KAVALCI GELMEDEN ÖNCE
FARELİ KÖYDE BİR SABAH
Can
sıkıntısı işte, takvimin kapı aralığından ortaçağa bakıyordum, Ağustos’un birinde köyün orta yerinde
köylüler farenin tekini durdurdular.
Sırtına çuvalla yük vurdular.
“Durun ağalar beyler”dedi, bütün
fareler. Deliklerinden çıktılar. Dediklerinden anlıyorum, kızgınlar.
“Fareysek eşşek değiliz ya’’ diyorlar.
‘’Alışık mıyız bakalım biz çuval taşımaya? Görmüyor
musunuz vatandaşın halini? Kıracaksınız zavallının belini. Buna haksızlık denir. Bir fıkara fareye bu kadar yük mü yüklenir?
Üstelik şunun şurasında bu ay olmasa bile öbür
aylardan birinin üçünde beşinde, hadi bilemedin onbeşinde köyünüzden gideceğiz, kavalcının peşinde. Lütfen biraz sabırlı olun. Sonuna geldik biz de siz de yolun. Rica, istirham falan ederiz, yükünüzü
alınız, arkadaşımızı da salınız.
Kavalcıyı zaten ayarladınız. Ayıptır bu sizin yaptığınız!”.
Köylüler
bir süre ne yapacaklarını bilemediler.
Sonra hep bir ağızdan utangaç utangaç “ay
vallahi pardon tavzınt apolociiz” dediler. El birliğiyle farenin
sırtından çuvalı indirdiler. Fareler deliklerine girdi. Köylü evine gitti. Bu
öykü böyle bitti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumunuz okunduktan sonra yayınlanır. Yorumunuzun altına ad ve soyadınızı yazınız, Kimliği belirsiz yorumlar yayınlanmaz.