YUSUFCUĞUN
GÖZÜNDEN
Dün akşam
Oktay’ın Macro fotoğraflarına bakıyordum, özellikle Yusufcuk’a, Arı ile
Çekirgeyi tanırız da bu Yusufcuk biraz uzak kalır. Nokta nokta, çizgi çizgi
taradım resmi. Gövde üstten bakıca son derece teyzinatlı, sağlam görünüşlü bir
zırhı var. Kafa, kollar, bacaklar bütün bunlar akıllı hücrelerce kurgulanmış
bir plan içinde, yan yana gelmiş,
dizilmişler... Ne yani, her organları, eklemleri yerli yerinde, ayağında gözü,
kuyruğunda ağzı çıkmamış, evrensel kanunların hepsiyle uyum içinde olması bir
aklı tarif etmez mi ?
33 mm
büyüklüğüyle, böcekler arasında bir dev, iyi mi? Bu haliyle son derece zarif ve lerzan
hareketlerle boşlukta bir hayli iyi kaçabilir.
Ama
sudaki birkaç aylık larva döneminden sonra su dışında bir kaç aylık bir ömrü
var. “Hızlı yaşa, genç öl”, cesedin yakışıklı olsun” misali. İlk çiftleşmesi
erkek Yusufcuğun sonu oluyor, karısı kafasını koparıp yiyiyormuş...
İnternette
araştırınca çok daha değişik pozlarına rastladım bu canavarların?!
Her yönden 240, 250 dereceye yakın bir görme açısı ile vahşi ve acımasız dünyalarını kafayı bulmuş bir otçu gözüyle algılıyor, dalgalı, ama net diye düşünüyorum...
Ansiklopedik bilgiye göre görsel intikal ve
“response”süresi de çok çok kısa...
Çevredeki
hareketleri adeta yavaşlatılmış görüntüler şeklinde takip edebiliyor, sesleri
bütün gövdesiyle hissediyor, bütün
avlarını havada uçarken yakalıyormuş...
Nasıl becermişlerse ayaklarını toplamış,
zıpkın gibi uçarken alınmış çok net resimleri var.
Modern dünyada bilgisayar monitörlerinin “response”
süreleri 6, 4 hatta 2 mili saniyeye
düştü, oyun programlarında bu süre çok, çok önemli, bilen bilir. Başka türlü
bizim askerler ( Amerikan yiğitleri) bir
an görünüp kaybolan teröristleri (Müslüman bebeleri) nasıl avlayacaklar? İşte
burada her yöne hakim olan Yusufcuk kafaları önemli bir fark yaratır.
Yahu, bu Suriye nasıl bir yer ki; II. Dünya
harbindeki Normandiya çıkarmasından sonra görülen en büyük Müttefik deniz
gücü, Doğu Akdeniz’e, Suriye sahillerine
yığıldı, oradan 1000 km uzaktaki İstanbul Boğazında ise Harp gemilerinden bir
filo bayrak gösteriyor, gelip geçen gemilerde başka alem herif bazukayı almış
omzuna gösteriyor, 1918 yılı benzeri..
“İşgal mi
len bu “ diye Boğazda memnun mesut
yaşayan Yusufcuklar bozulmuşlar, diyorlar ki, “Akedeş bu IŞİD nasıl bi dalga? Kendileri dee orda, bu
gemile burda.”
“Bunla
işgal ettiği yerlere kara bayrak çekiyollamış, bankala soyuyolla, petrolleri
araklıyor bir rivayete göre bize satıyorlamış ama, aslında bir Suriyeli Rus
tüccar aracılığıyla ESED de alış veriş ediyormuş bunladan..”
“Akedeş,
bizimkile, tanker kervanlana takılcana, niden petrol kuyuları ve rafineleri
vurmuyolar? Vursalar da bu işi kökünden halletseler olma mı? Petrol yok, para
yok. Para yoksa, IŞİD de yok. Emme rafineler unların, kuyular unların, kendi
mallanı yok ederle mi? ”diye akıl
veriyorlar bize.
“Kim,
kimin ve neyin peşinde akedeş bunla? Suriye’deki kadeşlerimiz, yaşam alanları
yanıp, yok oldundan, günle, gecele boyu susmayan silah seslerinden ve barut
kokulandan fena halden tırsmışla, yurtlarından ayrılıp “imigrant” paspırtıyla
AB ye uçarak gitcelemiş. Biri bunla kesin gaz vermiş... Esasen her yerin
Yusufcuğu ayri akedeş, herkes otsun otudu yede.”.
”Misal,
bizler aslen Egeliyiz akedeş. Deee Dinazolla zamanından beri varız, emme o
zaman boyumuz 7 buçuk metremiş, beh, beh, beh.. Bize de Yusuf derlemiş o
vakitle, namlı Kuyucaklı Yusuf. Şindi bize Yusufcuk diyollar, yaşamıyoz, sürünüyoz işte.”
“Bakıyon
bi saatte aniden basıyolla zeri şerefsizle, ilaçlama zamanı mış, nefes
alınmıyo, ordan hemen kanatlamazssan, ayaklanı havayya diken gari. Gelmişine geçmişine övgüle düzsen gari ne fayde....”
“Saa bi
şey deyverem mi?
İnsanoğlunun
bu bencilliği ve çekişmeleri bitmezse muhtemel
biz bu dünyada Yusufcuk olarak
varolmaya devam edecez de sizler n’olacanız bilmem akedeş..”
Ankara, 26 Dec 2015 18:22:10 +0200
Sadık ... İyi döktürmüşsün....
YanıtlaSil