Fidel Castro'yu İstanbul'a Ben Getirdim / Ünal Özüak

  FİDEL CASTRO’YU İSTANBUL’A BEN GETİRDİM 

Bu bir hiçbir şey tesadüf değildir  hikâyesidir... 

Daha lisedeyken Atatürk'ün Bursa Nutku ‘nu Taksim'de gizli gizli  elden ele dağıtırdım. Kadıköy Maarif Koleji'nde dersler  İngilizce, hocaların çoğu ise Amerikalıydı. Misyoner  hocaların etki çabalarına tepkiden "Yankee Go Home" sloganıyla  emperyalizme başkaldırı orada başladı. Modalı ve Robert Koleji  kazanmış olmama rağmen Üniversite için Ankara'ya gidip evden  uzak Orta Doğu Teknik Üniversitesi ‘inde Mimarlik okumayı tercih  ettim. Lisede teoride Marx ve Engel'si hatmetmiştik ama onlar  sonuçta Moskof gavuruydu ve günün sonunda bize sulanırlar 

bilinçaltı korkusuyla Enternasyonal söylemek yerine Çav Bella’yı yani bağımsız bloksuz devrim pratiğini rol model aldık.Iki süper  güç 62'de ki Küba ve Türkiye nükleer başlıklı füzelerin  karşılıklı sökülmesi anlaşmasıyla sözüm ona müttefikleri olan  ülkeleri yarı yolda bırakmışlardı. Amerika karşıtlığımızın  odağında kapı komşusu Küba adasının Batista'dan kurtulduktan  sonra ABD emperyalizmine kafa tutuşu vardı. La Grandma gemisiyle  Commandante Fidel Castro ve Che Guevera ve bir avuç devrimci  arkadaşının başkaldırışını Mustafa Kemal'in Bandırma vapuruyla  Samsun'a çıkışı ile çoktan özdeşleştirilmiştik. Hilton’ları eş  zamanlı İstanbul ve Havana'ya yapmış...Kendi ülkesinin içki ve  uyuşturucu mafyasını Havana'ya taşıyıp Küba'nın şeker kamışı ve  

tütüne el koymuştu Amerika. Ayağımızı Ankara'ya attığımız ilk günlerde Vietnam Kasabı Komer  Ankara'ya Büyükelçisi tayin edilmişti derhal et arabalarına  doluşup Esenboğa’ya karşılamaya gittik . Saatlerce giremedi  Ankara'ya. Ama o da "inadına modasına uyarak" Orta Doğu Teknik  Üniversitesi ne geldi. İlk devrimci gençlik birleşmesi,  görüşlerin kemikleşmesi bu tahrik sonucu orada oldu.

Refleksif bir harekette Cadılac zırhlı makam arabası devrildi  benzin deposu kapağı açılıp içine sokulan bir atkı ile Molotof  kokteyli haline getirilerek araba  

alevler içinde kaldı. 

İhtiras tramvayı yolculuğudur benimkisi...

Başı çekmek benim gerçeğimdir. Bir takımda isem; Eninde sonunda  ya en iyi oyuncusu, olamazsam kaptanı, O da olmadı Koç'u  olmalıydım. ODTÜ’de ön saflarında olduğum hareketin rektörlük  işgalinden sonra bağımsız Kürdistan sevdalılarının eylemi haline  dönüştüğünü fark ederek frenleyip spor saflarında  kaldım.Basketbolsever Fidel Castro ile gönül bağımızı bir  süreliğine askıya aldık sizin anlayacağınız… 

Tesadüf bunun neresinde? 

Ta ki devrimcilik kan bağı doksanlı yıllarda bizi birleştire ne  kadar. Bir gün Maarif Kolejinden ve Orta Doğu’dan arkadaşım Nuri  Türkeş kalk Küba’ya gidelim dediğinde sorgusuz sualsiz kendimi  Havana’da buldum. Yıllardır kopmamış devrimseverlik bağları çok  hızlı çalıştı ve uluslararası açılım ambargosundan bunalmış  Fidel Castro’nun Türkiye’ye olan sempatisinin elçisi olabilmek  fırsatını yakaladım. Amerikan ambargosuna yarım asır direnen  Fidel Castro ve Küba, Sovyetlerde yardımı kesince ekonomisini  şeker kamışı ve tütünüyle ayakta tutabildi. Yıllar sonra  devrimci rol modelimizle yollarımız kesişti. Birbirimiz çok iyi  anladık. Havana cazibesiyle önce Küba Fahri Konsolosu oldum.  Levent’te ki ofisimde gururla bayraklarını dalgalandırarak vize  vermeye, insanlarımızı Havana’yla tanıştırmaya başladım. Eş  zamanlı olarak Etiler Nispetiye’de La Casa del Habano’yu açarak  ülkeyi gerçek Küba purosuyla tanıştırdım. O güne kadar sadece  meraklısının kaçak yollarla İsviçre’den getirebildiği Havana  purosu miladını yaşadı. Fidel Castro mağazanın açılışını yaptı.  Orada kendisine Atamızın resmini hediye edip onun devrimlerini  anlatmaya çalışırken lafımı keserek. “Bana anlatma, biz devrim  yapmayı ondan öğrendik” demesi hala kulaklarımdadır. 

Puro yanı sıra iki ülke arasında karşılıklı ticaret anlaşmaları  yaparak, Havana’ya direk THY uçuşları başlatarak Küba’ya manevi  bağımın karşılığını vermeye çok çalıştım. El hak Fidel Castro  yaşamı boyu emperyalizme hiç boyun eğmedi. Amerika’dan 60 deniz  mili ötesinde ki özgür adasının bağımsızlığını sonuna kadar  “Hasta Siempre/seninle sonsuza kadar” diyerek korudu. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuz okunduktan sonra yayınlanır. Yorumunuzun altına ad ve soyadınızı yazınız, Kimliği belirsiz yorumlar yayınlanmaz.

ÖNE ÇIKAN YAYIN

And They Died / Gün Gencer

  AND THEY DIED (THE ROAD TO GALLIPOLI) (ÇANAKKALE SAVAŞINA GİDEN YOL) A TRAGEDY IN THREE ACTS  (A Docu-drama with music written in memory o...