinin canına değsin yavrum. Konuşmaktan boğazım kurudu. Sonra da git bakkal Mahmut amcana sor bakayım dükkânda hiç şey, yani vayolansel ensitirümanı var mı? Varsa şöyle irice birini kap da gel. Kaç paraysa şey ederiz, veririz yani. Mükerrem eniştemin selâmı var demeyi unutma bilakis. Bir de şey yap, enişte derken inişte deme. Sen hep Mükerrem inişte diyorsun, kaavede arkadaşlar bana Mükerrem Yokuşta diye isim taktılar. Hiç şey olmuyor, hoş olmuyor yani annadınmı.
***
Okan hocam yaz gününde ağustos böceklerinin enstrüman sesleri arasında yazınızı okudum. Viyolonsel değil ama keman çalıyorlar. ancak arş yerine kıl testeresi kullanıyorlar. Mükerrem inişte ne der buna? Tam bu aylara giden bir yazı ellerinize ve aklınıza sağlık...
YanıtlaSilMükerrem ona da ''bir ensitirüman'' der herhalde. Kendisi şu sıralar bir banka yönetim kurulu üyeliği haberi bekliyor dediler. O olmazsa belki de devlet konservatuarına atanırım dediğini de duyan varmış. :))
YanıtlaSilYorum için sağol Sadık. Sağlıklı günler olsun.
OÜ
Resimlerle yazının uyumu da harika. Bravoç Teşekkürler.
YanıtlaSilÇ. Akat