41. İstanbul Film Festivalinden
İlgiyle izlenen bir film:
VİRGÜLSÜZ TURİZM SEYAHAT A.Ş.
(ŞU ÖLÜMLÜ DÜNYA ÖYKÜLERİ 6)
Bristol 2/2020
BİR ÖN AÇIKLAMA:
“Ölümlü Dünya Öyküleri” dizisinde işlenenler aslında epey üzücü olaylar. Kimisi gerçek ve belgeli. Çoğu ise uyduruk. Bu okuyacağınız yazı uyduruk olanlardan. Dizinin diğer öyküleri kadar üzücü değil. Uyduruk olmasına uyduruk ama hiç olmayacak bir şey de sayılmaz. Şehirlerarası yolculuklarda benzerini yaşamış olanlarımız herhalde vardır.
DALGALARIN
SAVAŞI
Birden karardı gökyüzü kızdı mı bilinmez
Oysa ışıl ışıl parlıyordu sakin sular oynaşarak
Ürpererek kaçıştı küçük dalgalar
Üzerilerinden minik köpükler atarak
Sığınmak istercesine en yakın kumsala
Telaşla çarptılar ilk engele, kayalıklara
Korku ile çekilirken geriye
Rüzgarın sesini duydular
Siz onlardan daha güçlüsünüz diye
Bu şiiri Tuluyhan Uğurlu'nun müziği eşliğinde Ömer Bortaçina'nın sesinden dinlemek isterseniz, Videoya tıklayınız.
Sevgi hakkında bir konuşma
Telefon, gece saat 11:00’i gösterirken çaldığı zaman Profesör Rasim Taşdelen çoktan uykusunun derin bir katmanındaydı. Her günün sabahı 6.30’da uyanınca acele giyinip sokağa çıkan, evinin karşısındaki gazeteciden gazetelerini satın alıp hızla eve geri dönen, sonra kahvaltısını hazırlayıp yiyen, saat 7.45’de tekrar evden çıkan, trafikte boğuştuktan sonra saat dokuzda üniversitedeki dersine yetişen ve yalnız yaşadığı için her işini kendi görmek zorunda kalan bir akademisyen için gece saat 11 çoktan uykuda olması gereken bir saatti. Rasim Taşdelen, öğrencilerine dinamik bir tavırla ve açık bir zihinle ders anlatabilmek için mutlaka uykusunu alması gerektiğine inanırdı....
...
Rasim Taşdelen, yürüdüğü kaldırımında az ileride oturan, ancak iki yaşında kadar gösteren küçücük bir kız çocuğunu gördüğünde olduğu yerde donup kaldı. Soğuk kaldırımın üstünde oturan küçük çocuğun belden aşağısı tamamıyla çıplaktı. Yanına, kendinden biraz daha büyük bir başka kız çocuğu çömelmiş, onu korur gibi bakışlarını üzerine sabitlemişti. Soğuk Kasım gününde, küçücük bir çocuğun, belden aşağısı tamamen çıplak, buz gibi taşlarının üzerinde oturduğuna inanamıyordu. Çocuğun çıplak küçük esmer kıçı soğuk kaldırıma yapışmış gibiydi. Üst tarafındaki pırtık tişörtünün ve hırkasının yırtıklarından da yer yer esmer derisi görünüyordu. Yarı çıplaktı. Bu gerçek olamazdı; bu kadar yoksulluk, böyle bir sahne, İstanbul’un orta yerinde ancak hayal ürünü, veya bir senaryo gereği olabilirdi.
DİNLANDİYA NASIL DÖNERİSTAN OLDU
Bugün Döneristan diye bilinen ülkeye önceleri Dinlandiya denirdi çünkü buradaki kurulu düzenin temeli dindi. Ülkede düzinelerle değişik din vardı. Kimlik belgesinde kişinin adından önce hangi dine bağlı olduğu yazılırdı. Dinlandiya’daki dinlerin hiçbiri bildiğimiz dinlere benzemezdi. Fikir vermek için bir kaçını örnek olarak sıralayayım:
Zer Gut Machinenizm (Alman malıydı. Mercedes marka Zerdüştlüktü)
Margarinizm (Doğal yağ yemeyenlerin diniydi)
Babadostluk (Mensupları birbirlerine Babacım derdi)
Başkasıversinizm (Vergi kaçırma diniydi)
Murtazacılık (Kahveci Murtaza’yı peygamber sayarlardı)
Safizm (İyi niyetli, kendi halinde olan saf insanların diniydi)
Fatihterimizm (Futbolcuların diniydi. Her sporun kendi dini vardı)
Lodosçuluk (Plajlardan her sabah çer çöp kıvır zıvır toplarlardı)
Lopçuluk (Katı yumurta sevenlerin diniydi, rafadanı mekruh sayarlardı)
Fortçuluk (Metrobüse belli amaçla sadece kalabalık saatlerde binenlerin diniydi)
Kınalıyapıncaktapıncakçılığı (Kendi şarabını yapanların diniydi)
Babahindiizm (Kasım kasım kasılırlardı)
Musafçarpsınkiizm (Yalan yere yemin ederlerdi)
KARA KİNAYE
Yağdın buraya, bula bula
İstanbul’a
Halbuki yağsaydın
Her zamanki gibi
Kıra, meraya, tarlaya
Hatta Ankara’ya
Hilmi Berk
23.01.2004
Hilmi Berk^ten Kara ve kışa ait bir şiir...
AND THEY DIED (THE ROAD TO GALLIPOLI) (ÇANAKKALE SAVAŞINA GİDEN YOL) A TRAGEDY IN THREE ACTS (A Docu-drama with music written in memory o...