Dünya’nın En Saçma
Yapısı mı?
Suha Özkan Hon. F AIA
Kahramanmaraş’ta Özel İdare Binası
olarak kullanılan yapı yıkıldı. Mimarı Haldun Sunal da kısa bir süre sonra
yaşamını yitirdi. Bu yapı geçtiğimiz yıl “Hazret-i Google” izleyicileri
tarafından “Dünya’nın En Saçma (ridiculous) Yapısı olarak seçilmişti. Yöneticilerimiz
bu aşağılamaya dayanamadılar ve yeterince kamuoyu oluştuğuna inanmış olacaklar
ki, hiç çekinmeden yıkıverdiler. Ne
yazık ki tüm mimarlık kamuoyu sessiz kaldı. Zatan “karikatür selçuklu adalet
saraylarına” sessiz kalanlardan da mesleğimiz adına ciddi bir beklentimiz yoktu.
Mesleğimizin biraz daha cilalı kesimi
bu yapının 1970lerin, düşük etik değerleri olan tasarım salgını (epidemi)
“post-moderizm”e faturaladılar. Elbette yanıldılar. Öncelikle post-modernizmi
bilmek gerek. Bu akım standart, yapıyı temel bileşenlerine indirgeyen, modernist
akıma tepki olarak tasarımda anlamı öne çıkaran ve her ne pahasına olursa olsun
biçimsel değerleri, sahte bile ya da yapıştırma da olsa kabul eden sapkın bir
tasarım akımıydı. Oysa Sunal’ın Arif Nafiz Aköz’le Kahramanmaraş’ta gerçekleştirdiği
canlı ve renkli varoluş ve dışavurum ile biçimlendirdiği yapı Geç-modern (Late-modern)
bir söylemin ürünüydü. Belli ki, bu yapının simgesel varoluşu mimarlarımız
arasında bile yeterince anlaşılmamıştı ki hiç çekinmeden post-modern
yakıştırmasını yapıştırıvermektedirler. Sunal kentin merkezinde anıtsal ve
simgesel varoluşa erişmek için kısıtlı işlevsel alanları zeminüstü ve enüst
düzeylere çıkarıp, gerçekten soyut ve modern strüktür sistemi ile beş katı boş
bırakmıştı. Yine de kente bakan bu soyut heykelsi duruşu saran, cephede sarı
yanlarında koyu mavi ile tanımlanmış “L” biçiminde çevreleyen işlevsel
kullanışlar vardı. Bu beş kat boyunca boşaltılmış heykelsi hacimin yapıyı
hafifletip, sürekli denetli yumuşatılmış doğal ışık ve havalandırma sağladığı
gerçeği de unutulmamalı.
Sunal bu yapıyı 1994’de tasarladı
aradan 14 yıl geçtikten sonra Dünya Mimarlık Festivali’inde, (World Architecture
Festival) benim de Jürisinde yer
aldığım WAF 2008’de Sabbagh Arquitectos tarafından tasarlanan, Duoc Büro
Yapısı, (Duoc Corporate Building) çok değerli bulunmuş ve ödül almıştı. Şili’nin
Başkenti Santiago’da, kentin en yoğun kesimine yer alan ve içinde beş kat,
sadece kolon ve kirişlerle tanımlanan bu boşluklar için kimse “saçma” dememişti. Çünkü
bu boşluklar kentlerin hava sahasına hafiflik ve geçirgenlik getiren mimari
unsur olarak beğenilmişti.
Türkiye’nin taze düşünce üreten
mimarlık ağ alanı “archi101” Frank Gehry’nin Prag’daki “Fred and Ginger”
yapısını fonunda sunduğu “Dünya’nın En
İlginç Yapıları” arasında “Maraş İl Özel İdare” yapısını da almaktadır. Bu
seçkide konuşan mimarlık (l’Architecture parlante) dediğimiz kitap
biçimnde kütüphane Kansas Halk Kütüphanesi (Missouri, ABD), sepetçiler için
sepet biçiminde yapı Longaberger Binası (Ohio, ABD), otomobil biçimde ev: Araba
Ev (Salzburg, Avusturya) bir bakıma mimarlık nükteleri olsalar da, 1948 de
Albay Mahon Haines tarafında gerçekleştirilen ayakkabı biçimdeki ev, The Haines
Shoe House (Hellam PA – ABD) (45m x14m) çok ilgi uyandırmış bugün müze bile olmuştur.
Archi101 Seçkisinde yer alan öteki 3
yapı tasarım ve mimarlık değerleri açısından değerlendirilmelidirler. Google’ın
seçiminde yer alan “saçma” tanımı yerine archi101 grubu daha temiz bir vicdanla
“ilginç” demektedir. Sağolsunlar. Tanımları onlardan alırsak:
“Avrupa’nın en büyük limanına sahip
olması ile bilinen Rotterdam şehrinde yer alan ve Kubuswoningen adı verilen küp
evler, 1977 yılında ünlü mimar Piet Blom tarafından tasarlanmıştır. Yenilikçi
ve sıradışı bir tasarımla hayat bulan küp evlerin tasarımı, alışageldiğimiz ev
yapısını oluşturan küp şeklindeki platformların 45’er derece açıyla altıgen
zeminlerin üzerine oturtulmasından oluşuyor. Edindiğimiz bilgilere göre
mimarımız tasarımında yapısını; şehir içinde bir köyü temsil ederken, her ev
bir ağacı ve tüm evler de bir ormanı meydana getirdiğini belirtiyor.”
Bangkok’daki Banka
yapısı yakın dostum Sumet Jumsai’nîn iyi bildiğim bir yapıtı. Kendisi bana
oğlunun bir oyuncağından esinlendiğini söylemişti. Archi101’e göre “Tayland’ın
en ilginç binası ve bankası olma özelliği ile bilinen ve adeta bir robot
görünümüne sahip olan 20 kata sahip bu bina, United Overseas Bank’ın Bangkok’un
merkez yönetim binasıdır. Bu şekilde tasarlanmasının nedeni olarak, neoklasik
ve yüksek teknoloji postmodern mimariye karşı bir tepki olarak gösterilmesi
söylenmektedir. Kaynaklara göre bu ilginç yapının inşasının maliyeti yaklaşık
10 milyon dolar tutmuştur.” Kısacası o yapı da “geç-modern” olarak tanımlanıyor.
Archi101 sürdürüyor, “Listemizin
sonunda efsaneler efsanesi, dünyanın en saçma binası namıyla ün salmış Kahraman
Maraş İl Özel idaresi yer almakta. Gerek şekli, gerek renkleri, gerek yapısının
kullanışsızlığı nedeniyle bir çok tepki toplayan binamızın tasarımı Haldun
Sunal ve Arif Nafiz Aköz tarafından yapıldı ve 1994 yılında Kahramanmaraş halkı
ile buluştu. Söylenenlere göre son yıllarda bu güzeller güzeli binanın yıkılmak
istenmesi söz konusuymuş fakat binanın konumu ve yıkım maliyetlerinden dolayı
vazgeçilmiş.” Archi101 iyi niyetlerinin sonucu yanılıyorlar. Yıkıldı
19 kat 92 bölüm ile 2110 metrekare arsası
olan bu yapı asla yıkılmamalıydı. “Zevkler ve renkler” tartışmasına girmek doğru
değil. Ama düşünün yüz milyonlarca izleyicisi olan Google “saçma” yakıştırması
yapıyor. Biz “Aman Allahım” diyrek korkup yıkıyoruz. Olacak şey değil. Biliyoruz.
Amaç kent merkezindeki o iki bin metrekare arsayı ele geçirmek. Türkiye’ye
gelen mimarlık turizmi ilgilerini izledim. Önce Ayasofya sonra Selimiye ve
şimdi Göbekli Tepe en çok ilgi uyandıran yapılar. Kahramanmaraş’da ne var? Oysa bu yapı, mimarlık tarihinin çok
tartışılan bir eseri olarak korunsaydı. Belki Kent Müzesi olabilirdi. Bu denli
çok tartışmadan sonra korunsaydı, ne denli ilgi çekerdi? Bu görüşümü Türkiye’de
iletişim ortamı (medya) öncüsü, Sevgili Dostum Nuri Çolakoğlu ile paylaştım.
Olağanüstü bir fırsatın kaçırıldığı konusunda benimle aynı görüşte. Rahatladım.
Hem Haldun Sunal’a yapılan haksızlığa. Hem de akılsızca kaçrılan fırsata
hayıflanarak Philip Johnson’u da anımsadım: “Kötü yayın diye birşey
olamaz. Yeter ki sizden söz etsinler. Yeter.” demişti
Artık sözü edilmeyecek. O yapıyı ve
Haldun Sunal’ı biz kendi aramızda anılarımızda saklayacağız.
Yapının yıkılmasına üzüldüm ama yapılması (daha çok üzdü diyebilirdim) daha çok şaşırttı. Bu Mimari Akımının adı ne olursa olsun, bu görünüşüyle, jüriyi ve mal sahibini ikna etmesi takdire şayan olmalı ki maliyet/fayda analizlerini tatmin etmesi ve mütevazi bir Anadolu şehrinin mütevazi bütçesinden ayrılan paraların bu yapı için sarfını sağlamanın cinliği ders olarak öğretilmeli. Fukara sanat anlayışımızın bu raddeye gelmiş olması şaşırtıcı değil mi?
YanıtlaSilKahramanmaraş’ın yitirilen bu değerli yapısı için Özkan’ın yazdığı güzelleme (daha doğrusu ‘’ağıt’’) olağanüstü değerli. Görüşlerine tümden katılmamak ve kendisini candan kutlamamak olanaksız. Yazının Blogdaki ön başlığı ‘’Bir Garip Yapı’’. Bence çok uygun düşüyor. Şöyle: Halk dilinde ‘’garip’’, zaman zaman ‘’anlaşılmaz, acayip’’ anlamına kullanılır ise de sözlükler ‘’Garip’’ sıfatını şöyle tanımlıyor: ‘’Garip : 1) Kimsesi olmayan, kimzesiz, zavallı.
YanıtlaSil2) aile ocağından uzakta, gurbette yaşayan, doğduğu yerden ayrı düşmüş olan, yabancı.’’
Kahramanmaraş’ta gurbete düşmüş olan Özel İdare Binası da, sözlük anlamında ‘’kimsesiz ve yabancı’’ kaldı geldiği yere. Yadırgandı. Yetmedi, üstüne üstlük o denli dışlandı ki sonunda sanki Ortaçağ ortamındaymışız da o da günah işlemişcesine (hem oraya konduğu için binanın kendisi, hem de tasarladıkları için mimarları) sonunda ileri ama yine de ilkel yıkım teknolojisiyle (kazma kürek bulldozer vinç) linç edildi, linç. Pek kahramanca sayılmaz. Yeterince savunamadığımız için bizler de ne denli üzülsek ve hatta kendimizi suçlasak yeridir.
OÜ