Sevgili Dostlar
"İşte abi sizin kitabınız, bu!" diyorlar ve elinize bırakıyorlar sizin kitabınızı. Heyecanla yüzüne, gözüne ve de ağzına, burnuna, kulağına, bakıyorsunuz. Buna santimetrelik inceleme diyorlarmış, ben de doğumhane kapısında öğrendim. "Oğlan nur topu gibi, maşallah." deyip sizi baskı makinesinin yanında kutluyorlar hemen oracıkta. Ağzınızın açıklığı kulaktan kulağa, bu arada sırtınıza vurarak da kutlayanlar, yanağınızdan kesme alanlar da var. Etrafımdakilere bakıyorum, bir şeyler de söylemek lazım tabii. Orada çalışanlara kitaptan bir kaç söz söylüyorsunuz, çalışanlara teşekkürlerinizi belirtiyorsunuz. Yetmiyor elbette.
"Neskafeler benden" diye bağırıyorsunuz. Onlar da bağrışıyorlar. Sonra neşe ile çay ocağına yollanıyorlar, etrafınızda olanlar birer ikişer ayrılıyorlar sonunda yavrunuzla baş başasınız. Elimdeki bu ilk çocuğumu kucağımda iki yana sallıyorum. Bu ilk kitabım gözüme çok sevimli ve yakışıklı geliyor. İçinde hikâyelerim var, geçen yıl içinde yazdıklarım.
"Kapak da fena değil, sen ne dersin? Biraz karamsar mı ne? Renkler iyice esmer düşmüş. Yok len o kadar da değil, diyorum ama içimdeki muhalif ses: Oğlum resmen kara bu kara! Sarı saçları olmasa Amerikalı zenci sütçüden diyeceğim."
"Maksadını tutturmuş bu abicim. Geçen yıl dünyada ne iyi ve güzel gitti ki kapak da güler yüzlü olsun. Benim yazılarımda öyle, öyküler de savaşlarla başlayıp deprem ile sürüyor. Zavallı Öyküler. Resim Amerika da polis tarafından boğularak öldürülen zavallı bir adamın ölümünden sonra çıkan kargaşanın Okan (Üstünkök) hocam tarafından yapılmış ve de cuk oturmuş bir betimlemesiydi. Yiyip yiyip doymayanların yanında fakirlikten sokaklarda sürünen evsizlerin ülkesinden bir enstantane.(Anlık).
Bütün dünyada bir heves bir heves, biz de Ammerika Ammerika (Celal İnce gibi söyleyeceksiniz) olacağız diye bir özen bir imrenme. Bizde de yeni bir Amerika olacağız hevesi yayıldı ki sorma. Çevremiz değişti ki ne değişme, gökdelenlerden oluşan mahalleler ve siteler öyle yayıldı ki Anadolu'nun en ücra kazalarında bile boy gösteriyorlar. O kadar kalabalık bloklar var ki başlı başına bir muhtarlık olmalı.
Ne sokaklar eski sokak, ne evler eski ev ne de komşular alıştıklarımızdan. Avrupa'dan çok daha fazla Porsche, VOLVO ve BMW araçları (Mercedes'leri saymıyorum) yoksa eğer ben Midas olur eşek gibi anırırım.
"Merhaba ben dört numara. Günaydınlar. Nasılsınız canım?" Asansördeyim, binen bir genç çifte selam vermek istemiştim. Adam ve yanındaki kadın bön bön baktılar bana.
"Siz hangi dairede oturuyorsunuz acaba?" Yine aynı bakış ve aynı tavır. "Biz misafiriz. 34 no ya gidiyoruz."
O da kim? Bizim blokta 34 numaralı daire var mı?
Oğlum sana ne el alemin misafiri, kapıda güvenlik var. Ama elli beş daireli yerde kim kimin evinde yaşıyor, evli mi bekâr mı vs. Güvenlikteki adamlar da değişiyor arada bir, meselâ herkes birbirine yabancı, yaka kartıyla giriş yapıyorsunuz apartmanınıza sonunda. İncirlik'e girer gibi. Nereden geldim buraya? ... Ha. Bahçede rastladığım sümüklü böcekten. Taşların üzerinde simli bir iz. Pırıl pırıl. O şuncağız bir yaratıkken kendinden bir iz bırakırken ben niye yapamayayım dedim ve yazıya başladım idi, şimdi de Kitap yayımlamağa başladım.
"Ayın arka tarafında ne var biliyor musunuz? Yetmiş beş yıldır yaşıyorum orada ne olduğunu öğrenmeden bu dünyadan gitmem abi gitmem."
"Sen uzat amca şu kollarını da giy şunu. Sakin, sakin"
![]() |
Bu da ikinci kitap |
"Beni yine kim şikâyet etti lan?"