Şeytanın Aklına Gelmez / Okan Üstünkök

 






ŞEYTANIN  AKLINA  GELMEZ

                     (Egece Öyküler  4)

Datça 9/19

 

Not:  Fehamettin’in öyküde yakındığı sağlık sorunlarının  Covid-19  belirtileri olduğu öykü yazıldıktan üç-dört  ay sonra ortaya çıktı. Tümüyle rastlantıdır. Kazdağları'ndaki altın madeni çalışmaları da o zaman günceldi. Şimdilik beklemeye alınmış durumda. O zaman sözü edilen siyanür tehlikesi 25 Haziran 2022 günü Erzincan’ın İliç ilçesindeki altın madeninde gerçekleşti.   Madenin siyanür havuzundan Fırat nehrine tonlarca siyanür aktı. Yabancı kaynaklı işletme kapatıldı, suç duyurusunda bulunuldu.

 

Taşkayaların Fehamettin kahvede iskemleyi gürül gürül yanan sobanın yanına çekti. Gece nedense iyi uyuyamamıştı. Oturduğu yerde kaykıldı, uyuklamak üzereyken arkadaşı, komşusu Hacı Hüseyin kahveye girdi. Bakındı. Fehamettin’i önce göremedi.
‘’Murtaza len, bizim Faham ortalıkta görünmeyyo, nirde bu ruhsuz ?’’   Kahveci Murtaza konuşmadan başıyla sobanın olduğu yeri gösterdi. 

‘’Anaa ! Ne o len Faham? İnsanlaadan gaçanmı oodun yoğusam? Ne bu hal 

bööle ?’’ Fehamettin toparlandı. 

‘’Yok be Hüseen. Acık içim geçee gibi oodu da.. Bi soğuk algınlığım vaa sanırsam. Bütün  kemikleem sızleyyo, sırtım  neyim de ürpereyyo. Iscak yere  geçiverem dediidim. Hepicee bu.’’  

‘’Geçmiş ossun sağdıç. Murtaza sene ıscak bi orulet döküveesin de iç. Bakkaldan sene ilaç alıverem mi?’’  

‘’Yok, yok. İlaçlaa bi boka yarameyyo zaten. Boşu boşuna mideyi bozmeyem. Zaten ne ilacı alcen ki ? ‘’  

‘’Ne bilem ben ? Bakkala sorcem gari.’’  

‘’Len bakkal Veli  ne bileyyo ki ne sorcen. Herif senden benden cahal. Okulda kerrat cetvelini bi türlü öğrenemedi de Bedia örtmen bunun gulağını çeke çeke uzatmadı mı?  Bi gulağı ötekisinden daha sarkık dureyyo o yüzden. Galdırcek rafdan sana günü geçmiş Gıripini veecek de bene faidesi mi olcek? Boşvee. Ondan gelcek hayır oomaz ossun.’’  

‘’Mevsim dönmeye başladı ya, üşüttün herelalem. Nefesin daraleyyo mu ?’’  

‘’Nirden bildin len? Valla aynen de ööle. Göğsüm hırıl hırıl.’’ 

‘’Tamam işte. Sen ağşamınan yorganı Rukiye’ye gaptırmışın, sırtın mırtın hepten açık gaamış. Üşütürsün elbet. Onun çaresi gıripin falan diğel. Sana günlük lazım, günlük.’’  

‘’Ne günlüğü len? Hatıra defteri mi deyyon?’’  

‘’Yok be! Bayağı günlük, hani Marmaris’te ormanı vaa ya.’’ 

‘’Eee? Napcez ona?’’ 

‘’Len bu en çok bilinen gocıkarı ilacı be! Heç duymadın mı ? Günlük sakızını sobanın üstünde gavurcen, dumanını içine çekcen, ne öğsürük  galcek ne hapşırık. Soğuk algınlığına birebir. ’’ 

‘’Yok canım, gocakarı ilacını naapem ben, heç bişey ilazım diğel. Bi orulet yetee. Murtaza! Vercen mi oruleti ?’’  

‘’Geldi abem, buyur. Hacı abem sen ne iççen?’’ 

‘’Bana gaave yapıvee Murtaza ama okkalı ossun. Bak şinci Faham, sen gocıkarı ilacına inanmeyyon ama bunnaan gerisinde kimbilii gaç bin yıllık tercübe vaa oolum. Yabana atma.’’ 

‘’Tercübeye bişey demiyom Hüseen. Benim didiğim başka. Deyyom ki bunu ilk dahfe kim bulmuş, nassın bulmuş? Ben onu merak ediyom.‘’ 

‘’Ne bilem ben? Kim bulmuşsa bulmuş.’’ 

‘’Yok canım, bi düşün bak. Günlük ağacının  sakızını alcen, kurutcen, sakleycen, hastakene sobanın üstünü goycen, dumanını içine çekcen de  soğuk algınlığına eyi gelcek. Şeytanın aklına gelmez len!’’  

‘’Hakkatteyn len Faham. Eyi deyyon da peki ya cuvara? Ona  ne deyyon?’’  

‘’O gene daha da beter! Hadi ıspanak mıspanak ossa gene bi derece, pişircen yiyeceen, demirinden faideleneceen. Len bu tütün len. Heç bi boka yaramaz. Ne pişirilir ne yinir. Nirden aklına gelcek  de darlaya ekcen, bitince  tek tek yaprağını ayıkleyceen, yıkeyceen, temizleeceen, ipe dizceen, gurutceen, ince ince gıyceen, kaada sarceen, ucunu yakceen de dumanını yutceen. Yuh gari! Valla billa yuh!’’  

‘’Sana bişey diyem mi, insanlık taarriinde bööle yığınlan saçma sapan nilee vaa nilee. Bak şinci, biz köğde bi cenaze ölünce naapıveryoz ? Yıkeyyoz, kefene sareyyoz, duasını edeyyoz, gömeyyoz, bitti. Başına da bi taata parçası goyeyyoz, o gadder. Parası vaasa evlatları zamanı gelince belki bi daş maş dikeyyolar, biliyon bizim burlaada mezarcı bile yok ki hani şööle cafcaflı mezar yaptıraam.’’  

‘’Eyi de lafı niree getceesen getrivee gari. Dolaşttırıp durma!’’  

‘’Şuree getcem. Hani Mısır’da piramitlee vaamış ya.’’  

‘’Eee, noolmuş ? Vaasa vaa.’’ 

‘’İşte onnaa da mezarmış, biliyon mu?’’

‘’Mezarmış mı?’’

‘’Hee ya. Mezar.’’
‘’Len ne mezarımış onnaa ööle, gökdelen yüsgekliğinde, dağ gibi.’’

‘’Yaa, ben de onu deyyom. Kimin aklına geemiş de danesi  ikibuçuk ton çeken minibüs  gibi milyon dane kayayı, yontup yontup getriveemiş de adamın mezarının üstüne dikidikiveemiişlee  hem de gayetlen muntazam 

şekilde ? Herif cannanır da gaakarsa gerisin geri geemesin diye herhal.’’

‘’ E oldu olcek barim bi de üstünü altın gaplayıveeseleemiş gari.’’

‘’Yapmışlaa len,  valla billa üstünü altın gaplamışlaa. Şeyde  seyrettim, belgesel kanalında.’’

‘’Eyi de o gadan altını needen buluvereyyolaamış?’’

‘’Sen onu bırak da altını kim akıl etmiş de bulmuş, nirden çıkmış bu meret  deye sor bi bakem.’’

‘’Bu da ni dimek şinci len?’’

‘’Ni dimek olcek?  Bu dünya didiğimiz gezigen vaa ya. Bu aha şöyle yumruk gadan bi şey aslında, ööle demi?’’

‘’Yani şeyde, küneş sisteminde deyyosan hee ya, ööle.’’

‘’Şinci burda topu topu ne vaa?  Toprak vaa, su vaa, hava vaa.’’

‘’O da ööle.’’

‘’Toprağın içinde gari şu vaa bu vaa, bilakis altın da vaa tabiatıynan emme altın dediğin aha bi damla bi damla durup duruu gari toprağın dibinde. Nirden bildi eski insanlaa da onu toprağın  tee kimbilir bilmemniresinden  gıdım gıdım çıkardı da bilezik yaptı, de bakem bene. Esas işte bu şeytanın aklına gelmez. Ööle diğel mi?’’

‘’Hakkatteyn len Hüssen. Heç düşünmediydim bunu. Len Murtaza, dünkü kaztede ne yazıyodu len hani altın areyyolaamış dağın tepesinde de hanki zıkkım zehiri bastırıvereyyolaamış ormanın ortasına ?’’

‘’Dur bakem Faham abe. Hah işte kazte şorda. Siyanürmüş adı. Ne ağaç bırakeyyomuş ormanda ne bişey. Soğna da oranın altını kazıp kazıp altın çıkareyyolaamış. Bizim köğlü gısmısı da heç gıkını bilem çıkarmeyyomuş.  Bazıları deyyo ki bunnaa hele maden işlesin de biz de orda işçi oluruz fena mı deyyolaamış.’’

‘’Eyi de şeherden bi yığın adam geemiş de gösteri mösteri yapmış deyyodu tilivizyon dün ağşam. O iş nolcek ? Orman gittikten kelli bağarcen çığırcen de neye faidesi olcek? ’’

‘’Ööle. Üstünü üstlük yarın bi de bakaasın  hökümet göstericileen üstüne tomaları, biber gazlaanı, polisi molisi salıverii,  bak gari ozman nooluyo. Bene soraasan heriflee  altın çıkaacek tabi. Yoğusam biz kız evlendiriikene boynuna bileğine  ne takcez altın olmazsa? Saman balyası mı? Valla bu şeherlileede  şeye  sürcek akıl yok be.’’

‘’Aklı oosa neye sürcekmiş len Murtaza, deyivee bakem ? ‘’

‘’Boşverin abem. Söz gelişi deyyom. Annadınız siz onu...Şeye işte..’’

‘’Len Murtaza valla sen de bu Hacı Hüseen gadan küfürbazsın valla. Kes gari ileri geri gonuşmayı da git şordan iki orulet daha doldur da içivereem Hüseen abemlen. Boğazımız gurudu  baksanya  zabahleen zabahleen  gonuşmaktan.’’

 

                                                                                                                                                                                                                           ***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuz okunduktan sonra yayınlanır. Yorumunuzun altına ad ve soyadınızı yazınız, Kimliği belirsiz yorumlar yayınlanmaz.

ÖNE ÇIKAN YAYIN

And They Died / Gün Gencer

  AND THEY DIED (THE ROAD TO GALLIPOLI) (ÇANAKKALE SAVAŞINA GİDEN YOL) A TRAGEDY IN THREE ACTS  (A Docu-drama with music written in memory o...