POYABİR * Öykü Seçkisi için
Hiçbir şey göründüğü gibi değildir
Yazar:
Jake W.Stephenson / 2020
23
Eylül Çarşamba * Saat 09:30
Ankara
/ Emniyet Genel Müdürlüğü
"Önümde
duran istihbarat raporlarına ne derece güvenebiliriz?"
"Sayın
müdürüm, bildiğiniz gibi, bölücü terör örgütü PKK'nın Ankara bölge yapılanması içine sızdırmış olduğumuz az
sayıda ama çok deneyimli sivil istihbarat personelimiz var. Farklı ortamlarda
görev yapan iki arkadaşımızın ayrı ayrı göndermiş olduğu gizli istihbarat raporları,
sadece bir gün arayla elimize ulaştı. Birbirinden bağımsız olarak yazılmış olan
bu raporlar, aynı konuda alınan istihbaratı karşılıklı doğrular nitelikte.
Teyakkuz durumuna geçmemiz açısından bu istihbarat raporlarının önemli ve yeterli
olduğunu değerlendiriyorum."
Can
sıkıntısı ve öfke, emniyet müdürünün yüzüne yansımıştı. Raporlar, imza
kartonunun ortası delikli sayfaları arasında duruyordu. Her birinin üzerine boş
beyaz bir dosya kağıdı iğnelenerek yetkisiz gözlerden uzak tutulmaya çalışılmış
iki istihbarat raporunu sırayla eline aldı ve bir kez daha dikkatle okumaya
başladı. Okuması bittiğinde, kilitli çekmecesinde koruduğu özel not defterini
çıkarttı. Raporların altında gördüğü kod isimlerinin hangi polis memurlarına ait
olduğunu tek tek kontrol etti.
"Haklısın,"
dedi. "Her ikisi de deneyimli arkadaşlar. Raporlarda sözü edilen muhtemel
terörist saldırı tarihinin çok yaklaştığını kabul edecek olursak, bugünden teyakkuz
durumuna geçmeliyiz. İlgili diğer iki birim müdürüne ben birazdan haber veririm.
İki saat içinde, özel toplantı odasında buluşacak şekilde hazırlıklarını
tamamla. Gereken ön açıklamayı sen yapacaksın."
"Tamamdır
müdürüm," dedi kır saçlı, orta yaşlı emniyet amiri. "Görev
bende."
"Başka
birşey var mı?"
"Müdürüm,
acaba terör uzmanı olarak arada bir görüşlerinden yararlandığımız Abdullah
Bey'i de çağırsak mı? Yani emniyet müdürleri düzeyinde yapılacak bugünkü
toplantıya katılması için değil de, sizlerin yapacağı ön değerlendirmelerden
sonra ortaya çıkacak acil durumu danışmak açısından. Bu şahısı da çağırmamız uygun olur mu?"
"Terör
uzmanı diye biliniyor ama... Aslına bakarsan, hiç sevemedim ben o emekli yarbay
Abdullah Çelikçi denen ukala herifi. Çağır
bakalım. Öğleden sonra saatlerinde doğrudan senin odana gelsin. İstihbarat
raporlarını veya ilgili resmi evrakı kesinlikle gösterme. Sadece yaklaşan
saldırı ihtimalini anlat. Aldığımız duyumları özetle ve Abdullah Bey'in uzman görüşlerini
al. Bu konuda hiç kimseyle bilgi paylaşmaması gerektiğini de kesin bir dille
kendisine hatırlat. Yarın sabah saatlerinde okuyacağımız günlük gazetelerde; 'Ankara'da
PKK Saldırısı İhtimali Değerlendiriliyor,' başlıklı tatsız haberlerle
karşılaşmayalım."
"Tamamdır
müdürüm. Aynen dediğiniz gibi yapılacaktır."
23
Eylül Çarşamba * Saat 11:30
Ankara
/ Emniyet Genel Müdürlüğü
"Hazırsanız
başlayabilirim."
Kır
saçlı, orta yaşlı emniyet amiri, toplantıya katılan birim müdürlerine dağıtmış
olduğu istihbarat rapor özetinin okunduğunu ve anlaşıldığını görünce söze
girdi;
"Son
iki gün içinde, güvenli ortamlardan bize ulaştırılmış bulunan bazı gizli
istihbarat raporları, bölücü terör örgütünün yoğun bir hazırlık içinde olduğuna
işaret ediyor. Kuzey Irak'ta hazırlandığı anlaşılan çok miktarda plastik
patlayıcı maddenin Ankara yakınlarında bir yere gizlice gönderildiği ve
depolandığı konusunda, henüz doğrulanmamış bazı duyumlar almış bulunuyoruz.
Örgütün
orta düzey yöneticilerinden olduğu bilinen, adı bizce malum bir şahısın özel
telefon konuşmasını ele geçirdik. Konuşmayı gizlice dinleme fırsatını bulan görevli
arkadaşımız; 'Yakında merkez binayı patlatıp başlarına yıktığımızda, bakalım TC
polisi nereye kaçacak?' şeklinde kulağına gelen öfkeli bir ifadeyi rapor etti."
"Hani
şu... Hapiste yatması değil de sokakta kalması bizim açımızdan daha yararlı olur
dediğimiz malum dallama mı? Eğer öyle ise, herifi serbest bırakmış olmamız
gerçekten işe yaramış. Örgüt içi telefon görüşmesini bile gizli tutamamış
salak."
"Evet
müdürüm, hatırladığınız malum şahıs yapmış bu telefon görüşmesini. Bölücü terör
örgütü PKK'nın Ankara ve çevre yapılanmasını netleştirmeye çalışırken, bu
kişiyi özellikle yakın kontrol altında tutuyoruz. Bağlantıya girdiği diğer
kişileri tek tek kayıt altına alıyoruz. Böylece, dediğiniz gibi bu şahıs, örgütün
niyetleri hakkında güncel istihbarat edinmemiz açısından çok yararlı bir kaynak
haline geldi diyebiliriz.
Öte
yandan, bölücü terör örgütü sempatizanlarının yoğun olarak yaşadığı Ankara
mahallelerinden birinde, gizli görev yapan diğer bir arkadaşımızın gönderdiği
istihbarat raporu var. Bu raporda, kimliği ve kod adı dosyalarımızda mevcut başka
bir örgüt mensubunun, üç gün önce gizlice Ankara'ya intikal etmiş olduğu
yazılı. Belge-arşiv dosyalarımızdan yararlanarak bu şahıs hakkında ön araştırma
yaptığımızda, bölücü terör örgütünün patlayıcı madde ve tuzaklama uzmanı olarak
Suriye'de, PKK-PYD bölgesinde eğitim görmüş olduğunu anlamış bulunuyoruz. Bu
şahısın şu anda nerede gizlendiği konusunda henüz net bir bilgi sahibi değiliz.
Sadece, patlayıcı maddenin gizlice depolandığı yerde, elektronik ateşleme
düzenekleri üzerinde çalıştığını tahmin edebiliyoruz."
Toplantı
odasında yaşanan sıkıntılı sessizlik, ancak testereyle kesilebilir bir koyuluğa
ulaşmıştı. Devam eden sıkıntılı sessizliği, toplantı masasının başında oturan
kıdemli müdür bozdu;
"Son
bir yıl içinde yedikleri ağır darbelerden sonra, bu şerefsizler bir süredir ortalıkta
görünmüyorlardı. Kendi taraftarlarına moral vermek için, ses getirecek büyük
bir saldırı hazırlığı içinde oldukları düşünülebilir. Görünüşe göre, patlayıcı
madde hazır. Bomba uzmanı terörist de saldırı mahalline intikal etmiş. Polis
teşkilatına ait bir binanın hedef alınacağı şeklinde, üstü kapalı bir duyum
var... Hedef binanın neresi olabileceğini tahmin etmemiz ve çok sıkı koruma
önlemleri almamız gerekecektir."
"Evet,"
dedi istihbarat şube yetkilisi. "Bütün bu hazırlıkları yaptıklarına göre,
çok yakın bir tarihte bomba yüklü araç veya araçlarla yapılacak bir terör saldırısı
bekleyebiliriz. Sahada bulunan bütün gizli personele haber vereceğiz. Uyanık
olsunlar, yeni bir istihbarat gelmesi halinde vakit geçirmeden bize iletsinler.
Bölücü örgüt üyelerine ait olduğunu bildiğimiz telefon numaralarının ve sosyal
medya hesaplarının 24 saat kesintisiz izlenmesini istiyorum. Örgüt çevresinde
bize çalışan muhbirleri şimdilik işe karıştırmak doğru olmayacaktır. Bazıları
iki taraflı çalışıyor olabilir."
"O
zaman hemen uzman teknisyen personeli toplayalım ve ne gibi önlemler almamız
gerektiğini belirleyelim. Bugünden itibaren 24 saat kesintisiz görev yapacak
bir kriz komitesi için, her birimden rütbeli personel görevlendirelim. Hemen
çalışmaya başlasınlar. Bu gibi konularda deneyimli emniyet amiri olarak sen de
bu kriz komitesine katıl ve birimler arasındaki koordinasyonu sağla."
"Tamamdır
müdürüm. Kriz komitesi olarak yapabildiklerimizi ve gelinen son durumu, sizlere
kısa aralıklarla haber vermeye çalışacağım."
23 Eylül Çarşamba * Saat 16:05
Ankara / Emniyet Genel Müdürlüğü
Başıyla
selam vererek odaya giren emekli yarbayı ayakta karşıladı. Elini sıktıktan
sonra pencereye yakın bir koltuğu işaret ederek oturmasını bekledi.
"Hoşgeldiniz
Abdullah Bey. Terör örgütleri konusunda, yıllardan beri yapmakta olduğunuz
araştırmaları ve yayınladığınız kitapları biliyoruz. Zaman zaman ortaya çıkan
sıkıntılı durumlarda, sizin gibi geniş bilgi sahibi araştırmacı uzmanların görüş
ve tavsiyelerini almak, bizim için yararlı bir alışkanlık haline geldi. Bu
nedenle, karşılaştığımız ve çözüm aradığımız yeni bir konuda sizinle biraz
görüşmek istedik."
"Teşekkür
ederim amirim. Yapabileceğim ne varsa, elimden geldiği kadar yardımcı olabilmek
isterim. Nedir karşılaştığınız yeni durum?"
"Uzman
teknisyen arkadaşlarımızdan birinin de bu görüşmemize katılmasını bekliyorum.
Belki onun da size soracağı bazı sorular olur... Çay mı? Kahve mi?"
Terörle
Mücadele Dairesi'ni temsil eden uzman personel, kır saçlı, orta yaşlı emniyet
amirinin odasına geldiğinde, çaylar bitmek üzereydi. Kısa bir tanıştırma
konuşmasından sonra emniyet amiri konuya girdi;
"Abdullah
Bey, almış olduğumuz bazı istihbarat raporları, kısa süre içinde bombalı bir
terör saldırısı ile karşılaşabileceğimize işaret ediyor. Geçmiş yıllardaki
bilgi ve birikimlerinizden yararlanmayı düşündük. Görüş ve önerilerinizi, sizinle
karşılıklı konuşarak almak istedik."
"İyi
de... Hangi terör örgütünden bahsediyoruz? Nereye saldıracaklar? Bir toplantıya
mı yoksa bir binaya mı bomba atacaklar? Suikast mı yapacaklar? Ne yapacaklarını
nasıl haber aldınız ki bugün acil önlem alma gereği doğdu? Bu ayrıntıları
bilmeden yorum yapmak çok zor. Elinizdeki istihbarat raporlarını görebilir
miyim?"
"İstihbarat
raporlarını size veremem ama önemli noktalarını okuyarak açıklama yapabilirim. Elimizde,
bölücü terör örgütü PKK'nın Ankara yapılanmasını kontrol altında tutan bazı
üstü kapalı kaynaklardan aldığımız istihbarat notları var;
Ankara'ya
yüksek miktarda plastik patlayıcı madde gönderildiği, bomba ve tuzaklama
konularında eğitim görmüş bir örgüt mensubunun da gizlice Ankara civarına
intikal ettiği bildiriliyor. Diğer bir raporda ise, polise ait önemli bir
binanın hedef alınabileceğine dair öfkeli ifadeler var. Bütün bu anlattıklarım,
son iki gün boyunca gelişen durumlardır.
Abdullah
Bey, sizin Türkiye'de ve dünyada yaşanmış ve yaşanmakta olan terörist
saldırılar konusunda kapsamlı araştırmalarınız bulunuyor. Bizim göremediğimiz
veya şu anda bizim aklımıza gelmeyen çeşitli ihtimaller varsa, sizden duymak
isteriz. Hedef bina olarak hangi kamu binası seçilebilir? Saldırı yöntemi nasıl
olabilir? Daha da önemlisi, bombalı saldırıya karşı alınması gereken önlemler
neler olabilir?"
"Çok
derin bir soru," dedi Abdullah Çelikçi. "1960'lı yılların ortalarında,
yeni geliştirilmiş olan bir bilgisayar sistemini test etmek için, bilim
adamlarını çağırmışlar. Bilgisayara çeşitli sorular yöneltmelerini istemişler.
Gelen bilim adamlarından birisi, bilgisayara; 'Ne var ne yok?' şeklinde basit
bir soru sormuş. Bunun üzerine zavallı bilgisayar günlerce çalışarak,
belleğinde nelerin var olduğunu, nelerin yok olduğunu rapor etmeye girişmiş.
Sonunda, bakmışlar ki bilgisayarın elektronik devreleri, aşırı çalışmaktan
yanmak üzere... Şalteri indirip makineyi kapatmışlar."
"Abdullah
Bey, emniyet teşkilatı olarak bizler de şu anda derin bir belirsizlik
içindeyiz. Yaklaşan PKK saldırısının nereye, nasıl ve hangi yöntemler
kullanılarak yapılacağını, aramızda tartışarak tahmin edebilmek istiyoruz.
Dünyada yaşanmış olan benzer saldırıları dikkate alarak bilgi ve kanaat sahibi
olabilirsek, saldırıyı önlemek ve hedef binayı korumak için alınması gereken
önlemleri belirleyeceğiz. Aklınıza gelen ihtimalleri ve yaşanmış örnekleri bize
anlatabilirseniz yararlı olacaktır."
"Sorduğunuz
soruyu gayet iyi anladım. Düşüncelerimi, çeşitli başlıklar altında özetleyerek
anlatabilmek isterim:
İlk
olarak; Hedef binanın neresi olabileceğini düşünürsek; Dur bir dakika... İsterseniz,
sen, ben, biz, yani üç kişilik görüşme grubumuz... Bizler kendimizi
teröristlerin yerine koyalım. Terörist olarak hedef binayı biz seçmek istersek,
nereyi seçeriz? Madem polise ait bir binaya bombalı saldırı yapılacakmış, hangi
binayı hedef alırız? Unutmayın, Biz teröristiz. Son kararı biz üçümüz alacağız.
Biraz düşünelim mi?
Mahalle
polis karakoluna saldırı yapmak kolaydır. Ama kamuoyunda fazla ses getirmez.
Ankara'nın çeşitli noktalarında konuşlanmış polis tesisleri var. Nenehatun
Caddesi üzerinde Hassas Bölge binası var. İskitler Caddesi üzerinde, eskiden Emniyet
Sarayı dediğimiz bina var. Bu gibi binaları da ancak o bölgelerde yaşayan veya
hergün önünden geçen vatandaşlar tanır. Ben terörist olsam, hedef olarak Ankara'da,
Emniyet Genel Müdürlüğü binasını seçerim. Biz üçümüz, terörist çete adına karar
verip Emniyet Genel Müdürlüğü binasına başarılı bir saldırı yapabilirsek ve
saldırı sonucunda hedef binada büyük bir hasar yaratabilirsek... Hiç şüpheniz
olmasın, gazetelere ve televizyon kanallarına haber oluruz. Bütün dünya bu önemli
haberi konuşur.
Zaten
bu gibi saldırılar neden yapılır? Terör örgütünün kamuoyuna ve taraftarlarına;
'Ben çok güçlü bir örgütüm, istediğim zaman istediğim yeri havaya uçururum,
veya ağır hasar yaratırım,' şeklinde mesaj vermesi amaçlanır. Örgüt ne kadar
güçlü görünüm verirse, o kadar çok sayıda yeni militan katılımları olacaktır. Hiç
kimse, yıpranmış, çökmek üzereymiş gibi görünen bir örgüte katılmaz veya destek
vermez."
"Saldırı
yöntemlerine ve koruma amaçlı önlemlere gelirsek?"
"İkinci
Dünya Savaşı yıllarından beri çok çeşitli saldırı yöntemleri icat edilmiş.
Savaş sırasında geliştirilen teknikler, ilerleyen yıllarda terörist gruplar
tarafından da kullanılmış. İrlanda'nın IRA, İspanya Bask bölgesi'ni tehdit eden
ETA örgütlerini düşünün. Latin Amerika'daki Tupamaro saldırılarını hatırlayın. Uzun
yıllar önce Beyrut'ta, Amerikan askerlerini hedef alan bombalı saldırıyı
düşünün. 2003 yılında İstanbul'daki sinagog ve banka binası saldırılarına geri
dönüp bir bakın. Son 30 yıl içinde ortaya çıkan etnik kökenli bölücü örgütlerin
yaptıklarını hatırlayın. Çeçen mafyasını, Rus mafyasını, Amerika'da ortaya
çıkan aşırı milliyetçi grupları filan...
Diyelim
ki, önemli bir kamu binasına saldırı yapmaya karar verdik. İlk akla gelen
yöntem; ağır makinelitüfek kullanarak binanın taranmasıdır. Binada gözle görünür
bir tahribat yapması zor olan bu yöntemi ben olsam hiç düşünmem bile. Üstelik
sabit bir noktadan binaya ateş açılırsa, ateş açanlar da kısa süre içinde hedef
olacaktır.
İkinci
yöntem; Omuzdan ateşlenen roketler kullanarak bir binayı ateş altına almaktır.
Atacağın roket, duvara denk gelirse gözle görülen bir iz bırakır. Pencereye
gelirse binanın içinde de tahribata yol açar. Ama böyle bir saldırı
yapılabilmesi için, binayı görecek bir noktada sabit durup, nişan alıp, üç beş
kere ateş açmak ve sonra da yakalanmadan kaçabilmek gerekir. Hedef olarak Ankara
Emniyet Genel Müdürlüğü binasına bakalım; Böyle bir roket saldırısının,
terörist örgüt açısından çok riskli olacağını hemen görebiliriz. Hedef binada
gözle görülebilir bir tahribat yaratmayacağı için, beklenen saldırıda roketatar
kullanılacağını da hiç sanmıyorum."
"Evet,
zaten yıllar önce böyle bir roketli saldırı yaşanmıştı. Patlamanın, bina
cephesinde yarattığı izlerin, yarım gün içinde onarılmış olduğunu hatırlıyorum.
Gazetelere haber olmuştu da, yayınlayacak tahribat fotoğrafı bulamamışlardı."
"Diğer
bir yöntem; Havan silahının kullanılmasıdır. Havantopu olarak bilinen silah,
özellikle şehir içi bölgelerde çok etkilidir. Hedefi görmeden, sadece pusula ve
açı hesap yöntemiyle ateş açılabilir. Hedef binayla aranızda bulunan diğer binaların
üzerinden aşırtma atış yaparsınız. Hedef binadakiler, havan mermisinin nereden
geldiğini bile anlayamazlar. Günümüzde, 60 milimetreden 120 milimetreye kadar
çeşitli çaplarda havan silahı bulabilirsiniz. Çap büyüdükçe menzil artar fakat hedefi
vurma hassasiyeti azalır. Havan, çok etkili bir silahtır ama teröristlerin
hedef olarak seçtiği binada yaratacağı hasar sınırlıdır. Bu nedenle, Ankara'da
beklediğiniz anlaşılan terörist saldırıda, PKK'nın havantopu kullanacağını da
hiç zannetmem.
Gelelim
bomba yüklü araçlarla yapılacak saldırılara... Bu gibi durumlarda, C4 veya
Semtex gibi yüksek etkili patlayıcılar kullanılır. Sadece bir litrelik pet su
şişesi büyüklüğünde Semtex kullanarak orta boy bir arabayı havaya
uçurabilirsiniz. Şimdi de, 200, 300 kilogram Semtex malzemeyi bir araca
yüklediğinizi düşünün. Hedef noktaya kadar getirdiniz ve park ettiniz... Bomba
yüklü bu aracın, patlama anında çevresine ve hedef binaya vereceği zarar çok
büyük olacaktır.
Üstelik,
'Claymore' tipi yönlendirme de yapılabilir. Plastik patlayıcı madde paketlerinin
üzerine, çelik bilyeler, çiviler, cıvatalar filan yerleştirilerek, parça etkisi
sağlanabilir. Ben terörist olsam, böyle bir saldırı planlamayı tercih
ederim."
Toplantıya
katılan uzman polislerden biri, önündeki notlara bakarak sordu;
"Peki
diyelim ki böyle bir saldırı ihtimalini ön plana aldık. Nasıl girecek bomba
yüklü araç içeriye? Genel müdürlük binasının otoparka giriş kapısında çeşitli
güvenlik önlemleri var."
"Dünyadaki
örneklere bakılırsa, teröristlerin bu gibi zor durumlar için bulduğu çeşitli
çareler olduğunu görebiliriz;
Birincisi;
Bilinen ve tanınan bir aracın ikiz kopyasını yapmaktır. Aracın markası, modeli,
rengi belli. Plakası da biliniyor. Diyelim ki, askeriyeye ait bir aracın benzerini
yaptınız. Plakasını kopyaladınız ve sahte araca monte ettiniz. Direksiyona da
uzman çavuş üniformalı bir şoför oturttunuz. Böyle bir araç güvenlik kontrol noktasına
geldiğinde, prensip olarak şüphe çekmez. Resmi evrak da iyi taklit edilmiş ise,
korumalı bölgeye rahatça geçer.
İkinci
yöntem; Hedef binaya her gün ekmek getiren veya çöp toplamak için gelen, yani giriş
kapısında görevli personelin devamlı gördüğü ve tanıdığı bir araçtan
yararlanmaktır. Araç şoförünü ele geçirirsiniz. Karısını ve çocuklarını rehin
alırsınız. 'Bugün bu aracı içeriye sokacaksın. Şuraya park edeceksin ve uzaklaşacaksın.
Aksi halde karını ve çocuklarını öldürürüz,' diyerek tehdit edersiniz. Çaresiz
kalan şoför, bomba yüklü aracı hedef binaya kadar götürmek zorunda kalır."
"Abdullah
Bey, anlaşılan, sizin arşivinizde kayıtlı çok çeşitli saldırı yöntemleri var.
Hedef binayı korumak için alınacak önlemlere gelirsek?"
"Alınacak
önlemlere gelmeden önce, diğer bir saldırı yönteminden de bahsetmek gerekir;
Son yıllarda yaygın bir kullanım alanı bulan insansız hava araçlarını da
unutmamak lazım. İHA olarak bilinen bu araçlar, sabit kanatlı veya döner
kanatlı olarak ikiye ayrılır. Çok etkili ve çevik araçlardır ama,
taşıyabilecekleri patlaycı madde miktarı, ağırlık olarak sınırlıdır. Drone
olarak bilinen bir araca birkaç kilo C4 yükleyip, istediğiniz bir GPS
koordinatına gönderebilirsiniz. Drone uçar gider, hedef olarak verdiğiniz
adresi nokta olarak bulur ve bombayı bırakır. Etkilidir ama taşıyacağı yük çok
sınırlı olduğu için, hedef binada yaratacağı tahribat da çok az olur. Ben olsam
böyle bir saldırı yöntemini tercih etmem.
Sayın
yetkililer... Ben terörist olsam, çevre il ve ilçelerden orta büyüklükte bir
araç çalarım. Bu aracın rengini, plakasını filan değiştirip istediğim gibi
ayarlarım. 300 kilogram Semtex veya C4 yükleyip gizlice Ankara'ya gönderirim. Hedef
binaya, yani Emniyet Genel Müdürlüğü binasının otoparkına sızarım. Bomba yüklü
aracın hemen arkasından takip edecek bir motosiklet bulurum. İçeri girdikten
sonra arabayı en fazla hasar yaratabilecek noktaya park ederim. Elfrenini
çeker, ateşleme mekanizmasını çalıştırır ve arabadan inerim. Bomba yüklü aracı takip
eden motosikletin arkasına biner ve kaçar giderim. Bütün bunlar en fazla 50
saniye içinde yapılabilir."
"PKK'nın
bomba yüklü araç saldırısı yapacağını esas alırsak, hedef binayı korumak için
ne gibi önlemler alınması gerekecektir? Yani, eğer varsa sizin tavsiyeleriniz
nedir?"
Sürekli
konuşmaktan yorulduğu anlamına gelen sinyaller vermekte olan terör uzmanı,
derin bir nefes aldıktan sonra;
"Sorduğunuz
soruyu gayet iyi anladım amirim," dedi. "İzin verirseniz ben bu
konuda biraz daha düşünmek ve araştırma yapabilmek isterim. Bana yarın sabah
saatlerine kadar süre verebilir misiniz? Arşivime tekrar bakayım, dünyadaki
örnekleri hatırlamak amacıyla biraz daha çalışayım? Yarın sabah 10:00 gibi tekrar
yanınıza gelsem uygun olur mu?"
"Tamamdır
Abdullah Bey. Bize vakit ayırdığınız için çok teşekkür ederiz. Yarın sabah saat
10:00 gibi tekrar buluşmak ümidi ile..."
Ziyaretçinin
ayrılmasını takip eden dakikalarda, terörle mücadele birimini temsil eden uzman
polis isyan etti; "Bu terör uzmanı dediğiniz emekli yarbayın bize az önce
anlattıklarını bizler zaten biliyoruz. Televizyon programında konuşuyormuş gibi
uzun uzun anlattığı hikayelerde, bizim yararlanabileceğimiz ne var?"
"İstersen
yarın sabahı bekleyelim," dedi kır saçlı emniyet amiri. "Herif ukala
mı? Evet çok ukala. Neymiş? Bilgisayara saçma bir soru sorulmuş da bilgisayarın
elektronik devreleri yanmış filan...
Kendisini
sanki bilgisayar ayarında yüksek bilgi ve bellek sahibi gibi göstermeye
çalışıyor. Yok Kuzey İrlanda'da yaşanmış terörist IRA örnekleri, yok efendim Güney
Amerika'da denenmiş olan Tupamaro bombalı saldırı teknikleri... Buna karşılık,
aynı adam çok sayıda önemli kurum ve kuruluşa terör uzmanı sıfatıyla
danışmanlık yapıyor. Başarılı olmasaydı, bu gibi işlerde tutunamazdı. Ukala ama
bilgili...
Yarın
sabah bu araştırmacı terör uzmanı ile son bir görüşme daha yapalım derim. Bakarsın
bizim aklımıza gelmeyen bazı yeni konuları gündeme getirebilir. En iyisi, biz kendi
işimize bakalım. Elimize yeni ulaşan istihbarat var mı? Kriz masası, kriz
komitesi filan... İşimiz zor arkadaşlar."
24 Eylül Perşembe * Saat
10:15
Ankara /
Emniyet Genel Müdürlüğü
Abdullah
Bey olarak bilinen emekli yarbay terör uzmanı, yorgun ve tereddütlü bir yüz
ifadesiyle emniyet amirinin odasına girdi. Elinde taşıdığı dosyanın içinden
çeşitli sokak haritaları ve uydu görüntüleri çıkartarak masanın üzerine yanyana
sıraladı. Bu kez odada iki değil dört kişinin kendisini beklediğini görünce,
başıyla selam verdi ve kendisine gösterilen yere sessizce oturdu.
"Evet,
sizi dinliyoruz Abdullah Bey. Hedef binanın nasıl korunması gerektiği konusunda
bize çeşitli öneriler getirecektiniz. Dünyada uygulanmakta olan teknik
önlemleri dikkate alarak çeşitli tavsiyelerde bulunacaktınız. Dün akşamdan bu
yana, araştırmalarınız için yeterli zamanı bulduğunuzu umarım."
"Sizlere
iyi ve kötü haberler getirdim...
Kötü
haber dediğim; Devlet güçleri ile PKK gibi terörist örgütler arasında yaşanan
çatışmalarda, 'bilinmezlik ve sürpriz,' unsurlarının her zaman teröristlerden
yana olduğunu hatırlatmaktan ibarettir. Devletin kolluk kuvvetleri, aynı anda
yüz tane hedefi korumak zorunda kalır ama teröristlerin saldırı için nereyi
hedef seçecekleri, son dakikaya kadar bilinmez. Devletin kolluk güçleri,
haftada 7 gün, 24 saat görev başındadır ama teröristlerin hangi gün, hangi
saatte, nereye saldıracakları bilinmez. Devlet, binlerce personel seferber eder
ama örgüt, az sayıda militanla işi bitirebilir. Teröristler, bu nedenle her
zaman daha avantajlıdır. Zaten bu nedenle, 'Asimetrik Savaş,' gibi tuhaf terimler
kullanılıyor.
İyi
haber dediğime gelince, hedef binaları korumak amacıyla, çeşitli devletlerin
asker ve polis teşkilatlarının kullandığı yöntemleri araştırma fırsatını
buldum. Bütün dünyada kabul gören temel prensip; 'Bomba yüklü arabayı, hedef
binaya yaklaşma fırsatı bulamadan göreceksin, tanıyacaksın ve engelleyeceksin,'
şeklindedir.
Diyelim
ki, bomba yüklü araç bir yolunu buldu ve kontrollu giriş kapısından içeri sızmayı
başardı. Böyle bir durumda, saldırıya müdahale etmek için çok geç kalınmış
demektir. Araç içeri girdi, durması gereken yere kadar gitti, park etti. Tam o
sırada polis görevlileri tehlikeyi fark ederek duruma müdahalede bulundu.
Herifler motosiklete atlayıp kaçmak üzereyken polis ateş açtı ve kaçmaya
çalışan PKK üyelerini vurarak etkisiz hale getirdi. Sonuç olarak değişen birşey olmaz. Araca
yüklenmiş olan patlayıcı madde otomatik olarak tetiklenir, bina ağır hasar
görür... Binayı korumak, önem açısından birinci sıradadır. Bu arada iki tane
terörist vurulup indirildiyse, netice değişmez. Birkaç tane PKK teröristini vurmaya
değil, Ankara'da Emniyet Genel Müdürlüğü binasını ve patlamadan zarar görecek
personeli korumaya çalışıyoruz."
"Nedir
aklınıza gelen koruma yöntemleri?"
"Dünyada
uygulanan örneklere bakarsak, iki kademeli önlemler akla geliyor; Emniyet Genel
Müdürlüğü binasının bulunduğu bölgeye yakından bakalım; Ankara sokak
haritalarından ve uydu fotoğraflarından gördüğümüz gibi, genel müdürlük
binasına Aşağı Ayrancı yönünden, Dikmen yönünden ve Bakanlıklar tarafından
yaklaşmak imkanı var. Yani, patlayıcı madde yüklenmiş bir araç gelecekse, bu
yolların birini kullanarak gelmek zorunda."
Bir an
durakladı ve muzip bir surat ifadesiyle odada kendisini dinleyenlere baktı;
"Elbette
Emniyet Genel Müdürlüğü'nün helikopter pisti olduğunu da unutmamak lazım. Ama
bir polis helikopterinin teröristler tarafından ele geçirilmesi, gizlice 300
kilogram Semtex patlayıcı madde yüklenmesi ve binaya havadan saldırı yapılması
gibi ihtimaller, sadece teorik düzeyde kalıyor. Biz en iyisi yine Ankara'da,
hedef bölgedeki cadde ve sokaklara bakalım;"
Yanında
getirmiş olduğu Ankara sokak haritalarını ve uydu fotoğraflarını sırayla masaya
yerleştirdi. Renkli kalemlerle işaretlemiş olduğu trafik akış rotalarına dikkat
çekerek açıklamaya başladı;
"Binaya
yaklaşma yollarına 150 metre ve 100 metre mesafelerde ikişer adet kontrol
noktası kurmamız gerekecektir. Önce yaklaşan araçların ne olup olmadığını
anlayacağız, sonra, sakıncalı bir araç yaklaşıyorsa caydırıcı olmaya
çalışacağız.
Emniyet
Genel Müdürlüğü'nün envanterinde ne gibi bilgisayar yazılımları olduğunu
bilmiyorum. Dünyada şöyle bir uygulama var; Güvenlik kamerası, yaklaşan aracın
hem cinsini, modelini ve rengini görüyor, hem de plakasını okuyor. Aynı anda, trafik
müdürlüğünde kayıtlı araçların ruhsat dosyalarına bakıyor ve okuduğu plaka
numarası ile gördüğü aracın cinsini karşılaştırıyor. Diyelim ki, okuduğu plaka
numarası mavi renkli bir binek otosuna ait. Kameranın görüp tanıdığı araç ise bir
kamyonet. Bu durumda sistem hemen alarm veriyor. Yani sahte plakalı bir
kamyonet, hedef binaya yaklaşmaktadır.
Aynı
yazılım, son aylar içinde çalıntı oto olarak emniyet birimlerine rapor edilmiş araçların
listesine de bakıyor. Yaklaşan aracın plakası veya cinsi, rengi, modeli filan
çalıntı oto listesinde kayıtlı ise, sistem yine alarm veriyor. Sonuç olarak; Korunması
gereken hedef binaya 150 metre mesafede kurulacak güvenlik kameraları, yaklaşan
muhtemel bir tehlikeyi, polise önceden haber verebiliyor.
Gelelim binaya
100 metre mesafede kurulacak ikinci kontrol noktasına; Bu noktalara iki
kameralı güvenlik birimleri yerleştiriyoruz. Kameraları, gelen geçen bütün
araçların göreceği şekilde koyuyoruz, yani özellikle gizlemiyoruz. Bu
kameralar, yolun ortasında bir noktada duracak ve yaklaşan araçlar mecburen bu
kameraların yanından geçecek. Alttaki kamera, aracın plakasını, cinsini,
rengini filan kayıt altına alacak. Üstteki kamera da, eşzamanlı olarak araç
şoförünün yüzüne odaklanacak."
"Evet,"
dedi emniyet amiri. "Caydırıcı dediğiniz önlem de bu oluyor galiba?"
"Şöyle
düşünün amirim; Diyelim ki bomba yüklü bu aracı siz kullanıyorsunuz. Kameraların
yanından geçeceksiniz. Kameraları da gördünüz. Aracın plakası, modeli, rengi ve
sizin yüzünüz eşzamanlı olarak kayıt altına alınıyor. Yani bu araç, günün
birinde herhangi bir olaya karışırsa, sizin yüzünüz otomatik olarak bu araçla
bağlantılı hale gelecek ve aranan şüpheli kişi durumuna düşeceksiniz. Bu aracın
karıştığı basit bir trafik kazası bile olsa, herhangi bir durumda, şüpheli fail
olarak sizin yüzünüz ekrana düşecek. Çünkü bu aracı kullanan şoför olarak siz görüntülendiniz.
Başka şüpheli aramaya gerek kalmadı.
O zaman
terörist olarak siz ne yapıyorsunuz? Kameralı kontrol noktasında yüzünüzün
kayıt altına alındığını idrak ettiğiniz saniyede jeton düşüyor. Aracı binaya yönlendirip
güvenli bölgeye sızmak yerine, bombalı saldırıdan hemen vazgeçiyorsunuz ve sakin
bir şekilde hedef bölgeden uzaklaşıyorsunuz. Kaçış amacı ile sizi takip eden
motosiklet de, sizin operasyondan vazgeçtiğinizi görüyor, anlıyor ve peşinize
takılıp hedef binadan uzaklaşıyor."
"Ve,
böylece hedef bina şimdilik fiilen korunmuş oluyor. Öyle mi?"
"Evet,
caydırıcı olarak düşünülen ve dünyada uygulanan önlemin özeti budur. Önce
yaklaşan araçları kamera ile okuyup anlamak. Sakıncalı bir araç için alarm
sinyali gelirse, binaya yaklaştırmadan durdurup aramak. Sonra, eğer bu araç, kameralı
ilk kontrol noktasından geçmeyi başardı ise, ikinci kontrol noktasında şoförün yüzünü
kayıt altına alarak caydırıcı olmak. Bu önlemler alınabilirse, Ankara'da en
önemli hedef durumundaki Emniyet Genel Müdürlüğü binası, yaklaşan PKK
saldırısından şimdilik korunmuş oluyor. Benim bugün sizlere söyleyebileceklerim
bu kadar."
"Peki
Abdullah Bey. Zahmetleriniz için size tekrar teşekkür ederiz. İlerleyen zaman
içinde, sizinle tekrar görüşmek... Daha doğrusu, sizinle tekrar görüşmemizi
gerektirecek yeni terör tehditleriyle uzun bir süre karşılaşmamak dileği ile. Size
iyi günler efendim."
Danışman sıfatı
ile toplantıya katılmış bulunan emekli yarbay terör uzmanı, kapıyı arkasından
kapatarak uzaklaştı. İlerleyen dakikalarda, kriz masasında görevli uzman polisler
kendi aralarında tartışmaya devam ettiler. Masada duran haritalar ve uydu
fotoğrafları üzerinde ölçü ve işaretleme işleri çok zaman alıyordu...
Görüş almak
için çağırılan emekli yarbayın çok ukala bir herif olduğu konusunda, aralarında
görüş birliği vardı. İlerleyen dakikalarda Abdullah Bey'in ismi bir daha hiç
gündeme gelmedi. Herkes, kendi müdürüne nasıl bir durum raporu vereceğini
düşünüyor, arada bir saatine bakarak telaşlanıyordu...
24 Eylül
Perşembe * Saat 15:00
Ankara / Kavaklıdere
Emekli
yarbay, terör uzmanı Abdullah Çelikçi son bir kez saatine baktı. Gece gündüz
cebinde taşıdığı, büyük ekranlı Android telefonunu, açık vaziyette ofis masasının
üzerine yerleştirdi. Karşı duvarda asılı manzara fotoğrafını iki kenarından
tutarak kaldırdı. Duvara gömülü küçük çelik kasanın şifresini tuşlayarak açtı. İlerleyen
saniyelerde, bataryası sökülmüş halde duran Nokia 1100 model çok eski cep
telefonunu kasadan almış ve omuz çantasının ön gözüne yerleştirmişti. Kasayı
kapattı, manzara fotoğrafını yerine astı.
Ankara'nın
en hareketli ticaret merkezlerinden Tunalı Hilmi Caddesi'ni takip ederek Kuğulu
Park'a yürümesi, sadece 20 dakikasını almıştı. Boş bulduğu banklardan birine
oturdu. Nokia 1100 eski model telefonun bataryasını taktı. PİN kodunu girerek
telefonu açtı. Hafızada yazılı Berlin numarasını tuşlayarak sabırla bekledi...
"Alo?
Kim olduğumu telefonda görüyorsunuz. Beni muhterem imam efendi hazretleri ile
görüştürün."
"Anlaşıldı.
Tam 15 dakika sonra bu numarayı tekrar arayın."
Yakın
çevresinde meraklı başka kişilerin bulunup bulunmadığını gözucuyla kontrol
ederek bekliyordu. Aynı Berlin numarasını 15 dakika sonra tekrar tuşladı;
"Selamünaleyküm...
Size haber vermek maksadı ile arıyorum muhterem imam efendi hazretleri. Bir ay
önce sizinle görüşmüş olduğumuz malum konuda, Ankara'da yetkili polis
makamlarına gereken ince ayar verilmiştir...
Evet... Emniyet
amiri kardeşimiz danışman olarak beni genel müdürlük binasına davet etmeyi
becerdi. Netice olarak, bugün geldiğimiz seviye çok uygundur. Emir
verebilirsiniz. Bombalı araç saldırısını 48 saat içinde başlatabilirsiniz... Evet
muhterem, gereken her türlü teknik açıklama ve yönlendirme, iki gün boyunca
bizzat benim tarafımdan yapılmış ve az önce dediğim gibi, Ankara polisine ince
ayar verilmiştir...
Hayır
muhterem. Herhangi bir tereddüt doğmadı. Herşey istediğimiz gibi neticeye
bağlanmış gibi görünmektedir... Evet, şu sıralarda çok yoğun bir mesai içine
girdiler. Benim vermiş olduğum sokak haritalarını ve uydu görüntülerini
inceliyorlar. Ankara'daki malum genel müdürlük merkez binasını nasıl
koruyacaklarını planlamaya çalışıyorlar... Evet, elbette hemen şimdi düğmeye
basabilirsiniz muhterem."
Telefonu sol
kulağından sağ kulağına geçirdi, etrafta kimse olup olmadığını bir kez daha
gözucuyla kontrol etti...
"Evet, muhterem
imam efendi hazretleri," dedi. "Aynen bir ay önce sizinle karşılıklı görüşerek
karara bağladığımız şekilde devam edebiliriz. Hedef bina; İstanbul, Vatan
Caddesi'nde bulunan İstanbul Emniyet Müdürlüğü binasıdır... Aleykümselam."
Vatanımız milletimiz için hayırlı uğurlu olsun.
YanıtlaSilFikir ana-babaları, isim ana-babaları, dünyaya getiren ebe-baba,yazan-çizen eller, sessiz duran diller, alkış tutan avuçlar ve tüm ahbap çavuşlar... Hepiniz sağolun, varolun.
İyi ki varsınız, iyi ki yollarımız kesişmiş.
OÜ
Bu kadar güzel sözü arka arkaya okulunca, ne cevap vereceğimi şaşırdım. Jake W.Stephenson
SilBoksörlüğün de iyiymiş.. sağ gösterip sol kroşe...
YanıtlaSilKarpuzun hamını mamını olgunların arasına katarsanız, iyiyi kötüyü tavuk tüyüyle ayırırsınız demiş La Fontaine... Kurgu basit ama akıllıca hocam devam...
YanıtlaSil