Camus’nün VEBA’sını yeniden okumanın tam zamanıdır
kapatmakta buldular. Bu yaşta bu zekâ akıllara seza. Amaç yaşlıları korumak, kollamak, tedavi altına almak değil toplumun diğer fertlerini onlardan korumak. Totaliter rejimin kimselerin aklına gelmeyen bu harika çözümü karşısında; Yetmiş yıl önce Albert Camus’nun, adeta Nostradamus gibi kehanette bulunarak, yazdığı VEBA’yı tekrar okumak farz oldu. Kitabın başında anlatılan tüm o zenginliğin hastalık karşısında bir boka yaramaması, tam bir absurdité tanımıdır. İkinci dünya savaşından sonra yazdığı kitabı, sadece gerçek bir veba salgını üzerine yazılmış bir kitap gibi okumak mümkün ama yazıldığı tarihe bakarsak (1947) çok daha derin çıkarımlar yapmak daha mümkün. Veba’nın yerine faşizmi koyarak da okuma yapabilirsiniz. Camus'nün içinde vebadan başka her şeyi anlattığı kitaptır. Hemen her şeyi. Çünkü kendisini ilgilendiren şey aslında bir insan olmak. Veba kendini ele vermek için kurduğu kurgunun bir parçası, merkezi, ta kendisi. "İnsanın umutsuzluğa alışması, umutsuzluktan da beterdir." der ve Camus umudu da umutsuzluğu da öyle bir parlatır ki Veba'da, okuduğunuz dakikalar boyunca vebanın çaresizliğini, ölümü dünyanın en sıradan işiymiş gibi kabullenişinize kendiniz bile şaşırırsınız ama bir yandan, baharda ya da hayır bahar gelmeden, belki her şey güzel olur diye beklersiniz... Albert Camus'nün mükemmel ötesi tespitleriyle dolu romanını, zaman zaman insanlık için umudunuzu kaybettiğinizde, okumanız gerekir. Aslında Camus adı ‘Yabancı’ romanıyla özdeşleşir. Ancak yazarın en önemli yapıtı aslında ‘Veba’dır ve Nobel’i onunla kazanmıştır. Altmışlı yıllarda Kadıköy Maarif Koleji’nde Yabancı/Outsider’ı İngilizce okumuş ve saçma/absürd kavramı ile tanışmıştım. Veba ise babamın verdiği Varlık Yayınları’ndan okuduğum ilk kitaplardandı. Yaşamını Camus ile haşır neşir geçirmiş biri olarak, ustanın onca yıl önceden bugüne ışık tuttuğunu görmek kıvanç veriyor. Keskin bir gözlem gücünün desteklediği arı bir bilinçle Veba, yalnızca çağımızın değil, tüm insanlık tarihinin ortak bir sorununa değinir: Felaketin yazgıya dönüşmesi. Camus'nün hiçbir yapıtında böyle acı bir yazgı, böylesine şiirsel bir dille ele alınmamıştır. ‘Veba’, insanın ve ışığın şiiridir. Bu şiirde renkler alabildiğine koyu, ancak yazarın sesi o denli umut doludur.
Beklenmedik bir boyuta ulaşan veba salgını tüm Oranlıları (Cezayir'deki Oran
yerine Ankara'daki Oran'dan mı bahsediyor diye düşünmedim değil,) ilkin umutsuzluğa boğar.
Ardından Doktor Rieux, Tarron ve Grand'ın gösterdikleri dayanışma örneği, başta
yetkililer olmak üzere herkese bir güç ve umut kaynağı olur. Herhangi bir zamanda herhangi bir
insan ruhunun hissettiği şeylerin sayfalarcası parmaklarınızın arasından kayıp gider bu ‘zamansız’
romanda. Veba bilinmeyen bir yılda Cezayir'in Oran şehrinde 1940’lı yıllarda kendini gösteren korkunç bir hastalık hikayesini anlatır. Fareler yavaş
yavaş lağımlardan sokaklara taşınıp burada ölmeye başladıktan sonra, bölgedeki
insanlar büyük acılarla ölmeye başlar. karakterlerin- bir gazeteci, bir doktor
ve bir rahip- vebanın uyanışı sırasında insanlıkla değişik şekillerde yüz yüze
gelmeleri de kitabın içindeki derslerden sadece biridir. kitabın bir çok kez
ele alınması gerekir çünkü Veba'da ki karışıklık dünya çapında hem geçmişteki hem de gelecekte olabilecek
yıkımları temsil etmekte ve bunun sonucunda tüm bu olanlar karşısında
insanların hayatta kalmak için zor seçimler yapması gerektiğini anlatmaktadır. Camus'un yazgısını
Sisifos Söyleni’( tepe aşağı yuvarlanacağını bildiği halde koca kayayı yokuş
yukarı itme efsanesi)ndeki düşüncelerini birebir oranda olmasa da bir kurgu
içinde yedirdiği kitabında genel anlamda belli bir felsefi altyapının
varlığından rahatlıkla söz edebiliriz. Aslında kitapta okuduğumuz rüya kent
oran ve insanlarının veba ile mücadelesi değil, insanlığın faşizmle
mücadelesidir. Güçlü metaforik yapısına ve şahane hikayesine ek
olarak Camus'nün futbol tutkusundan da izler taşıyan klasik romanda Gonzalez
isimli karakterde vücut bulan futbol tutkusu, bir futbol sahasının karantinaya
çevrilmesiyle de yerini bulur. futbolcu Gonzalez de trajikomik olarak bu
karantinada görevlendirilir. Hatta Gonzalez, Rambert isimli gazeteci karakter
ve dr rieux'a; "hem daha iyi oldu burada idman da yapıyorum" der.
insanın en zor şartlarda bile bazı şeylere bağlanabildiğinin bir göstergesi
olarak ki, zaten "ahlaka dair ne biliyorsam futboldan öğrendim" diyen
Camus'ya da yakışan budur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumunuz okunduktan sonra yayınlanır. Yorumunuzun altına ad ve soyadınızı yazınız, Kimliği belirsiz yorumlar yayınlanmaz.