VİRGÜLSÜZ TURİZM SEYAHAT A.Ş.
(ŞU ÖLÜMLÜ
DÜNYA ÖYKÜLERİ 6)
Bristol 2/2020
BİR ÖN AÇIKLAMA:
“Ölümlü Dünya Öyküleri” dizisinde
işlenenler aslında epey üzücü olaylar.
Kimisi gerçek ve belgeli. Çoğu ise uyduruk. Bu okuyacağınız yazı uyduruk olanlardan. Dizinin diğer öyküleri kadar üzücü
değil. Uyduruk olmasına uyduruk ama hiç
olmayacak bir şey de sayılmaz. Şehirlerarası yolculuklarda benzerini yaşamış
olanlarımız herhalde vardır.
İyi okumalar...
-“Afedersiniz beyefendi, sizin numaranız kaç?”
-“Dört.”
-“Pencere kenarı dört mü oluyor?”
-“Evet.”
-“Nasıl olur? ”
-“Anlamadım?”
-“Şey, benimki üç numara da, ondan yani.
Pencere kenarı diye almıştım.”
-“Yok. Üç numara pencere kenarı değil. Bakın işte koltuğun yanında
yazıyor.”
-“Off! Ne yapsam acaba? Pencere yanında oturmazsam beni otobüs tutar.”
-“Gelin yer değiştirelim o halde. Nasıl olsa dışarıyı seyredecek değilim. Pencere
yanı olmuş, olmamış benim için
farketmez.”
-“Ay vallahi sağolun çok naziksiniz.”
-“Ne demek? Lâfı bile olmaz. Ben gece yoldan geldim, çok yorgunum... Oturur
oturmaz uyuyacağım. O yüzden koltuğun önemi yok. Kaç numara olursa olsun. ”
-“İyi o zaman. Teşekkürler. Emin
olun bu iyiliğinizi ölünceye kadar unutmam artık.’’
-‘’Durun canım, tanrı gecinden versin, ölünceye kadar olur mu hiç? Kimin ne
zaman öleceği belli mi? O kadar da
değil yani. Ne olacak? Alt tarafı basit bir yer değişikliği. Dedim ya ben çok yorgunum,
gözlerim kapanıyor. Hemen uyuyacağım.’’
-‘’Anlıyorum, çok iyi anlıyorum. Biliyor musunuz bir keresinde ben de aynen
böyle yorgun binmiştim otobüse. Ay aman nasıl uykum vardı anlatamam, oturur oturmaz
uyumaya kararlıyım, hazırım da, ama
yanımdaki yolcu bir konuşmaya başladı, susturabilene aşkolsun. Konuşuyor da konuşuyor herif tamam mı? Adamın çenesini durdurmanın imkânı ihtimali
yok. Durmuyor, durmuyor, durmuyor. İyi mi?
Ne virgül koyuyor ne nokta ne soru işareti ne başka şey hah işte hareket ettik hayırlı yolculuklar olsun sana da kolay gelsin
kaptan ne diyordum haa işte yanımdaki adam diyordum vallahi ha otobüsün motoru
ha adamın konuşması aman tanrım car car car konuşuyor otobüste başka boş koltuk
olsa geçeceğim ama o otobüs de aynen bunun gibi hiç yer yok dinlemeyeyim
diyorum faydasız başımı çevirsem omuzumu
dürtüyor ille de dinletecek tamam mı yahu
bir sus be değil mi bir sus be kardeş hayır vıdı vıdı vıdı İstanbul’un
gökdelenlerinden giriyor futboldan çıkıyor
bak şimdi futbol dedim de aklıma ne geldi
ben gençken bizim semtin amatör futbol takımında kalecilik yapardım tamam mı birgün
oyun sırasında baktım peynirci Zeynel ağabey gelmiş kale arkasında beni
seyrediyor aman ha diyor şu köşeyi boş bırakma o ortadan gelen topa çık yumrukla yoksa adam kafa atarsa golü yersin
falan diye yani nasıl desem bana maç sırasında antrenörlük yapıyor anlatabildim
mi lâf aramızda biraz işkillendim tabii çünkü peynirci Zeynel için kasabada pek
iyi konuşulmazdı biliyor musun hani var ya biraz yumuşak derlerdi evli falan
değildi tamam mı neymiş erkeklerle arası daha iyiymiş olur olur birader sana ne
bana ne ama o zamanlar ben de gencim
ulan bu şimdi afedersin bana sulanır mı o yüzden mi habire konuşuyor diye
aklımdan geçiriyorum valla o günden sonra futboldan soğudum oynamaz oldum halbuki
öyle olmasaydı devam etseydim garanti ben de aynen Yaşin gibi sonra efendim
Turgay gibi Müslera gibi efsane bir kaleci olurdum yani bak ne diyorum garanti
diyorum ama kısmet değilmiş ne yapacaksın kısmet dedim de bak şimdi ne
diyeceğim benim apartmanın kapıcısı Kasım var ya adam taa nerelerse oralardan
gelmiş tamam mı ne yapsın gelecek elbet köyde çifti yok çubuğu yok tarım işi
zaten hükümetin gevşekliğinden muma
dönmüş tövbe tövbe neyse o siyasete girer neme lâzım onu başka zaman
yaparız kısmet diyordum ya bunun karısının adı Kısmet bu anlatacağım şey de
zaten oradan aklıma geldi bunların bir türlü çocukları olmuyor biliyor musun tabii
kimsenin işine karışılmaz bana ne ama insan merak ediyor yani sen olsan etmez
misin edersin edersin bal gibi de edersin ben seni bilmez miyim bir gün ben buna
yani Kasıma merdivenlerde rastladım tamam mı karısının adı Kısmet demiş miydim
neyse demediysem şimdi dedim evet karısının adı Kısmet ben buna dedim ki Kasım yahu bak karşı apartmanın kapıcısının
kaç tane çocuğu var üstelik karısı da yine hamile Kısmetle sen uyuyorsunuz
arkadaş dedim”
-“Beyefendi, izin verirseniz ben de biraz uyuyacağım. Kusura bakmayın.”
-“Aa hiç kusura bakar mıyım ne demek bizim oralarda bir deyim vardır kusura
sünnetçi bakar derler hah hah hah amma da komik değil mi neden öyle demişlerse
sünnetçi çocuğun şeyinden başka neye bakacak onunki kusurlu mu yani değil mi yahu
senin kusuruna niye baksın ama bu deyimler zaten hep böyledir tamam mı nereden
çıktığını anlayamazsın al mesela bak komik bir laf daha kart tekeyi dost tutanın kıçında boynuz yarası
olur hah hah hah ne anlamı var desene tam dam üstünde saksağan vur beline kazmayı yani işte
artık neyse ne bak nasıl lâf lâfı açıyor saksağan deyince aklıma geldi
saksağanların dilini kesip papağan gibi konuştururlarmış biliyor musun yani o
da bir çeşit sünnet oluyor değil mi haa konumuz sünnetti ya lafı uzatmayayım da
sünnete geri döneyim ben şahsen lâfı uzatmaktan
hiç hoşlanmam lâfı dağıtıp uzatanlara da o biçim gıcık mı gıcık olurum şimdi efendim
ben onbir yaşındayım tamam mı o yaz İstanbul’da teyzemlerde misafiriz eniştem
bir gün durduk yerde bana sen ne zaman sünnet oldun delikanlı diye sordu olmadım
deyince adamın gözleri faltaşı gibi açıldı kızım Raziye diye anneme seslendi
annemin adı Raziye asıl adı Remziye de nüfusta salağın teki Raziye yazmış öyle
kalmış eniştem kızım Raziye bu çocuk daha sünnet olmamış ne biçim iş bu demez
mi annem hiç böyle bir soru beklemiyordu
besbelli kızardı bozardı kem küm birşeyler söyledi eniştem dinlemiyor olmaz
kızım dedi sünneti çocuk küçükken yapacaksın yani işte üç beş yaşındayken falan
hadi bilemedin yedi ya da en çok dokuz tek
yaşlarda olacak ona dikkat etmek lâzım bu çocuk onbir olmuş askere giderken mi
sünnet olacak bu işi bu yaz halledin artık
dedi yahu annem ne yapsın değil mi hani bizim hemşehri mi akraba mı doktor
Perizat ablamız var ya işte ona bir soralım
belki hastanede sünnet ederler dedi eniştem yok canım hastanede sünnet mi olur
diye patladı sünnet dediğin anlı şanlı
düğünlü dernekli olur çocuğun ilk mürüvvetini hep birlikte göreceğiz apandisit ameliyatı değil ki hastanede olsun
bizim enişte işte böyle bir adamdı sünnet apandisit ameliyatı mı diyor böyle
komik lâf duydun mu eminim hayatta duymamışsındır hah hah hah o gün bugündür ne zaman sünnet aklıma gelse
kendimi tutamam beni bir gülme alır nasıl espri ama değil mi’’
-“İyi de ben biraz uyusam? İzin verir misiniz?”
-“Tabii tabii ama dur bir dakika canım hemen kesme sen de bi acayipsin yani
dur şu cümlemi bitireyim de öyle sünnetçi misin nesin birader habire şeyimi
yani sözümü kesiyorsun ne diyordum haa sünnet
işte bizim enişte yani teyzemin kocası bak şimdi bu enişte de ne matrak bir sözcük
bizde bir bilmece söylerler dağdan gelir taştan gelir kıçı açık eniştem gelir
nedir o bil doğru cevap keçi yahu enişte hiç kıçı açık keçi mi olur ama akılda
kalıyor işte bu yaşa geliyorsun unutmuyorsun ne diyordum haa bizim enişte hemen
fırladı o zaman evlerde öyle telefon melefon yok ne gezer gidip sünnet işini
nasıl ayarlayacaksa kendi ayarlayacak tamam mı kalktı giyindi adam iri yarı göbeği de nah bu kadar yarım
dünya mübarek eğilip ayakkabılarını kendisi bağlayamıyor da evin giriş taşlığında
üç basamak merdiven var eski ahşap ev apartmanlar gibi değil girişi taşlıklı
köşede su küpü falan var öbür köşede terkos musluğu ona terkos derler çünkü o
zaman şehir suyu Terkos gölünden geliyordu bunu bilen kalmamıştır artık biliyor
musun işte bizim enişte oraya gelip duruyor teyzem zavallı da en alt basamakta
iki büklüm eğilip kocasının
ayakkabılarını bağlıyor makosen falan da giyemez hazret ille de bağcıklı iskarpin olacak iyi mi onları taa Atikali camii bitişiğinde ısmarlama
ayakkabı yapan Müslüm Usta var ona yaptırıyor Müslüm kekeme bir adamcağız teyzemlerle
aynı sokakta oturuyor o nedenle komşu diye enişteme üç beş lira daha ucuza
yapıyor ayakkabıyı anlatabildim mi sokaktaki komşulardan birisi de taksi sürücüsü Malik amca arabası Nash
Rambler marka artık o arabalar yapılmıyor fabrikası iflâs mı etmiş neyse öyle
bişey tesadüf bu ya Malik amcanın karısı Rezzan teyze de konuşurken aynen Müslüm
gibi tekliyor iyi mi bu kekemelik bulaşıcı
falan değil tabii şans talih kader bunları yanyana düşürmüş aynı sokakta
aralarında iki ev var dedim ya kısmet işte bir gün sabah uyanmışlar bir de bakmışlar
yerde bir karış kar hava buz gibi Malik arabayı çalıştıramamış bas marşa bas
marşa tık yok akü sizlere ömür eee tabii olur sen arabayı kışa hazırlamazsan
akü de gider böyle işte arabana bakacaksın suyunu yağını eksik etmeyeceksin en
başta da aküyü dolu tutacaksın tamam mı benim arabam yok ama farketmez bilirim
yani bu böyledir o karlı sabah Malik arabayla uğraşırken tam o sırada ayakkabıcı Müslüm de evden çıkmış dükkana gidecek Malik
demiş ki Müslüm bir el ver şu arabayı biraz itekle yokuş aşağı salalım çalışsın
da ben seni dükkana bırakıveririm Müslüm
de ‘’o o o olur Ma Ma Malik a a abi’’
demiş yani Ustanın konuşma özürlü olmasıyla dalga geçmiyorum tabii ama o zaman
daha çocuğum böyle şeyleri unutmuyor insan işte neyse ne diyordum ”
-“Valla şey, pek dinleyemedim, uyumaya çalışıyorum da....”
-“Hah hatırladım tamam karda araba çalışmamış diyordum bak şimdi iyi dinle bu Malik vitesi ikiye almış
araba direksiyondan vitesli eskiden öyleydi arabalar Malik ikiye almış basmış
debriyaja tamam mı Müslüm de ıkına
sıkına arkadan ittiriyor o zamanın arabaları böyle şimdikiler gibi dandik
teneke değil tank gibi ağır mübarek neredeyse iki ton çeker neyse yokuşun başına
kadar zor bela gelmişler Müslüm oradan aşağı doğru son bir iteklemiş araba kendi kendine hız almış Malik debriyajı bırakınca
motor gırr diye çalışmış ama yerler kar buz
anladın mı Malik frene bassa kayacak uygun bir yer yok ki dursun Müslüm dersen arkadan koşa koşa yetişmeye
çalışıyor nefes nefese bir de karda kayıp iki seksen kıçüstü düşmüş mü
sana kalksa da zaten nasıl olsa yetişemeyecek ne yapsın oturduğu
yerden başlamış arkasından Malik amcaya
bağıra çağıra küfür hakaret etmeye ‘’Ka ka kalleş Ma Ma Malik abi’’ afedersin ‘’şo
şo şolşek Ma Ma Malik abi hı hı
hıyar Ma Ma Malik abi i
i i ib pardon yani işte o biçim Ma Ma Malik abi’’ daha neler
neler derken küfürün kendince en kötüsünü en sona saklamış ‘’ke ke ke kekeme Rezzan’ın
ko ko kocası’’ iyi mi biz
bunu duyunca konu komşu bütün sokak gül gül öldük fıkra gibi valla baksana şu hale
yahu Müslüm kendisi kekeme Malik amcaya
bak ne diyor kekeme Rezzan’ın kocası
diyor yahu koskoca Amerikan cumhurbaşkanı bile kekeliyormuş bundan daha normal
bir şey olmaz ama bizim sokak hiç bir
yere benzemezdi alemdi alem...’’
-“Pardon, ben biraz kestirsem ?”
-“Aman canım saç mı kestiriyorsun dur biraz bak şunun şurasında ne güzel
sohbet ediyoruz yolu yarılamışızdır bile
zaten şoför bey daha ne kadar yolumuz
var? ”
-“İki saat sonra hayırlısıyla orada oluruz beyefendi.”
-“Bak şimdi kaptan saat dedi de ne hatırladım yahu ben bu saate daha dün
yeni pil taktırdım tamam mı bugün sabah kalktım bir de baktım durmuş meret neredeyse
otobüsü kaçıracaktım halbuki bayağı iyi
saattir markalı falan bozuk mozuk da değil kazıkladı pilci beni herhalde zaten adamın
başı kıçı ayrı oynuyordu hiç gözüm
tutmamıştı bu pil orijinal dedi dünya kadar para aldı ama çaktırmadan garanti
ucuz Çin malını taktı geçti şerefsiz tamam mı aslında asıl kabahat bu beş para
etmez Çin mallarını ithal edenlerde
ithal deyince bak şimdi bizde insanlar iki şeyden sermaye sahibi oluyor
son zamanlarda biri inşaat anladın mı
biri de ithalât eskiden böyle değildi bu
yeni bir politika neyse dedim ya siyaset
yapmayalım ithalât gerekli tabii sende yoksa dışardan alacaksın ama şimdi ne
oluyor güvenilir yerden duydum ilâçlar bile artık Çinden ithalmiş öyle
olunca da hepsi çakmaymış iyi mi
inanılır gibi değil hadi pil dediğin neyse
ne çalışmazsa atarsın keyfe keder ama ilâç öyle mi sağlık işi bu birader
oyuncak değil ki değil mi ilâcı içeceksin şifa bulasın diye peki işe yaramazsa
ne olacak öbür dünyayı boylarsan kim
sorumlu olacak tamam mı mesela benim tansiyon haplarım var içmezsem pat
tansiyon çıkıyor ilâç ilâç değil de sütlâçsa işe yaramaz ne olacak o zaman tansiyon
tavanda ondan sonra gelsin kalp krizi gelsin felç gelsin beyin kanaması.. ”
-“Amaan! Bırak da uyuyayım yahu...”
-“Ay sen de tutturdun ha tam beyinden söz ediyorduk beyin deyince ne gelir insanın aklına mesela senin aklına
ne geldi sakatat değil mi hani kasaplarda beyin ciğer böbrek falan satarlar ya
tamam mı işte onlara nedense sakatat denir sakatat ne demek sakat at yani atın sakat olanı demek yaa biz sağlam atları yiyor muyuz ki sakat
atları yiyelim ne biçim lâf bu değil mi ama
kasaplar masaplar onu düşünmez tabii ihtiyar atları işe yaramayan eşekleri Karacaahmete
gömecek değiller ya kesip piyasaya sürüyorlar kalıbımı basarım o hazır çekilmiş
kıymalar sonra efendim o kangal kangal sucuklar salamlar sosisler nasıl yapılıyor
söyle bakalım yaa gördün mü cevap veremiyorsun ne haber sucuk mucuk diye kimbilir neler yiyoruz ama ne yapacaksın
sucuk dedim de bak bu sucuk işi benim
için çok özeldir ha tamam mı neden
dersen söylemesi ayıp övünmek gibi
olmasın ben pazar sabahları kahvaltıda mutlaka ama mutlaka sucuklu yumurta
yerim olmazsa olmaz taa çocukluktan alışmışım rahmetli peder yaz kış üşenmez her Pazar sabah sabah bahçeye
çıkar bodrumdaki odunluktan iki orta boy kütük alır gelirdi ama kütükler mutlaka
orta boy olacak ne büyük ne küçük tamam mı işte şu kadar falan onları tarhayla
keser küçültür arka odadaki kuzine için hazırlardı tarha nedir bil bakalım çoğu
insan bilmez tarha kesici bir alettir
demirdendir baltanın büyük geldiği
işlerde kullanılır ama baltaya falan benzemez bambaşka bir şeydir ucu böyle kıvrık olur sapı yoktur daha
doğrusu sapı da demir olur balta sapı gibi ahşap değildir yani hani ağaç demiş
ya ben demiş kesildiğime yanmam demiş ama beni kesen baltanın sapı da benden
işte ona yanarım demiş tamam mı tarhada ahşap sap olmaz bizim rahmetli peder işte
elindeki tarhayla kestiği odunları kuzineye yerleştirdikten sonra gazete kağıtlarıyla tutuştururdu bütün bu iş
alt tarafı yarım saat içinde hadi bilemedin kırkbeş dakikada biter bir saati
bulmaz tavada sucuklu yumurta sıcak sıcak sofraya gelirdi ne günlerdi yahu ahh
ahh evlerde kuzine muzine yok artık
insan özlüyor ne zaman burnuma bir odun dumanı kokusu gelse hemen taa o
günlere geri gitmiş gibi olurum tamam mı bak şimdi nereden nereye bizim hanımın çalıştığı şirket senede bir kaç
kez hafta sonları geziler düzenler zengin şirket tabii yani vallahi eşim diye
söylemiyorum kadının pozisyonu da iyi ama dur ha sakın pozisyon deyince aklına
kötü bişey gelmesin yani öyle şey pozisyonu demiyorum yani tamam mı şirketteki
pozisyonu iyi diyorum anladın mı bir keresinde şirket gezisiyle Bolu Aladağ’a
gittik otobüsle orman içinden kıvrıla kıvrıla dağın taa tepesindeki yaylaya
çıktık otobüsten indik ki yaylada hava nasıl serin çelik gibi o kadar da temiz ki anlatamam bol oksijen ve de hafiften bir odun dumanı kokusu ohhh tertemiz
havayı ciğerlerime çektim tam o güzelim odun dumanı kokusunun tadını
çıkaracağım çocukluğumun pazar kahvaltılarını hatırlamışım tamam mı yanımdaki herif
çıkarıp sigarayı yakmaz mı yahu dur be adam ölür müsün sigara içmesen hayır ille içecek alışmış kudurmuştan
beterdir derler ya doğru valla.”
-“Kes artık be birader, aaa! Bi sus yaa...”
-“Kudurmuş deyince bak şimdi o da bir başka ciddi sorun yemin ediyorum ciddi
bizim mahallede bir sürü başıboş köpek
dolaşır güvenlik falan her şey var havuzlu mavuzlu site ama bekçiler bir şey
yapamıyor ben şehir dışında lüks bir
kooperatifteyim tamam mı koca site yani öyle tek apartman değil lüks falan arkadaşlar
bana ille sen de katıl diye çok ısrar etmişlerdi eh peki dedim hepsi de
sohbetime bayılırlar yani nasıl desem
çok kıymetliyimdir onlar için yani eksik olmasınlar nasıl severler anlatamam anlatabildim
mi o yüzden öldürsen hiçbir şeyi bensiz yapmazlar sağolsunlar ne diyordum haa şehir dışında şık bir sitede oturuyorum lüks
dedim değil mi bayağı lüks yani herşeyi var ama kardeşim oradan buradan millet mi getiriyor neyse bir de bakıyorsun
yarım düzine köpek etrafta koşturup duruyor tamam mı biri ısırsa al işte başına
dert git bilmem kaç tane iğne vursunlar durduk yerde kuduz olacak mıyım acaba diye günlerce korku içinde
yaşamak da cabası yemin ederim insanın uykuları kaçar”
-“Benimki kaçmadı çünkü uyutmadın ki be adam...Kahrolasıca!”
-“Uykunun ne faydası var yahu aaa
söyletme insanı şimdi tutturdun uyku da uyku bak şimdi aslında
benim uyku konusunda şöyle bir teorim var uyku aslında insanları ölüme hazırlamak için
icat edilmiş yani uyku ölüme en yakın olan durumdur tamam mı bu ne demek ha
uyumuşsun ha ölmüşsün aynı şey demek ölüm
deyince bir de şunu anlatayım o zaman tam sırası geldi bak ne güzel sohbet
ediyoruz değil mi valla öyle şunu anlatacağım benim yurtdışında yaşayan bir arkadaşım var
senden iyi olmasın daha doğrusu vardı nur içinde yatsın sporcu sağlıklı adam
gibi adamdı ama ne oldum demeyeceksin ne
olacağım diyeceksin değil mi dostlar başından ırak buna pat diye ölümcül bir
hastalık teşhisi kondu mu tövbe tövbe
kendisi çok da kesin görüşleri olan
birisiydi rahmetli hani radika mı roka mı radikal mi öyle bir şey diyorlar neyse işte bu adam öyle biri tamam
mı bir gün bana taa nereden zırr diye bir telefon aloo buyrun dedim baktım bu arkadaş diyor ki bana böyle böyle ölümcül bir hastalık teşhisi kondu
ben ölünce memlekete gömülmek istiyorum git bana sizin oradaki mezarlıktan mezar satın al diyor saçmalama dedim dur
bakalım daha tedavi bile başlamadı ne gömülmesi ne mezarı dedim bırak itirazı da
git bana mezar yeri satın al dedi ne yapayım adam eski arkadaş mezarlıklar müdürlüğüne gittim
tamam mı müdüre çıktım böyle böyle dedim
adam masadan kalktı yanıma geldi elini
omuzuma koydu beyefendi dedi sen arkadaşına söyle hele o hayırlısıyla ölsün biz
onu gömecek mezar buluruz merak etmesin açıkta kalmaz dedi ne kadar komik değil
mi hele bir ölsün merak etmesin açıkta kalmaz diyor hah hah hah meğerse bizim orada önceden mezar
satmazlarmış öyle demiyor da hele bir ölsün açıkta kalmaz diyor şimdi artık öyle değil var ya sonradan o usulü
değiştirdiler artık mezar alabiliyorsun ben de almayı düşünüyorum dünyanın bin
türlü hali var değil mi birden pat diye öbür
tarafa gidiverirsin yani tamam mı insanın
nerede nasıl öleceği belli değil ki mesela
şimdi tak diye ben şey olabi.....”
-“Kaptan! Gözünü seveyim sağda durur musun? Ben ineceğim.”
-“Beyefendi inmenize gerek yok. Otobüste tuvalet var.”
-“Yok onun için değil.”
-“İyi de daha yetmiş kilometre yolumuz var. Yakında köy falan da yok. Ne
yapacaksınız inip? Burası dağın başı.”
-“Olsun. Ben geri kalan yolu yürürüm. Yoksa ya ben sinirden öleceğim ya da
bu çalçene herifi şuracıkta boğup geberteceğim. Ölümü benim elimden olacak. Ona
göre. Çabuk dur!”
***
Benzer olayı ben de yaşadım. Okul çağında İstanbul'a otobüsle giderken yanımda sakallı yaşlıca bir adam oturdu, önemli bir caminin imamıyım dedi ve başladı dinî hikayeler ve efsaneler anlatmaya. Otobüste uyumak adetim yok ama başımı çevirip uyur numarasına geçtim, adam hiç susmadı. Bir ara kasisten geçerken başımı kaldırdım. Adam çantasından bir kitap çıkardı ve sana hediyem dedi, baktım dinî içerikli bir kitap. Adam ekledi hediyesi şu kadar lira dedi. Bunlar ücret yerine hediyesi diyorlar. Kitabı geri uzattım, o elimi itiyor, ben kitabı itiyorum. Sonunda kazandım
YanıtlaSil. Meğer bütün tantana pazarlama içinmiş. Sonra hiç konuşmadı.
Adımı yazmamışım, özür, Hilmi Berk
YanıtlaSil